23 Şubat 2016 Salı

CHP YAZISI

Arabamı yıkatırken sohbet ettiğim başka bir araba sahibi ‘ODTÜ mezunuyum. Ama bundan sonra CHP ye oy vermeyeceğim.’ Dedi. Nedenlerini yazıp keyif kaçırmak istemem. CHP, okula başlamadığım yıllarda öğretmen anne babama altı okunun anlamını sorduğum parti. O yaşta bana altı okun cumhuriyetçilik, halkçılık, milliyetçilik, laiklik, devletçilik ve devrimcilik olduğunu anlatmaya çalışırlardı.  12 Eylül döneminde 1981-1992 yılları arasında siyasete ara verdirilmesine rağmen ülkemizin cumhuriyetle yaşıt en eski partisidir. Barajın altına düştüğü 1999 seçim dönemi de dâhil her zaman ülkenin en önemli partisi olmuştur. Diğer partiler değil ama CHP beni ilgilendirmektedir. Yazı yazma gereğini duyarım.


Partide bazı değişiklikler dikkat çekmektedir. Son dönemleri ele alalım. Yaşadığımız 30 Mart 2014 yerel seçiminde, sadece tapelerle seçim kampanyası yapıldı. 10 ağustos 2014 Cumhurbaşkanı seçiminde, çatı adayımız diyerek MHP nin adayı sunuldu. 7 Haziran 2015 seçiminde, program yapılamadığını gören danışmanın gerçekçi kampanyasıyla toplamı 17-18 milyonu bulan emekli, asgari ücretli ve taşeron işçilere somut vaatlerle kampanya yapıldı. Oy oranı 2 puan arttı. İktidar olmak gerekirken olunmadı. 1 Kasım 2015 seçimlerinde ise Devlete eleştiri yaparak kampanya yapıldı. Hâlbuki Devlet gerçek kişilik olan Milletin sahip olduğu tüzel kişiliktir.

Bugün Parti içinde bir mezhebin ağırlıkta olduğundan bahsedilmektedir. Diğer yandan Partinin, genel olarak kendisinin altı okuyla ters düşen diğer bir parti ile birlikte hareket ettiği konuşulmaktadır. Medyada görülen milletvekilleri kavgacı halleriyle tanınmaktadır. Belli ki bu hareketler parti içinde puan kazandırmaktadır. Ancak toplum CHP den program kapsamında gerçekçi vaatler beklemektedir.

Muhalefet uygulaması da halk tarafından yadırganmaktadır. Muhalefet, halka iktidardan daha bilgili olduğunu ve daha iyi çözümler üretebileceğini göstermelidir. CHP yaşı itibariyle bilgece davranacağına, seçim barajında gezinen bir partinin davranışlarına uymaktadır.

TV de bir kişi Kılıçdaroğlu’na karşı Baykal’dan yana konuşma yapmıştı. İktidardan yana olduğu bilinen ve gerek Kılıçdaroğlu’nu gerekse CHP yi devamlı eleştiren diğer iki kişi hemen Kılıçdaroğlu’ndan yana Baykal’a karşı konuşma yapmışlardı. İktidar tarafı CHP nin durumundan hoşnuttur.

İktidarı yıpratmak için devamlı hakaret edilmesinin altında başka anlamlar aranıyor artık. CHP liler iktidardakileri tahrik ettikçe iktidardakiler CHP nin geçmişine ağır eleştiriler getiriyorlar. Sanki CHP ye ‘Yeni’ eki getirenler, ‘Eski’ CHP yi kendileri yerine başkalarının eleştirmesini sağlamaya çalışıyorlar.

CHP nin kuruluşundan şimdiki Genel Başkanına kadarki 87 yılda görev almış olan sıfatlı kişilerle günümüzdeki sıfatlı kişileri karşılaştırırsak ‘Eski’ ve ‘Yeni’ arasındaki fark görülür. Parti içinde kuruluş felsefesinin dışında, üstelik sıfatlı kişiler çoğalmaktadır.

CHP uzun süredir seçimlerde aldığı oyun önemli bölümünü AKP ye zarar olsun diye veren vatandaşlardan almaktadır. Bu bir şanstır ama nereye kadar devam eder bilinmez. Bu durum, Partililerde ‘Nasıl olsa %20-30 arası oy alırız, bu oranda ben ne sıfat kazanabilirim?’ rahatlığı yaratmıştır. Hâlbuki ‘İktidara gelerek Ülkeye nasıl yarar sağlayabilirim?’ düşüncesi olmalıdır. İktidar olmak için ise sabırla çalışmak gerekir.

CHP nin genel başkanı, kaçak tadilatla hangar haline sokulmuş, tescilli eski eser Yeldeğirmeni Özen Sinemasına gelerek adeta bu binayı legal hale getirmiştir. Kadıköy’ün günümüze kalmış en eski sinema binası olan ve içinde tartışmalı bir çalışma yapılan bu binaya gelmesi benim kendisine olan duygularımı olumsuz hale getirmiştir. Ancak genel olarak ta Genel Başkanın başarısız olduğu konuşulmaktadır.

Yine de CHP de genel başkan sorunu yoktur. Partinin içinin tekrar değiştirilmesi gerekmektedir. Yeni CHP nin alabileceği oy oranı belli olmuştur. Eski CHP nin %30 dan yukarı oy alabileceği düşünülmelidir. Gerekli önlemler alınmazsa CHP ya bölünecek, ya küçülecek, ya da müzeye kaldırılacaktır, şeklindeki konuşmalar duyulmalıdır. 

AA

13 Şubat 2016 Cumartesi

YEME-İÇME YERLERİ
Arif Atılgan

Geçmişleri Kanuni zamanına dayanan kahvehane ve meyhaneleri uzun yıllar sadece erkekler kullanmışlar. Osmanlı, zaman zaman günah yuvası görülen meyhaneleri cezalandırmış ve kapatmıştır. Hep açık olan kahvehanelerde ise insanlar kahve ile nargile-tütün içerek keyiflenmişlerdir. Sadece 4. Murad buraları fitne yapan miskinlerin yeri olarak görmüş ve yasaklamıştır. 2000 li yıllarda kahvehaneler azalmaya başlayarak kafelere dönüşmüştür.

16. Yüzyılda Eyüp’teki kaymakçılar ve yoğurtçulara zaman zaman halleri uygunsuz görülen çiftler sebebiyle hanımların ve gayrimüslimlerin girmeleri yasaklanmıştır. Onların devamı olarak kabul edebileceğimiz pastaneler ile muhallebicileri de kadınlarla erkekler birlikte kullanmışlar.

Geçmişleri 17. Yüzyıla dayanan, esnaflara hizmet veren aşçı dükkânları 19. Yüzyıldaki modernleşme sonucu 1888 de 2. Abdülhamidin izniyle Karaköy’de, Sirkeci’de yine esnaflar için lokanta adıyla açılmışlar. 1900 lerin sonlarında alafranga isim alarak restoran oldular.

2000 li yıllarda, yeni oluşan barlarla birlikte herkes her yeri kullanır oldu. Bar, aslında büyük restoranda yüksek taburelerde oturarak çerez, meyve ile içki almak isteyenler için düşünülmüş yüksek bankonun adı. Ancak giderek sadece barı olan müzikli mekânlar oluştu. Sonunda bar, Yunanlıların tavernasının karşılığına denk gelen müzikli-içkili mekânların adı oldu.

Kahvehane, meyhane, pastane, muhallebici, restoran ve barlar en belirgin yeme-içme mekânlarıdır.

Günümüz insanları zamanını ev dışında geçirme anlayışına gelmişlerdir. Eskiden evde ‘gün’ yapan kadınlar bile artık arkadaş toplantılarını dışarıda yapmayı tercih etmektedir. Dolayısıyla insanların zaman geçirdikleri mekânlar çoğalmaya başlamıştır. Ancak bu çoğalmayla, az sayıda olduklarında fazla dikkat çekmeyen bazı sorunlar dikkatte değer hale gelmişlerdir.

Bu anlamda yeme-içme yerlerinin mimari anlamda yasal düzenlemelerinin tekrar ele alınması gerektiğini düşünüyorum.

İmar Yönetmeliğinde Kahvehaneler (Çay Kahve Salonları) başlığıyla bir madde var. Ancak bu konuda genel olarak, Sıhhi Müessesler Yönetmeliği ile İş Yeri Açma ve Çalışma Yönetmeliği bulunmakta. Yönetmelikte daha çok prosedür şartları ve tarifler var.

Ülkemizde 1970 lere kadar yaz mevsimlerinde mekânların bahçelerinde masalar kurulurdu. 1970 lerin sonlarına doğru ilk olarak Bodrum’da dükkânların önündeki kaldırımlara masaların konduğu görülmüştür. Daha sonra yavaş yavaş sıcak iklimli başka tatil yerlerinde ve giderek kent merkezlerinde bu uygulama gerçekleşmiştir. İstanbul gibi soğuk iklimli kentlerde 2000 li yıllardan sonra kaldırımlara masa konduğu görülmektedir.
  

Bazı dükkânların iç ölçüsü çok küçük olup dışarı konan masalarla büyük ölçü elde edilmiş olmaktadır. Hatta bazılarının ölçüsü mutfak tezgâhı veya çay ocağı konabilecek kadar olup masaları kaldırıma koyarak esas dükkân elde edilmektedir.  Kapalı mekân küçük olunca mutfak küçük bir tezgâh oluyor. WC olmayabiliyor veya yönetmeliğin istediği ölçüye uymayabiliyor. Hijyende sıkıntı olabiliyor. Gözleme tahtası, kahvaltı tabağı hatta yemek tabaklarının bile sadece silinip tekrar kullanılması gibi sorunlar olabileceği akla gelebiliyor.  


Yeldeğirmeni semtini ele alalım. Semtte, hemen yakınında bulunan İbrahimağa’daki AVM den fazla işyeri, yeme-içme dükkânı bulunduğu bellidir. O AVM deki kadar WC var mıdır? Olan WC lerin ölçü ve hijyen şartları uygun mudur?
  

Bu uygulamalar aynı şekilde devam ettiği müddetçe para kazanmak isteyen girişimcilere öneride bulunmak istiyorum. Yeme-içme dükkânı açacaklarına WC dükkânı açsınlar. Hatta dükkân bulamıyorlarsa eski otobüs satın alıp seyyar WC yapsınlar. Hem diğerlerinden daha kazançlı olurlar, hem çevreye yararlı olurlar, hem de kamusal hizmet yapmış olurlar.

Yeme-içme yerleri açılırken uyulması gereken mimari düzenlemeler olmalıdır. Kapalı mekân için en az müşteri veya masa sayısı konmalıdır. İnsanların sıkışık, rahatsız oturmaları önlenmelidir. Açık ve kapalı mekânda oturacak toplam müşteri sayısına göre mutfak ölçüsü, WC sayı ve ölçüsü belirlenmelidir. Kapasitelerine göre araç gereç ihtiyacı, bulaşık makinesinin büyüklüğüne kadar, belirlenmelidir.

Geçmiş yıllardaydı. Boğazın bir köşesinde, büfeden deniz kıyısındaki masalara hizmet yapılan bir balıkçıda oturmak istemiştik. Ben ekmek arası istemiştim, Balıkçı ise ısrarla en iyi yerdeki masasını öneriyor, ‘salata ikramımdır’ diyordu. Bu tip mekânlarda eli yüzü düzgün tipleri, manavların öne dizdiği mostra meyveleri gibi vitrine koyarak müşteri çekmek isterler. Ben yine de ekmek arası aldım, ailecek masaya oturduk bardak kullanmadan meşrubat içtik. Kalkarken büfemsi yere hesap ödemeye gittim. Hesabı alanın yanındaki arkadaşı gelen bulaşık tabakları silip tekrar servise koyuyordu. Kendilerine ‘İşte bunun için ekmek arası istedim’ demiştim. ‘Ne yapalım Ağbi, kalabalık’ demişlerdi.

Konunun diğer bir tarafı, kaldırımların orada yaşayan insanların ortak alanları olmasıdır. Belediyeler buralardan işgaliye vs ücret alıyorsa oradaki insanlar namına almış oluyorlar aslında. Bu konuda kaldırımların sahibi olan mahalle yaşayanlarından izin alınması gerekmez mi? Örneği az olmasına rağmen portiklerin de kullanıldığı bilinmelidir.  

Diğer yandan konunun deprem yönetmeliğiyle ilgili kısmı da bulunmaktadır. 1998 yılından önce 1975 yapı yönetmeliğine göre yapılmış binalardaki tadilatlarda binanın yeni yönetmeliğe uygun hale getirilmesi gerekmektedir. Görülmektedir ki riskli tescilli binalarda bile çeşitli ‘basit’ ve ‘esaslı’ tadilatlar yapılmaktadır. Özellikle ‘esaslı’ tadilatlar kesinlikle dikkate alınmalıdır. Aksi takdirde başa gelebilecekler kaza olarak geçiştirilemeyecektir.

Günümüz şartlarında kafe, restoran, pastane, bar vs lerin daha da çoğalması kaçınılmaz görünmektedir. Çıkabilecek sorunlar için ilgili yönetmeliklerin tekrar elden geçirilmesi gereklidir. Yapılacak yeni düzenleme ve kontrol ile her ölçüdeki mekânın yeme-içme yeri olmasının önüne geçilecektir. Bu durumda daha az sayıda ancak daha nitelikli yeme-içme yerleri açılacak, günümüzde yaşanan şikâyet ve aksaklıklar giderilmiş olacaktır.
ARİF ATILGAN OCAK 2016