Kent Mektupları
KAVAK SARAYI’NDAN
OLİMPİYAT STADI’NA
Arif Atılgan
Aşağıdaki satırlar MİMARLARA MEKTUPLARIM kitabımın
170. Sayfasında yer almaktadır:
(KAVAK SARAYI
Haydarpaşa Kitabımla ilgili araştırma yaparken bu
civarda Kavak Sarayı isimli bir saray olduğunu öğrenmiştim. Günümüze hiçbir izi
kalamamış olan bu Sarayı ancak gravürlerde ve bölgeyi resmeden tarihi
tablolarda görebilmekteyiz.
Kavak İskelesi Haydarpaşa ile Harem arasında,
zamanında şimdiki Ankara Asfaltının üzerinden aktığı belli olan Kavak Deresinin
denize döküldüğü yerde, bugünkü Selimiye Kışlasının altında bulunmakta idi.
Bölge adını o yıllarda Gümrük İskelesi olarak kullanılan Kavak İskelesinden
almıştır.
Fatih Sultan Mehmed İstanbul’u fethettikten sonra,
Beyazıt’ta İstanbul Üniversitesi’nin bulunduğu alan civarına, 1454-1457 yılları
arasında tarihte Eski Saray adı ile anılan Sarayı inşa ettirmişti. Bu Saray
bitinceye kadar Edirne’de ikamet eden Fatih, daha sonra 1465-1478 yılları
arasında da Topkapı’daki Sarayı yaptırmıştır.
1551 yılında ise Kanuni Sultan Süleyman
(1520-1566), Anadolu Yakasında Üsküdar Sarayı adıyla da bilinen Kavak Sarayını
inşa ettirmiştir. Kitaplar Osmanlının 3. Hanedan Sarayı olan bu Sarayı Mimar
Sinan’ın yaptığını yazarlar. Kâgir bir şekilde inşa edilen Kavak Sarayı, taştan
yapılmış Topkapı Sarayının yatık ve toprağa yakın oluşunun aksine bir görüntü
sergilemektedir. Osmanlı Sarayları bina gibi değil yerleşim alanı gibi
tasarlanmakta idi. Bu anlamda 90.000 m2 lik bir araziye yayılmış olan Sarayın
bahçesinde 4 kapı bulunmaktaydı.
Kavak Sarayının Üsküdar tarafındaki bölgeye Harem
denilmekte idi. Bunun sebebi ise Topkapı Sarayının Harem Mensuplarının Kavak
Sarayına bu yoldan gelmeleri idi. Harem Osmanlıda herkesin girmesine izin
verilmeyen yer anlamında kullanılmakta idi. Dolayısıyla bu bölümde bulunan
kadınlara da harem denilmekte idi.
Öte yandan bu bölgeye Harem denilmesinin sebebini,
burada Bizans İmparatoru Teodoros Laskoris’in (1204-1222) güneşin batışını ve
İstanbul’u seyretmek için inşa ettirdiği Heraeum Sarayının bulunması şeklinde
de iddia edenler bulunmaktadır. Harem İskelesine Osmanlıda Hünkâr İskelesi de
denildiği söylenmektedir.
Mimar Sinan’ın burada Sultan 2. Selim (1566-1574)
ve Sultan 3. Murad (1574-1595) için birer köşk ve üç hamam yaptığı ayrıca
Sultan 1. Ahmed (1603-1617) döneminde de Kavak Sarayında bir mescid
yaptırıldığı bilinmektedir. Daha sonra Saray, Sultan 4. Murad (1623-1640)
döneminde tamirat geçirirken genişletilmiştir.
Sultan 1. Ahmed (1603-1617) Divanı Kavak Sarayında
toplamak istemiş ancak ‘gelenek Topkapı Sarayında toplanması şeklindedir’
denilerek bu isteği reddedilmişti. Ancak 1. Ahmed Felemenk Elçisini burada
kabul etmişti.
4. Murad (1623-1640) 1635 yılında Revan Seferine
buradan çıkmış ve tekrar buraya dönmüştür. Bu sebeple ertesi yıl 1636 yılında
Saray Alanına Revan Köşkünü yaptırmıştır.
3. Osman (1754-1757) zamanında Has Bahçe
içersindeki Hatice Sultan Sarayı yıkılarak arazisi öncelikle ordu komutanları
ve paşalar olmak üzere halka dağıtılmış yani ihsan edilmişti. Bu sebepten de
bölgeye İhsaniye denilmiştir.
18. Yüzyılda Osmanlı Sarayında yaşayanlar
tarafından İstanbul Boğazı keşfedilmişti. Boğaz Kıyılarında yaşamak moda haline
gelmiş ve buralara saraylar, köşkler, evler inşa edilmeye başlanmıştı.
Dolayısıyla artık kullanılmayan Kavak Sarayı kendi kaderine terk edilmişti.
3. Selim (1789-1807), 1800 li yılların başında
yeni kurduğu Nizam-ı Cedid Ordusu için Kavak Sarayının arazisinde bir kışla
inşa ettirmişti. 3. Selim kendi adını verdiği Kışlada yıkılan Sarayın
malzemelerini kullandırmış, Saraydan artan bazı mermer parçalarını da Topkapı
Sarayına götürerek muhafaza altına aldırmıştı.
Osmanlıda külliyeler cami merkezli
oluşturulmaktadır. Ancak burada kışla merkezli bir külliye oluşmuş, külliyeden
meydana gelen semte ise kışlanın adından dolayı Selimiye denilmiştir. Planları
3. Selim tarafından çizilen Selimiye Mahallesinde cami, tekke, hamam, mektep,
çeşmeler, matbaa ve kumaş tezgâhları bulunmakta idi.
Topkapı Sarayı gibi yönetimsel olmayan, yazlık
olarak kullanılan Kavak Sarayında 3. Murad (1574-1595) dönemi ile 1. Mahmud
(1730-1754) dönemi arasında var olduğu bilinen yapılar şunlardır: Sivri Kasır,
Kasr-ı Sultan Süleyman, Kasr-ı Mehmed Paşa, Kasr-ı Sultan Murad Han, Kasr-ı
Sultan Ahmed, Kasr-ı Revan, Valide Sultan Dairesi, Haseki Sultan Dairesi,
Hamamlar, Küçük Köşkler, Su Kanalları, Havuzlar, Ahır, İskele ve Sultan 1.
Ahmed için yapılmış Mescid.
Yazılanlardan anlaşıldığı kadarı ile Kavak
İskelesi, bugünkü Selimiye Kışlasının deniz tarafında kalmaktadır.
Bilebildiğim kadarı ile Kavak Sarayının bir
fotoğrafı bile bulunmamaktadır. Amacım bu önemli eser ile ilgili araştırmalar
yapılmasını sağlayabilmektir.
Geleceği
iyi planlamak için geçmişimizden haberdar olmamız gerekmektedir sanırım.)
1900 Yılındaki
Vaziyet Planında Kavak İskelesi. Henüz Haydarpaşa Garı İnşa Edilmemiş.
Mimarlara Mektup dergisinin Aralık 2011 sayısında da yayınlanan bu
yazımda anlattığım Kavak Sarayından başka Üsküdar sahilinde iki saray daha
bulunmakta imiş. Bunlar biraz daha Üsküdar’a doğru gidildiğinde Ayazma
Camisinin bulunduğu yerde 1455-1460 yıllarında Fatih Sultan Mehmed tarafından
inşa ettirilmiş olan Ayazma Sarayı ile Şemsi Paşada 1570 li yıllarda 3. Murad (1574-1595)
zamanında inşa edilmiş Şerefabad Sahilsaray-ı Hümayunu saraylarıdır.
Bugün Kavak Sarayının bulunduğu yere Olimpiyat Stadı inşa edilmesi
planlanıyor. Ben Haydarpaşa’da yapılması planlanan projeyi doğru bulmadığımı ve
bunun nedenlerini Mimarlara Mektuplarım kitabımda, Mimarlara Mektup dergisinde,
Mimdap ve Arkitera mimarlık WEB Sitelerinde yayınlanan Haydarpaşa başlıklı
birçok yazımda açıkladım.
Taksimdeki kışlayı ve Karaköy’deki camiyi tekrar inşa etmeyi düşünen
anlayışın burada da Kavak Sarayını tekrar inşa etmek isteyeceğini düşünmüştüm.
Doğrusu kendimi de bu durumu eleştirmek üzere hazırlıyordum. Kavak Sarayının
yerine bir stat inşa edileceği beni çok şaşırttı.
2020 Yılında Gerçekleşecek Olan Olimpiyat
Stadı Ve Haydarpaşa.
Bugün burada 100 yıldır yanındaki Gar ile irtibatlı olarak çalışan bir
liman bulunmaktadır. Bunları ‘Haydarpaşa’ Kitabımı okuyanlar detayları ile
bilirler. Bu tesisin önünden vapurla geçerken aslında çalışan bir müzeyi izlediğimizin
farkına varmalıyız. Limanın yüklerinin artık trenden çok karayolu ile nakledildiğini,
bugün kentin içersine böyle bir liman yapılsa doğru bulunmayacağını biliyorum.
Ama tarihi kentlerde eski, çalışan sistemler o kentin tarihi olduğunu
kanıtlayan antikalar gibidir.
Gerek Haydarpaşa Port ve gerekse Olimpiyat Stadı projelerinden
anlaşıldığına göre buradaki dalgakıranların içerisine artık gemiler
giremeyecekler. Hâlbuki dalgakıranlar İstanbul’un lodos rüzgarı için
yapılmışlardı. Belli ki bir yakadan diğerine geçişler için insanların sadece metroyu
kullanmaları öngörülecektir. Yani yıllardır denizin üzerinden yapılan iki kıta
arasındaki seyahat artık tarihe karışacaktır. Bu seyahati yer altından yapmak
zorunluluğu çok sıkıcı olacaktır. Diğer yandan uzun süredir insanların ayak
basmadığı dalgakıranlar giderek birer kuş cenneti olmaya başlamışlardı. Buradaki
kuşlar da yerlerinden olacaklar.
1960 lı yıllarda Kadıköy-Haydarpaşa arasında sandallar çalışırdı. Bu
sandalları kullanarak birinci dalgakırana çıkardık. Orada akşama kadar hem
yüzer hem de el büyüklüğünde midyeler toplardık. Akşamüstü güneş batarken
dalgakıranın İstanbul tarafındaki ucunda bulunan düz kayanın üzerine oturur, midyeleri
bir teneke üzerinde kızartırdık. Yanımızda getirdiğimiz ekmek, peynir ve ucuz Mutuk
şarabı ile kendimize ziyafet çekerdik. O saatlerde Sarayburnu üzerinden batan
güneşin kırmızıya boyadığı gökyüzü yemeğimize ayrı bir keyif katardı. Belli ki
artık o kayayı da dalgakıranı da göremeyeceğim. Eski ile bağlarımı sağlayan
iplerden biri daha kopacak.
Umarım bir gün kent içersindeki her boş alana inşaat yapılacak parsel
gözüyle bakılmaz.
ARİF ATILGAN NİSAN 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder