29 Temmuz 2014 Salı


MELİH KORAY BİNALARININ KORUNMASI ÇALIŞMASI
Arif Atılgan
25 Temmuz 2014 Perşembe günü Mimar Yılmaz Kuyumcu ve Mimar Hasan Kıvırcık ile birlikte Mimar Melih Koray ile buluşarak Kadıköy Belediyesine gittik. Kadıköy Belediye Başkan Yardımcısı Mimar Ülkü Koçar ile birlikte bir toplantı yaptık. Toplantı sonunda Melih Koray, Kadıköy Belediyesine eserlerinin korunması için gereken çalışmaların yapılması başvurusunda bulundu. Kadıköy Belediyesi Mimar Melih Koray’ın eserlerinin korunması amacıyla ilgili 5 Nolu Koruma Kurulunda tescil işlemlerinin yapılması konusunda kurumsal olarak çalışma yapacak. Bu durum oldukça sevindiricidir. Ayrıca Kadıköy Belediyesinin Bağdat Caddesi ile ilgili cephe çalışması yapacağı haberini de aldık. Anlaşılıyor ki Belediye Bağdat Caddesinin rast gele yapılaşmasını arzu etmemektedir.
 
Toplantı sonrasında Yılmaz Kuyumcu ile birlikte, Melih Korayla Onun Bağdat Caddesindeki binalarını fotoğraflamak üzere bir gezi yaptık.
 
Genel olarak mimarların mimarlıklarında tespit ettiğim bazı konular vardır. Örneğin:
-Sürprizler yaratabilmek için karmaşık planlar yapılır.
-Cephelerde genellikle net, geometrik, ciddi çizgiler kullanılır.
Mimarlar bu çeşit binalarıyla fazla ciddi, toplumun dışında kişiler gibi görünmektedirler. Bu durumun mimarın görüntüsündeki yansıması ise geri renktir. Mimarlar eserlerinde de giysilerinde de gri rengi taşımayı severler. Hatta benim ‘Gri Bina’ adını verdiğim, Mimarlar Odası İstanbul Şubesinin binasında da sadece grinin tonları görülmektedir.

Melih Koray’ın binalarında insanilik, olduğu gibi görünmek, duygularının istediğinin yaratılması vardır. Binalarında keyifli yaşam öne çıkarılır. Ferah girişli binalarının cephelerinde geniş balkonlar, taş, ahşap gibi doğal malzemeler, çiçeklikler bulunur. Çiçeklikler o şekilde düzenlenmiştir ki bahçe gibi olmuş balkonlarda çiçeği sevmeyen insanlar bile çiçek yetiştirirler. Dolayısıyla cepheler doğal malzemeleriyle, sarkan bitkileriyle bir doğa manzarası gibidir. İnsanı ister istemez kendine çeker. Melih Koray’ın binalarında o binaları kullananlar kendilerini ayrıcalıklı hissederler. Bu durumun Melih Koray’ın görüntüsüne yansıması ise fotoğraflarda da açıklıkla görüleceği gibi eserlerinin de kendisinin de renkli olması şeklindedir.


Bu gezinti esnasında şaşkınlıkla tespit ettim ki Bağdat Caddesinde beğendiğim bütün binalar Melih Koray’a aitti. Melih Beyin tarzı, binalarının kolaylıkla ayırt edilebilmelerini sağlamaktadır. İşte bu sebeplerden Melih Koray’ın binaları halkımız tarafından daha fazla fedakârlık edilerek tercih edilmiştir.


O gün Melih Bey başından geçen bir olayı anlattı. Bir gün kendisine bir telefon gelmiş. Telefon eden kişi oturdukları binanın mimarının kendisinin olduğunu, dolayısıyla binadaki bir sorun konusunda görüşmek istediklerini söylemiş. Melih Bey sözü edilen binaya gittiğinde o binanın kendisiyle bir ilgisi olmadığını görmüş. Bu durumu onlara söylediğinde ise bina sahipleri, müteahhidin onlara binanın mimarının Melih Koray olduğunu söyleyerek konutları sattığını anlatmışlar.

Konut satanlar kaç mimarın adını kullanarak başka mimarın binasını satarlar? Kaç mimarın tarzından binalarını herkes tanıyabilir? Kaç mimarın adını halk ezbere bilir? 

Görüldüğü gibi Melih Koray’ın mimarlığına halk karar vermiş.

Bu gezi esnasında CKM ye gidilen sokağın karşısındaki, anımsadığım kadarıyla adı Çam Apartmanı olan, binasının yıkıldığını gördük. O binanın karşısındaki binanın bodrum katında Kadıköy’ün iki diskoteğinden biri olan Budak Kulüp bulunurdu. Diğeri de Feneryolu İstasyonuna çıkan sokağın sağ tarafındaki binanın bodrum katındaki Top Pop Disko idi. Kadıköy’de başka eğlence yeri yoktu. Ben Budak Kulübü tercih edenlerdendim. Cumartesi akşamları mahallenin kızları beni beklerlerdi. Yanlış anlaşılmasın anneleri ben olmazsam gece kulübüne gitmelerine izin vermezdi. Budak Kulübe her gidişimizde keyifle izlediğim bu bina Bağdat Caddesinin en prestijli binasıydı. Yazık olmuş. Diğerlerini kurtarabilmeliyiz.


Aslında mimarlık camiasına tartışılacak önemli bir iddiayı iddia ediyorum. Melih Koray belki de halkın tercihi ile mimarlığı kabul edilen ilk mimarımızdır. Onun bütün eserlerinin listesini çıkarma çalışmaları başlatılmıştır. Umarım kendisine ve mimarlığına herkes tarafından gereken değer verilir.
ARİF ATILGAN MİMDAP Temmuz 2014

24 Temmuz 2014 Perşembe


Mimarlara Mektuplarım



RAGIP SARICA PAŞA KÖŞKÜ VE KORUSU
Arif ATILGAN

1960’lı yılların sonlarıydı. Sıcak bir yaz günü Fenerbahçe DDY Kampı Plajından beş arkadaş denize açılmış, yan taraftaki askerî kamp tarafına doğru yüzmeye başlamıştık. Daha sonra Dalyan’a kadar gitmeye karar vermiş, Dalyan açıklarında denizdeki dalyanların yanında ise Caddebostan’ı gözümüze kestirmiştik. Caddebostan ileride gördüğümüz o muhteşem köşkün bulunduğu yerdi: Sarıca Paşa’nın Köşkü. Bu köşkü istikamet alarak kumsalına çıktığımız Caddebostan plajından dönüşümüz, karadan kızgın asfaltta çıplak ayaklarımızla koşarak olmuştu.

Ragıp Sarıca Paşa Köşkü özellikle denizden bakıldığında Caddebostan’ın işareti olarak bilinirdi.
                                                       
                                                         Ragıp Sarıca Paşa Köşkü

 Ragıp Sarıca Paşa, 2. Abdülhamit devrinde sarayın mabeyincisi, kardeşi Arif Sarıca Paşa ise doktoruydu. Arif Sarıca Paşa’nın da Moda’da beş katlı, kesme taştan inşa edilmiş bir köşkü bulunmaktadır.

18. yüzyılın ilk yarısına kadar Göztepe-Bostancı arası sebze bahçeleriyle kaplıydı. Ancak buraları, ağaçlık ve kuytu olmasından dolayı olsa gerek, suçluların sürgün edildiği bir alan olduğundan “Cadıbostanı” diye anılmaktaydı. 1750 yılından sonra bu havaliye köşkler yapılmaya başlayınca Cadıbostanı, “Caddebostan” olarak değiştirilmişti.

Ragıp Sarıca bu köşkü 1906 yılında Caddebostan sahilinde A. Jasmund isimli bir mimara dört katlı, kâgir olarak inşa ettirmişti. Çok değişik bir mimari görüntüsü olan köşk kırk bin altına mal olmuş, tavanlarında altın varaklar kullanılmış, deniz tarafına ise bir kule yaptırılmıştı. Köşkün kara tarafına açılan çift kanatlı, büyük, oymalı, demir kapısının karşısında iki güzel bina inşa edilmişti. Bunlardan selamlık olarak kullanılanı son yıllarda yıkılmış, yerine apartmanlar yapılmış. Ancak yaverlerin oturması için yapılmış olan tek katlı taş bina bugün hâlâ bütün güzelliğiyle yerinde durmaktadır. Ragıp Paşa Köşkü’nün yanında ise, aynı korulukta, Tevhide Hanım Köşkü bulunmaktadır.

                                                        Tevhide Hanım Köşkü

Tevhide Hanım, Ragıp Sarıca Paşa’nın kızıydı ve onun köşkünü de Paşa inşa ettirmişti.

5929 m2 koruluk alanın içersindeki Ragıp Paşa Köşkü’nün bahçesinde uzun süreden beri yapılaşma sağlanması için çalışmalar yapıldığı bilinmektedir.

Göztepe Mah., 103 Paf., 1149 Ada, 119 Parselde bulunan bu arsa 9.3.2005 tasdik tarihli 1/5000 ölçekli Kadıköy Merkez E-5 (D-100) Otoyolu Ara Bölgesi Nazım İmar Planı’nda ve 11.5.2006 tasdik tarihli 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı’nda koruluk alanlarda kalmaktadır. Koruluk alanlarda TAKS: 0,25, Maks Taban Alanı: 250 m2, Hmax:9,50 m., mevcut ağaçların korunması şartıyla inşaat yapılabilmektedir. Ancak bu parsel için, hem koruluk olması hem de içersindeki 1. derece tarihî eserden dolayı İlgili KTVKK’dan da görüş alınması zorunluluğu bulunmaktadır. Arsadaki ağaçların sıklığı göz önüne alınırsa inşaat yapılacak yer yok gibi gözükmektedir.

Kadıköy Belediyesi’nin internet sitesinden edinilen bilgiye göre 119 Parselin önemli bir kısmı “Yerleşime Uygun Olmayan Alan” sınırları içersinde kalmakta ve anlaşıldığı kadarıyla bu sebepten parselde inşaat yapılması zorlaşmaktadır.

Bu konuda hazırlanabilecek bir zemin etüt raporuna göre parselin büyük bir kısmı “Yerleşime Uygun Olmayan Alan”da kalmaktayken “Yerleşime Önlemli Alan” durumuna getirilerek bu alanda yapılaşma olabilmesi sağlanabilecektir.

Bu tip başvurularda, kamu kurumu olan belediyelerin yine kamu kurumu olan üniversitelerden zeminle ilgili rapor istemeleri en sağlıklı ve tercih edilen yöntem olmalıdır.

Genel olarak arsa sahiplerinin mülklerini inşaata açtırarak daha değerli olabileceğini düşünmeleri anlayışla karşılanabilir. Ancak bu tip tarihî eserlerin orijinal haliyle korunduğunda hem kendileri hem de toplum için çok daha değerli olacakları da bilinmelidir.
ARİF ATILGAN AĞUSTOS 2008 MİMARLARA MEKTUP

YENİ KADIKÖY
Arif Atılgan
A kişisine ait bir tescilli eski eser düşünün. B şirketine kiralamış olsun. B şirketinin sahibi de C kişisi olsun. C kişisi tescilli eski eseri kaçak bir şekilde tadil ederek üstelik yanındaki sokağı da kaçak bir şekilde binaya katarak kullanıyor olsun. Bu durumu başta ilgili Koruma Kurulu olmak üzere ilgili kamu kurumlarına AA isimli kişi de bildirmiş olsun. Koruma Kurulu ve diğer Kamu Kurumlarından AA ya ‘C kişisi en kısa zamanda tescilli eski eserin rölöve-restitüsyon-restorasyon projelerini hazırlayıp gerekli prosedürü tamamlayarak binada restorasyon uygulaması yapacağını bize bildirmiştir’ anlamında cevap gelmiş olsun. Ancak bu cevabın üzerinden yaklaşık bir yıl geçmesine rağmen konuda herhangi bir değişiklik de olmasın. 
A kişisinin yerine Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul 2. Bölge Müdürlüğünü, eski eserin yerine Kadıköy’ün günümüze kalmış en eski sinema binası olan tescilli Özen Sinemasını, B şirketinin yerine KASTAŞ, C kişisinin yerine Bir Önceki Kadıköy Belediyesi yönetimini koyabilirsiniz. AA da ben.
                                    Özen Sinemasının Faaliyetine Son Verildiği İlk Yıllar.

Bu durumda bütün tescilli eski eser binası olanlar bu örneği emsal göstererek veya bir nevi içtihat kabul edilmesini isteyerek ilgili Koruma Kurulu ve başka kamu kurumlarına ‘en kısa zamanda gerekli prosedürü yerine getireceğim’ diye yazarlarsa tescilli eski eser binalarını istedikleri gibi tadil edip kullanma hakkına sahip olmazlar mı?

Hâlbuki yapılması gereken iş, ilgili Koruma Kurulunun tapu sahibini uyarması, yine de inşaat sahasındaki yasa dışılık düzeltilmezse durumu savcılığa bildirmesi değil midir?

Özen Sinemasının Tadil Edilmiş Hali. Elektrik Direğinin Sağ Tarafı Sokak, Sol Tarafı İse Orijinali Değil.

Bu mekândaki TAK çalışması ise özel şirketlerle ortak olarak değil Belediye, Çekül ve mahalleli birlikteliğiyle yapılmalıdır. O zaman TAK çalışmalarının nasıl olması tartışmaya açılabilinir.

30 Mart 2014 tarihli yerel seçimlerden sonra Kadıköy’de yeni bir belediye yönetimi vardır. Herhalde Yeni Yönetimin bu konuya bakışı en kısa zamanda belli olacaktır.

Belediyelerin yasal zorunluluktan gelen rutin işleri vardır. Yol, su, kanal, ruhsat, inşaat, planlama vs gibi. Bir belediye bu işlerden bazılarını diğer belediyelerden farklı yapıyorsa bu durum o belediyenin tarzını oluşturur. Yine bir belediye rutin işlerinin dışında diğer belediyelerden farklı bazı işler yapıyorsa bu durum da o belediyenin tarzını oluşturur.

Kadıköy’ün son yirmi yıldaki değişimine bakıldığında Bir Önceki Kadıköy Belediyesi Yönetiminin, rutin işlerinden planlamayı genel olarak Kadıköy’ü ticarileştirecek şekilde yapmayı tercih ettiği belli olmaktadır. Ayrıca rutin işlerinin dışında TAK isimli çalışmayı başlattığı da görülmektedir.  Bunlar Bir Önceki Kadıköy Belediyesi Yönetiminin kendine özel kendini diğerlerinden ayıran tarzı olmuştur. Ancak bugün Bir Önceki Kadıköy Belediyesi yönetimi artık yoktur. Bu durumun ilgililer tarafından değerlendirilmesi gerekir.

Bugün Kadıköy Belediyesinde yeni bir yönetim kadrosu bulunmaktadır. Göreve gelen yeni yöneticiler eskinin devamını mı yapacaklardır, yoksa kendileri yeni bir yönetim tarzı mı oluşturacaklardır. Eğer bir şekilde eskiyi devam ettirirlerse yönetim değişikliği tartışma konusu olacaktır. Yeni yönetim kendi tarzını oluşturmalı ve bunu konuya aklı eren herkesle tartışarak programlamalıdır.

2000 li yıllarda, ‘arama konferansı’ vs gibi isimlerle yeni toplantı türleri yaratılmıştır. Bu toplantılar benim kuşağımın sıcak baktığı toplantı türleri değildir. Ancak Yeni Kadıköy Belediyesi Yönetiminin stratejik plan yapmak için düzenlediği bu anlamdaki hazırlık toplantılarından birine katıldım. Her toplantının bir yararı olduğunu düşünürüm. Bu toplantılardan belediyenin yararlanacağı bellidir. Benim kanaatim toplantıya katılanların da yararlandıkları şeklindeydi. Zira katılımcılar belediye, belediye hizmeti, kent, planlama, vatandaşlık gibi konularda aralarında tartışarak tespit ve öneri geliştirirken farkında olmadan kendi kendilerini bilgilendirmiş oluyorlardı.

Kadıköy Belediyesinin yeni yönetimi, tartışmalı klasik toplantılarla da halkın fikirlerini öğrenmelidir. Bu fikirlere göre kendine özel çalışma programını oluşturmalıdır. Bu anlamda Onlara inanılıyor, güveniliyor ve gerekenleri yapmaları bekleniliyor.

Kadıköy Belediyesinin yeni yöneticilerden olumlu duygular alınmaktadır.
ARİF ATILGAN MİMDAP TEMMUZ 2014

 

11 Temmuz 2014 Cuma


Mimarlara Mektuplarım



MODA’DA KÜÇÜK BAHÇE
Arif Atılgan

Kentlerde öyle parçacıklar vardır ki kent içersindeki yaşantımıza çok kolaylıklar sağlarlar. Ancak bizler onların bulundukları yerlerde hep var olduklarını düşünürüz. Ne zaman nasıl oluştuklarını pek düşünmez ve bu sebepten olsa gerek fazla önemsemeyiz. Bu Kent Parçaları karşımıza daha çok köprü, geçit, park, meydan vs şeklinde çıkabilmektedirler.

Sivil mimari merakımın yanında, onunla ilişkisi dolayısıyla olsa gerek, yine halkın kullandığı bu kent parçalarına da merakımın olduğunu ifade etmek isterim. Onların ne zaman, nasıl, niçin, kimler tarafından yapıldıklarını araştırmak, öğrenmek bana her zaman heyecan vermiştir.

Modada iskeleye inerken yolun sağ tarafında, Koço Lokantasının karşısında kalan üçgen alandaki küçük bahçeden bahsetmek istiyorum bu sayıda. Moda burnundan gelenlerin bir merdivenle İskele kotuna inmelerini, dondurmacılardan aşağıya doğru gelenlerin ise ferah bir şekilde denize yürümelerini sağlamaktadır bu küçük bahçe.

   Günümüzde Moda Parterini Sağda

1924 yılında buradaki sahilde odun deposu ve balıkçı kahvesi bulunmaktadır. Onların arkasında ise yokuş yukarı çıkan İskele Yolu boyunca, sol tarafta bu üçgen alan adeta bir çöplük durumundadır. Üst taraftaki evlerden çöp atılan alanda derme çatma balıkçı, tenekeci ve kundura tamircilerinin kulübeleri bulunmaktadır. O yıllarda yoğun kullanılmakta olan Moda İskelesinden çıkan vapur yolcuları kötü görünen ve kokan bu bölgeden geçmek zorunda kalmaktadırlar.
Yaşadığı yıllarda, Kadıköy’le ilgili birçok hayırlı çalışma yapmış olan Süreyya Paşa ( İlmen ) bu konunun da farkına varmıştır. Çözüm için ilk olarak kendi önerisiyle birlikte Belediye Başkanı Emin Beye konuyu açmıştır. Aslında Süreyya İlmen Kadıköy’den Fenerbahçe’ye kadar deniz kıyısından bir yürüyüş yolu hayal etmektedir. Kendisi, Fransa’nın Nice Sahilinde gördüğü gezinti bulvarının bir benzerinin Kadıköy’de de olmasını düşünmektedir. Bu yolun parçası olarak da Moda Burnundan İskeleye burada inşa edilecek bir merdivenle inilerek ulaşılabilmesi gerekmektedir. Önce merdiven için Belediye Başkanını ikna etmiş ancak istemediği halde merdivenin inşası işi kendisine verilmiştir. Süreyya Sinemasının inşaatında görev almış olan Mimar-Mühendis Kavafyan Efendinin projelendirdiği merdiven 1200 Liraya mal olmuştur. Süreyya İlmen 600 Lira bedelle aldığı bu işte de diğer bütün kent için yaptığı işlerde olduğu gibi mutlu bir şekilde zarar etmiştir. Merdivenin hizmete girmesinden sonra civardaki esnafı merdiven altına yerleştirerek onların da gönüllerinin hoşnut olmasını sağlamıştır.

Daha sonra sıra üst taraftaki üçgen alanın rehabilite edilmesine geldiğinde Belediye Başkanı değişmiş ve Başkanlık görevi Emin Beyden Muhittin Bey’e devir olmuştur. O yıllarda özel mülkiyetli olan bu arsanın üzerine büyük bir apartman inşa edilmek istenmektedir. Böyle bir inşaat yapıldığında Moda İskelesine inerken deniz gözükmeyecek, insanlar adeta sokak arasından vapura binmeye gitmek zorunda kalacaklardı. Bu sebepten dolayı önce arsanın istimlâki gerekmektedir. Bu amaç uzun uğraşlardan sonra Belediye tarafından gerçekleştirilebilmişti.

Süreyya Bey Belediyenin mülkiyetine geçen arsanın sivri köşesini kestirmiş, etrafına beton duvarla parmaklık yaptırmış, içersine çim ektirmiş, ortasına da mozaik bir panoya MODA yazdırmıştır. Bu işler için de o yıllarda 1000 lira harcama yapmıştır. Ancak daha sonra kıyıdaki odun deposunun yerine Moda Deniz Kulübü Binası yapılması Süreyya İlmen’in keyfini az da olsa kaçırmıştı. Zira Onun amacı Moda İskelesine inerken deniz ve Fenerbahçe Burnu’nun rahat bir şekilde görünmesinin sağlanması idi. Süreyya Paşa’nın anılarında alafranga adıyla Moda Parteri olarak bahsedilen bu alan, bugün ağaçlandırılmış ve içersine küçük bir gönüllü evi ile trafo merkezi yerleştirilmiş bir durumdadır. Ama yine de düzenlendiği günkü amacını sağlayabilmektedir.

Yapıldığı Günlerde Moda Parterini

1960 lı yıllar benim öğrencilik yıllarımdı. Bu yokuştan Moda İskelesindeki vapura değil ama Çay Bahçesine defalarca gidip gelmişimdir. O zamanlar Çay Bahçesinin hoparlörlerinden en çok duyduğumuz şarkı Marc Aryan’ın Moda Yolunda isimli şarkısıydı. O şarkıyı dinlerken, bir gün büyüdüğümde Çay Bahçesinden Koço Meyhanesine terfi edeceğim günleri hayal ederdim.   

Bugün gerek Modalılar gerekse Kadıköylüler buradaki merdivenin sağladığı kolaylıktan, küçük bahçenin verdiği ferahlıktan yararlanmaktadırlar.

İstedim ki buranın öyküsü de bilinsin.
ARİF ATILGAN MİMARLARA MEKTUP TEMMUZ 2011