15 Eylül 2024 Pazar

Köşe Yazısı 

Yalova

YEME-İÇMECİLER ve HİJYEN

Bilindiği gibi 2020 yılında tüm dünyada ve ülkemizde covid salgını yaşandı. 2020 Martından 2021 Nisanına kadar sokağa çıkmak yasak edildi. O tarihten itibaren bende yeme-içme konusunda titizlik oluştu. Bu tip yerleri incelemeye başladım. Sonunda tahmin edemeyeceğim bir hijyen yokluğunu tespit ettim. O günlerden bu günlere gördüklerimi biraz anlatayım.

Önce Yalova’dan birkaç örnek vereyim. Çay bahçelerinden birinde bulaşık yıkayan hanımın parmaklarının ucuna kadar tüm vücudunun siğillerle kaplı olduğunu gördüm. Bir başkasında tezgâh üstündeki mini bulaşık makinasına konan bardaklar yıkama süresi dolmadan çıkarılıyordu. Bir kafede de çay dolduran kızımız burnunu karıştırıyordu. Üstelik bu tip yerler tasarruf yapmak için bardakları sıcak suyla çalkalamak âdetini de bıraktılar.

İstanbul’da da çok farklı değildi bu işler. Örneğin şık bir kafeye giriyorsunuz sizin oturacağınız koltukta da masanın üzerinde de kedilerin yattığını görebiliyorsunuz. Bir başkasında içeride köpeklerin yattığını da görebiliyorsunuz. Hayvan sevgisinin bu konuyla ilgisi olamaz. Ünlü bir meyhanede masadan kalkanların tabağında artan humus buzdolabındaki büyük kitlenin içine yediriliyordu. Uzun uzun yazmayayım. Ama ayağını kaşıyanı da, yazamayacağım başka şeyleri de gördüm hep.

Emin olun okuyucuyu etkilemek için abartmadım bunları. Kısa kestim bile diyebilirim.

Bir Çay Bahçesi

Ne yapılmalı?

Öncelikle kesinlikle yeme-içmeci çalışanlarının sertifikalı olmalarının sağlanması gerekir. O sertifikayı alabilmek için de bir kurstan geçirilmelidirler. Ama o kadarla da bırakılmamalıdır. Zaman zaman belediye yetkilileri tarafından haberli-habersiz denetlemeler yapılmalıdır.

İşyerlerine gelirsek… Kesinlikle minimum ölçüler belirlenmelidir. Bu ölçüler kapalı mekânın içinde sağlanmalıdır. Mutfak ve müşterilerin oturduğu kısımlar en az ölçülere uymalıdır. Öyle küçük yerler var ki kapalı kısım mutfak oluyor, dışarı konan masalar müşterilerin ağırlandığı bölüm oluyor. Ölçü içeride karşılanmalıdır. Mutfaktaki minimum araç-gereç belirlenmeli, müşteri kapasitesi belli rakamın üzerinde olanlara sanayi tipi bulaşık makinası zorunluluğu getirilmelidir.   

Bir konu daha vardır ki bunu insanlar anlamaz hisseder. Gitmek istemezsiniz o mekâna veya nesinden rahatsız olduğunuzu anlayamazsınız. Görüntü kirliliğidir adı… Bir yerde olmaması gereken eşya vs nin olmasıdır kısa tarifi… Örneğin kafenin veya restoranın veya çay bahçesinin içinde bir köşede gazoz sandıkları, su kolileri vs nin bulunması. Pis değildir, tiksindirici de değildir yalnız başlarına… Orada olmaları rahatsız edicidir ama. Konukların bulunduğu bölüm depo gibi olmamalıdır. Müşteriler baş tacı edildiklerini hissetmelidir geldikleri yerde. Depoda oturduklarını değil.

Merkezi yöneticiler ama özellikle yerel yöneticiler bu tip konuları dikkate almalıdırlar.      

Eşimle uzun süredir dışarıda pek bir şey içmiyoruz. Evde yapıp termosa koyduğumuz çayı götürüyoruz yanımızda. Katlanan sandalyelerimizle hem daha hoş, doğal bir yerde oturuyoruz, hem halis çay içiyoruz, hem de neredeyse bedavaya içiyoruz. En pahalı marka çayın bir poşeti 1.5 TL ye geliyor. Bir demliğe 2 poşet konuyor ve tam 8 bardak çay oluyor. Yani bir bardağı 37,5 kuruşa geliyor. Elli Kuruş bile değil... Biliyorsunuz dışarıda en ucuz bir bardak çay 20-30TL. Sakın burun kıvırmayın. Eşimle her gün dışarıda ikişerden dört bardak çay içeriz. 80-120TL. Sekiz bardak içsek 160-240TL. Bir de dışarda içilen hiçbir çay evde hazırlananla aynı lezzette olmuyor. Hatta bazı yerlerde kırmızı sıcak su içtiğinizin farkına varıyorsunuz.

Bu hesaplara girince yeme-içmecilerdeki kar oranını da düşünmeden edemiyor insan. Oralarda daha ucuz olan paket çayın kullanıldığını düşünürsek bir bardak çayın 10-20 kuruşa mal olduğu ortaya çıkmaktadır. Tabii ki giderler vardır ama kazanç yüzdesini lütfen hesaplayın. En düşük 2000 kuruşa (20TL) satılıyor.

Çay bahçesini kamu kurumundan kirala. Yukarıda hesaplanan yüksek kârla çalıştır. Bıkınca da hava parasıyla devret… Öffff. Yine solculuğum tuttu… Konumuz hijyen idi…

ARİF ATILGAN 2024 EYLÜL

 

 https://atilganblog.blogspot.com/2024/09/kose-yazs-yalova-yeme-icmeciler-ve.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/yeme-i%CC%87%C3%A7meci%CC%87ler-ve-hi%CC%87jyen

 

  

 


25 Ağustos 2024 Pazar

 Köşe Yazısı

Yalova

YALOVA GAZİ PAŞA CADDESİ SAHİLİ

Geçtiğimiz günlerde bir çay bahçesinin sahip değiştirdiğini öğrendim. O zaman buralarla ilgili biraz daha derin yazmam gerektiğini düşündüm. Zira çay bahçeleri aslında kamuya yani halka yani bizlere ait arsalardaki tesislerdir. Buraları bizim adımıza kamu kurumları kullanır. Burada da kamu kurumu olan belediye bizim adımıza bize en kazançlı şekilde kullanmak zorundadır. Bir çay bahçesi işleteni işinden bıktıysa orayı belediyeye bırakıp gitmelidir. Belediye de kendi prosedürüyle yeni işletmeciye vermelidir. Umarım böyle olmuştur.

Bahaneyle çay bahçelerini masaya yatırmak istiyorum.

Çay bahçeleri 1950’li yılların sonlarında ama esas olarak 1960’lı yıllarda oluşmaya başlamıştır. Daha önce kırları tercih eden insanlar artık deniz kıyılarında gözükmektedirler. Ancak o yıllarda kıyılar boştur. Çok seyrek bir şekilde evler vardır. Dükkân yoktur. Bu sebepten kamu kurumları kamuya ait yerleri kiraya vererek çay bahçeleri açtırmıştır. Dolayısıyla insanlar deniz kıyılarında oturup bir şeyler içip nefeslenme imkânı bulmuştur. Buraları bazen toprak parçası bazen kaldırım vs olmuştur. Daha sonraları deniz olmayan iç taraflarda da açılmışlardır.

1970’lerde inşaat sektörü hareketlenmiş, 1980’li yıllardan itibaren de kıyılardaki arsalara yapılan inşaatların altına dükkânlar yapılmaya başlanmıştır. Giderek kamu kurumları çay bahçelerinin mukavelelerini iptal etmiş ve o alanları yeşil alan, park, kumsal vs şeklinde kamunun kullanımına açmıştır. Artık kıyıdaki binaların altına yapılan dükkânlarda kafeler açılmaktadır.

2024 yılındayız. Ülkemizin birçok bölgesinde çay bahçeleri bitmiştir. Artık kafeteryaların kısaca kafelerin dönemi başlamıştır.

Yalova’ya gelirsek…

Gördüğüm kadarıyla Gazi Paşa Caddesi’nde çay bahçeleri kalmış. Yolun deniz tarafındaki bu tesisler haliyle dolmaktadır. Buna karşın yolun diğer tarafındaki binaların altındaki dükkânlar iş yapamamakta çoğu boş durmaktadır. Hâlbuki işyeri olması gerekenler bu dükkânlardır. Yanlış yapılmaktadır. Daha ötesi farkında olmadan kamu gücü ile o dükkânların işlevsiz kalmaları sağlanmaktadır.

Ayrıca sahil tarafında yine belediyenin kiracısı olan seyyar-sabitler vardır ki onlar tamamen yanlıştır. Üstelik tümündeki hijyen durumunun sorumlusu da belediye olmaktadır. Çünkü belediyenin kiracısıdırlar.

Atatürk’ün Yaptırdığı Hıyaban (İki tarafı Çınarlı Yol).

Sağlıklılık, bilimsellik ve doğruluk açısından yapılması gerekenler oldukça basittir.

Öncelikle bu caddenin trafiğe kapatılması çok doğrudur. Sadece yol kenarındaki bazı çınar ağaçları kesilmiştir. Hemen onların yerlerine yeni çınarlar dikilmelidir. Zira bu çınarları Atatürk diktirmiş olup ağaçlar ve yol bizlere onun yadigârıdır.  Daha sonra yolun deniz tarafı tamamen boşaltılmalıdır. Yeme-içmeciler yolun üst tarafındaki binaların altındaki dükkânlarda olmalıdır. Hepsinin önü açılacak ve denizi görebileceklerdir. Hediyelik eşyacılar akşam belli bir saatten sonra yolun bir kenarında tezgâh açabilirler. Ama asla gündüz değil. Yani sabit olmamalıdırlar.

Derenin iskele tarafı tarif ettiğim gibi düzenlenmiş ve çok ta hoş olmuş. Yani örnek var.

Akasya Plajı tarafında yolun deniz tarafı sanki özel olarak buradaki çay bahçeleri, hediyelik eşyacılar, seyyar-sabitler için doldurulmuş gibi. Bu sahildeki ticari yapılar Baltacı Çiftliği’ne kadar tamamen boşaltılmalıdır. Halk yolun deniz tarafını rahatlıkla kullanabilmelidir. Belediye düzenleyici ve denetleyici olmalıdır. Amaç halkın kendi kıyısını ve denizini ücretsiz, nezih bir şekilde kullanabilmesinin sağlanmasıdır.

Ayrı yazı konusudur ama yine de kısaca değineyim. Gazi Paşa Caddesi’ne cepheli yapı adaları turizm fonksiyonuna geçirilmelidir. Ama kesinlikle kat fazlası verilmemelidir. Bugün yapılmasa da önünde sonunda olacağı budur.

Bunlar yapılsın. Bakın görün o kıyı nasıl değişecek. Yalova’nın gözü gönlü açılacaktır.

Aklım ermiyor. Aslında sahildeki dükkân sahiplerinin itiraz etmeleri gerekirken onların hakkını ben akıllara getiriyorum. 

ARİF ATILGAN 2024 AĞUSTOS  

 https://atilganblog.blogspot.com/2024/08/yazs-yalova-yalova-gazi-pasa-caddesi.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/yalova-gazi-pa%C5%9Fa-caddesi-sahi-li


Not:

-Kamu halk demektir.

-Seyyar-Sabit: Aslında seyyar satıcı olup belediyeden yer kiralayarak seyyar-sabit olmuşlardır.



1 Ağustos 2024 Perşembe

 Anı-Öykü

ANADOLU LİSESİ ÇEVRESİ KIRLIĞI

1962… Uzun Hafız Sokağı’nın tren yolu köprüsü üzerinde arkadaşım Özkan’a rastlıyorum. Elinde bir adet Pepsi Cola ile Ayrılık Çeşmesi Mezarlığı istikametine gidiyor. ‘Nereye?’ diye soruyorum. Elindeki şişeyi gösteriyor ve ‘Çiftlik tarafına. Şunu içeceğim.’ Diyor. Hem gülüyorum hem de ‘Helal olsun keyfine’  diyorum.

Bu kısa bilgiyi açayım şimdi. O yılları yaşamayanlar bir şey anlamamışlardır zira.

1962 yılına kadar ülkemizde sadece yerli üretim gazoz içilirdi. O yıl yabancı bir marka olan Pepsi Cola gelmişti. Siyaha yakın koyu renkli bu içecek çok tutulmuş, çok içilir olmuştu. Özkan da böyle bir içeceği almış hakkını vererek içmek istemişti belli ki. Bu sebepten kırlık bir yerde oturup keyfini çıkarmayı düşünmüş ve Çiftlik’e gitmeyi planlamıştı. Pekiyi Çiftlik neresi?

1900’lerin başında Padişah 5. Mehmed  Reşad eşi Kamiramis Hanım için Kadıköy’de köşk yaptırır. Ancak O burayı beğenmez ve oğlu Şehzade Ziyaeddin’ine verir. Daha sonra sahip değişir Sokullu Köşkü olur. Onlardan Erdem ailesi satın alır. 1945 yılından 1975 yılına kadar Özel Anadolu Lisesi olarak kullanılır.

Bu köşk 320 Dönümlük arazinin içine inşa edilmiştir. Binanın çevresindeki altı dönüme yakın bahçe yüksek duvarlarla çevrilidir. Arazi çiftlik olarak kullanılmış. Bu sebepten yıllar sonra bile artık sadece kırlık olan alan çiftlik adıyla anılmıştır. Kaba tarifle İbrahimağa’dan Acıbadem’e, Sarayardı Caddesi’nden E-5 Karayoluna kadar büyük bir çayırdır burası.

Bazı alanları futbol sahası, bazı alanlarıysa bostanlık olarak kullanılıyordu. Ama büyük bir bölümü kırlıktı. Bahar aylarında okullar öğrencilerini getirirdi. Tabii ki sevgililer de burayı keyifle kullanırdı. Ailelerin kıra gitmeleri ise sık rastlanılan bir durumdu.

O yıllarda Kıra Gitmek denirdi. Mangal filan yapılmazdı. Evde hazırlanan yaprak dolma, haşlanmış yumurta, domates, salatalık filan olurdu. Bir de kuru köfte yapılırdı da onun esas adını yazmayayım. Uzak yerlere konu-komşu kamyona doluşarak gider, yakınlara ise elde taşınan malzemelerle yürüyerek gidilirdi. Kırlık alana kilimler serilir, yemekler yenir, sohbetler yapılır ve tabii sonunda da oyunlar oynanırdı.

Kovalamaca, mendil kapmaca, saklambaç derken ortaya top çıkarılır ve voleybol oynanırdı. Voleybolu hanımlar çok severdi. Müsabaka değil tabii. Çember olup voleybol kuralıyla topu birbirlerine aktarmak şeklinde... Laf aramızda böyle oyun müsabakadan daha keyiflidir.

10 Ağustos 1961… Özel Anadolu Lisesi’nin E-5 tarafındaki bahçe duvarının ön kısmında çekilmiş bir fotoğraf. Kuzular, çocuklar, voleybol oynayan hanımlar.. Çevrede ahlat yani yabani armut ağaçları var. Ama en önemlisi huzur var…

1961 Yılında Voleybol Oynayan Süheyla, Hayriye, Filiz (Merhum) ve Ülkü Hanımlar

2024 yılındayız. 320 dönüm arazinin içinde AVM dâhil her çeşit bina var. Özel Anadolu Lisesi yani ilk adıyla Şehzade Ziyaeddin sonraki adıyla Sokullu Köşkü görülmüyor bile. Arayanlara tarif edeyim. AVM’nin bir üst sokağında restore edilmiş şekliyle duruyor. Çevresindeki sokaklar bahçe duvarlarının üst seviyesine kadar yükselmiş.

1966 ve 2020 Yıllarına Ait Hava Fotoğrafı

Kabaca bakarsak… O zamanlar Kadıköy’ün nüfusu 150000 civarı idi. Günümüzde o Kadıköy’ün E-5 üzerindeki kısmı Ataşehir ilçesi olmuştur. Kadıköy ve Ataşehir’in toplam nüfusu 900000 civarıdır. Yani 6 kat artmıştır.

O günlerde yaşamış bir kuşağın ferdi olarak şanslı olduğumuzu söylemeliyim. Bu günleri yaşamak şans mı şansızlık mı ona okurlarım karar versin.

ARİF ATILGAN 2024 AĞUSTOS

https://atilganblog.blogspot.com/2024/08/anadolu-lisesi-cevresi-kirligi-1962.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/anadolu-li-sesi-%C3%A7evresi-kirli%C4%9Fi

28 Temmuz 2024 Pazar

 Anı-Öykü

KIBRIS HAREKÂTLARINDA YELDEĞİRMENİ SEMTİMİZ

Kıbrıs Barış Harekâtı… Ama sadece harekât değil, onun içindeki Yeldeğirmeni semtimin çocukları.

Önce 1964 yılındakini anımsayalım.

Pilot Yüzbaşı Cengiz Topel… 1946-1949 yılları arasında Kemal Atatürk Ortaokulu’nda okumuş. Sonra Haydarpaşa Lisesi, Kuleli Askeri Lisesi ve Harp Okulu... 1955 yılında asteğmen olarak mezun oluyor. 

8 Ağustos 1964. Kıbrıs’a müdahale ediliyor. Dörtlü F-100 kolunun lideri olarak katılıyor. Yara alan uçağı düşmeden önce paraşütle atlamayı başarıyor. Ancak Rumlar’ın tarafına iniyor ve esir alınıyor. Onu Türkiye aleyhine konuşturmak istiyorlar. Konuşmuyor. Akla gelmeyecek işkenceler yapılıyor.  O derece ki… Naaşını teslim alan Türk Doktor Zihni Uzman, "Gördüklerim karşısında günlerce ağladım…’ demiştir. Cengiz Topel Kıbrıs’taki ve T.C. tarihimizdeki ilk hava harp şehidimizdir. 

Cengiz Topel

Ve sonra 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı…

İki arkadaşımız katılıyor bu harekâta. İkisi de yaşıtım. Arkadaşım. Mesut Günsev ile Mustafa Alkan Binici.

Mesut Günsev’le ilkokulda aynı sınıftaydık. Ortaokulu Kemal Atatürk Ortaokulu’nda okuduk. O Haydarpaşa Lisesi’ne gitti. Sonra Harp Okulu’na girmiş.

M. Alkan Binici Selimiye Askeri Orta Okulu’na gitti. Sonra Kuleli Askeri Lisesi ve Harp Okulu...

Mesut, 1974 yılında Kıbrıs’a harekât yapılacağını öğrendiğinde İtalya’da hastanededir. Oradan kaçarak tedavisini yarım bırakır ve orduya katılır. ‘Yaşamımda kaç defa savaş göreceğim’ demişti bana. O sıradaki rütbesi deniz amfibi piyade üst teğmendir. 

M. Alkan da harekât sırasında üst teğmen rütbesindedir. Tankla Rum birliğinin içine intihar girişi yaptığı anlatılır. Kendisi anlatmaz.

Mesut Günsev ve M. Alkan Binici de gazilerimizdir.

Kıbrıs harekâtı sırasında çok dinlenen şarkılar vardır. Örneğin, Esmeray’ın ‘Unutma-Unutama Beni’,  Ayten Alpman’ın ‘Bir Başkadır Benim Memleketim’ şarkıları.

Bir tane daha vardır ki o harekâtla anılır olmuştu.  Yasemin Kumral’ın ‘Girne’den Yol Bağladık Anadolu’ya’ şarkısı. Mesut ‘Harekâtın son gününde kendimizi bir anda mayın tarlası içinde bulduk... Askerlere moral vermek için sürekli Yasemin Kumral'ın ''Girne'den Yol Bağladık Anadolu'ya'' şarkısını söylettim. Mayınların arasından çıkmayı başardık...’ demişti. Dünyada askeri müzelerde sadece iki plak varmış. Birisi 2. Dünya Savaşı’nda Marlene Dietrich’in ‘Lili Marleen diğeri Yasemin Kumral’ın 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nda ‘Girne'den Yol Bağladık Anadolu'ya’ şarkıları. 

Mesut Günsev, Yasemin Kumral, M. Alkan Binici Eski Yeldeğirmenliler Toplantımızda.

Cengiz Topel, Mesut Günsev, M. Alkan Binici ve Yasemin Kumral… Yeldeğirmeni’nin çocukları… Biz semtimizi unutamayız. 

ARİF ATILGAN 2024 TEMMUZ

Not:

-Mesut Günsev ile M. Alkan Binici binbaşı rütbesiyle emekli olmuşlardır.

-M. Alkan Binici’yi 13 Mayıs 2024 tarihinde kaybettik.

-Yasemin Kumral’ın ''Girne'den Yol Bağladık Anadolu'ya” isimli plağı Foça Askeri Müzesi’ndedir.

https://atilganblog.blogspot.com/2024/07/kibris-harekatlarinda-yeldegirmeni.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/kibris-harek%C3%A2tlarinda-yelde%C4%9Fi%CC%87rmeni%CC%87-semti%CC%87mi%CC%87z

 

 


18 Temmuz 2024 Perşembe

 Köşe  Yazısı

EMEKLİLER

16 Temmuz 2024 akşamı eve geldim. TV’deki en çok izlenen haber kanalını açtım. Emeklileri tartışıyorlardı. Her biri daha önce emeklilerin maaşlarının çok yetersiz olduğunu söyleyen gazetecilerdi. Ancak dün akşam bir tanesi hariç hepsi hükümetin bütçesinin kısıtlı olduğunu ancak bu kadar verebildiğini filan söylüyorlardı. Hele programı yöneten hanımefendi öyle bir şey söyledi ki şaşırdım kaldım. Önce programa katılanlara emekli olup olmadıklarını sordu. 3 kişi emekli idi. Kendisi de dâhil diğer 3 kişi emekli değildi. Dedi ki ‘Ben bir çalışan olarak sizlerin (emeklilerin) maaşını ödemeye devam edeceğim’. Yani 2 çalışan 4 emeklinin maaşını ödüyor diye bir hesap var ya… Yaptığı gafın farkında bile olmadan bir güzel programını da devam ettirdi. Diğer katılanların hepsi fark etti ama ses etmediler bence. 

Ne demek istiyordu bu hanımefendi. ‘Ey emekliler bir an önce ölün gidin. Ben de size maaş ödemekten kurtulayım.’ Öncelikle şu bilinmeli. Emekliler yasa dışı değildir. Yasalar ne emrettiyse onları yerine getirerek emekli olmuşlardır. Eğer yanlış bir şey varsa o zamanın siyasetçilerinde vardır. Emeklilerde değil. Gelelim işin aslına…

                                       
                                                               Emeklilik.

İktidar, memurlarına ve işçilerine ne istedilerse vermiştir. Çünkü onlar sendikalıdır.  Daha sonra ekonomik program uygulamasına geçmişler ancak kasada yeterli para kalmamıştır. Emeklilere de ne kaldıysa o verilmektedir. Memurlara verilene bakarsak... Düşük dereceli bir memur anlattı bana. Kendisi 48 Bin TL alıyormuş. Ama emekli etmişler 24 Bin TL alacakmış. Yani çalışan memurlar müthiş rakamlar almaktadırlar. Özel sektörde ise 17500 TL olan asgari ücreti ücretten bile saymamaktadırlar.

SGK ve Bağ Kur emeklilerinin aldığı 10 Bin TL civarı maaşlar komik, hatta sadaka bile değildir.

10 Bin TL’den düşük maaş alan emeklilere zam yapıldı. Yüksek olanlara yapılmadı. Dolayısıyla en düşükle en yüksek eşitlendi neredeyse. Bu adaletli bir uygulama mıdır? Daha önce memurlara da böyle bir ayar yapılmıştı.

Bu iktidar 24 yıldır başımızdadır. Yapılan bir hata varsa kendilerinde aramalıdır. Yerel seçimlerde halkımız kendilerine sağlam bir uyarı yapmıştır. Görülüyor ki uyarı anlaşılmamıştır. Zamanı gelince genel seçimleri de göreceğiz.

ARİF ATILGAN 2024 TEMMUZ

https://atilganblog.blogspot.com/2024/07/yazs-emekliler-16-temmuz-2024-aksam-eve.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/emekli-ler

7 Temmuz 2024 Pazar

 Köşe Yazısı

Yalova

DENİZDE BOĞULMALARA DİKKAT

Yalova’da sabah saatleri... Denizde sadece ben varım. 3 çocuk iskelenin ucuna geliyor. İlkokul yaşlarındalar. Bana ‘Ağbi burası derin mi?’ diye soruyorlar. ‘Biriniz atlayın’ diyorum. Atlayanı tutup boyunu ölçüyorum. Görüyorum ki derinlik boylarına uygun. Yani denize girebilirler. Üçü de yüzme bilmiyormuş. ‘Merdivenin yanından atlayın, uzaklaşmadan çıkın.’ Diyorum. Girip çıkıyorlar. Sonra iskelenin kara tarafına doğru biraz gerisine gidiyorlar. Orada oynuyorlar. Ben de yüzmeme devam ediyorum.

Çocuklar Denize Girenlerin Orada, Ben de İskelenin Diğer Tarafındaydım.

5-10 dakika geçiyor. İskelenin üzerinde 1 çocuk var. Diğerleri diğer tarafa atlamış. Yani ben denizdeki iki çocuğu görmüyorum. Üstteki çocuk ‘Ağbi koş.’ Diyor. Anlam veremiyorum. Çünkü orada suyun daha da sığ olacağını düşünüyorum. Ama telaşla ‘ Ağbi boğuluyorlar’ deyince bir şey olduğunu hissediyorum. İskelenin diğer tarafına önce yürüyorum. Sonra uzun süreceğini düşünüp yüzerek geçiyorum.

Çocuklardan birinin başının suya dalıp çıktığını görüyorum. Hemen kolundan tutuyorum. Diğeri de ‘Ağbi beni de tut’ diyor. Onu da diğer elimle tutuyorum. Önce tuttuğuma ‘Su yuttun mu?’ diye soruyorum. ‘ Yuttum’ diyor.

O noktanın karaya daha yakın olmasına rağmen iskelenin burnundan daha derin olduğun fark ediyorum. Çocuklar da doğal olarak öyle düşünmüşler ve kontrol etmeden atlamışlar.

İnanır mısınız? 3 çocuk orada boğulacak ve kumsaldaki o kadar insan farkına bile varamayacaktı. İyi ki denizde ben varmışım. Koşarak kumsala gittiler. Korkmuşlardı ama unutmuşlardı bile başlarına geleni. 'Çocuk işte' demiştim içimden. . 

Belediye kumsalı düzeltti. Şemsiyeleri ve yüzmek için bu iskeleyi koydu. Belli ki duşları ve soyunma kabinlerini de düzeltecek. Ama bu konuda da bir şey yapma gereği görülüyor.

Yetkililerden rica ediyorum. Neler yazılır bilmiyorum ama uyarı yazısı olan tabelalara ihtiyaç olduğu görülüyor. Kamu yönetimi böyledir. Yaptıkça yapacağınız bir başka ihtiyaç çıkar.

Bu yazı tüm plajlar için geçerlidir.

ARİF ATILGAN 2024 TEMMUZ

https://atilganblog.blogspot.com/2024/07/yazs-denizde-bogulmalara-dikkat.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/deni%CC%87zde-bo%C4%9Fulmalara-di%CC%87kkat

 

5 Temmuz 2024 Cuma

 Anı-Öykü

Yalova

‘TURNALAR YOĞURDU’ YALOVA’NIN MARKASIDIR

1924 yılında Recep Vardarlı Makedonya’nın Tikveş kasabasından Türkiye’ye gelir. Önce Akhisar’a sonra İstanbul’a yerleşir. Geldiği yerdeki Vardar Nehrinden dolayı soyadını Vardar koyar.

1934 yılında Akif Turna Arnavutluk’un Tetova bölgesinden gelir. Yalova’da askeriye olduğu için burayı ticari olarak uygun görür. Çok gezdiği için Turna soyadını alır.

1943 yılında Recep Vardarlı İstanbul’da yoğurt üretmeye başlar. Markasını TİKVEŞLİ koyarak kendisinin oralı olduğunu belirler.

1948 yılında Akif Turna Yalova’da yoğurt üretmeye başlar. Markasını TURNALAR koyarak ailesini belirler.

Yoğurt Müzesindeki Yoğurt Kutuları

1960 yılında Muzaffer Turna babası Akif Turna’nın ölümü üzerine, Cumhuriyet Caddesi Mera Kuyu Camisi karşısındaki yoğurthaneyi işletmeye başlar. Yoğurthanesinde yaklaşık 200 kişi istihdam eder. Ayrıca onlarca insan da servis ve nakliye araçlarında çalışır.

Her gün köylülerden 40 ton süt toplanır. Önceleri Yalova’nın köyleri yeterken daha sonra komşu illerden de toplanmaya başlanır. Üretilen ürünler önce Yalova ve yakın illere daha sonra uzak illere de satılmaya başlanır. Çok kaliteli üretim yapılır. Muzaffer Turna “Benim ürettiğim yoğurt, bıçakla kesilir, çatalla yenilir.” Diyerek tarif ederdi yapılan yoğurdu.    

1969 yılında Muzaffer Ahmet Turna, Tikveşli Yoğurtlarının kızı olan Nuran Vardarlı ile evlenir. Bu durumda markalar da birleştirilir ve TURNALAR TİKVEŞLİ yoğurtları üretilmeye başlar. 

1978 yılında ayrılık olur ve Turnalar Yalova’nın markası olarak devam eder. Beyaz peynir ile kaşar peynir de yapılmaya başlanır.

O yıllardaki Malzemeler

1982 yılında Sakarya’da da kurulan fabrikada el değmeden üretim başlar.

Bu arada Tikveşli de büyümekte iki güçlü rakip olmaktadırlar.

1986-2002 arasında ailelerde önemli kişiler vefat eder. Bu durum kurumsallaşamayan iki firmanın çöküşünü başlatır.

1998 yılında Tikveşli, Danone-Sabancı (DanoneSA) ortaklığına satılır.

1999 depremine kadar Turnalar yoğurdu sonradan taşındığı Yalova, Bursa Caddesi’nde üretime devam eder. Ancak depremin olumsuzlukları küçülmesine sebep olur. 

2005 yılında Yalova Çiftlikköy’de üretim devam eder.

2010 yılında tam 62 yıl sonra kapanır.

2023 yılında Muzaffer Turna vefat eder.  

 

Muzaffer Turna Masasında

Aslında Tikveşli de Yalova’nın markası sayılabilir. Ama Turnalar öz be öz Yalova’nın markasıdır.

Bu iki marka ama esas olarak Turnalar Yoğurdu benim çok beğendiğim bir lezzetti. Garip bir tesadüf… Hayatım boyunca tattığım en lezzetli yoğurt memleketim Yalova’da üretiliyormuş.

Bu araştırmayı yaparken yaptığım başka bir tespit daha da garip bir tesadüfü ortaya çıkardı. Anlatayım…

1950-1970 yıllarına gidelim. Yalova’ya… Sülalemin Baba tarafına… Önce Hacı Mehmet Köyü’nde daha sonra Kamber Baba’da inekler ve koyunlar akşam otlamaktan geldiklerinde sütleri sağılırdı. Amcam onları ayrı güğümlere koyarak atın semerinin iki yanına yükler ve süthaneye (yoğurthaneye) götürürdü. Zira süt belli bir süre kaynatılmadan beklerse kesilir. Bu bakımdan acele götürülmesi gerekir. Ayrıca sabah ta hayvanlar çayıra çıkmadan önce sağılır ve sütleri yine götürülürdü. Ama esas söylemek istediğim başka... Yaşamım boyunca en beğendiğim yoğurt markasının üretimlerinin içinde meğer bizim sütler de varmış. Gerçekten garip bir tesadüf değil mi? 

Muzaffer Turna “Büyük kartellere karşı mücadelemi kaybettim” demiş. Aslında bu kısa cümle çok şey ifade ediyor. Keşke tüm Türkiye’ye satış yapacağına bölgesinde butik üretim yapsaydı.  

Günümüzün Yalova’sında köylerde hayvan beslenmiyor artık. Köylüler bile marketten alış veriş yapıyor. Yalova keşke o yıllardaki tarım-hayvancılık üretimine yoğunlaşsaydı.

ARİF ATILGAN 04/07/2024

https://atilganblog.blogspot.com/2024/07/yalova-turnalar-yogurdu-yalovanin.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/turnalar-yo%C4%9Furdu-yalova-nin-markasidir