31 Ekim 2016 Pazartesi

Yeldeğirmeni

DALLAS VE MEKÂN MEYHANELERİ
Arif Atılgan

Bu kitapta yazdıklarım 1970 li yıllara kadar olan yaşantıya aittir. Ancak yeni tarihli iki mekân vardır ki onlardan bahsetmeden Yeldeğirmeni öyküsünü bitirmek haksızlık olur. Dallas ve Mekân meyhaneleri.

1970 li yıllarda hareketlenen yapılaşma ile semtin demografik yapısı değişmeye başlamıştı. Bu değişimden ilk etkilenen, öteden beri semtte yer alan üç klasik meyhane olmuştur. Halit, Abdullah, Reşat amcaların meyhaneleri kapanmak zorunda kalmışlardı. Zira onların müşterileri ya yaşlanmış ya da semti veya dünyayı terk etmişlerdi.

1960 lı yıllarda çocuk yaşta olanlar 1970 li yıllarda büyümüşlerdi. Onları sadece Nedim’in Kahvesi kesmiyordu. Akşam saatlerinde takılacakları içkili bir mekân arıyorlardı.

Bu anlamda 1980 li yılların başında önce Mekân açılmıştı. Mekân, Karakolhane Caddesinde eski İş Bankasının bitişiğinde, daha önce kasap olan dükkanda idi. Burayı Nedim’in Kahvesinde bir dönem ocakçılık yapan Tahir Artüç’ün yeğeni Engin Cüran açmıştı. Kadıköy’de Münih Birahanesinden tanıdığımız Ali ve Hasan isimli garsonlar da buradaydı. Bugün yine semtin çocuğu Ali Demirbaş işletmektedir.

                                                  Mekân Meyhanesi.

Mekân’dan kısa bir süre sonra da Sivaslı iki kardeş tarafından Dallas açılmıştı. Dallas, Duatepe Sokakta daha önce Hasan Polo’nun manavının olduğu parsele yapılmış olan binanın altında idi. İlk yıl iş yapmayınca, 1981 de semtin sevilen iki kişisi Süleyman Sipahi ve A. Haydar Akbal (Arap) burayı devralmışlardı. 1983 yılında da Süleyman Sipahi’nin hissesini yine semtin sevilen bir kişisi olan İbrahim Güven devralmıştı. 

Dallas, İbrahim-Haydar ikilisiyle ünlü olmuştur.

                                                    Dallas Meyhanesi.

Nedim’in Kahvesinde takılanlar akşam Dallasa geçerler iki tek atıp eve giderlerdi. Bazıları devam ederdi. Maç gecelerinde önceden rezervasyon yapılırdı. Meyhane tıklım tıklım dolardı. Dükkânın içi klasik masa tipinde değildi. Taburelerde oturulan yüksek bankolar vardı. Biraz birahane olması, biraz da içinin darlığı sebebiyle bu tefriş yapılmıştı sanırım.

İki meyhane de zamanın modasına uyarak birahane adıyla açılmışlardı.

Mekân’da fazla tanıdığım yoktu. Dallas’takilerin hepsini tanıyordum. Bu sebepten Mekân’a gittiğim zamanlar sayılıdır. Fırsat buldukça Dallas’a giderdim. Seyrek gittiğim için olsa gerek arkadaşlarım özel ilgi gösterirlerdi. Burada TV den maç seyretmek stadyumda seyretmekten daha keyifli oluyordu. Normal zamanlarda ise tüm meyhane tek masa gibi olurdu. Zaten meyhanelerin keyfi de budur ya..

2010 yılında Haydar’ı kaybettikten sonra İbrahim de dükkânı bıraktı. Şimdi Haydar’ın oğlu Erdem işletmeye devam ediyor. Görüldüğü gibi zaman içinde Dallas’ın sahiplerinde değişiklikler olmuş. Değişmeyen tek kişisinin garson Mehmet olduğunu belirtmekte yarar vardır.

Her iki meyhane de günümüzde hizmete devam etmektedir. Anılarıyla..
ARİF ATILGAN EKİM 2016

26 Ekim 2016 Çarşamba

Yeldeğirmeni

BALIKÇI HALİT
Arif Atılgan

Halit Ağbinin balıkçı dükkânı Karakolhane Caddesinden Uzunhafız Sokağının deniz tarafına sapınca sağdaki binanın altındaydı. Remzi Ağbinin bakkalının sokak komşusu. Ama Caddede görülebilmek için çoğu zaman Remzi Ağbinin köşesine tezgâhını kurardı. Dursun Ağbiyle ortaktılar sanırım. Bir de yanlarında takılan, semtin alkol bağımlısı Turan (Yobaz)  vardı.

                              Balıkçı Halit Albert'in Bakkalının köşesine tablalarını getirmiş    

Biz Uzunhafız Sokağının karşı köşesinde takılan gençlerdik. Dolayısıyla esnafı izlemek olağan işimiz gibiydi.

Halit Ağbi balıkları kasayla Haliçteki halden alır, küçük mavna ölçüsünde bir tekneyle Kadıköy’e, at arabasıyla da Kadıköy’den Yeldeğirmeni’ne getirirdi. Tezgâha dizilen balıkların satışını izlemek çok keyifliydi.
            
 Balıkçı Halit’in Dükkânı (Sokak İçindeki) ve Tezgâh Kurduğu Köşe

Yuvarlak tablaların alt ucu deliktir. Delik kısmı aşağı gelecek şekilde meyille birbiri üzerine dizilirler. En alttaki tablanın altına ise su dolu bir lenger konur. Buradaki suyla balıklar devamlı ıslatılır. Islatmak için serpilen su tablalardan birbirine, en sonunda lengere akar. Dolayısıyla su harcanmaz. Tekrar kullanılır.

                                              2016 Yılında Balıkçı Halit Ağbi
                         
Satılan balıkların ayıklanması sanat gibidir. Kalın tahta üzerinde ince bıçaklarıyla keserlerdi balıkları. En çok palamut ve torik ayıklanması dikkat çeker. Kafa kesilir, karnının altı az kesilerek vücuttan koparılan iç organlar bıçağın ucuyla üstte açılan delikten çıkarılır, bıçakla tahtanın üzerinden sıyrılıp kafayla birlikte alta konan tenekeye atılır. Sonra bir maşrapa suyla balık yıkanır, torik ise dilimlenir, palamut ise dilim veya fileto yapılır. En son vurulan bıçak darbesiyle kuyruk kesilir, tekrar yıkanır paketlenirdi.  

Tenekedeki atılacak kafalarla balıkçılara özel yemek yaparlardı. Kafalar tepsiye dizilir, içine soğan, domates, patates, sivri biber, yağ konur fırına gönderilirdi. Fırından alındığında nefis manzarası olan yemekteki balık kafalarının yanaklarının çok lezzetli olduğunu biliyorum.

Uskumru o kadar çok olurdu ki onlardan çiroz yapılırdı. Yağlı balık olan uskumru iplere dizilerek köylerdeki tütün askılarındaki gibi kurutulurdu. Çifti 15 kuruş olan çiroz benim çocuk harçlığımla alabildiğim bir ziyafetti.

Lakerda kışın çok olan torik balığından yapılırdı. Bugün palamuttan, ithal uskumrudan yapıyorlar ama onlar toriğin yerini tutmaz. Lakerda zamanı Remzi’nin bakkalının veya Nedim’in Kahvesinin köşesine cam tezgâh kurulurdu. Malzeme, alçak bir sehpanın üzerinde kendine özel yüksekçe camekânın içine konarak satılırdı. Camekânın içine sarkıtılan ampuller onları pembeleştirir, insanları lakerda ister hale getirirdi. Keskin bıçakla dilimlenme görüntüsü ise iştah açardı.

İstanbullu, Kadıköylü olarak denizi ve balıkları severim. Balıkçı tezgâhlarını izlemekten keyif alırım. Kadıköy balıkçılar çarşısında hele Karaköy’deki Perşembe Pazarı girişindeki balık pazarında gezmeye bayılırdım. Köpekbalığı dâhil bin bir çeşit balık olurdu tablalarda. Kılıç, kırlangıç, kalkan, ıstakoz..

Tezgâhlarda çeşit yok artık. İzleme keyfim de kalmadı. Bir de balıkları arka tarafta kesip ayıklama modası başladı. Hâlbuki o safha tören gibidir.

Mahalle balıkçısı olmasına rağmen Halit’in tezgahında çeşit çeşit balık bulunurdu. Bugün balık çarşılarındaki tezgahlarda bile en çok görünenler fabrika balıkları. Diyeceğim şu ki balıkçıların tadı kalmadı. Halit Ağbi de böyle demişti son gördüğümde.
ARİF ATILGAN EKİM 2016




24 Ekim 2016 Pazartesi

Yeldeğirmeni

NEDİM’İN KAHVESİ
Arif Atılgan

1960'lı yıllarda Spor Toto çıkmıştı.. Fenerbahçe'de oynayan Nedim Günar 13 tutturup büyük ikramiye kazanınca Yeldeğirmeni'ndeki kahvehaneyi devraldı.. Vefa'da oynayan ağbisi Kazım Günar'la birlikte yıllarca çalıştırdığı kahvehane  Yeldeğirmeni tarihinde yer almıştır. 


                                               Nedim'in Kahvesi

Nedim’in Kahvesi, Yedeğirmeni’nin en ünlü mekânıydı. Karakolhane Caddesinden Duatepe Sokağının deniz tarafına saparken sağ köşedeydi. 1906 tarihli haritalarda Kahvehanenin ölçüsünde bina görünüyor. 1937 tarihli haritalarda 1 katlı Kafe notu da görünüyor.

                                         1937 Yılının Haritasında Nedim’in Kahvesi

Tek katlı binanın Karakolhane Caddesi tarafında havuzlu bahçesi bulunurdu. Bahçe tarafında mekânın içine giren, caddeye hizmet eden bir büfe yer alıyordu. Yanında da bahçeye giren berber dükkanı.. Kahvehanenin giriş kapısı Karakolhane Caddesinde olup, bina Karakolhane Caddesi ile Duatepe sokağına iki cepheli idi. İki cephede de alçak pervazların üzerinde uçuk mavi veya uçuk yeşil renklere boyanan geniş giyotin pencereler vardı. Rüzgârlıklı bir kapıdan oyun masalarının bulunduğu bölüme girilir, girişin sağ tarafında büfenin arkasına denk gelen yerde çay ocağı görülürdü. Kahvehane, ocağın hizasından arkaya, bilardo masasının olduğu bölüme devam ederdi. Oyun masalarının tarafındaki duvarda Fenerbahçeli Nedim Günar ve ağbisi Vefalı Kazım Günar’ın milli takım formalı fotoğrafları dikkat çekerdi.

                                         Nedim’in Kahvesi, Spor Toto Bayii ve Berber

Kahvehane müşterilerinin isimlerini tek tek yazmak istemiyorum. Unuttuklarımı kırmış olurum. Herkesi temsilen bilge adam Sami Ağbinin adını vermeme kimse itiraz etmez sanırım.

Buraya sık sık eski bir Yeldeğirmen’li olan Namık Sevik, Fenerbahçe’nin yöneticisi Semih Bayülken ve spor camiasının ünlüleri gelirdi.

Ramazan aylarında, iftardan sonra gelenler sahura kadar kahvehanede zaman geçirirlerdi. Bayram sabahları, her gelen kendinden önce gelenlerle bayramlaşır, ocaktaki tezgahtan şeker alıp sohbete katılırdı. Oyun oynamaya öğleden sonra başlanırdı. Aynı ilgi gayrimüslimlerin dini günlerine de gösterilirdi. 

Yılbaşı gecelerinde ise içinde içki, sigara vs olan bir ikramiye sepeti hazırlanırdı. Herkes bir numara satın alır ve çekilen kura sonunda sepet bir kişiye çıkardı.  

                                Nedim Günar ve Kazım Günar Kardeşler

Çocukluğumda bahçedeki havuzun fıskiyesinin üzerindeki pinpon topunun suyla yukarı çıkışını, alttaki hazneye düşüp tekrar fışkıran suyla yükselmesini merakla izlerdim. Yaz mevsimlerinde pencere pervazlarında veya bahçede oturup fiyakalı sohbet edenlere özendiğimi itiraf etmeliyim. Bir an önce büyüyüp ben de oturmak isterdim oralarda.                         
                                        
Nedim’in Kahvesine ilk gidişimi anımsıyorum. Üniversiteye başlamıştım. Bir masada oyun seyrediyordum. Ocakçı Ahmet Ağbi arkadan omzuma dokunmuş ‘Delikanlı, kimliğine bakayım’ demişti. Moralim bozulmuştu. Ama kendimi toparlamış şebekemi çıkarıp göstermiştim. O yıllar üniversitelinin az olduğu yıllar. Şebeke ile etkilemiştim sanırım. ‘Tamam’ deyip gitmişti.

Kahvehaneye çok giden biri değilim. Buradaki muhabbeti severdim. Hafta sonları akşam saatinde radyoda spor saatinin anons müziği duyulduğunda birden sessizlik olur, herkes kulaklarını dikerdi. Maçların sonuçları öğrenilir, ardından tartışması yapılırdı. Müdavimlerden biri öldüğünde cenazesi önce Kahvehanenin önüne getirilir, oradan camiye götürülürdü. 

Nedim’in Kahvesi CHP liydi. Genel başkanlık dönemlerinde İsmet İnönü de, Bülent Ecevit te buraya seçim konuşması yapmaya gelirdi. Hava kararınca içerdeki bir masada konuşma yapılır, dışarı konan hoparlörlerle ses dışarı verilirdi. Onların kullandığı bardakların bir tanesinin bile saklanmaması üzücüdür.

Burada en çok oynanan oyun anastra ve altıkol dur. Özellikle altıkol oynanan masayı seyretmek müthiş keyifli idi. Altıkol, üçer kişilik iki takım ve takım kaptanlarının olduğu bir oyundur. Kâğıtlar dağılır dağılmaz kaptanlar tarafından verilen talimatlar ve işaretleşmeler başlar. Tiyatro gibi izlerdim.

Anlatılanlara göre Nedim’in kahvesinde bilardo dâhil her oyunu en iyi oynayan kişi Muzaffer Ağbi imiş. Ayrıca Onun çok iyi kâğıt dizebilme yeteneği de varmış. Bir gün pişti oynarken kâğıtları dağıtmış, elindeki 4 kâğıdı masaya açmış ve ‘Ben açık oynayacağım’ demiş. Karşısındaki kişinin gözleri fal taşı gibi açılmış. Çünkü masadaki 4 kâğıt, elindeki kağıtların aynısıymış. Ne atsa pişti olacak.

1980 li yıllarda Nedim Ağbiye dükkândan çık denmiş. Apartman yapılacakmış. Nedim Ağbi avukat olarak müdavimlerden rahmetli Engin Erdeniz’i tutmuş. Engin’le Altıyol’daki bürolarımız yakındı. Gider gelirdik. Dava, zaman kazanma davasıydı. Sohbet ederken, ‘Bina Eski Eser deyin, Kurula gitsin’ demiştim. Bu şekilde kazanılan süre bitmiş sona gelinmişti. Bu sefer de ‘İçerde taş, tahta, demir eski bir şey varsa Tarihi Eser deyin’ dedim. Engin ertesi gün gülerek geldi. Bir köşede basamak boyutunda bir mermer görmüşler. ‘Bu Tarihi Eser’ demişler.. Uzatmayalım, sonunda dükkân terk edildi. Duatepe Sokağı tarafında yandaki dükkâna taşınıldı.. 2000 lerde Nedim Ağbi kahvehaneyi devretti.. 2010 larda kahvehane işsizlikten kapandı.. Sonra tam karşısına yeniden açıldı.. Bugün Ayhan Kütük’ün işlettiği Değirmen Kafe isimli kahvehane Nedim’in Kahvesinin devamıdır.

                                                Değirmen Kafe Kahvehanesi

Yaşamayanlara rahmet, yaşayanlara uzun ömür dileyelim.
ARİF ATILGAN EKİM 2016

18 Ekim 2016 Salı

Yeldeğirmeni

YELDEĞİRMENİ SPOR KULÜBÜ
Arif Atılgan

Yeldeğirmeni Spor Kulübü 10 Haziran 1951 tarihinde mahallenin sporsever gençleri tarafından kurulmuş. Kulübün ilk adresi Rasimpaşa Mahallesi, Rıhtım İskele Sokak No 73 olup, tescil edilen renkleri Bordo-Beyazdır.

Kurucular, Orhan Yücer, Dr Memduh Eren, İrfan Eralp, Hadi Ballı, Mesut Tükelman, Aleko Vafiadis ve İlhami Erkural’dır. Kuruluş amacı, gençleri spor yapmaya teşvik ederek maddi ve manevi yeteneklerini geliştirmek, geleceğe daha yararlı, başarılı fertler yetiştirmektir. Faaliyet alanları futbol, basketbol, voleybol, güreş ve bokstur.

1952 yılında liglere katılmak için Beden Terbiyesi İl Müdürlüğüne başvuruda bulunulmuş. Başvuru kabul edilmiş ve Amatör Futbol 4. Kümeden liglere katılma hakkı kazanılmış. 1 yıl gayri federe faaliyet gösteren Kulüp artık federe olmuş, amatör liglerde boy göstermeye başlamıştır.

Birer yıl arayla 4. Kümede şampiyon olup 3. Kümeye, 3. Kümede şampiyon olup 2. Kümeye geçer. 2. Kümede de 3 yıl sonra şampiyon olup 1. Amatör Kümeye geçer.

Yeldeğirmeni Spor Kulübü kurulduğu günden itibaren birçok başarıya imza atmıştır. Birincilikler, şampiyonluklar ve kupalar kazanmıştır. Ancak bir tanesi vardır ki hepsinin önüne geçmektedir. 1980-1981 sezonunda kazanılan Amatör Ligler Türkiye Şampiyonluğu.. Bu kadroda yer alan arkadaşlarımıza, semtimizde topa ayağını dokundurmuş herkes gıpta etmiştir.

                                                     Türkiye Şampiyonu Kadro

Takımımız, önce Adapazarı ve Kocaeli’ndeki grup şampiyonalarına katılmış, burada şampiyon olmuş, daha sonra Ankara’da Muğla Sporla oynadığı final maçını 2-1 kazanarak AMATÖR LİGLER TÜRKİYE ŞAMPİYONU olmuştur. Bu şampiyonluk, mütevazı mahallemiz için Galatasaray’ın Avrupa Şampiyonu olması, Fenerbahçe’nin Avrupa’da yarı finale kalması, Türk Milli Takımının Dünya üçüncüsü olması kadar önemlidir.

                                    Türkiye Şampiyonluğu Maçından Bir Görüntü

Yeldeğirmeni Kulübünde kuruluşundan itibaren başkanlık ve yöneticilik yapmış değerli dostlarımız vardır. Büyüğüm, akranım, küçüğüm.. Verdikleri emekler için hepsine teşekkür ediyor ve hepsini saygıyla anıyorum.. İkisinden bahsetmek istiyorum.

Orhan Yücer: 1960 lı yılların unutulmaz başkanıdır. Kulübün ihtiyacı olduğunda kimseye bir şey söylemeden evinin eşyalarını satmıştır. Yeldeğirmeni Spor Kulübü denildiğinde ilk akla gelen isimdir.

Orhan Kaya Tok: Amatör Ligler Türkiye Şampiyonu olunan dönemin başkanıdır. Saha içinde ter akıtan oyuncular kadar O da saha dışında ter akıtmıştır. Maddi manevi her çeşit fedakârlıklarda bulunmuştur.

Spor Kulübünün kuruluşundaki isimlerden rahmetli Mesut Tükelman, Uzunhafız Sokaktan arkadaşlarım rahmetli Gürel ve kardeşi Meral’in babasıdır. Onu futbolla çok ilgili değil diye bilirdim. Hâlbuki kulübün kurucuları arasındaymış. Diğer yandan futbolla ilgisi olmayan mimar arkadaşım Tanju’dan da babası Celal Aktaşlı’nın 1950 li yıllarda kulüpte yöneticilik yaptığını öğrendim. Buradan belli oluyor ki semtimizde yetişmiş her kişi görev sırası geldiğinde tereddüt etmeden Spor Kulübümüze hizmet etmiştir.

Yeldeğirmeni Futbol Takımı 2019-2020 İstanbul 1. Amatör Lig 14. Grupta Şampiyon oldu. 12 Ocak 2020 Pazar Günü Dudullu Stadında yapılan maçta Taşdelen Sporu 3-1 yenerek hedefine ulaşmıştır.

Yeldeğirmeni Spor Kulübü Ekibi 11 Ocak 2020 de Şampiyonluk Maçı İçin Kampta

Yeldeğirmeni Spor Kulübü, diğer spor kulüpleri gibi kentte boş arsalar olduğu yıllarda en keyifli ve sorunsuz dönemlerini yaşamıştır. Arsalar, oyuncu yetişmesi ve antrenman yapılması açısından büyük kolaylıktı. Ayrıca arsadan yetişen oyuncuların topa yatkınlığının daha fazla olduğu da herkes tarafından kabul edilmektedir. Bugün arsalar yok artık. Oyuncular halı sahalarda, tesislerde yetişmektedir. Antrenman yapmak için yer bulmak sorundur. O zaman da çaresiz kalan spor kulüpleri başkalarına devredilmekte, kuruldukları semtlerden uzaklara taşınmaktadırlar.

Konunun içinde olanlar bu durumun ne kadar acı verici olduğunu bilirler. Dileğim, Yeldeğirmeni Spor Kulübümüzün hep semtimizin kulübü olarak var olmasıdır.
ARİF ATILGAN EKİM 2016


15 Ekim 2016 Cumartesi

Kent Öyküleri

BİR KADIKÖY ANISI

1970 li yıllarda bir gün. Kadıköylü mimar Atay Aliyazıcıoğlu’nun Altınoğlu İş Hanındaki bürosu. Büroda Atay Bey ve genç mimar Nüvit Şahlıoğlu bulunuyor. Atay Bey masasında. Nüvit çizim yapıyor. İçeriye üst baş perişan biri giriyor. Atay Beyi soruyor. Atay Bey gizleniyor. Nüvit ‘Kendisi yok, ne vardı?’ diyor. Gelen kişi ‘Ben camcı Zaven’ deyince, Nüvit de ‘Peki, selamınızı söylerim’ diyor. Adam gidiyor.

O yıllarda iş hanlarındaki her oda ayrı bir büro idi. Kapıyı açan, patronla karşı karşıya gelebilirdi. Bu sebepten buralara satıcı, dilenci gibi insanlar çokça girerlerdi. Böyle durumlarda büro sahibi gözükmez, çalışan kişiler gelenleri gönderirlerdi. O gün gelen kişiye de aynı muamele yapılmıştı. 

Bürodakiler Kadıköy’ün ünlü müteahhidi Aslan Ekşioğlu’na bir proje hazırlamaktadırlar. Projenin uygulanacağı yer Altıyol’dan Kadıköy İskelesine inerken sol köşedeki parseldir. Burası Kadıköy’ün en değerli arsalarından biridir.

                                                        Sol Köşedeki Arsa

Proje çizilir, ruhsat alınır ve inşaata başlanır. İnşaat sırasında mimarların öğrendikleri bir konu onları çok şaşırtır. Çok ta mahcup olurlar.

Camcı Zaven Usta arsanın sahibidir.. O gün büroya iş kıyafetiyle gelmiştir.

Kıssadan Hisse: Para ile imanın kimde olduğu belli olmaz.
Arif Atılgan Ekim 2016

Not:
-Arsada eski yıllarda açık hava sineması ve daha sonra umumi helâ bulunduğu söylenmektedir.
-Atay Aliyazıcıoğlu Kadıköy’de mimarlık yapmaya devam etmektedir. 
-Mimar Atay Aliyazıcıoğlu’nun yanında çalışan Nüvit Şahlıoğlu yıllar sonra Kadıköy Belediye Meclisi Başkanı olur.
-Mimar Atay Aliyazıcıoğlu Aslan Ekşioğlu’nun bürosuna projeleri götürdüğünde, Aslan Bey içerde mimar Melih Koray ile tavla oynamaktadır. Bugün Aslan Bey ve Melih Bey hayatta değillerdir.
-Camcı Zaven Ustanın bugünü ile ilgili bilgiye ulaşamadım.

12 Ekim 2016 Çarşamba

Yeldeğirmeni

KAYNAK AİLESİNİN EVİ
Arif Atılgan

Yeldeğirmeni’ndeki ana sokaklar, denizden yukarıya çıkarlar ve demiryolunda biterler. İskele Sokağının üst kısmı Kır Kahvesi Sokağı ile demiryolu arasında küçük bir çıkmaz sokak gibidir. Bahsetmek istediğim, sokağın sonunda demiryoluna da sınırı olan sağdaki iki katlı ahşap evdir.

                                                    Kaynak Ailesinin Evi

Pulu düştüğü için tam tarihini saptayamadığım eski Osmanlı tapusunda evin ve çevresinin vaziyet planı görünüyor. Evin 1800 lü yılların sonlarında yapıldığı tahmin ediliyor.

Emekli Deniz Hâkim Albay Osman Alpay Kaynak’ın dedesi Bahriye Zabiti Ali Rasih Bey ve anneannesi Adile Hanım, evi 1920 yılında zamanın Cebelibereket mebusundan satın almışlar. Cebelibereket, o yıllarda il olan bugünkü 80. İlimiz Osmaniye’nin adıdır.

Ev ahşaptır. Kafesli olan pencereleri Türk evi olduğunu belli eder. 405 mt2 arsa içersinde 60mt2 ye oturan zemin kat ve yine 60mt2 lik birinci katı vardır. Bodrum katına evin içinden değil dışarıdan inilmektedir.
Zemin katta: 1 Misafir Odası+1 Oturma Odası+Mutfak+WC+Gusulhane,
Birinci katta: 2 Yatak Odası+Sofa+1 WC (Banyo olarak ta kullanılmış) bulunmaktadır.
Alt kattaki mutfak dışarıya o derece açıktır ki dışarıda gibidir. Üst kattaki yatak odalarından biri oturma odası olarak kullanılmıştır. WC-Banyonun iki kapısı bulunup, ikinci kapı diğer yatak odasına açılmaktadır. Sofanın sürgülü kapısı artık yoktur. Ahşap tavan süslemeleri ise ilgi çekicidir.

                                                       İlginç Tavan Süsleri

Eski evlerde su ve tesisat sıkıntısı sebebiyle ıslak hacimlerde sıkıntı yaşanmıştır. Bu sebeple mutfaklar dışarıda veya dışarı açık yapılmış, banyo ihtiyacı ise hamamlarda giderilmiş, evlere sadece WC konmuştur. Bu evde de aynı kuralın uygulandığı görülmektedir.

Bahçesindeki 13.50 mt derinliğindeki kuyu kayalık zemine oyularak açılmış. Bir aralık yerinden oynatılan taşlar içine dökülmüş, tıkanmış. Gereken yapılarak açılmış. Açıldıktan sonra komşulardan biri inşaatının molozlarını doldurmuş. Tekrar açılmış. Daha sonra da başka komşular kanal bağlamışlar. Bu sefer temizlenmiş. Kuyu, günümüzde hala kullanılmaktadır.

                                                                    Kuyu

Bahçe adeta kent içinde gizli bir kaçış yeridir. Mülk sahipleri bunun kıymetini bilerek burayı kullanmaktadırlar.

Ev 2008 yılında onarım görmüş. Onarımda çalışan ustalar ‘Bu kadar eskimiş ahşap görmemiştik. 100 yıldan daha eski bu bina.’ Diyerek tahminde bulunmuşlar.

                                                 Binanın Bahçeden Görünüşü

Ailenin o yıllarda oturduğu Fatihteki evlerinden Yeldeğirmeni’ne taşınmaları ayrı bir macera olmuştur. Eşyalarının içinde bugün de özel hamallarla taşınabilen piyano bulunmaktadır. Piyano, Fatihten Eminönü’ne öküz arabasıyla, Eminönü’nden Kadıköy’e mavnayla, Kadıköy’den Yeldeğirmeni’ne tekrar öküz arabasıyla getirilmiş. Alt kattaki misafir odasına yerleştirilmiş. Onu evin kızı yani şimdiki sahip Osman Kaynak’ın annesi Mehpare Hanım çalmakta imiş. Mehpare Hanım subay olan Selim Kaynak ile evlenir. İlk oğlu 3 yaşında ölünce piyano çalmayı bırakır. Selim Kaynak albaylıktan emekli olmuştur.

Evin en değerli eşyası ise elde dikilmiş Türk Bayrağıdır.

1918 yılında 1.Dünya Savaşının sona ermesinden sonra İstanbul işgal ediliyor. İşgal kuvvetleri İstanbul’da Türk Bayrağı asmayı yasaklıyorlar. Dolayısıyla o yıllarda İstanbul’da sadece İngiliz, İtalyan ve Yunan bayrakları görülebiliyor. Ancak insanlar gizlice kendi elleriyle kestikleri kırmızı kumaşlara beyaz ay-yıldız dikerek Türk bayrakları hazırlıyorlar. Bu bayrakları ütüleyip sandıklarda saklıyorlar. ‘Bir gün bayrağımızı asacağız’ diyerek. Nitekim 9 Eylül 1922 tarihinde Türk Ordusunun İzmir’e girdiği haberi İstanbul’a gelir gelmez, tüm İstanbul halkı sakladıkları ütülü bayraklarını çıkarıp evlerinin cephelerine asmışlar. İstanbul, Kadıköy, Yeldeğirmeni kıpkırmızı Türk bayraklarına bezenmiş. Kaynak ailesinin o günkü büyükleri tarafından bu eve astıkları bayrak, bu günkü aile fertleri tarafından titizlikle muhafaza edilmektedir. Bayrak Osmanlının şekil ve ölçüsündedir. Bilindiği gibi günümüzde kullanılan Bayrak 1936 yılında çıkarılan bir yasayla yeniden şekillenmiştir.

                                                          Tarihi Bayrak

6 Ekim 1923 tarihinde Türk Ordusu İstanbul’a girdiğinde de insanlar sevinç gözyaşları dökmüşler. Kentte, günlerce bu iki olayı ağlayarak sohbet etmişler.

Ailenin üç kuşağı da asker kökenli olduğu için burada devamlı oturamamışlar. 1944 yılından 1990 lı yıllara kadar evi kiracılar kullanmış. Bu sebepten mahallede yaşayanlar daha çok kiracıları tanırlar.

Geçtiğimiz yıl bir gün, Evin Sahibi bahçe kapısından içeri bakan bir Hanım görür. ‘Eve bakıyordum’ deyince kendisini içeri buyur eder. Hanım evin içini de gezmek ister. Evin Sahibi ‘Tabii’ diyerek kapıyı açar. Hanım, eve girer girmez bir kenara çöker ve ağlamaya başlar. ‘Benim çocukluğum bu evde geçti’ diyerek.

Anı Değeri, korumanın en önemli sebebidir.
ARİF ATILGAN EKİM 2016

6 Ekim 2016 Perşembe

“VAROŞ” YELDEĞİRMENİ
Arif Atılgan

Osmanlının İstanbul’a gelişinden itibaren Yeldeğirmeni’nde yerleşim görülmüştür. 1700 lü yılların sonlarında 4 Yeldeğirmeni yapılmış, 1800 lü yılların başlarında sokaklar oluşmuş, 1800 lü yılların sonlarında Kuzguncuktan taşınan Yahudilerle yerleşim belirgin hale gelmiştir.

Cumhuriyet döneminde Yeldeğirmeni hep gelişim içinde görülüyor. 1927 yılında ilk Türk Okulu Gazi Mustafa Kemal Paşa İlkokulu açılıyor. 1935 yılında Osmanlı zamanında açılan yabancı okullar Türkiye Cumhuriyeti devletine geçiyor.  

1950-60-70 li yıllar semtin en güzel günlerini yaşadığı yıllardır. Az katlı evlerin çoğunlukta olduğu semtte komşuluk, esnaf ilişkileri son safhadadır. O yıllarda semtin zengini, fakiri, kabadayısı, alkoliği, dindarı, delisi, Müslim, gayrimüslimi hep birlikte keyifle yaşarlardı burada. Sokakların futbol takımları arasında mahalle maçları oynanırdı. Erkekler kahveye çıkar, kadınlar gün yaparlardı. Çocuklar mahalle içindeki okullara yürüyerek giderlerdi. Oyun oynarken elinde filesi olan komşu teyzeyi gördüklerinde kesinlikle bir çocuk oyunu bırakır, teyzenin filesini alır evine kadar taşırdı. Erkek çocuklar misket, kızlar sek sek, hep birlikte yakar top oynarlardı.  Her sokağın gençlerinin ayrı ıslığı vardı birbirlerini çağırmak için. Anneler akşamüstü eve gelmek istemeyen çocukları ‘Hadi baban gelecek artık’ diyerek çağırırlardı. Arnavut kaldırımı sokaklar en güzel oyun alanlarıydı onların. Herkesin ekonomik durumu birbirine yakındı. Yaz gecelerinde kapılara kilim serilir, çay içilir, sohbetler edilirdi. Yeldeğirmeni mahalleydi.


1980 lerdeki inşaat furyası semtteki alçak katlı binaların yıkılıp yerlerine 5-6 katlı apartmanlar yapılmasına sebep olmuştu. Yeni insanlar gelmiş, eskilerin bir kısmı semti terk etmişlerdi. Bir süre sonra yeni gelenler eskilere uyum sağlamış ve Yeldeğirmeni yine eski havasını yakalamıştı. Biraz kalabalıklaşmış olarak.. 2010 yılına kadar..


2010 yılında burada Canlandırma Projesi uygulandı. Semtin yüzünü gözünü boyadılar. Kimse sormadı niye şimdiye kadar yüzümüze bakılmadı diye. Orada burada Yeldeğirmeni ile ilgili yazılar yazıldı. Semtte diziler, filmler çekilmeye başlandı. Sanatçı tipinde insanlar çoğaldı. Kafeler açıldı. Semt Cihangirleşiyor, Karaköy’e benziyor dendi. Bazıları yenilerin eskileri eğittiğini söyleyerek Nezihleşen Yeldeğirmeni dedi. İnsanlar Cihangirleşen, Karaköy Gibi, Nezihleşen tanımlamalarını sevdi. Kimse olumsuzlukları görmedi. Yaşayanlar ve herkes mutluydu. Sadece ben Yeldeğirmeni’nin pazarlandığını, mahalle yaşantısının biteceğini, eski yaşayanların burayı terk etmek zorunda kalacaklarını söyledim.


Bugünlerde, Ekim 2016 tarihi itibariyle semtte çekilen bir TV dizisi semtin durumunu ‘Varoş’, ‘Boktan’ kelimeleriyle tanımlamıştır. Canlandırma Projesi yapılmadan önce Yeldeğirmeni için hiç bu tip tanımlama yapılmamıştı. Yeldeğirmeni’nin ayarlarıyla oynandı adeta. Cihangir’e de benzetiliyor, Varoşa da.


Yeldeğirmeni, burada yaşayanlar kadar yaşamışların ve eski halini sevenlerindir aynı zamanda. Onların özlediği ise Eski Yeldeğirmeni’dir. 
  

Semti terk edenler olmuştur. Yeldeğirmeni’nde yaşayanlar tepkilerini belli etmezlerse onlar da burayı terk etmek zorunda kalacaklardır. Buradaki sorun mahalle kavramının ortadan yok olmasıdır. Kaldırımlardaki masalar veya ufak tefek asayiş konuları işin detayıdır. 

Yeldeğirmeni, Haydarpaşa’daki demir köprü yapılıncaya kadar Kadıköy’ü Üsküdar’a bağlayan tek önemli aks idi. Yıllarca Kadıköy’ün en değerli semti olduğu unutulmamalıdır.
ARİF ATILGAN EKİM 2016 

3 Ekim 2016 Pazartesi

Yeldeğirmeni 


AZİZ BERKER KÜTÜPHANESİ
Arif Atılgan

1966 yılında inşaatına başlanan kütüphane binasının açılışı 23 Nisan 1969 tarihinde yapılmış. Kadıköy Halk Kütüphanesi adıyla açılan binada o gün 1278 kitap bulunmaktaydı. İki yıl sonra 23 Nisan 1971 tarihinde adı Kadıköy Aziz Berker İlçe Halk Kütüphanesi olarak değiştirilmiş.

  
Aziz Berker 1899-1968 yıllarında yaşamıştı. 1919 yılında İstanbul Öğretmen Okulunu bitirmiş, 1933-1939 yıllarında Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Dairesi Müdürlüğü, 1939-1964 yıllarında Kütüphaneler Genel Müdürlüğü görevlerinde bulunmuş. Basılı kitapları olan Aziz Berker tarih öğretmenliği de yapmıştır. Ülke kütüphaneciliğine katkıları dolayısıyla buraya onun adı verilmiş.

Aziz Berker Kütüphanesi Recaizade Ekrem Sokakla Nüzhet Efendi Sokakların kesiştiği köşede bulunmaktadır. Kapısı Nüzhet Eendi Sokağa açılmaktadır.


Burası arsa iken semt çocuklarının top oynadığı alanlardan biriydi. Fazla büyük olmayan arsada 3-4 kişilik maçlar yapılabilirdi. Burada top oynadığım bir gün, sonraki yıllarda semtte futbol deyince herkesin aklına gelen Agâh-Bülent kardeşleri babalarının almasını unutamam. Laf aramızda bu tip olaylar hepimizin başına gelirdi.

O yıllarda 1-2 defa girdiğim kütüphaneden devamlı yararlanan arkadaşlarım olmuştu. Bugün binanın yakınında çok sayıda içkili mekânlar bulunmaktadır. Buna rağmen çoğunlukla gençlerin yararlandığı Aziz Berker Kütüphanesi semtimiz için çok anlam ifade etmektedir.

Bugün kaç mahallede kütüphane bulunmaktadır? Aziz Berker Kütüphanesi Yeldeğirmeni için prestijdir.
ARİF ATILGAN EKİM 2016



1 Ekim 2016 Cumartesi

MELİH KORAY’IN ARDINDAN
Arif Atılgan

Melih Koray okuldan mezun olduğu 1951 yılından öldüğü 2016 yılına kadar Kadıköy’de, herkesin beğendiği sayısız projeye imza atmış Kadıköy’lü mimardır.

Öğrenciliğini, ‘Güzel Sanatlar Akademisinde Proje hocam Seyfi Arkandan tam not alırdım. Diğer derslerden düşük not alınca orta derece öğrenci olurdum’ diye anlatır Melih Bey. Proje dersinin mimarlık eğitiminin en önemli tasarım dersi ve Seyfi Arkan’ın Atatürk’ün mimarı olduğunu anımsayalım.
  

O, meslekteki ilk yıllarını ise şöyle anımsatır: ‘1950 li yıllarda sadece İstanbul Belediyesi vardı. Ayasofya’nın yakınında 10 odalı bir yerdi. O zamanlar cetvelsiz, gönyesiz, tarakla proje çizenleri görmüşümdür.’ 

1960 lı yıllarda insanlar tarihi Bağdat Caddesinin tarihini bile bilmezlerken buraya Cadde derlerdi. Eski evlerin yerine yeni yapılan binalar Caddeyi ünlü yapmıştı. Çoğunun mimarı Melih Koray’dır.

Melih Koray’ın arkasında herhangi bir kurum yoktu. Aile büyüğünden kalmış hazır bir mimarlık ofisi de yoktu. Hatta mezun olduğunda zengin çevresi olan zengin biri de değildir. O Kadıköy’de tek başına tırnaklarıyla Melih Koray olmuştur. Mimarlığının değerini halk vermiştir. İnsanlar Onun binalarını diğerlerinden daha çok tercih etmişlerdir. İnşaatının mimarı O olmadığı halde Oymuş gibi söyleyen müteahhitler görülmüştür. Melih Koray, adını kimsenin karşı çıkamayacağı şekilde marka yapmayı başarmıştır.

O, binalarını projelendirirken adeta kendini içinde yaşatmıştır. Bağdat Caddesindeki binalara baktığınızda en beğendiklerinizin Onun eserleri olduğunu fark edersiniz.


Kendisiyle Kadıköy Belediyesine gidip binalarının korunması için dilekçe vermiştik. Dilekçenin tarihi bir belge olması için kendi el yazısıyla yazıp imzalamasının uygun olduğunu düşünmüştük. Bazı yerlerden, ‘Dilekçe veren her mimarın binaları korumaya mı alınacak?’ şeklinde tepki gelmişti. Keşke o dilekçe için 5 Nolu Kurul gereğini yapmış olsaydı.


Melih Koray’la birlikte bütün binalarını dolaşmıştık. Akademisyen dostlarımız ve Mimdap Mimarlık WEB Sitesi bizimle birlikte olmuştu bu çalışmada. Tespitler yaptık. Amacımız Onun binalarının korumaya alınması, hiç değilse arşivinin çıkarılmasıydı. Yeni Yüzyıl Üniversitesinden Yılmaz Kuyumcu, İTÜ den Yardımcı Doçent Yıldız Salman hocalarımız Onun eserlerini öğrencilerine ödev olarak incelettirdiler. Diğer üniversitelerimizde de bu tip çalışmaların olacağına inanıyorum.

Melih Koray, zaman geçtikçe daha çok anlaşılacak ve anımsanacaktır. Gönül ister ki iz bıraktığı Kadıköy’de unutulmaması için somut bir şeyler yapılsın. Heykeli, büstü gibi…
ARİF ATILGAN Ekim 2016