25 Şubat 2015 Çarşamba

Haydarpaşa



1-GİRİŞ
Arif Atılgan

Haydarpaşa denildiğinde genellikle akıllara Gar Binası ve Çevresi gelmektedir. Belki bazı insanlar çevresinden kasıtla trenleri ve liman tesislerini de düşünüyor olabilir.

Hâlbuki Haydarpaşa, tarihte Yeldeğirmeni’ni, Limanın üzerinde kalan İngiliz Mezarlığı’nı ve Çevresini, İbrahimağa ve Acıbadem’i içersine alan büyük bir alanın adıdır. Bu büyük alanda 19. Yüzyılda İngiliz Mezarlığı ve Yeldeğirmeni Semtleri, 20. Yüzyılda ise Acıbadem Semti oluşmuştur. 1872 yılında döşenen tren rayları İbrahimağa ile Yeldeğirmeni’nin arasından geçmiş Söğütlüçeşme İstasyonu’na ulaşmıştır. Söğütlüçeşme’den de Bostancı ve ilerisine devam etmiştir. Gar inşa edildikten sonra önüne iskele de yapılmış ve trenler ile vapurlar ilişkilendirilmiştir.

Haydarpaşa diye bildiğimiz İskele, Gar Binası, Gar Tesisleri, Liman Tesisleri 100 yıldır aynı durumda bulunmaktadır. Burası ile ilgili anılarımı düşündüğüm zaman ilk aklıma gelen hiç bir değişikliğin olmamasıdır. Limana gemiler yanaşır yüklerini indirir bindirir; Gara trenler gelir insanları indirir bindirir; İskelesine yanaşan vapurlar ise trenle gelen veya trenle gidecek insanları indirir bindirir. Bu durum yıllardır olduğu gibi benim çocukluğumda da devam etmiştir.

Çocukluğumda bu tip tarihi kamu binalarının Dünya’nın oluşumundan beri var olduklarını hayal ederdim. Çünkü: Bu binalar insana güven vermektedirler. Onların içine girdiğinizde kendinizi size ait olan bir mekânın içersinde hissedersiniz. Zaten evsizlerin de geceleri buralarda sabahlamaları bu düşüncenin kanıtı değil midir?

Çoğu insanımız Haydarpaşa’yı İstanbul’a trenle ilk geldiklerinde görmüşlerdir. Ben o duyguyu hiç bilemiyorum. Doğrusu merak da ediyorum. Zira ben oralarda büyüdüm. İlk gördüğüm günü hatırlamıyorum bile. Bazen limana girip balık tuttum, bazen dalgakırana gidip denizde yüzdüm, bazen de trene binip bir yerlere gittim. Bende askere Haydarpaşa’dan trenle gittim ve daha birçok yolculuğumu buradan başlattım veya burada bitirdim.

Çocukluk yaramazlıklarımızda oldu buralarda.

Örneğin: Kadıköy’den Selimiye’ye doğru giden yokuşta Tıbbiye Caddesinden yukarı çıkarken sağda boş bir arsada top oynardık. İntaniye Arsası olarak anılan bu arsanın hemen cadde kenarında, yeraltına inen bir tünelin demir kapağı bulunmakta idi. Kilitli olmayan bu kapağı kaldırır, gemici merdiveni şeklinde yapılmış olan demir merdivenlerden aşağı inerdik. Bir iki kat aşağı inen bu dehlizin, biraz aşağıda bulunan bugünkü Diş Polikliniğinin altından tren raylarının olduğu bölgeye kadar inmekte olduğu söylenmekte idi. Orada da rayların bulunduğu alana açılan demir parmaklıklı bir kapısının bulunduğu bilinmekteydi. Buralarda çeşitli tüneller olduğunu söylerler, bizi merak ve heyecan içersinde bırakırlardı. Sığınak düzeninde yapılmış bu dehlizlerin bir tanesi de burası idi herhalde.

Bugün Haydarpaşa’da değişiklik olarak, Gar’ın Kadıköy tarafında denize dik uzanan ahşap ayaklar üzerindeki demiryolu iskelesinin artık olmadığını söyleyebiliriz. Bu iskele, vagonların onlar için özel yapılmış raylı vapurlara bindirilmesine yaramakta idi. Bugün bu işlev Limanda Garın bitişiğindeki alanda yapılmaktadır. Diğer değişiklikler ise Kadıköy’den Tıbbiye Caddesi’ne çıkan Köprünün ortasından Gar’a doğru giden diğer Köprünün ve Yine Gar’ın Kadıköy tarafında Haydarpaşa-Kadıköy arasında yolcu taşıyan sandalların bugün artık olmamalarıdır. Sadece Sandal İskelesi yerinde durmaktadır.

Dalgakıranı, Limanı, Garı, Gar Tesisleri ve İskelesi ile yüz yıl öncesi olduğu gibi benim çocukluğumda da, bugün de aynı şekilde durmakta ve çalışmaktadır Haydarpaşa. Ne yalan söyleyeyim bu durum insana büyük bir huzur, güven ve mutluluk vermektedir. Hani eskiden evlerimizde yaşayan büyüklerimiz vardır ya. Onların evin başköşesinde oturmaları, zaman zaman ev halkına karışmaları ne kadar hoş bir duygu ve güven verirdi bizlere. Haydarpaşa da Kadıköylülere yıllardır aynı duyguları yaşatmaktadır.

Çocukluğumuzda Haydarpaşa Garı’na şimdiki gibi Et-Balık Kurumu tarafından gidilmezdi. Tıbbiye Caddesindeki tren yolu köprüsünün ortalarından, rampa şeklinde olan yukarıda bahsettiğim diğer Köprü ile Gar Alanındaki büfelerin hizasına kadar gelinirdi. Zira aşağıdaki DDY ye ait olan alana halkın girmesi yasaktı. Et-Balık Kurumu tarafında DDY liler için özel bir demir kapı bulunmakta idi. 1960 lı yılların sonlarında bu kapıyı halka da kullandırmaya başlamışlardı. Ancak demir kapı özellikle geceleri kapalı oluyor, o zamanlar da Tıbbiye Caddesine doğru çıkan köprünün orta hizalarına kadar yürüyüp, oradan Gara doğru giden diğer köprüyü dolaşmak gerekiyordu ki bu durum çok yorucu ve güvensiz oluyordu. 1970 li yıllarda aynı zamanda araçların da Gara gidebilmelerini sağlayan bu köprü yıkıldı, dolayısıyla o taraftaki yol iptal edildi. Et balık kurumu yanından hem araçlar hem insanlar için bugün kullanılan yol açıldı.

Bu yeni yolun yanına 1998 yılında bir cami inşa edildi.

Yukarıda bahsettiğim köprü 1940 lı yıllarda inşa edilmişti. Ondan önce tren yolu üzerinde bulunan tahta bir köprünün halk tarafından kullanıldığı bilinmektedir.

Eski buhar kazanlı trenlerin istim ve dumanından etrafa saçılan kurumlarını da unutmak mümkün değildir. Yolcu vagonları lokomotife ve birbirlerine büyük demir kancalarla eklenmiş olurdu. Vagondan vagona geçerken arada açık bir sahanlıktan geçilirdi. İşte o sahanlıklarda durursanız veya trenin dumanı çıkarken geçecek olursanız her tarafınız kurum içinde kalabilirdi.

Zira bu sistemde yanan kömürün dumanında oldukça fazla kurum bulunmakta idi. Buharlı kazanların çalışma prensibinde ocağa kömür atılıyor, yanan kömür ocağın üzerindeki su dolu kazandaki suyu buharlaştırıyor, o buhar da basıncı ile tekerlekleri döndürmeye yarayan silindirleri hareket ettiriyordu. Yani bugünün teknikleri ile karşılaştırdığınızda adeta oyuncak gibi.

İstim ise kazanda kaynayan suyun buharına denirdi. Tren durduğunda kazanın içinde sıkışan buhar dışarı koyuverilir, aniden çıkan buhar kendine has bir ses çıkarırdı.

O yıllarda Gar’ın üst katındaki lojmanda Gar Müdürleri ikamet ederlerdi. Ve bugün de insanlara hizmet vermekte olan Gar Lokantası Gar’ın ilk günlerinden beri orada bulunmakta idi.

Gar Alanı’nın içersindeki büfeler 1970 li yıllarda yapılmıştı. Demek oluyor ki o yıllardan sonra bu tip tesislerde büfelere de ihtiyaç duyulmaya başlanmış.

Kadıköy’de Mühürdar Sahiline yeni inşa edilen otel binası adeta Haydarpaşa’nın etkin siluetini yok etmek için düşünülmüştü.

28 Kasım 2010 tarihinde Haydarpaşa Gar’ında yangın çıktı. Çatısı tamamen yandı.

Haydarpaşa’dan Pendik’e kadar olan bölge Kadıköy olarak anılırdı. Kadıköylüler Avrupa Yakasına geçtiklerinde İstanbul’a gidiyorum derlerdi. İşte o Kadıköy’ün Simgesi Haydarpaşa Garı Binası idi. 100 yılı aşkın bir zamandır Kadıköy’ü bekler adeta o bina.

Bu binalar kentlerin hafızalarıdır ve kentleri değerli kılan da onlardır.
ARİF ATILGAN HAYDARPAŞA KİTABI

                                             1970 li Yıllarda Yıkılan Diğer Köprü (Solda)







24 Şubat 2015 Salı


İÇİNDEKİLER

Önsöz......................................................................................................................................................................................... 7
Giriş............................................................................................................................................................................................. 9
Haydarpaşa’nın Oluşumu........................................................................................................................................ 13
Haydarpaşa Çayırı......................................................................................................................................................... 18
Tören Yolu........................................................................................................................................................................... 21
Florence Nightingale ve İngiliz Mezarlığı...................................................................................................... 23
İlk İstasyon Binası.......................................................................................................................................................... 25
Dalgakıran (Mendirek)................................................................................................................................................. 27
1900’lü Yıllar...................................................................................................................................................................... 30
Haydarpaşa Garı............................................................................................................................................................. 33
Kayık İskelesi..................................................................................................................................................................... 38
Haydarpaşa Vapur İskelesi..................................................................................................................................... 40
Haydarpaşa’da Yangınlar......................................................................................................................................... 43
Gar’in Onarimi İçin Proje Yarışması.................................................................................................................. 46
Gar ve Gebze’ye Kadar Olan Hattinin Gilizlerden Geri Alınması................................................ 49
Demiryollarinda Askerler Etkindi......................................................................................................................... 51
Hapishane Binası........................................................................................................................................................... 52
Dehlizler (Sığınaklar)..................................................................................................................................................... 53
Atatürk.................................................................................................................................................................................... 55
Haydar Baba Türbesi.................................................................................................................................................. 57
Sağlık Odası....................................................................................................................................................................... 58
Haydarpaşa’nın Kadıköy’e Etkileri..................................................................................................................... 59
Almanlar’ın Binası.......................................................................................................................................................... 60
Alman Okulu....................................................................................................................................................................... 61
İtalyanlar’ın Binası.......................................................................................................................................................... 62
İtalyan Okulu...................................................................................................................................................................... 63
İngiliz Evi............................................................................................................................................................................... 64
İngiliz Anglikan Kilisesi............................................................................................................................................... 65
Fenerbahçe İstasyonu................................................................................................................................................ 66
Paris Mahallesi (Ayrılık Çeşmesi Sokağı)...................................................................................................... 67
Hügnen.................................................................................................................................................................................. 69
Behiç Erkin.......................................................................................................................................................................... 71
Hünkår Hamamı.............................................................................................................................................................. 73
İntaniye Lojmanları........................................................................................................................................................ 74
Restoran................................................................................................................................................................................ 75
Vapur İskelesi Yanındaki Büfe.............................................................................................................................. 77
Silolar...................................................................................................................................................................................... 78
Pasaport Dairesi.............................................................................................................................................................. 80
Elektrik Santrali Binası................................................................................................................................................ 82
Mucahir Misafirhanesi (Dikimevi)........................................................................................................................ 83
Yaya Yolu............................................................................................................................................................................. 84
Su Cenderesi..................................................................................................................................................................... 85
Lokomotif veya Vagonun Yönünün Çevrilmesi........................................................................................ 86
Sonuç...................................................................................................................................................................................... 89
Kaynaklar.............................................................................................................................................................................. 91
Haydarpaşa Fotoğraf Arşivi.................................................................................................................................... 93

Haydarpaşa

 

ÖNSÖZ

Haydarpaşa, her şeyden önce İstanbul’un Anadolu Yakası’nın önemli bir tarihi alanıdır. Bu alan içersinde Gar, Liman, çeşitli hizmet binaları, çeşitli hizmet araçları ve diğer korunması gerekli elemanlar bulunmaktadır. Bu anlamda Haydarpaşa sadece Gar olarak düşünülmemelidir. Haydarpaşa çalışan bir endüstriyel kültür mirasıdır. Dünyada en değerli kültür mirasları hala çalışmakta olanlarıdır. 140 yıldır çalışan bir tren ve liman işlevi, ayrıca 100 yıldır çalışan bir Gar Binası ve İskelesi bulunmaktadır burada. Bu açıdan Haydarpaşa, olduğu haliyle gözümüz gibi korumamız gereken bir tarihi eserdir.

Tarihçi değilim, yazar olduğumu da iddia edemem. Sadece kentlerin geçmişini araştırmaya meraklı bir mimarım. Yıllar önce o çevrede veya mekânda yaşananları öğrenmek beni gerçekten heyecanlandırmaktadır. Bu anlamda ortaya çıkarabildiklerimi başkaları ile paylaşmak da ayrıca keyif vermektedir bana.

Kitapta yer yer tekrarlar olduğu görülecektir. Ancak ilgili bölümlerin birbirleri ile ilişkileri dolayısıyla bu duruma engel olamadığımı ifade etmek isterim.

Ben buralarda yaşadım. Bugün benim yaşadıklarımın bile buraların geçmiş yaşanmışlıkları içersine girdiğini görüyorum. Dolayısıyla bunları da unutulmadan kayıtlara geçirmek istiyorum.

2005 Yılında Haydarpaşa’nın tarihi ile ilgili kapsamlı bir çalışma yapmıştım. O yıllarda gerek Mimarlar Odası adına gözlemci üye olarak katıldığım ilgili Koruma Kurulu ile bu binaya geldiğimde, gerekse burada çalışan arkadaşlarımla görüşmelerim sırasında Binanın içinde ve dışında birçok fotoğraf çekmiştim. Kitapta kullandığım fotoğrafların bazıları o fotoğraflardır. Diğer fotoğraflar ise gerek kaynak gösterdiğim yayın, kurum ve kişilerden elde edebildiklerim gerekse kendi arşivimden seçtiklerimdir.

Yazdıklarım toplayabildiğim belgelere, yaşayarak tanıklık ettiklerime, edindiğim yazılı ve sözlü bilgilere dayanmaktadır. Bunları ilgili bölümlerde de yazıyorum zaten.

Ayrıca yapılan her çalışmanın sonrakilere altlık olması açısından gerekli olduğuna inanıyorum.

Kitabımı okuyanlara şimdiden teşekkür ediyorum.
ARİF ATILGAN HAYDARPAŞA KİTABI

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

21 Şubat 2015 Cumartesi

Yeldeğirmeni



HAYDARPAŞA YAHUDİ CEMAATİ OKULU (ECOLE COMMUNALE İSRAELİTE DE HAİDAR –PACHA)

Osmanlı sınırları içerisinde ama özellikle İstanbul’da yaşayan Yahudiler eğitimsizlikten dolayı cahil kaldıklarından genellikle sefalet içinde bir hayat yaşıyorlardı. Yahudiler tarafından bu insanların eğitilmesi gerekiyordu. Ama bunun içinde para gerekliydi. Baron Maurice de Hırch bu iş için 1873 yılının aralık ayında Osmanlı İmparatorluğu’nun her yerinde olduğu gibi İstanbul’da da faaliyette bulunan Evrensel Yahudi Birliği’ne (AİU) 1 Milyon Frank bağışta bulundu. Bu bağış her yıl gerek karısı Klara gerekse kendisi tarafından devam ettirildi.

Bu yardımlarla, önce Kuzguncuk Dağhamamı’nda 1875 yılının ocak ayında açılan erkek okulu ve daha sonra 1880 yılının ağustos ayında açılan kız okulu eğitime başladı. Ancak bu okullarda,1893 yılında erkek bölümünün,1895 yılında ise kız bölümünün eğitimlerine son verildi.

Bazı yazışmalardan anlaşıldığı kadarıyla 1875 yılında Yeldeğirmeni’nde de başka bir Yahudi Okulu eğitime başlamıştı. Bu şekilde Yahudi çocukları cahil kalmayacak veya diğer Hıristiyan okullarına gidenler ise Hıristiyanlık propagandasına maruz kalmayacaklardı.
Adı Haydarpaşa Yahudi Okulu olan bu binada 1902 yılında 182 öğrenci bulunmaktaydı.

                Pervititch Planında Öndeki Ahşap Ve Arkadaki Kâgir Binaları İle Yahudi Okulu

Okul, zaman zaman geçirdiği teftişlerde Haham Menohem Farhi’nin oğlu olan İsak Farhi’nin gayretleri ile olumlu raporlar alabiliyordu. Çünkü: İsak Fahri o zamanlar Maarif Vekâleti’nin (Milli Eğitim Bakanlığı) gözde bir kişisi idi.

                               Yahudi Okulunun Mührü (Haydarpaşa’da Geçen 100 Yılımız)

Maarif Vekâleti 1924 yılında bütün Yahudi okullarında öğretim dili olarak Türkçe veya İbranice’yi seçme zorunluluğu getirdi. Bu şekilde Fransızca, öğretim dili olarak Yahudi okullarından kaldırılmış oluyordu. Dolayısıyla çocuklar öğretim dili olarak Türkçe’yi seçmek zorunda kalmışlardı.

Haydarpaşa Yahudi İlkokulu altı yıllık ilkokul eğitimini 1935 Haziran ayında sona erdirdi.
Ortada bir avlu bahçesi olan 2 binadan meydana gelen okulun öndeki binası ahşap tek katlı, arkadaki binası ise kâgir üç katlı idi.

Daha sonraki yıllarda öndeki ahşap bina yıkılıyor, bulunduğu alan arkadaki bahçeli kâgir binanın bahçesi haline getiriliyor. Bu şekilde önünde büyük bahçesi oluşmuş olan arkadaki üç katlı kâgir bina bir süre Dispanser olarak kullanılmış. 1960 lı yıllarda da bir süre Yeldeğirmeni Kulübü kullanmış. 1970 li yıllarda ise bahçesi 1-2 yaz mevsiminde yazlık sinema yapılmış.

2000 li yıllarda öndeki bahçenin etrafı ve üzeri kapatılarak meydana getirilen yeni bina buzhane, mezbaha, et deposu gibi amaçlarla kullanıldı. Birkaç yıl önce ise yeni bina yıkılarak bulunduğu alan tekrar bahçe haline getirildi. Burada kazı yapılarak orada ilk önce bulunan ahşap binanın temelleri çıkarıldı. Restore edileceği şeklinde haberler duyduk. Ancak herhangi bir çalışma yapılmadı.

                                                   Bahçenin Kapatılarak Kullanılması

                                                     Bahçedeki Kazı Yapılmış Durum

Bugün arkadaki kâgir bina metruk bir şekilde yerinde durmaktadır.

Bu okulun hemen yanındaki arsaya ise 1914-1915 yıllarında Bursa’dan Haydarpaşa’ya göç eden Yahudiler yerleşmiş ve o zamanlar çok sefalet çekmişlerdi. Bu arsa 1998 yılından itibaren Kadıköy Belediyesi tarafından kullanılmaya başlandı. Bugün ise oto yıkama yeri olarak kullanılmaktadır.

                                                                  Bina Metruk Halde

Sevgili Salomon Seviş’in kıymetinin bilinmesi gerekir. O yaşarken Sinagoga da Yahudi Okuluna da sahip çıkıyordu. Yeldeğirmen’li dostların bana gönderdiği fotoğraflarda metruk durumdaki binanın çatı deliğinin, pencerelerinin açık durumda bulundukları görülmektedir. İçeriye giren yağmur vs binayı çürütmektedir. Ayrıca içersinin her çeşit insan tarafından kullanıldığı da söylenmektedir. Umarım binanın başına kötü bir şey gelmez.
ARİF ATILGAN YELDEĞİMENİ KİTABI









KADIKÖY TARİHİ ÇARŞIDA “CANLANMA”
Arif Atılgan

Kadıköy Tarihi Çarşının en görünen yerindeki Seyhan Kitapevi üst katındaki çok sevdiğim kafesiyle birlikte kapanacakmış.  Belli ki burası da Çarşıdaki dönüşümün ekonomik baskısına dayanamayarak ünlü bir kafe zincirine mekânını bırakmak zorunda kalmaktadır.

                                                                    Seyhan Kitapevi


                                               Seyhan Kafe (Kadıköy’deki Gizli Köşemdi) 

2005 yılında Kadıköy Tarihi Çarşı Canlandırma Projesi yapılmıştı. Ben de o yıllarda Mimarlar Odası Başkanı olarak zaman zaman bu konudaki toplantılara davet ediliyordum. Her defasında ‘Tarihi Çarşı Muvakkıthane Caddesi ve Üzerlik Sokakla Söğütlüçeşme Caddesi arasında kalan küçük alandır. Diğer taraflar iskân alanı idi. Çalışmanın adını doğru koyabilmek için Tarihi Çarşı Ve Çevresi denmesi gerekir. Bu anlamda ‘Çevresi’ olacak alanın sınırlarının da belirlenmesinde yarar vardır. Ayrıca Tarihi Çarşı olan alanın içersine fonksiyon zorunluluğu getirerek esnaf dükkânlarının yeme-içme dükkânlarına dönmesi önlenmelidir. Bu alanda yeme-içme dükkânları olması isteniyorsa binaların üst katlarında yapılmalıdırlar.’ anlamında eleştiriler getiriyordum. Sözlerimden hoşlanılmadığını görüyordum.

                                                                       Tarihi Çarşı

Kadıköy Tarihi Çarşı Canlandırma Projesiyle Çarşı adeta vitrine konmuştu.  Ama aslında Kadıköy’ün merkezi pazarlanmıştı. Canlandırma Projelerinin ana fikrinde rant, pazarlama, reklam vardır. Çünkü: Canlandırma Projeleri kentin merkezindeki değil, dışında kalan sapa yerlerdeki çöküntü alanlarını canlandırmak için yapılırlar.

Bugün Tarihi Çarşıda bırakın tarihiyi, çarşı kalmamıştır neredeyse. Çarşı özelliğindeki dükkânlar yeme-içme dükkânlarına dönüşmüşlerdir. Diğer yandan Çarşı, Mühürdardan Altıyola kadar uzanmıştır. Ayrıca yine o yıllarda işaret ettiğim gibi Çarşı adı altındaki yeme-içme dükkânları artık Modayı da işgal etmeye başlamışlardır.

 2007 Yılında Canlandırma Projesi Başlangıcında Bir Sokak Yeme-İçme Dükkânlarına Dönüşüyor

                     2014 Yılında Aynı Sokak Tamamen Yeme-İçme Dükkânlarına Dönüşmüş

Diğer yandan 2010 yılında yapılan Yeldeğirmeni Canlandırma Projesi de aynı şekilde Yeldeğirmeni’ni dönüştürmekte, semt hızla yeme-içme dükkânlarıyla kaplanmaktadır. Bu proje için de aynı eleştirileri yapmıştım.

Bugün Kadıköy merkezde balıkçıların bulunduğu 30-40 MT lik sokağı saymazsak çarşı ortadan kalkmıştır. Diğer yandan Moda ve Yeldeğirmeni semtleri de mahalle yapısından hızla uzaklaşmaktadırlar.

Özellikle 2000 li yıllardaki Kadıköy’ün değişimine bakarsak Fenerbahçe, Bağdat Caddesi, Minibüs Caddesi, Acıbadem Caddesi aksları ticarileşmiştir. Kadıköy Çarşı, Moda, Yeldeğirmeni, Kozyatağı, D100 Kenarı, Söğütlüçeşme de ticarileşmektedir. Kentsel Dönüşüm yaşanacak olan Fikirtepe’nin de ticarileşeceği belidir. Yani Kadıköy’ün tamamı Ticaret-Eğlence fonksiyonuna dönüşmektedir. Bu fonksiyonun hâkim olduğu alanlarda mahalle, dolayısıyla aile yaşamı olmayacaktır.

Benim endişem Kadıköy’de tahminlerden daha olumsuz gelişmelerin olacağıdır. Ticaret-Eğlence fonksiyonundaki ‘Ticaret’ tarafının giderek ortadan kalktığı, Kadıköy’ün tamamen ‘Eğlence’ fonksiyonuna bürünmeye başladığı görünmektedir. Bu sebepledir ki günümüzde Kadıköy ilçesine ‘Anadolu Yakasının Beyoğlu'su’ denmeye başlanmıştır. Bildiğimiz Tarihi Kadıköy’ün biteceği görünmektedir. Bir önceki Kadıköy Belediyesi döneminde, belki de gayrimenkullerin değerli olması için bilerek veya bilmeyerek bu durum yaratılmıştır.

Ancak diğer yandan günümüz iktidarının kentlerde özellikle İstanbul’da ‘kırmızı lekeli alanlar’ olarak adlandırılan bölgeler projesi olduğu bilinmektedir. Yani özellikle alkol de alınan yeme-içme yerlerinin olduğu eğlence fonksiyonlu yerlerin iskân alanlarının dışında belli bölgelerde toplanması istenmektedir. Bu durumda Kadıköy ilçesinin tamamı ‘kırmızı lekeli bölge’ haline gelmeyecek midir?

O zaman 20-25 yıldır Kadıköy’ü yönetenler farkında olmadan muhalif oldukları iktidarın istediğini yapmış olmuyorlar mı?

2006 yılında Kent Konseyi Başkanı olduğum dönemde ısrarla Kadıköy’ün vizyonunun Kültür-Sanat olması gerektiğini vurgulardım. Görünüşte öyle olduğu iddia edilir. O zaman nerde kaldı Kadıköy’ün Kültür-Sanat vizyonu? Daha önce Modada kitapçı kapanmıştı. O konuyu da Blogumda http://atilganblog.blogspot.com.tr/2014/05/iki-haber-ve-soysuzlulastirma-arif.html başlığıyla yazmıştım. Şimdi Kadıköy’de kitapçı kapanıyor. Kitapçıların kapandığı, her tarafının eğlence fonksiyonuna dönüştüğü Kadıköy’ün vizyonunun ‘Kültür’ olduğu iddia edilebilir mi?

                                                        Boşaltılmaya Başlanan Kitapçı
                                                                  
Geçtiğimiz 2014 yılında önce Modalılar ardından Yeldeğirmenliler yaşanan değişimden şikâyetçi olmaya başlamışlardı. Daha sonra Tarihi Çarşının eski esnaflarının ama bugünlerde yeme-içme dükkânlarındaki yeni esnafların da şikâyetçi oldukları duyulmaktadır.

Yaşanan değişimin sadece Canlandırma Projeleri dolayısıyla olduğunu, Haydarpaşa Projesi gerçekleştiğinde esas büyük değişimin yaşanacağını belirtmek isterim. 

Yeni seçilen Kadıköy Belediyesi Yönetimi gelişmeleri iyi irdelemelidir. Konulara kendi kimliğiyle çözümler bulmalı kendi tarzını ortaya koymalıdır.

Eski yönetimdeki dostlar benim iyi niyetli eleştirilerimi sevmemişlerdi. Dost acı söyler. Bana göre bu olanlar Canlanma değil Soy(suz)lulaşmadır maalesef.

ARİF ATILGAN MİMDAP OCAK 2015

20 Şubat 2015 Cuma


Yeldeğirmeni
ÖNSÖZ (Eski)

Kadıköy, İstanbul’dan daha eski bir yerleşim yeri olmasına rağmen yeteri kadar geçmişi araştırılmamış bir bölgemizdir. Yeldeğirmeni de Kadıköy’ün bir semti olarak bu talihsizlikten nasibini almıştır.

Yeldeğirmeni’nde yaşamış bir insan olarak semtimin geçmişini ortaya çıkarmak istedim.

Yazdıklarım, toplayabildiğim belgelere ve yaşayarak edindiğim bilgilere dayanmaktadır. Zaten bazı bölümlerde, o kısmı sözlü bilgilere dayanarak yazdığımı da açıklıkla ifade ettim.

İstanbul’un tüm semtlerinin tarihinin araştırılması gerektiğini düşünüyorum. Yeldeğirmeni de çok önemli bir semttir. Sanırım bu semtin geçmişini ilk yazan da ben oluyorum.

Ancak benim burada yazdıklarımın yeterli olmadığını, sadece benden sonra Yeldeğirmeni’ni daha detaylı araştıracak olanlara bir altlık yaratabilmeye çalıştığımı ifade etmek isterim.

Okuyanlardan, olumlu olumsuz eleştirileriyle, yazdıklarımın kabulünü bekliyorum.
ARİF ATILGAN

17 Şubat 2015 Salı


MİNÜBÜSLER
Arif Atılgan

Kadıköy’e gitmek üzere bindiğim minibüs Kazaskerde durmuş, şoför yarım geriye dönerek ‘öbür arabaya geçermisiniz?’ demişti. Hasanpaşa’da Kadıköy Belediye Binasının yanında ‘öbür arabaya’ aktarılmaya alışmıştık ama neredeyse yolun yarısında bu işin yapılması beni sinirlendirmişti. Üstelik arabanın nerdeyse oturacak yerlerinin çoğu dolu idi. Şoföre ‘Ben ücretimi Kadıköy diyerek uzattım, o zaman bana Kadıköy’e kadar gitmeyeceğini söyleseydin. Bu arabaya boş diye bindim, diğer arabada ayakta kalacağım, bu sebepten benim ücretimi iade et başka arabaya bineceğim’ dedim. Minibüsçü homurdandı ama ücretimi iade etti. Başka bir sefer Göztepe’de aynı şeyi yaşadığımda o şoför, onun kadar uyum göstermemişti.

Kadıköy-Kartal Metrosunun açılışında İBB Başkanı Kadir Topbaş’ın ‘minibüsler kaldırılacak ’ açıklaması bana hemen bu yaşadıklarımı anımsattı. Amacım minibüsleri şikâyet değil, sadece artık bu konunun ele alınması zamanın geldiğini anlatabilmek. Aslında İBB Başkanın sözleri de bu durumu anlatıyor sanırım.


1930 lu ama yoğun olarak 1940 ve 1950 li yıllarda belediyeler, az yolcu olduğundan verimli olmadığı için, kentin çeperlerinde yeni oluşan yerleşimlere otobüs çalıştıramıyordu. Ama oradaki vatandaşların mağdur olmaması için onlara kendilerinin araç çalıştırmalarına izin veriyordu. O yıllarda, belki yolcuları yollardan almaları kaptı-kaçtı isimli iskambil oyununa benzediği için, belki de gerçekten yoldan yolcuları kaptıkları için, ‘kaptı-kaçtı’ adı verilen araçlarla bu iş yapılmaya başlanmıştı. Kaptı-kaçtılar otomobilden bozma taksi-dolmuş araçlar, küçük Ford-Feka marka minibüsler veya daha büyük eski otobüsler olabiliyordu. Bu uygulama aslında belediyeler için doğru bir yöntemdi. Az yolcu olan yerleşimlere önce halkın kendi girişimi ile kaptı-kaçtılar ile yolcu taşınacak, yolcu sayısı çoğalınca belediyeler otobüs çalıştıracaklardı. Ancak gelişme öyle olmadı aksine buralardaki hatlar özel girişimcilere hak oldu ve yolcu çoğaldıkça o hatlardaki minibüsler çoğalarak ayrı bir ulaşım sistemi oluşturuldu. İlk zamanlardaki 7 kişilik kaptı-kaçtılar, daha sonra 11 kişilik minibüsler ve günümüzde 14 kişilik midibüsler haline geldiler. Dolayısıyla günümüzde bu hakka sahip kişiler ve yüksek ücretlerle alınıp satılan minibüs plakaları oluştu.

Varoşlara veya kırsal kesimlere hizmet edilmesi için kullanılmaya başlanan minibüs hatları bugün kent merkezlerinde kalmış durumdadırlar. Dolayısıyla bu arabalara binen yolcuların kimliği değişmiş, yıllar önce minibüslere tavuğuyla torbasıyla binen insanlar yok olmuş,  artık kentliler onlara müşteri olmaya başlamışlardır. Yolcusunun görüntüsü değişen minibüslerin kendileri ve şoförleri hiç değişmemiş, onlar ilk günlerdeki görüntülerini ısrarla korumuşlardır.

Sonuçta bugün minibüslerde onlarla seyahat edenlerin rahatsız oldukları durumlar yaşanmaktadır. Örneğin: Şoförlerin kılık kıyafeti müşterilerinin çok gerisinde kalmaktadır. Arabalar hiç temiz değillerdir. Sokak köşelerinde müşteri beklemekte, şoförler sigara içmekte, birbirleri ile yarışmakta, sohbet etmekte, bazen başka sürücülerle kavga etmekte, yolcuları azarlamakta,  arabalarının içini kendi keyiflerine göre dekore etmekte, rahatsız edici müzik çalmakta, arabaları içindeki yolcuları rahatsız edecek şekilde kötü kullanmakta, trafiği bozmaktadırlar. Bütün bunlar bu konunun günümüz koşullarına göre ele alınması gerektiğini göstermektedir.

Kısacası minibüs, taksi, dolmuş vs tüm kamu kurumu sorumluluğu taşımayan özel ulaşım araçlarının ele alınması gerekmektedir.

Bu anlamda minibüsler belediyelerin sorumluluğu altına sokulmalıdırlar. İnsanlar istek ve şikâyetlerini kamu kurumuna yapmalıdırlar. Ayrıca minibüslerin birleşerek otobüslere dönüştürülmeleri de trafiği rahatlatmak açısından araştırılmalıdır. Örneğin: Beş minibüsün birleşerek bir otobüs olması cazip hale getirilebilir.

Diğer yandan kent içersindeki özel sektöre ait ulaşım işi, şehirlerarası otobüslerde olduğu gibi çeşitli özel firmalara verilebilmelidir. İnsanlar memnun kaldıkları firmanın arabalarını tercih etme özgürlüğüne kavuşmalıdırlar. Bugünkü sistemde yolcular yani tüketiciler iyi olanları ayırt edememektedirler. Bu durumdan iyi olan minibüsçülerin de şikâyetçi oldukları bilinmektedir.   Mademki ekonomik düzende liberal sistem var, o zaman sağlanacak olan rekabet ortamının sonucunda insanlar kaliteyi tercih edebilmelidirler.

1950 li yıllarda İstanbul’a, ulaşım sorununa çözüm bulmak için, yabancı uzmanlar getirilmişti. Uzmanlar, o yıllardaki taksilerin müşterilerini bıraktıktan sonra dönüşlerinde dolmuş yaptıklarını gördüklerinde, bunun müthiş bir çözüm olduğunu söylemişlerdi.. 2000 li yılların ortalarında da oğlum Avrupalı arkadaşlarını konuk etmiş, onlara İstanbul’u gezdirmişti. O gençler de minibüsler için ‘ne güzel, indiğin yer durak, bindiğin yer durak’ diyerek memnunluklarını ifade etmişlerdi.. Kurallı toplumun insanları bizim kuralsızlıklarımızdaki insani tarafımızdan hoşlanıyorlardı. Sorunumuz kuralsızlığı abartmamız olmaktadır sanırım.

Aslında minibüslerin hizmetini inkâr etmemek gerekir. Bugün onlar olmasa kamu araçları halkın ulaşım ihtiyacına yetmeyecektir. Ayrıca onların insancıl tarafları da bulunmaktadır. Örneğin: Hiçbir minibüsçü parası olmayan yolcuyu arabadan indirmez. Simit isteyen küçük bir çocuk için minibüsü durdurup yoldan simit alan şoförü bile gördüm. Onlar yıllarca varoşlara ve kırsala yolcu taşımışlar ve o yıllardan günümüze kalmış bir sistemin objeleri olmuşlardır. Aslında bana göre 21. Yüzyılın folklorudurlar. Bazı hatlarda ıslah edilerek korunmaları nostaljik bir davranış olacaktır. Minibüs şoförlerinin çok zor şartlarda çalıştıklarını kabul etmek durumundayız. Onları da mağdur etmeden, sistem günün şartlarına uygun hale getirilmelidir. Zaten bu durum minibüsçülerin de çıkarına olacaktır. Sonuçta kent içersindeki ulaşım araçlarının halkı rahatsız etmeyecek bir şekle sokulmasının gerektiği açıktır.

Tarihte bu tip yenilikler daima tepki ile karşılanmıştır. Dünyadaki ilk arabalı vapur, 1870 yılında Osmanlı zamanında, Şirket-i Hayriye’nin umum müdürü Hüseyin Haki Bey tarafından yapılmıştır. Suhulet isimli bu gemiyi ilk defa Kabataş-Üsküdar arasında çalıştırdıklarında o zamana kadar bu işi küçük teknelerle yapan mavna sahipleri karşı gelmişler, yeni arabalı vapurun ilk seferini engellemek istemişlerdir. Ancak daha sonra mavna sahipleri de arabalı vapurun yaptığı hizmeti kendilerinin yapamayacağını fark etmişlerdir.

Bugün metrolar, metrobüsler, otobüsler, trenler, tramvaylar küçük arabalardan daha verimli toplu ulaşımı sağlayabilmektedirler. Aslında 7 kişilik kaptı-kaçtılardan bugünkü 14 kişilik midibüslere gelinmiş olması da bunun kanıtıdır. Minibüs sistemi yeni duruma adapte edilmeli, halk da onlar da daha mutlu kentli olabilmelidirler.
ARİF ATILGAN  MİMDAP EKİM 2012

16 Şubat 2015 Pazartesi


Yeldeğirmeni
KAYNAKLAR

1-Atatürk Kütüphanesi Yayınları ve Kartpostal Albümü
2-Bizans Metropolünde ilk Türk Köyü KADIKÖY-Dr Müfid Ekdal
3-Bir Zamanlar Kadıköy-Adnan Giz
4-Atatürk Kitaplığı-İstanbul İçin Görüşler
5-Yeldeğirmeni Süngit Ap Yaşayanları
6-Notre Dame De Sion Mezunları Derneği
7-Yeldeğirmeni Ayios Yeorgios Rum Ortodoks Kilisesi
8-İstanbul Ansiklopedisi
9-Temel Britannica Ansiklopedisi
10-Haydarpaşa da Geçen 100 Yılımız-Hemdat İsrael Sinagogu
11-Gazi Mustafa Kemal Paşa İlkokulu
12-Kadıköy Gazetesi 3-9 Mayıs 2002 Sayısı-Rasim Paşa ve Mahallesi/Levent Ersun
13-YTÜ Mimarlık Ana Bilim Dalı/Oya Terzioğlu-Timur Kaprol 1993
14-Atatürk Kütüphanesi-Sinagoglar
15-Pervititch Haritaları
16-Dünden Bugüne Yeldeğirmeni-Kadıköy Belediyesi 2004
17-İBB Yayınları
18-Kadıköy Belediyesi Yayınları
19-Saint Jozeph Yayınları
20-İTÜ Sosyal Bilimler Ana Bilim Dalı-Sanat Tarihi Bilim Dalı/Banu Kotun 1993 
21-Eski Bakkallardan Sabahattin Ören’in Aile Fotoğraf Albümü
22-Ören Ailesi
23-Kaynak Ailesi
24-Yazansoy Ailesi
25-Aziz Berker Kütüphanesi
26-Ayasofya'nın Gizli Tarihi-Pelin Çift/Erhan Altunay
27-Yeldeğirmeni Spor Kulübü
28-Alman Lisesi
29-Osmangazi İlkokulu
30-Prf Dr Semavi Eyice
31-Ahmet Nejat Gülgün (Rasim Paşa'nın Torunu)
32-Yeldeğirmeni'nde Yaşamış Olanlar
33-Karakola Ait Osmanlı Belgeleri















Yeldeğirmeni

  

SONUÇ
Arif Atılgan

Buraya kadar yazdıklarım Yeldeğirmeni’yle ilgili okuduğum ve yaşadığım bilgilerden derlenmiştir. Son bölümde yazmış olduğum tüm bilgilerden yararlanarak Yeldeğirmeni’nin günümüze kadarki öyküsünü kendi yorumumla ortaya koymak istiyorum.

Yeldeğirmeni’ni de sınırları içine alan Haydarpaşa Çayırı Osmanlı’nın İstanbul’u almasından itibaren imparatorluk tarafından kullanılmaya başlanmıştı. Bunu 1553 yılında Sadrazam Haydarpaşa’nın bu çayırda inşa ettiği evden ve 1600 yılında inşa edilmiş olan Ayrılık Çeşmesi’nden anlayabiliyoruz.

Haydarpaşa Çayırı Osmanlı Ordusu’nun süvarilerinin, Talimhane Düzlüğü ise piyadelerinin talim yeri olarak görülüyor. Yeldeğirmeni bu iki aktif alanın arasında oluşan bir yerleşim olarak dikkat çekmektedir.

1600 yılında Ayrılık Çeşmesi’nin yanındaki namazgâhı ile birlikte yapıldığına dikkat edilirse henüz bir camiyi dolduracak cemaat oluşmamıştır. Veya 1612 yılında Kadıköy’de Osman Ağa Camii’nin inşa edildiğine bakarsak Yeldeğirmeni’nin Kadıköy Çarşısı’na yakın kısımlarında daha yoğun yerleşim oluştuğu anlaşılabilinir.

1774-1789 yıllarında bu semte adını veren 4 adet yeldeğirmeni’nin inşa edildiğini görüyoruz. Bu yeldeğirmenleri belli ki semtte bir istihdam alanı oluşturmuş ve insan sayısını arttırmıştır. Nitekim 1793 yılında yine namazgâhı olan Ladikli Ahmet Ağa Çeşmesi (Servili Çeşme) bunu doğrulamaktadır.

1789-1807 yılları arasında 3. Selim zamanında sokaklar meydana gelmiştir. 1836 yılında Rasim Paşa Camii’nin ilk şekliyle inşa edildiğine bakıldığında artık yerleşik bir nüfus yoğunluğunun varlığı belli olmaktadır. Bu durum bir camiyi dolduracak cemaat oluşmuş anlamına gelmektedir.

Hemen ardından 1845 yılında yapılan Kadıköy’ün ilk PTT Binası ve 1861-1876 yılları arasında inşa edilen Aziziye Hamamı da bu durumu doğrulamaktadır.

Yeldeğirmeni’nde gayrimüslimlerle ilgili bir gelişme henüz göze çarpmamaktadır. Bu tarihlerde gayrimüslim varsa da bunların çok az sayıda olduğunu ve Kadıköy’deki kiliselerden yararlandıklarını varsayabiliriz.

Gayrimüslimlerle ilgili ilk bilgi,  1872 yılında Kuzguncuk Dağhamamı’nda çıkan yangından kaçarak bu semte göç eden Yahudiler olarak önümüze gelmektedir. Yahudiler 1875 yılında kendilerine okul ve 1899 yılında sinagog inşa etmişlerdir.

Rumlar ise 1881 yılında Karakolhane Caddesi’nde Rum Ortodoks Kilisesi ve Okulunu faaliyete geçiriyorlardı. Aynı kilisenin karşısında 1906 yılında açılan ST Louis İlkokulu da Fransız eğitimi veren Hıristiyan Okulu olarak dikkat çekmektedir.

1895 yılında da ST Euphemie Fransız Yatılı Okulu inşa edilmiştir. 1912 yılında yanındaki kilise ile birlikte okula ek bina yapılmıştır.

Bütün bunlardan anlaşılıyor ki Yeldeğirmeni 1800 lü yılların özellikle ikinci yarısında gerek Müslümanların gerekse Hıristiyanların yoğun yaşadığı hareketli bir semt olmuştur.

1900 lü yıllara girildiğinde ise daha değişik bir hareketlenme izlenmektedir. Önce tüm Kadıköy gibi Yeldeğirmeni’nin de sayfiye yeri olarak kullanılmaya başlandığını belirtelim.

1906-1908 yılları arasında Haydarpaşa Garı’nın inşa edilmesi ile burada çalışan Alman mühendis-mimarların ve İtalyan ustaların Yeldeğirmeni’ne yerleştiklerini gözlemleyebiliyoruz.

1902-1914 yılları arasında Alman Okulu ile Almanların lojman-misafirhane olarak kullandıkları bina ve İtalyanların kullandığı büyük bir apartman dikkat çekmektedir. İtalyanların Kadıköy’de okulları da olduğunu dikkate alırsak bu yıllarda Levantenlerin Moda’dan taşarak Yeldeğirmeni’nde de yaşamaya başladığını düşünebiliriz.

Bu arada 1905 yılında Rasim Paşa Camii’nin yenilendiğini gözlemlersek, Müslümanların da kalabalıklaştığını anlayabiliriz. Ancak bu yıllarda Hıristiyanların, ibadethanelerinin yanı sıra okullarını açtıklarını, Müslümanların ise okulunun olmadığını tespit edebiliyoruz.

Eğitime açılan tüm Hıristiyan okullarında Türk öğrencilerin de kayıtlarını görebiliyoruz ancak herhangi bir belgeye rastlanılmasa da mahalle mektebi geleneğinin Cumhuriyet Devrinin ilk zamanlarında da devam ettiğini, dolayısıyla burada da olabileceğini düşünmemiz yanlış olmayacaktır. İlk Türk Okulu olarak 1927 yılında Gazi Mustafa Kemalpaşa İlkokulu’nun eğitim için inşa edildiği düşünülürse o yıla kadar Müslüman çocukları büyük bir olasılıkla Rasim Paşa Camii bodrum katında ya da başka bir yerdeki mahalle mektebinde eski Türkçe eğitim görüyorlardı.

Cumhuriyetin ilanından sonra Yeldeğirmeni’nde en güzel günlerin yaşandığı kanısındayım. Belki de 1950’li yıllardan sonrasına benim de şahit olmam bana bu duyguyu veriyor olabilir. Ayrı dinlerdeki insanların Türküyle, Ermenisiyle, Rumuyla, Yahudisiyle hep birlikte yaşadıkları renklilik düşünülürse bu konuda ne kadar haklı olduğum meydana çıkar. 1960’lı yıllarda Anadolu’dan göç etmeye başlayan Karadeniz’li ve Doğulu vatandaşlarımızın da eklenmesiyle bu renklilik daha da artmıştır. Semtin denize bakan yamaçlarında apartmanlar, üst düzlüğündeyse genelde ahşap olan alçak cumbalı evler oluşmuştu. Camii’nde ezan, kilisesinden çan sesleri duyulur, herkes birbirinin dini inançlarına ve geleneklerine saygı gösterirdi. Okulların hepsi 1935 yılından sonra Türk Okulu olmuş idi. ST Louis İlkokulu ise 1955 yılından sonra ‘yetim çocuklar yurdu’ olarak hizmet vermeye başlamıştı. Geceleri bekçi amcanın düdüğü ile birlikte bugün artık yok olmuş tarihi karakol insanlara güven veriyordu. Özen Sinemasında unutulmaz filmler seyredilmesinden başka Fenerbahçe Spor Kulübü’nün genel kurulları da yapılıyordu. Nedim’in kahvehanesi henüz yıkılmamış, sık sık zamanın şöhretli simalarını misafir ediyordu. Seçim zamanlarında ise siyasi parti liderleri kahvehanelerde toplantı yapıyorlardı. Özellikle İsmet İnönü ve Bülent Ecevit’in Nedim’in Kahvehanesi’ne gelişlerini semt sakinleri hala unutmamışlardır herhalde. Dini ve milli günler, yaslar, sevinçler hep birlikte yaşanıyordu.

O yılları yaşamış olan Yeldeğirmenliler kendilerini çok şanslı olarak görmüşlerdir.

1980-2010 yılları arasında tüm İstanbul gibi Yeldeğirmeni’nin de değiştiğini gözlemleyebiliyoruz. Kat karşılığı inşaatçılık ile semtin eski evleri yıkılıp apartman yapılmaya başlanıyordu. Öyle ki bu gelişmeden tarihi karakol binası ve Nedim’in Kahvehanesi de nasibini alıyordu. Özellikle semte renk veren gayrimüslimler gidiyorlar, yok oluyorlardı. O şirin Özen Sineması artık sinema değildi. Yahudi Okulu soğuk hava deposu olmuştu. Kemal Atatürk Ortaokulu deprem sonrası boşaltılmış birkaç yıl sonra tekrar öğrencilerine kavuşturulmuştu. Kiliseler ise sadece bekçileriyle varlıklarını sürdürüyorlardı. Cami cahilce yapılan tadilatlarla tanınmaz hale getiriliyordu. Çok değerli Art- Naoveau süslemeli apartmanların içinde ve dışında yanlış tadilatlar yapılıyordu. Tarihi Ayrılık Çeşmesi Mezarlığı ve Ayrılık Çeşmesi Sokağı metro projesine kurban edilmek isteniyor, tarihi çeşmeleri artık akmıyor, akan tek çeşme olan Kayışdağı Çeşmesi’nin de orijinal mermeri değiştiriliyordu.

Ve insanlar da değişiyordu.

Ama her şeye rağmen Yeldeğirmeni yine de tarihi kimliğini hissettirmekte ve yeni insanlarıyla bugünlere uyum sağlayabilmekteydi. İstanbul’un diğer eski semtleri gibi kendisini yıpratmayan, yormayan müdahalelerle geleceğe geçmişi taşıyabileceğini ifade etmekteydi.

Yeldeğirmeni yardım beklemiyordu. Sadece kötü müdahalelerle yıpratılmamayı, kendisinin yaralarını iyileştirip tekrar eskisi gibi olabileceğini ifade ediyordu bizlere.

Değişimse değişim, gelişimse gelişim, asırlardır bunları yaşamıştı zaten Yeldeğirmeni...

Tam tersine 2010 yılında Yeldeğirmeni’ne Canlandırma Projesi yapıldı. Yüz yıllardan bugünlere kendi kimliğiyle gelmiş semt 3-4 yıl içersinde Anadolu Yakasının Cihangir’i haline getirildi. Yeme-İçme dükkânları, ofisler, atölyelerle birlikte yeni insanlar geldi Yeldeğirmeni’ne. Yüz yıl öncesinden günümüze kalmış Kadıköy’ün en eski tek sinema binası olan tescilli tarihi eser Özen Sineması ruhsatsız bir şekilde tadil edilip hangar haline getirildi. Sinemalıktan çıkarılan bina artık bambaşka amaçlarla kullanılmaya başlandı. Yurt dışından getirilen ressamlara bina duvarlarına resimler yaptırıldı. Sonuçta semtin eski insanları kendi semtlerinde olamamaya başladılar. Yeldeğirmeni’nin hafızası tahriş edildi. Cami ve kilisenin restore edilmesi ise tahriş edilmiş hafızayı onaramamaktadır. 

Bundan sonra yapılacak tek şey var Yeldeğirmeni’ne: Semti kendi haline bırakmak.
ARİF ATILGAN YELDEĞİRMENİ KİTABI



   







12 Şubat 2015 Perşembe





YELDEĞİRMENİ KARAKOLU
Arif Atılgan

Karakolhane Caddesi’nin İskele Sokak’la kesiştiği sağ köşede tarihi karakol binası vardı. Bu tek katlı yapı bir setin üzerindeydi ve altı yedi basamaklı bir merdivenle çıkılırdı. Kitaplarda yazılanlara göre sahildeki deniz hamamının yıkımından artan malzemelerle yapılmıştı. Bu tarife göre 1800 lü yılların sonlarında veya 1900 lü yılların başlarında inşa edilmiş olmalıydı.

Bulunduğu caddeye ismini veren karakol 1980 li yıllarda yıkılıncaya kadar hizmet gördü. Onun yerine emniyete ait yeni bir bina yapıldı.
Bütün araştırmalarıma rağmen yıllarca önünden geçtiğim eski karakolun fotoğrafını ne belediyede, ne emniyet müdürlüğünde ne de başka bir yerde bulamadım.
ARİF ATILGAN YELDEĞİRMENİ KİTABI

                                                             Yeldeğirmeni Karakolu


Karakolun Planları










Yeldeğirmeni



İNZİBAT KARAKOLU
Arif Atılgan

İzzettin Sokağı’nın denize yakın tarafında bulunan bu bina 1970 li yılların sonuna kadar İnzibat Karakolu olarak kullanılmıştır.
ARİF ATILGAN YELDEĞİRMENİ KİTABI

                                                                   İnzibat Karakolu















Yeldeğirmeni



ASKERLİK ŞUBESİ
Arif Atılgan

1937 yılında hazırlanmış Pervititch Sigorta Haritalarında da askerlik şubesi olarak gösterilmiş olan bu bina son yıllarda emekli subaylar derneği olarak kullanılmaktadır.

Ancak mütareke yıllarında İngilizler’in bu alanda kendilerine bir baraka yaptırdıkları ve bu barakanın zaferden sonra Altınordu İzcileri tarafından kullanıldığı kitaplarda yazılıdır.
Bu barakanın askerlik şubesi binası olabileceğini düşünüyorum.
ARİF ATILGAN YELDEĞİRMENİ KİTABI
                                                                                

                                                                   Askerlik Şubesi