Kent Mektupları
HAYDARPAŞA’YI
KORUMAK
Arif Atılgan
Haydarpaşa ile ilgili yazılı ve
görsel medyada birçok defa gerek yazarak gerekse röportajlarda ve belgesellerde
anlatarak konuyu işledim. Ayrıca çeşitli panel, basın açıklaması vs anlamında
toplantılarda fikir beyan ettim.
26.4.2006 Tarihinde 5 Nolu Kültür
Ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından Sahanın tamamının Tarihi ve Kentsel
SİT ilan edilmesi toplantısında Mimarlar Odasını temsilen Gözlemci Üye idim. Bu
arada o günkü Kurul Üyelerine de teşekkür etmek gerektiğini ifade etmekte yarar
vardır. Bu gün hala bu projeye karşı bir mücadele ortamı bulunabiliyorsa o
karar sebebi iledir. Ayrıca Haydarpaşa Dayanışmasının kurulmasında görev alan 5-10
kişiden biri olduğumu da ifade etmek isterim.
Sanırım Haydarpaşa ile ilgili söz
söyleme hakkı olan en önde gelen kişilerden biriyim.
Haydarpaşa’daki Plan her şeyden
önce kentin hafızasını yok edecek örneklerden biri olması dolayısıyla asla gerçekleştirilmemelidir.
Bu konuda yazılması ve söylenmesi gerekenlerin hepsini zamanında yerine
getirdiğim için bu gün bunları tekrarlamayacağım. Ancak bu planı önleyebilmek
için daha somut şeylerden bahsetmek istiyorum.
Haydarpaşa da düşünülen projeden
ilk etkilenecek insanlar Yeldeğirmeni, Acıbadem, Kadıköy, Moda, Üsküdar
bölgesinde yaşayanlardır. Ancak bu insanlarla konuştuğunuzda bu proje sayesinde
bölgede oluşacak rant ile gayrimenkullerinin değerleneceğini ifade
etmektedirler. Esnaflar ise ticaretin artacağını düşünürler. Aslında
düşündükleri yanlış değildir. Ancak emlaklerinin sadece değeri artacaktır. Emlakleri
doğurmayacaktır. Buna karşılık buraya üst düzey ekonomik durumda olan insanlar
geleceği için çevrede yaşamak oldukça pahalı olacaktır. O zaman eskiler, değeri
yükselmiş emlaklerinin içersinde yaşayamayacaklar ve daha ucuz
yaşayabilecekleri kentin çeperlerine göç etmek zorunda kalacaklardır.
Dolayısıyla bu insanlar eski oturdukları kent merkezindeki semtlerine
gelebilmek için hem zaman hem de para harcamak gereği duyacaklardır. Esnaflar
ise yeni gelen ekonomik durumu üst düzeyde olan insanlara hizmet edemeyecekler
ve işyerlerini yeni tip esnaflara terk etmek zorunda kalacaklardır. Yani burada
yaşayan insanlar sonunda zarar göreceklerdir. Sonuçta Haydarpaşa ve çevresinde,
diğer bölgelerde olduğu gibi soylulaştırma ile kentsel dönüşüm
gerçekleştirilecektir.
Birde trenleri kullanan insanlar
bulunmaktadır. Onların ise kendileri ile ilgili ne olacağından bile doğru
düzgün haberleri bulunmamaktadır. Hâlbuki onlar da zor durumda kalacaklardır.
Hatta bu gün o insanlar, aksayan tarifelerle, kapanan büfelerle, otopark haline
giren meydanla, giderek işlevsizleşen Gar ile oluşmuş olan defacto durumdan
zarar görmeye başlamışlardır bile.
Bu gerçekleri insanlara
anlatabilmek gerekirdi. Orada yaşayan halk bu plana itiraz ederse, dolayısıyla
kentliler topyekûn karşı çıkarlarsa siyasetçiler vazgeçebilirlerdi. Zira her
kes bilir ki siyaset popülisttir. Siyasetçiler halk kitlelerinin karşı çıktığı
bir planı asla uygulamaya geçemezlerdi. Şimdiye kadar çıkarılan çok sayıda af kanunu
siyasetin popülistliğinin kanıtı değil midir?
2005 yılında oluşan Haydarpaşa Dayanışması
bu konuda çeşitli etkinlikler yapmıştır. Ancak görüldüğü kadarıyla, bugün 80 in üzerinde STK katılımcısı
olduğu ifade edilen Haydarpaşa Dayanışması şimdiye kadar gerçekleştirdiği
etkinliklerin çoğunluğunda 80 kişinin üzerinde bir katılım sağlayamamıştır. Bu
platforma katılım sağlayan STK ların onlarca, yüzlerce, binlerce hatta on
binlerce üyesi olanları bulunmaktadır. Bu STK lar üyelerinin %10 unu
etkinliklerine katabilseler insanlar alanlara sığmazlardı. Ayrıca Dayanışmanın
üyelerinin sayıları çoğalınca halka daha kolay konuyu anlatabilirler, halkla
daha kolay iletişim kurabilirlerdi. Halka, karşı görüşte olanlar yani projeyi
gerçekleştirmek isteyenler kendi fikirlerini daha ikna edici bir şekilde anlatabilmişlerdir
maalesef. Bunu halkla konuştuğunuzda anlayabiliyorsunuz.
Dayanışmanın kurulduğu günden bugüne
kadar ne olduğuna baktığımızda çeşitli söylemler, etkinlikler, bunlara bağlı
olarak itirazlar, davalar görüyoruz. Çoğunda benim de bulunduğum bu
çalışmaların hiçbirinin haksız ve samimiyetsiz olduğu söylenemez. Ama süreç
devam etmektedir. Bugün ilk günlerden farklı olarak sadece o günlerde
tanınmayan bazı insanların bu etkinlikler dolayısıyla günümüzde tanınan kişiler
oldukları tespit edilebilmektedir.
O zaman bu mücadele şeklinde bir
yanlışlık var demektir. Bu konuyu yeniden ele almak ve üzerinde samimiyetle tartışarak
gerçekten kenti koruyabilecek yapılanma ve sistemleri bulabilmek gerekir.
Belki de STK lar kendi üyeleri
ile gerekli iletişimleri sağlayamamakta, onları etraflarında
toplayamamaktadırlar. STK lar da kendilerini sorgulamalıdır. Zira hâlihazır durumda
görülmektedir ki kent mücadelesinde amaç ve araç yer değiştirmektedir. Etkinlikler
ve kişiler kenti korumak için birer araç iken amaç haline girmekte, kenti
korumak ise bu etkinlikleri yapabilmek için araç haline girmektedir.
Bir süredir kurumsal kimlik
taşımadığım için düşüncelerimi daha rahat ifade edebilme özgürlüğüne
kavuştuğumu söylemeliyim. Kurumsal kimlik altında itirazım olan konuları da
dışarıda kurumsallığıma uygun olarak ifade etmek durumundaydım. Artık böyle bir
kısıtlılığım olmadan düşüncelerimi açıklayabileceğim. Haydarpaşa mücadelesi, başından
itibaren bir laboratuar olarak ele alınmalıdır. Kent mücadelesinde nasıl
davranılacağı bu süreç incelenerek daha iyi anlaşılabilir. Başından itibaren
yanlışlar ve doğrular tek tek gündeme getirilerek bundan sonraki konular için
daha doğru yollar tercih edilebilir.
Sonuçta Haydarpaşa’yı bugüne
kadar gerektiği gibi koruyabildiğimizi söyleyemeyiz sanırım. Henüz bitmemiş
olan Haydarpaşa süreci örnek alınarak dersler çıkarılabilir. Bu dersler, bundan
sonrası için bizlere doğru yolları gösterebilir. Dolayısıyla hem Haydarpaşa’nın
hem de diğer bölgelerin kent mücadelelerinde, daha sonuç alıcı çalışmalar
yapılabilir kanısındayım.
ARİF ATILGAN ŞUBAT 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder