29 Aralık 2018 Cumartesi


MODA’DA EKATERİNİ AYAZMASI VE MİNİK KİLİSE
Arif Atılgan

MS.300’lü yılların başı.. Mısır’ın İskenderiye kentinde Dorotea isminde zengin ve elit bir ailenin kızı yaşamaktadır. Kendisi İsa’ya inanmış, vaftis olmuş ve ‘Taçlandırılmış taç’ anlamında Ekaterini adını almıştır. Ancak henüz Hıristiyanlık tanınmadığı için Roma İmparatoru Maksimianus tarafından başı kestirilir. Kilise tarafından azize ilan edilir. İnanışa göre idamından sonra görünmez olan vücudu melekler tarafından Sina Dağının tepesine defnedilir. MS.500’lerde Doğu Roma İmparatoru 1. Jüstinianos aynı tepede bir manastır yaptırır. Buradaki rahipler Ekaterini’nin mezarını rüyalarında görürler ve oradaki naşını bularak manastırdaki bir lahit içine yerleştirirler.

                                                            Ekaterini Kilisesinin İçi

1905 tarihli haritalarda Moda İskelesine inerken sol taraftaki kıyıda bir tekne barınağı görülmektedir. Üzerinde Moda Kürek Kulübü anlamında Moda Rowing Clup yazmaktadır. Barınağın arkasında ince bir dikdörtgen duvar içine alınmış kaya görünmektedir. Bilindiği gibi Moda kıyıları falez denilen dik kayalık şeklindedir. Tekne Barınağı falezin kayasına dayanmış, ancak kayanın en alt kısmı duvarların içine alınmıştır. Henüz ayazma bilinmemektedir.

                                                   1905 Tarihli Haritada Tekne Barınağı

1924 yılında bu kayadan çıkan bir su kaynağı bulunur. Rum balıkçıların bulduğu söylenir. Yine söylenenlere göre çevrede Ekaterini’ye ait bir ikona ve eski kilise kalıntısı da bulurlar. Buraya inşa edilen ahşap yapı Ekaterini Kilisesi ve Ayazması adıyla kullanılmaya başlanır. 
  
Solda Odun Deposu, Sağda KRC (Muhtemelen Kadıköy Rowing (Kürek) Clup) Yazan Barınak ve Üzerinde Ahşap Yapı

Aynı yıl bu noktada bir şey daha olur.

Süreyya İlmen, yolun karşı kenarına bugün de kullanılan merdiveni yaptırır. Amacı ve hayali Kadıköy’den Fenerbahçe’ye kadar deniz kıyısından yürüyüş yolu yapmaktır. Bu sebepten merdivenin tam karşısına gelen bu tekne barınağını yıkmak ve üzerinden yol geçirmek istemektedir.

Belli ki o sıralarda ortaya çıkarılan kilise ve ayazma sebebiyle barınağı yıkamamış ve yolu devam ettirememiştir.

                                                         Solda Merdivenler Yapılmış

1934 yılında ahşap yapı yıkılır ve yerine lokanta inşa edilir. Moda Park Lokantası.. Mühürdar sahilinde taverna çalıştıran Mösyö Koço, bu lokantayı işletmeye başlar.

1938 yılına ait haritalarda Moda Park Lokantası görülmektedir. Alttaki tekne barınağının üzeri lokantanın açık kısmı olur. Ayazmanın üzerinden itibaren kara tarafına doğru kapalı kısmı yapılmıştır.

                       1938 Yılı Haritasında Lokanta. Binadan Yola Birkaç Metre tıraşlanmış.

1950’li yıllarda ayazma ve kilise onarımdan geçirilmiştir.

                                                         1950’li Yıllarda Görüntü

2000’li yıllarda Kadıköy’deki Tarihi Çarşı Canlandırma Projesi Moda’yı da etkiler. Her taraf yeme-içmeci olmaya başlamıştır. Lokantanın ön tarafındaki açık kısmı da kapatılır.

2010’lu yıllarda alttaki tekne barınağı kafe halini alır.

                                                           2019 Yılında Görüntü

Lokantanın içinden geçilip 5-6 basamakla inilerek girilen bu küçük kilise günümüzde oldukça canlı bir şekilde kullanılmaktadır. Ayazması kurumuştur. 7-8m2’lik bir alandadır. Suyun çıktığı kayanın üzerine yerleştirilen mermer tezgaha dilek mumları yerleştirilmiştir. İçerdeki musluklardan artık şebeke suyu akmaktadır. Duvarda Ekaterini’nin oldukça büyük, gösterişli bir ikonası vardır.

                                                     Ekaterini İkonası

Ziyarete gelenler içinde dua edenler kadar mum dikerek dilekte bulunanlar da vardır. Duyduğum kadarıyla dileği gerçekleşenler teşekkür anlamında kandil yağı getirip bırakıyorlarmış. Sanırım artık ihtiyacı olan insanlar için yemek yağı bırakmak daha yararlı olacaktır. Zira uzun süredir kandil kullanılmamaktadır.  

İş ve kazanç konularında dilekte bulunuluyormuş ama sevgiliye kavuşma konusunda dilekte bulunulmuyormuş. Zira 18 yaşında bakire olarak ölen Ekaterini, rüyasında görüp inandığı, ilahi bir aşkla bağlandığı İsa’ya hiçbir zaman kavuşamamıştır.

                                                                  İçerdeki Kaya

Süreyya İlmen, merdiveni yaparken üst tarafındaki üçgen alanda bulunan yapıları istimlâk ettirmiş. Yukarıdan iskeleye inerken Fenerbahçe Burnunun da görüldüğü bir ferahlık olmasını istemiş. Daha sonra merdivenin alt kısmına inşa edilen ve Fenerbahçe Burnunun görünmesini engelleyen Moda Deniz Kulübü binasına çok üzülmüş. Buna karşın tarihi eser olan Ekaterini Kilisesi sebebiyle yolun sol tarafına yüksek yapı yapılmamış.

Günümüzde, Kadıköy Belediyesi’nin internet sayfasında bu alanın Turizm Tesis Alanı olarak işlendiği görülmektedir.

                                                             2019 İmar Durumu

Bildiğim kadarıyla Ekaterini Kilisesi içine girilen en küçük kilisedir. Ayrıca bir lokantayla iç içe olmasıyla da ilginçtir. Umarım kilise, lokanta ve alttaki kafe mekânı, öyküsüne uygun olarak birlikte korunur.

Kadıköy’ün tarihini didikleyerek yazmaya devam edeceğim.
ATILGAN BLOG ARİF ATILGAN ARALIK 2018


18 Aralık 2018 Salı


RASİMPAŞA’LI VOLEYBOLCU DEMİR ALP SEREZLİ VE BİR FAİR PLAY ÖYKÜSÜ
Arif Atılgan

1964-1965 Genç Takımlar voleybol sezonu İstanbul’da bitmiş, Rasimpaşa birinci, Galatasaray ikinci olmuştur. İki takım Ankara’daki Türkiye şampiyonasına katılacaktır.

İstanbul’un 1. ve 2. sinin katıldığı Türkiye şampiyonası, diğer bölgelerden de katılan takımlarla iki grup halinde oynanmaktadır. Şampiyon, grup birincilerinin final maçıyla belli olur.

                      Demir Alp Serezli Sakladığı Rasimpaşa Formasıyla.

1965 yılının şubat ayı.. Ankara’da grup maçları oynanmıştır. Birinciler, Rasimpaşa ve Galatasaray’dır.. Finali onlar oynayacaktır.. İki takım İstanbul’da birer defa birbirini yenmiştir.. Bu maç kendi aralarında da final gibidir..

                       Rasimpaşa Genç Takımı Bir Maç Öncesi Seromonide.
             
Selim Sırrı Tarcan Salonu doludur. Oyuncuların yakınlarının da yer aldığı tribünlerde heyecan had safhadadır. Takımlar sahaya çıkar. Sahadakiler de en az seyirciler kadar heyecanlıdır. Maç başlar.

Oynanan 4 set sonunda sonuç 2-2 beraberedir.  5. Set oynanacaktır..

Son set başlar.. İki takım yine yenişemez. Oyun uzamaya başlar. Skor, 15-15, 16-16, 17-17, 18-18, 19-19, 20-20, 21-21’e gelmiştir. Servis Rasimpaşa’dadır. Atılan servisi Galatasaray karşılar ve topu karşı sahaya geçirir.. Rasimpaşa’lı Demir Alp Serezli, kendisine gelen topu arkadaşı Emin Şirin’e kaldırır, Emin Şirin iner ve Galatasaraylılar çıkaramazlar. Rasimpaşa maç sayısı atacaktır. Servisi kazanırsa maç bitecek, şampiyon olacaktır. Rasimpaşa’lı oyuncular moralli ve rahat, Galatasaray’lı oyuncular moralsiz ve tedirgindir.

                       1965 Türkiye Kupası Maçlarından Birinden Görüntü.

Hakem Haluk Tuncay düdük çalmış, oyunu durdurmuştur. Servisi Rasimpaşa’ya da Galatasaray’a da vermez. Demir’i yanına çağırır. Kendisine, ‘Seni tanırım. Dürüst, efendi bir çocuksun. Elin fileye değdi mi, değmedi mi?’ diye sorar.

Maçın heyecanı Demir’e bunu unutturmuştur. Eli fileye o kadar hafif değmişti ki file oynamamıştı bile. ‘Değmedi’ dese kazandıkları servisi büyük ihtimalle sayıya çevirecekler ve şampiyonluğu kutlayacaklar.. Ama yaşamı boyunca vicdan azabı çekecektir.

‘Değdi Hocam’ der.

Bir anda oyuncuların psikolojileri tersine dönmüş, Galatasaray moralli ve rahat, Rasimpaşa moralsiz ve tedirgin duruma girmiştir. Ardından Galatasaray iki servisi üst üste kazanır ve maçı 23-21 bitirerek şampiyon olur.

İki takım da sahadan ayrılamaz. Rasimpaşalılar üzüntüden, Galatasaraylılar sevinçten ağlamaktadır.

Rasimpaşa’nın soyunma odasında ortam, üzüntülü olduğu kadar gergindir. Arkadaşları Demir’e sitem ederler.. Kulüp Başkanı İskender Çınar’ın sesi duyulur.. ‘Arkadaşlar’ der. ‘Yenildiğimiz takım Galatasaray’dır. Ülkenin en büyük camialarından birinin takımı.. Ancak bizler bugün voleybol camiasına çok önemli bir Fair Play olayı yaşattık. Yenilmeyi göze alarak dürüstlükten vazgeçmedik. Bunu bize yaşatan arkadaşımız Demir’e teşekkür edelim. Kazandığımız ikincilik birincilik kadar değerlidir. Hepinizi kutluyorum.’ Der.

İstanbul’a dönerler. Birkaç gün geçmiştir.. Demir Alp Serezli okuduğu gazetenin spor sayfasını açtığında, ‘Voleybol Genç Milli Takımı Açıklandı’ başlığını görür.  Açıklanan isimler içinde kendisi de vardır. Çok sevinir. Milli takıma davet Onun için büyük bir onurdur.

                                          Cumhuriyet Gazetesi Haberi.

Ancak, o sıralarda geçirdiği bir sakatlık ilerlemiştir. Muayeneye gider. Doktorlar spor yapmayı yasaklarlar. Ay yıldızlı formayı giyemez.  

Demir Alp Serezli bugün hala aynı karakterle yaşamını sürdürmekte, gönüllükle görev aldığı STK larda insanlara yararlı olmaktadır.
ARİF ATILGAN ARALIK 2018

Not:
-Rasimpaşa takımı çoğunlukla Saint Joseph’li voleybolculardan oluşurdu. Demir Alp Serezli Rasimpaşa’nın Saint Joseph’li oyuncularından biridir.
-Maalesef final maçıyla ilgili bir fotoğraf  edinemedim.

9 Aralık 2018 Pazar


BEYAZ VEYA HALK OLMAK
Arif Atılgan

Beyaz tanımının nereden geldiğiyle ilgili bulabildiğim bilgiler ve günümüzle irtibatları aşağıdadır.


1917 Ekim Devriminde Çarlık Rusya’sında başta saraydakiler olmak üzere aristokrasi ve bürokrat-elit kesimler ülkelerini terk etmişler. Kızıl Orduya karşı olduklarından onlara Beyaz denmiş. Türkiye’ye gelenler de Beyaz Rus adıyla bilinir. Onlar Rusya’da saraya mensup kişiler iken İstanbul’da hamallık dahil bir çok işte çalışmışlardır. Ama kültür donanımları yok olmamıştır. İstanbul halkı denize girmek dâhil birçok şeyi onlardan öğrenmiştir.

İngiltere’nin asilzadeleri Ortaçağda şatolarını büyük araziler içine yapmışlar. Şimdi bile çimenlik yapmak zorken o yıllarda yüzlerce işçi çalıştırarak geniş arazilerini çimlendirmişler. Çimenlikler içindeki malikâneler güç gösterisidir. Bugün apartman bahçelerine bile çim yapılarak elde edilen duygunun geçmişi budur.

Osmanlı’da saray bürokrasisini meydana getirenler bir nevi aristokrasi sınıfı oluşturmuşlardır. Günümüzde bazı insanların Osmanlı’yı tü kaka ederken sülalelerini saraya bağlamak istemelerinin sebebi budur.   

Avrupalı sömürgeci ülkelerin yetkilileri Afrika’da sömürdükleri ülkelerde geniş bahçelerin içindeki beyaz evlerde oturur, beyaz renkli kıyafetler giyerlermiş. Zaman zaman evlerinden çıkıp halkın arasına karışır, kendilerince onlara çeşitli “iyilikler” yaparlarmış. Bu suretle siyah derili yerli halk karşısında kendi Beyazlıklarını daha iyi hissederlermiş.  Bugünlere en uygun Beyaz tanımı budur. Halka İnmek tabirini kullananların duygusu Afrika’dakilerden ayrı değildir.

Solcu olduğunu bildiğim bir arkadaşım kendilerinin Beyaz olduğunu, günümüz iktidarına oy verenlerin Halk olduğunu söylemişti. Aşırı solcu olduğunu bildiğim bir arkadaşım İktidarın okuyan, düşünen, konuşan, sanatsever kesimleri itibarsızlaştırmak için Beyaz kelimesini kullandığını söylemişti. Medyadan öğrendiğime göre ise İktidar, Nişantaşı ve Cihangir’de yaşayanlara Beyaz kelimesini yakıştırıyor.

Görüldüğü gibi herkes konuyu kendi siyasetine alet etmiş. Kimin ne düşündüğü çok önemli değil. Ancak Beyaz kelimesiyle aristokratlık ifade ediliyorsa bunun günümüzde olamayacağı, günümüze uyarlanacaksa en az 3-4 kuşak okumuş sülalenin çocuğu olmak gerektiği bilinmelidir. Zenginlik ifade ediliyorsa bu kıstasa uygun Türkiye’de 500 civarı ailenin olabildiğini PATRİCİLER VE PLEBLER http://atilganblog.blogspot.com.tr/2015/08/patriciler-ve-plebler-mo-500-lu-yllarda.html başlıklı yazımda anlatmıştım. Sıkıntı insanımızın kendinin farkında olmamasıdır.

Nedense herkes Halka İnmekten bahseder. Kendisinin Halk olduğunu bir türlü kabul etmez. Dolayısıyla söylenmez ama herkes kendisinin Beyaz olduğunu ima etmiş olur. Öte yandan Halk olarak küçük görülen sınıf hızla değişmekte, gelişmektedir.

Biran önce Halk olduğumuzun bilincine varmalıyız. Aksi takdirde Halka İnmek bir yana Halka Çıkmak gerekecektir.
ARİF ATILGAN ARALIK 2018

5 Aralık 2018 Çarşamba


VOLEYBOLDA RASİMPAŞA SPOR KULÜBÜ İLE SAİNT JOSEPH LİSESİ İLİŞKİSİ
Arif Atılgan

Saint Joseph Lisesi eğitimin dışında spor alanındaki başarılarıyla da tanınmaktadır. Lise bünyesinden çok sayıda sporcu yetişmiştir.

Saint Joseph Lisesi voleybolda ses getiren başarılara imza atmıştır. Okul içindeki çalışmalara bakıldığında bunun sebebi kolayca anlaşılır.. Her sınıfın 3 adet voleybol takımı olmak zorundadır. Bu takımlarla okulda turnuvalar yapılır. Dolayısıyla neredeyse bütün okulun voleybol oynadığı bir ortamdan okul takımına oyuncu seçilmektedir. Okul takımı, spor örgütlenmesinden sorumlu Fransızca hocası Frer DEnis ile Beden Eğitimi hocası Muzaffer Tunçalp tarafından oluşturulur.

Moda Cem Sokağında Assomption Kilisesine ait olan alanda Saint Joseph Lisesinden Yetişenler Derneği bulunmaktadır. Okulun takımı maçlarını buradaki açık sahada yapar. 

1950'li yıllarda Saint Joseph Lisesi basketbol takımının liglerde yer alması için girişimde bulunulur. Ancak kabul edilmez. Bunun üzerine Kadıköyspor takımı kurulur.

1953 yılında Saint Joseph'li voleybolcuların oynadığı Kadıköyspor İstanbul ve Türkiye şampiyonu olur. Başarılı voleybol takımından Şevket Güventürk ve Oktay Enünlü milli takım forması da giymişlerdir.

1960 ve 1961 yıllarında Sainth Joseph Lisesi İstanbul ikincisi olur.

1963 yılında Saint Joseph ile Rasimpaşa Spor Kulübü arasında ilişki başlar. Rasimpaşa’nın başkanı İskender Çınar, hocası Metin Bıkmaz’dır.

Rasimpaşa, Yeldeğirmeni semtinde Nuh Bey Sokağındaki komşuların kurduğu ve yaşattırdığı bir mahalle takımıdır. Ekonomik durumu rakipleri gibi rahat değildir. Bu sebepten kendi mahallesinden ve okullardan yetişen genç oyuncularla takım kurmayı tercih etmektedir.

Saint Joseph’in başarılı dereceler alması dikkat çekmektedir. Metin Bıkmaz kendileriyle irtibat kurar ve okuldan yetişen oyuncularla öncelikle Rasimpaşa Kulübünün genç takımını oluşturmaya başlar. Aynı oyuncular A Takımında da oynarlar. Bu tarihten sonra Okul takımıyla Rasimpaşa adeta kardeş takım olur.

1964 Yılında Hepsi Saint Joseph’li olan İstanbul ve Türkiye Birincisi Rasimpaşa Genç Takımı. 

Birliktelik sonrası Saint Joseph Lisesinin aldığı dereceler:
1964 İstanbul Birincisi/Türkiye İkincisi
1965 İstanbul İkincisi
1966 İstanbul Birincisi/Türkiye Birincisi
1967 İstanbul Birincisi/Türkiye Birincisi

                          1965 yılı İstanbul İkincisi Saint Joseph Lisesi

Birliktelik sonrası Rasimpaşa Genç Takımı’nın aldığı dereceler:
1964 İstanbul Birincisi/Türkiye Birincisi
1965 İstanbul Birincisi/Türkiye İkincisi
1966 İstanbul Birincisi/Türkiye Birincisi
1967 İstanbul Birincisi/Türkiye Birincisi

            1965 Yılı İstanbul Birincisi, Türkiye İkincisi Rasimpaşa Genç Takımı

Birliktelik sonrası Rasimpaşa A Takımı'nın aldığı dereceler:
1963 Türkiye Üçüncüsü
1964 Türkiye Üçüncüsü
1965 Türkiye Üçüncüsü
1967 Türkiye Üçüncüsü

1960’lı yılların başlarındaki Saint Josephli voleybolcular şunlardır: Ruşen Bahar, Cavit Erkmen, Firuz Kurbanzade, Cengiz Alicanoğlu, Oğuz Gorbon, Perviz Leki, Sami Azrak, Osman İldem, Selim Şenel, Tamer Balcı, Zeren Duman, Nesim Levi, Gün Erte, Ergin Çınar, Mete Erzurumluoğlu.

Sonraki yılarda bu isimlere eklenenler olmuştur..

1964 yılında Bircan Özdeniz, Asutay Yandaş, Şemsettin Üstündağ, Asaf Erem, Bülent Aslan, Haygazer Kellecioğlu, Semih Sadioğlu, Ferdi Tunçman, Nesim Halfon, Nida Tiber, Ergün Sönmez, Enis Sarıkey, Demir Alp Serezli,

1965 yılında Tuna Kavur, Emin Şirin,

1966 yılında İbrahim Vuran, Yalçın Özüekren, Erol Lüleci, Mehmet Toydemir, Ertan Aydın, Demir Sindel,

1967 yılında İsmail Vuran eklenmiştir.

Gün Erte, Ergin Çınar, Mete Erzurumluoğlu, Şemsettin Üstündağ, Tuna Kavur, İbrahim Vuran, İsmail Vuran, Mehmet Toydemir, Yalçın Özüerkin milli takımlarda oynayan oyunculardır.

                1960’lı Yılların Başında Genç Milli Takım. 3’ü Saint Joseph’li.

                             1967 Yılında Saint Joseph’li Milli Oyuncular.

Rasimpaşa ekonomik gücünün yetersizliğinden oyuncularını elinde tutamamaktadır. Çoğunlukla yakında olan Fenerbahçe Kulübü onları keşfederek transfer etmektedir.

1970’li yılların başlarında lige katılan müessese takımlarının ekonomik gücü amatör kulüpleri zora sokmuştur. Rasimpaşa da bu durumdan olumsuz etkilenmiş ve sessizce tarihe karışmıştır. Dolayısıyla Saint Joseph Lisesiyle olan ilişkisi de bu suretle son bulmuştur. 

Saint Joseph Lisesi, sonraki yıllarda 1976 Dünya Şampiyonluğu dâhil olmak üzere yurt içinde ve yurt dışında önemli başarılar kazanmıştır.

Rasimpaşalı ve Saint Josephli eski oyuncularla sohbet edildiğinde hepsi o günleri keyifle anlatmaktadır. ‘Bazen bisiklet yaka fanilaya RP harflerini iliştirip forma yapar, sahaya öyle çıkardık.’ derken gözleri dolmakta, özellikle sıkıntılar içinde kazanılan başarıların daha değerli olduğunu ifade etmektedirler.

Bir kulüple bir okulun sportif ilişkisi.. Tamamen amatörce.. Kadıköy’ün tarihine özenle yerleştirelim.
ATILGAN BLOG ARİF ATILGAN KASIM 2018

Not:
-Kadıköyspor Kulübü 1976 yılında Efes Pilsen’e devredilmiştir.
-Rasimpaşa Kulübünün Başkanı İskender Çınar milli voleybolcu Ergin Çınar’ın babasıdır. Elbistan Başsavcılığı da yapan İskender Çınar,  T.F.F. Üyeliği ve F.B. Haysiyet Divanı üyeliği yapmıştır.
-Bu araşştırmamda bana yardımcı olan Demir Alp Serezli, Şemsettin Üstündağ ve Ferdi Tunçman'a teşekkür ederim.

22 Kasım 2018 Perşembe


KADIKÖY RUM ORTODOKS METROPLİTLİK BİNASI (KÖÇEOĞLU KÖŞKÜ)
Arif Atılgan

Kafkasya’da yaşayan Andon Köçeoğlu (1773-1832), ailesiyle önce Artvin’e, sonra İstanbul’a gelmiştir. Kendisinin Hevsep (1808-1883) ve Agop (1818-1893) isimli oğulları olmuştur.
  
Hevsep’in kızı Nektar Köçeoğlu’nun 1800 lü yılların ortalarında Kadıköy Bahariye'de Köçeoğlu Hamamını yaptırdığı bilinir.

                                                          Metropolitlik Binası

1906 tarihli Goad Haritalarında Köçeoğlu Hamamının biraz aşağısında, aynı arazide bir bina daha görülür. Ayrıca hemen altındaki sokağın adı Köçeoğlu Sokaktır. Görülüyor ki Köçeoğlu’nun buradada bir köşkü vardır. Köçeoğlu Köşkünün Hamamla birlikte veya Hamamdan sonra yapıldığı belli olmaktadır.

Köşk o yılların tarzıyla birbirine bitişik selamlık ve haremlik bölümleriyle ikiz olarak inşa edilmiş. Harita incelendiğinde yapının 2 katlı ve ahşap olduğu anlaşılır. Kapısının olduğu üst taraftaki bölümü Selamlık, alt taraftaki bölümü Haremliktir. Haritadaki notlardan 1 Bodrum + Zemin Kat + 1. Normal kat olarak bodrum hariç 2 katlı olduğu belli olmaktadır. Bina ahşap karkas sistemdedir. Dışı ahşap, iç tarafları eski usul ahşap üstü sıva (bağdadi) ile kaplanmıştır. Girişin karşısındaki merdiven ortadan yarım kat çıkmakta, iki yana uzayan sahanlığın iki tarafından üst kata iki merdivenle çıkılmaktadır. Selamlık bölümünden Haremlik bölümüne, yarım kat yükseklikteki merdiven sahanlığının ortasındaki kapıdan geçilmektedir.


               1906 Goad Haritasında Köçeoğlu Köşkü (Haremlik ve Selamlık Bölümleri birlikte)

1908 yılında Köçeoğlu ailesi köşkü arazisiyle satılığa çıkarır. Haremlik bölümünü Süreyya İlmen, Selamlık bölümünü o yılların Kadıköy Rum Ortodoks Metropoliti 5. Yermenos satın alır.  

5.Yermenos köşkü Rum Cemaatine hibe eder. Bina, o tarihten itibaren ‘Kadıköy ve Tevabii Rum Metropolitliği’ olarak kullanılır. 

1923-1927 yılları arasında ise köşkün haremlik bölümü yıkılarak 3.000m2’lik arsaya Süreyya Sineması inşa edilir.

1939 tarihli Pervititch Haritalarında Metropolitlik Binası ve Süreyya Sineması görünmektedir. Metropolitlik Binasının arsasının Süreyya Sinemasınınkinden biraz daha büyüktür.


                            1939 Pervititch Haritasında Metropolitlik ve Süreyya Sineması

Pervititch Haritasında Metropolitlik Binasına çatı katı eklendiği görülmektedir. Dolayısıyla bina 3 kat olarak işlenmiştir. Google’dan ölçebildiğim kadarıyla her kat 150m2 civarındadır. Binaya bir sofayla girilir, sofanın iki yanında 1mutfak ile 5 oda bulunur. Üst katın planı da benzer şekildedir. Merdiven sahanlığındaki Haremlik Bölümüne geçilen kapı kapatılmış ancak izi belli olmaktadır.

Köçeoğlu Sokağının adı Kalfaoğlu olarak değiştirilmiş, Köçeoğlu Hamamı ile Metroplitiliğin arasına Nevzemin Sokak açılmıştır.

2006 yılında köşk, Kadıköy Rum Kiliseleri Mektepleri ve Mezarlıkları Vakfı’na devredilir. Bahçe kapısında ‘Rum Ortodoks Metropolitliği 1908’ yazmaktadır. Yani köşk 1908 yılından beri Rum Ortodoks Metropolitliği olarak kullanılmaktadır.

2012 yılında köşkün dışı restorasyondan geçirilir. Bu arada kiremitlerinin orijinali piyasada bulunmadığı için Eskişehir’de bir fabrikada özel üretim yaptırılır.


                              2018 Uydu Görüntüsünde Metropolitlik ve Süreyya Sineması

Kadıköylülerin her gün önünden geçtiği, geçerken merak ettiği beyaz köşkün öyküsü budur.

Köşkün ve içindeki çalışmanın tam adını koymak gerekirse: ‘Tarihi Köçeoğlu Köşkünün Selamlık Bölümündeki Rum Ortodoks Metropolitliği’ demek doğru olur.
ATILGAN BLOG ARİF ATILGAN KASIM 2018


NOT:
-Metropolit, Gazete Kadıköy’e verdiği bir demeçte Köseoglu Paşadan bahsetmiş. Kadıköy tarihinde Köseoğlu ailesi bulamadım. Yanlışlıkla Köçeoğlu denmek istendiğini düşündüğümde ise Köçeoğlu ailesinde paşaya rastlamadım.
-Metroplolitliğe giderek binayla ilgili araştırma yaptığımı, köşkün bahçeden-içerden birer fotoğrafını çekmek için izin ve varsa bilgi istediğimi söyledim. Dilekçe yazmamı istediler. 16 Ekim 2018 de 2-3 satırlık dilekçe ile başvuruda bulundum. Kayıt numarası verilmeyen dilekçeme 24 Kasım 2018 tarihi itibariyle cevap alamadım. Köşkün öyküsünde kullananların katkısı iyi olurdu, olmadı.
-1920 yılında ölen 5.Yermenos, Ayia Triada Kilisesinin bahçesine gömülür.
-Çok kısa boylu olan 5.Yermenos’un minik masası içeride halen kullanılmaktadır. Görüşmemin başında onun fotoğrafını çektirmişlerdi. Kişisel ahlak ve etik anlayışıma uyarak o fotoğrafı da yayınlamıyorum.


18 Kasım 2018 Pazar


REPLİKA KORUMACILIK, REPLİKA KENT MÜCADELECİLİĞİ
Arif Atılgan

Doğu Karadeniz’de dere yatağına yapılan bina ile Orta Anadolu’da Peri Bacaları arasına yapılan binanın imar affına girmesini gündem yapıp, Çiftehavuzlar sahilindeki ada ile Moda Burnundaki yüzme havuzunu görmüyorsanız,
Haliç’teki ilk yanlış olan Silahtarağa Elektrik Fabrikasının üniversiteye dönüştürülmesine ses çıkarmayıp, sonradan Haliç’i kurtarmaya soyunuyorsanız,
Cevizli Tekel Fabrikasının üniversiteye dönüştürülmesine karşı çıkıyorken, gözden ırak olduğu için Üsküdar Atik Valide Külliyesinin dönüştürülmesini atladığınızdan mahcup olmuyorsanız,
“Restore” edilen Kadıköy İskelesinin yanlışlarını fark etmiyor, kara tarafındaki eklentilerinin hala kaldırılmamasına bir şey demiyorsanız,
                                      
                                         İskelenin Restore Edilmiş Hali


                                               İskelenin Orijinal Hali

Kadıköy rıhtımının yeni halinde oturup selfi yapıyorken, ortadan yok edilen Tarihi Kayık İskelesini aklınıza getirmiyorsanız,
Yurt dışında çıkan Kadıköy ile ilgili haberleri olumlu gündeme getirirken, içeriğinin Kadıköy’ü eğlenilen bir alan olarak göstermesini atlıyorsanız,
Canlandırma Projesiyle Yeme-İçme Çarşısına dönüştürülen Kadıköy Tarihi Çarşısındaki yeme-içmecilerde otururken, Tarihi Çarşıda çarşı kalmadığını görmüyorsanız,
Kadıköy nostaljisi yaparken hep mahallelerindeki yaşamdan bahsedip, Kadıköy’de mahalle yaşamının yok olduğunu aklınıza getirmiyorsanız,
Altıyoldaki Boğa Heykelinin tarihi ve sanat değeri olduğunu düşünmeyip, insanlardan korunaklı hale getirilmesini veya buraya replikasının konulmasını istemiyorsanız,
Liman, tren, iskele, yolcu dörtlüsüyle ilişkisi kesilen Haydarpaşa Garının, nefesi kesilen canlı gibi olacağını aklınıza getirmiyorsanız,
Bağdat Caddesinin küçük AVM lerin çarşısı haline getirildiğini görmüyorsanız,
Bağdat Caddesinden önce Kadıköy’ün sosyetesi olan Bahariye Caddesinin yeme-içmeciler çarşısına dönmesi yüzünden sinemaların ortadan kalktığına kafa yormadan, Reks devam etsin diyorsanız,
Reks devam etsin derken içinde 6 küçük salon peydahlanarak, fuayedeki merdivenin altına büfe konulup merdivenin etkisi yok edilerek yani korunmayarak mimarı Maruf Önal’ın kemiklerinin sızlatıldığını görmüyorsanız,
Reks’i işletenlerin en büyük sıkıntısının, etraftaki yeme-içmecilerde alkol alıp sinemaya gelenlerin ışık söndüğünde ne yaptıklarını gözlemek olduğunu bilmiyorsanız,
Yeldeğirmeni’nde Canlandırma Projesinin mahalleyi yok ettiğini söyleyenlere ‘Kafe düşmanı’ demek kolaylığından sıyrılıp, 200 yıllık mahalle yapısının ortadan kalktığını görmüyorsanız,
Ayrılık Çeşmesinin “restorasyonunda” 400 yıllık namazgâh taşlarının toprağa gömüldüğünü fark etmiyorsanız,
Ladıkli Ahmed Ağa Çeşmesinin “restorasyonunda” namazgâhının köşede minik bir havuz gibi yapılmasını görmüyorsanız,
Kadıköy’ün en eski sinema binası, ‘korunması gereken tescilli tarihi eser’ Özen Sinemasının sinemalıktan çıkarılıp, başka amaçla yasa dışı kullanılmasından rahatsız olmuyorsanız,
Özen Sinemasının içindeki, kendinizin de tartışmalı bulduğunuz TAK çalışmasının adının binaya verilmesine itiraz edeceğinize aksine bu çalışmaya ödül verip, o isimle buradaki etkinlikleri duyurup bunları legalleştiriyorsanız,
Korunması gereken tescilli eser Özen Sinemasını korumadığınız gibi içine kendinizle birlikte öğrencileri sokarak yasa dışılığı yasallaştırıyorsanız,
Daha da ileri gidip Özen Sinemasının içine girip alay eder gibi Koruma Konferansları üstelik Yeldeğirmeni’ni hatta Özen Sinemasını koruma konferansları veriyorsanız,
Yıllardır kaçak kullanılan surlara laf etmezken, bir kişi drona silah çekince tarihi çevrenin korunmasını aklınıza getiriyorsanız,
Bursa’da tarihi kulenin tepesine PVC yapılmasının, Yeldeğirmeni’nde tarihi mahallenin duvarlarına mural resimleri yapılmasından farklı olmadığını görmüyorsanız,
Derelerin beton saksılar içinde akıtılmasına aldırmıyorsanız,
Fikirtepe Planları gündeme geldiğinde karşı çıkanları tehdit eden Fikirtepelilerin şimdi ‘Aldatıldık’ demelerine, ‘Önce özeleştiri yapın’ demiyorsanız, 
Önce sitelerin, şimdi yüksek binaların kültürünün oluşturulduğunu, bu kültürün geleneksel mahallelerimize tepeden bakan hastalıklı bir kültür olduğunu fark etmiyorsanız,
Site ve yüksek binalarla yapılacak en etkili mücadelenin buralardan mülk satın almamak olduğunu bilmiyorsanız,
Ücretle girilen yani korunaklı alanlardaki kral mezarlarında dahi yazılar-resimler olmasına bir şey demiyorsanız,   
Eskiden insanların denize girmek için İstanbul’a geldiğini, şimdi İstanbulluların denize girmek için başka yerlere gitmesini gündem yapmıyorsanız,
İstanbul’un kilometrelerce uzunluktaki kıyısının denize girilecek şekilde düzenlenmemesine, denize girmek isteyenlerin Adalara tıkıştırılmasına şaşırmıyorsanız..

Sonra da tarihi değerleri korumaya, çarpık planları önlenemeye çalışıyorsanız..

Kusura bakmayın..
Siz Korumacı veya Kent Mücadeleci değil, Replika Korumacı veya Replika Kent Mücadelecisiniz. Tarihi değerlerin korunması, çarpık planların önlenmesi için önce gerçek korumacı veya gerçek kent mücadeleci olunmalıdır. Gerçek olmayan hiçbir şey başarıya ulaşamaz.

Kent mücadelesi, kent mücadelecisinin ünlü olması amacı için araç değildir. Kent mücadelesi, kentin korunması amacı için araçtır. Koruma koruma için, kent mücadelesi kent için yapılır.  
ATILGAN BLOG ARİF ATILGAN EKİM 2018

8 Kasım 2018 Perşembe


KADIKÖY BELEDİYE BAŞKANI AYKURT NUHOĞLU
Arif Atılgan

2014 yılındaki yerel seçimler öncesi Kadıköy’de eski belediye başkanı Selami Öztürk’ün aday gösterilmeyeceği belli olmuştu. CHP nin göstereceği adayın, kim olursa olsun kesinlikle seçileceği de belliydi. 5-6 aday adayından ikisi ön plana çıkıyordu. İnci Beşpınar ve Aykurt Nuhoğlu. İkisi de benimle Kadıköy konusunda görüşmek istemiş, görüşmüştük.

Doğrusu aklımdan geçen İnci Hanımdı. Ancak parti Aykurt Beyi aday gösterdi. İçimden geçeni gizlemeyeyim, ‘CHP zenginden yana oldu’ demiştim.

Tanıdığım kişiler sıfat sahibi olduklarında yanlış anlaşılır diye yanlarına gitmemeyi tercih ederim. Aykurt Beye bir kere Yeldeğirmeni’nde Eski Yeldeğirmenliler paneli için gittim. Kırmadı geldi. Onun dışında iki etkinlikte gördüm. Birkaç telefon görüşmem oldu. Onlar da belediyenin çıkarı içindi.

                            Ayurt Nuhoğlu 2016 Yılındaki Eski Yeldeğirmenliler Panelinde.

Aykurt Nuhoğlu büyük projelere girişmedi. Önceki dönemin yarım kalmış projelerini tamamlamaktan çekinmedi. Kompleksiz davrandı. Eski binaların restore edilerek halka kazandırılması doğru idi. Kendi tarzını koymasını, eski dönemden kalan bazı yanlış projeleri iptal etmesini bekliyordum. Örneğin: Kadıköy ve Yeldeğirmenindeki Canlandırma Projelerinin en azından pasifleştirilmesi gibi. Olmadı.

Bence kendisi yanlışların farkında.. Ancak hep söylerim biz masanın bu tarafındayız, onlar diğer tarafında. Şartlarını bilemeyiz. Onların tarafında siyaset te var çünkü.

Caferağa Spor Salonunda gösterdiği tavrı ne kadar takdir ettiysem, Özen Sineması için gösterdiği tavrı o kadar eleştiririm.

Aykurt Nuhoğlu’nun önceleri yadırgadığım ama giderek sempatiyle baktığım tarafından bahsetmek istiyorum.. İnsaniliği.. Genel olarak toplantılara, etkinliklere maiyetiyle makam arabasıyla gelip, insanlara ‘Başkan geldi’ dedirten şekilde katılmıyor. Herkes gibi yürüyerek geliyor. Hatta bazen bir anda yanınızda görünüp ‘Aaa Başkan gelmiş’ diye şaşırtacak şekilde..

Sadece toplantılara gelirken değil, normal zamanlarda da Aykurt Nuhoğlu’nu sokakta caddede görebiliyorsunuz. Örneğin: Altıyolda veya Yeldeğirmeninde kalabalığın içinde yalnız yürüdüğüne, Yeldeğirmeni’nde bir arkadaşıyla kafede oturup çay içtiğine şahit olabiliyorsunuz. Doğrusu hiç alışmadığımız bu görüntülerin bana çok güzel duygular verdiğini söylemek zorundayım. Aykurt Bey İstanbul metropolünde alışılmadık bir belediye başkanı portresi çizmiştir.

Duyduğum kadarıyla, Kadıköy Belediyesi ekonomik sorunu olmayan belediyelerden olması dolayısıyla Parti tarafından da takdir edilmektedir.

Ben Aykurt Nuhoğlu’nun devam etmesinin Kadıköy için hayırlı olacağını düşünüyorum. Bugün için açmayı doğru bulmadığım ancak ayrı bir yazı konusu olabilecek son cümlemle bitiriyorum: Eğer ikinci dönem devam ederse Aykurt Nuhoğlu, sanırım kendi tarzını koyacak ve kendini Kadıköy’e daha çok hissettirecektir.
ATILGAN BLOG ARİF ATILGAN EKİM 2018

4 Kasım 2018 Pazar


OKTAR TERTEMİZ, SPOR CAMİASINDAN BİR ESKİ YELDEĞİRMENLİ 
Arif Atılgan

Oktar Tertemiz ile Rasimpaşa Spor Kulübünü araştırırken tanıştım. Spor alanında yurt içinde ve dışında çok sayıda önemli görevler üstlendiğini, dolayısıyla çok sayıda sıfata sahip olduğunu öğrendim. Yeldeğirmenli olması Onu yazmam için yeterli sebep olmuştur.

                                                     Oktar Tertemiz

1939 yılında Adana’da doğar Oktar Tertemiz.

1952 yılında DDY de çalışan babası Haydarpaşa’ya tayin olunca İstanbul’a taşınırlar. Yeldeğirmeni, Uzunhafız Sokak No:15 teki eve taşınırlar. Mal sahibi Rum bir vatandaştır. Bu evin bir altındaki ev daha sonra Yoncaspor’un binası olmuştur.

Oktar Tertemiz Kemal Atatürk Ortaokulu 3. Sınıfına kaydolur. Semtten Teoman Çakır’la aynı sınıftadır. Aynı okulda Can Bartu’da okumaktadır. Daha sonra Haydarpaşa Lisesine devam eder. Yine o yıllardaki semt çocuklarından Nidayi Çakır, Sabahattin Çakarcan’nın atlet olduğunu anımsamaktadır.

Voleybolla tanışması bu yıllarda olmuştur. Uzunhafız ve Nemlizade Sokaklarının arasında Hazine Arsası adıyla anılan boş bir arsa vardır. Rıhtıma sınır olan bu arsanın üst tarafındaki düzlükte mahallenin gençleri kendi yaptıkları voleybol sahasında oynamaktadırlar. Oktar onları seyreder. Adam eksikliği olduğunda Onu da oyuna alırlar. Eksik yoksa hakemlik yaptırırlar.

1955 yılında Fenerbahçe’nin yöneticisi Altan Ayanoğlu Onu ve Nemlizade Sokaktan Oktay Eyüboğlu’nu Fenerbahçe’ye götürür. İlk lisansı çıkar. 1957 yılında Fenerbahçe’nin 50. Yıl kutlamalarına genç bir sporcu olarak katılır. Heyecanını yaşar.. 1958 yılında Genç Milli Takıma davet edilir. Ancak maçlar iptal edilir. Milli olamaz. Hukuk Fakültesine gider ama bir süre sonra çeşitli nedenlerle yarıda bırakır. 

                                12 Numaralı Oktar Tertemiz Fenerbahçe Takımında.

1960 yılında Ankara’da Şehit Ali İhsan Kalmaz turnuvasına İstanbul’un A karması ağır gelir diye düşünürler. B karması götürülür. Oktar Tertemiz de bu kadrodadır..  O yıllarda Kadıköy Halk Eğitim Merkezinde oynanan voleybol maçlarında istek üzerine gayri resmi hakemlik yapar.. Demirperde ülkelerinin salon sporlarında çok ileri olduğu yıllardır. Bu sebepten diğer ülkelerden ama özellikle Japonya’dan sponsorları olur, kaliteli spor malzemesi kullanırlar. Takımları İstanbul’a geldiklerinde, oyuncular yanlarında Japonlara ait Asics Tiger marka ayakkabılar getirip satarlarmış. Oktar Bey ‘Laf aramızda biz de o sayede kaliteli ayakkabı giyme olanağı buluyorduk’ diyor.. Bu yıllarda spor yazarlığına başlar. Spor 21 isimli haftalık dergi ile Milliyet, Hürriyet, Tercüman gazetelerinde yazılar yazar.. Askere gider.. Geldiğinde İş Bankasında memuriyete başlar.

1964 yılında voleybol hakemlik kursuna giderek aday hakemlik yapmaya başlar. Hakemliği sevmektedir.

               Hakem Oktar Tertemiz Türkiye’de bir maç öncesi hakem heyetiyle seremonide.

1965-1966 sezonunda Anadoluhisarı takımında antrenörlük yapar. O sezon İETT şampiyonluğa oynamaktadır. Anadoluhisarı şampiyon olur.

1966-1967 sezonunda İETT’ye oyuncu-antrenör olarak transfer olur. O yıl İETT şampiyon olur ve 1. Lige çıkar. Oktar Tertemiz sivil hayatındaki sorumluluklar nedeniyle faal sporu bırakır. Bu arada hakemlik kariyeri gelişmiş Milli Hakem olmuştur.

1970 yılında Dünya Kupasına eğitim amacıyla Türkiye’den götürülen 5 hakem, 5 antrenör içinde O da vardır.

1972 yılında Uluslararası aday hakem olur.

1973 yılında Uluslararası hakem olur. Kulüp ve milli takımlar düzeyinde 150’den fazla maç yönetir. 1977 yılında Sofya-Bulgaristan’da, 1981 yılında Bükreş-Romanya’da Dünya Üniversiteler şampiyonalarında; 1983 yılında Fransa’da Avrupa Gençler şampiyonası finallerinde düdük çalar. Milli takımlar düzeyinde Bahar Kupaları, Balkan Şampiyonaları ile Avrupa Kupası maçlarında hakemlik yapar. Dünyanın birçok ülkesinde maç yönetir. O yıllardaki Arnavutluk’ta kendilerine itibar edilirken bavullarının didik didik aranmasını unutamaz.

1985 yılında Türkiye Voleybol Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi olur. Diğer yandan Arçelik Spor Kulübünde yöneticilik görevine başlar. Arçelik Onun yöneticiliğinde voleybol, hentbol ve alt yapı takımlarında İstanbul ve Türkiye şampiyonlukları kazanır.. İş Bankasından kendi isteğiyle emekli olur.

1995 yılında Arçelik’teki görevini bırakır.

2001 yılında Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Yönetim Kurulu Üyesi seçilir. Avrupa Akdeniz Okçuluk Birliği (EMAU) denetçilik görevini üstlenir.

2005 yılında Uluslararası Okçuluk Federasyonu (World Archery) Başkanlığını Prof. Dr. Uğur Erdener kazanır. Oktar Tertemiz Denetleme Kurulu Başkanlığına getirilir.

2006 yılının şubat ayında Türkiye Voleybol Federasyonu Merkez Hakem Kurulu Başkanı olur. Aralık ayında istifa eder. Voleybol ve hentbol federasyonlarında iken değişen yönetmeliklerin hazırlanmasında görev alır.. Voleyboldaki netin ve çift servisin kalkması, manşetin gelmesi gibi değişikliklerin oyunu hızlandırdığını, hakemliği kolaylaştırdığını söylemekte, özellikle çift servis sebebiyle 3 saati geçen müsabakaların son bulduğunu ifade etmektedir.. Bayanlardaki ilerlemenin müthiş olduğuna işaret etmektedir. Eski yıllarda alttan servis atan, topu parmakla diğer tarafa aktarabilen bayanlar artık sıçrayarak smaç servis atmakta ve karşı sahaya smaç yapmaktadırlar.

2008 Yılında Fenerbahçe Kulübüne Üyeliğinin 40. Yıl Plaketini Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’dan alırken.

2009 yılında Uluslar arası Okçuluk Federasyonundaki görevi sona erer.

2012 yılında Türkiye Voleybol Hakem ve Gözlemcileri Kurulunda Danışma Kurulu Üyeliğine başlar.

2013 yılında İstanbul Olimpiyat Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Yürütme Kuruluna Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi temsilcisi olarak atanır.

2013 Mersin Akdeniz Oyunları Voleybol Kadınlar Şampiyonu İtalya Milli Takımına Madalya Verirken.

2013 Mersin Akdeniz Oyunları Voleybol Kadınlar 2.si Olan Milli Takımızla Seremonide.

2016 yılında Avrupa Akdeniz Okçuluk Birliği (EMAU) üyeliğinden kendi isteğiyle ayrılır. Türkiye Voleybol Hakem ve Gözlemcileri Kurulunda Danışma Kurulu Üyeliği son bulur.

2015-2016 Sezonu Türkiye Kadınlar En İyi Orta Oyuncu Milena Rasic’e Ödül Verirken.

Halen Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Başkan Yardımcısı ve bu Komitenin vakfiyesi olan Türk Spor Vakfı Başkanıdır.

Oktar Bey, insanların bayan voleybolunu izlemeyi tercih etme sebebi olarak erkeklerde smaç süratinin 140Km/saat’lere çıktığını, bayanlarda 90Km/saat’lerde kaldığını, bu sebepten bayanlarda topun daha uzun süre oyunda kalmasını gösteriyor.

Oktar Tertemiz’in sıfatlarını sıralarsak: Voleybolcu, ulusal ve uluslararası voleybol hakemi, spor yazarlığı,  Türkiye Voleybol Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi, Arçelik Spor Kulübünde yöneticilik, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Yönetim Kurulu Üyesi, Avrupa Akdeniz Okçuluk Birliği (EMAU) denetçisi, Uluslararası Okçuluk Federasyonunun (World Archery) Denetleme Kurulu Başkanlığı, Türkiye Voleybol Federasyonu Merkez Hakem Kurulu Başkanı, Türkiye Voleybol Hakem ve Gözlemcileri Kurulunda Danışma Kurulu Üyesi, İstanbul Olimpiyat Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Yürütme Kurulunun Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi temsilcisi, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Başkan Yardımcısı, Türk Spor Vakfı Başkanı.. Sivil hayatta İş Bankası Şube Müdürü.

Oktar Bey bu görevleri sırasında birçok konuyla ilgili bilgi sahibi olmuştur. Bunlardan biri doping konusudur. Önemli sporcular yılın uygun görülen herhangi bir günü kontrol edilebilirlermiş. İdrar numunesi hemcinsi olan eşlikçi gözetiminde alınırmış. Eşlikçinin organı görmesi zorunluluğu varmış. Zira özellikle erkeklerde testis içersine torba içinde temiz idrar konduğu, oradan numune verildiği gibi olaylar olabilmekteymiş.

Oktar Tertemiz 13 yaşında Yeldeğirmeni’nde voleybol ve voleybol hakemliğiyle tanışmıştır. Bu tanışıklık sonraki bütün yaşamını şekillendirmiştir. Kendisi, geç fark ettiğimiz önemli Yeldeğirmenlilerdendir. Onu bu yazıyla Yeldeğirmeni tarihine geçirmekten büyük bir mutluluk duyuyorum.
ATILGAN BLOG ARİF ATILGAN EKİM 2018