Haydarpaşa
1-GİRİŞ
Arif Atılgan
Haydarpaşa denildiğinde
genellikle akıllara Gar Binası ve Çevresi gelmektedir. Belki bazı insanlar
çevresinden kasıtla trenleri ve liman tesislerini de düşünüyor olabilir.
Hâlbuki Haydarpaşa, tarihte
Yeldeğirmeni’ni, Limanın üzerinde kalan İngiliz Mezarlığı’nı ve Çevresini,
İbrahimağa ve Acıbadem’i içersine alan büyük bir alanın adıdır. Bu büyük alanda
19. Yüzyılda İngiliz Mezarlığı ve Yeldeğirmeni Semtleri, 20. Yüzyılda ise
Acıbadem Semti oluşmuştur. 1872 yılında döşenen tren rayları İbrahimağa ile
Yeldeğirmeni’nin arasından geçmiş Söğütlüçeşme İstasyonu’na ulaşmıştır.
Söğütlüçeşme’den de Bostancı ve ilerisine devam etmiştir. Gar inşa edildikten
sonra önüne iskele de yapılmış ve trenler ile vapurlar ilişkilendirilmiştir.
Haydarpaşa diye bildiğimiz
İskele, Gar Binası, Gar Tesisleri, Liman Tesisleri 100 yıldır aynı durumda
bulunmaktadır. Burası ile ilgili anılarımı düşündüğüm zaman ilk aklıma gelen
hiç bir değişikliğin olmamasıdır. Limana gemiler yanaşır yüklerini indirir
bindirir; Gara trenler gelir insanları indirir bindirir; İskelesine yanaşan
vapurlar ise trenle gelen veya trenle gidecek insanları indirir bindirir. Bu
durum yıllardır olduğu gibi benim çocukluğumda da devam etmiştir.
Çocukluğumda bu tip tarihi kamu binalarının
Dünya’nın oluşumundan beri var olduklarını hayal ederdim. Çünkü: Bu binalar
insana güven vermektedirler. Onların içine girdiğinizde kendinizi size ait olan
bir mekânın içersinde hissedersiniz. Zaten evsizlerin de geceleri buralarda
sabahlamaları bu düşüncenin kanıtı değil midir?
Çoğu insanımız Haydarpaşa’yı
İstanbul’a trenle ilk geldiklerinde görmüşlerdir. Ben o duyguyu hiç
bilemiyorum. Doğrusu merak da ediyorum. Zira ben oralarda büyüdüm. İlk gördüğüm
günü hatırlamıyorum bile. Bazen limana girip balık tuttum, bazen dalgakırana
gidip denizde yüzdüm, bazen de trene binip bir yerlere gittim. Bende askere
Haydarpaşa’dan trenle gittim ve daha birçok yolculuğumu buradan başlattım veya
burada bitirdim.
Çocukluk yaramazlıklarımızda oldu
buralarda.
Örneğin: Kadıköy’den Selimiye’ye
doğru giden yokuşta Tıbbiye Caddesinden yukarı çıkarken sağda boş bir arsada
top oynardık. İntaniye Arsası olarak anılan bu arsanın hemen cadde kenarında,
yeraltına inen bir tünelin demir kapağı bulunmakta idi. Kilitli olmayan bu
kapağı kaldırır, gemici merdiveni şeklinde yapılmış olan demir merdivenlerden
aşağı inerdik. Bir iki kat aşağı inen bu dehlizin, biraz aşağıda bulunan
bugünkü Diş Polikliniğinin altından tren raylarının olduğu bölgeye kadar
inmekte olduğu söylenmekte idi. Orada da rayların bulunduğu alana açılan demir
parmaklıklı bir kapısının bulunduğu bilinmekteydi. Buralarda çeşitli tüneller
olduğunu söylerler, bizi merak ve heyecan içersinde bırakırlardı. Sığınak
düzeninde yapılmış bu dehlizlerin bir tanesi de burası idi herhalde.
Bugün Haydarpaşa’da değişiklik
olarak, Gar’ın Kadıköy tarafında denize dik uzanan ahşap ayaklar üzerindeki
demiryolu iskelesinin artık olmadığını söyleyebiliriz. Bu iskele, vagonların
onlar için özel yapılmış raylı vapurlara bindirilmesine yaramakta idi. Bugün bu
işlev Limanda Garın bitişiğindeki alanda yapılmaktadır. Diğer değişiklikler ise
Kadıköy’den Tıbbiye Caddesi’ne çıkan Köprünün ortasından Gar’a doğru giden
diğer Köprünün ve Yine Gar’ın Kadıköy tarafında Haydarpaşa-Kadıköy arasında
yolcu taşıyan sandalların bugün artık olmamalarıdır. Sadece Sandal İskelesi
yerinde durmaktadır.
Dalgakıranı, Limanı, Garı, Gar
Tesisleri ve İskelesi ile yüz yıl öncesi olduğu gibi benim çocukluğumda da,
bugün de aynı şekilde durmakta ve çalışmaktadır Haydarpaşa. Ne yalan söyleyeyim
bu durum insana büyük bir huzur, güven ve mutluluk vermektedir. Hani eskiden
evlerimizde yaşayan büyüklerimiz vardır ya. Onların evin başköşesinde
oturmaları, zaman zaman ev halkına karışmaları ne kadar hoş bir duygu ve güven
verirdi bizlere. Haydarpaşa da Kadıköylülere yıllardır aynı duyguları
yaşatmaktadır.
Çocukluğumuzda Haydarpaşa Garı’na
şimdiki gibi Et-Balık Kurumu tarafından gidilmezdi. Tıbbiye Caddesindeki tren
yolu köprüsünün ortalarından, rampa şeklinde olan yukarıda bahsettiğim diğer
Köprü ile Gar Alanındaki büfelerin hizasına kadar gelinirdi. Zira aşağıdaki DDY
ye ait olan alana halkın girmesi yasaktı. Et-Balık Kurumu tarafında DDY liler
için özel bir demir kapı bulunmakta idi. 1960 lı yılların sonlarında bu kapıyı
halka da kullandırmaya başlamışlardı. Ancak demir kapı özellikle geceleri
kapalı oluyor, o zamanlar da Tıbbiye Caddesine doğru çıkan köprünün orta
hizalarına kadar yürüyüp, oradan Gara doğru giden diğer köprüyü dolaşmak
gerekiyordu ki bu durum çok yorucu ve güvensiz oluyordu. 1970 li yıllarda aynı
zamanda araçların da Gara gidebilmelerini sağlayan bu köprü yıkıldı,
dolayısıyla o taraftaki yol iptal edildi. Et balık kurumu yanından hem araçlar
hem insanlar için bugün kullanılan yol açıldı.
Bu yeni yolun yanına 1998 yılında
bir cami inşa edildi.
Yukarıda bahsettiğim köprü 1940
lı yıllarda inşa edilmişti. Ondan önce tren yolu üzerinde bulunan tahta bir
köprünün halk tarafından kullanıldığı bilinmektedir.
Eski buhar kazanlı trenlerin
istim ve dumanından etrafa saçılan kurumlarını da unutmak mümkün değildir.
Yolcu vagonları lokomotife ve birbirlerine büyük demir kancalarla eklenmiş
olurdu. Vagondan vagona geçerken arada açık bir sahanlıktan geçilirdi. İşte o
sahanlıklarda durursanız veya trenin dumanı çıkarken geçecek olursanız her
tarafınız kurum içinde kalabilirdi.
Zira bu sistemde yanan kömürün
dumanında oldukça fazla kurum bulunmakta idi. Buharlı kazanların çalışma
prensibinde ocağa kömür atılıyor, yanan kömür ocağın üzerindeki su dolu
kazandaki suyu buharlaştırıyor, o buhar da basıncı ile tekerlekleri döndürmeye
yarayan silindirleri hareket ettiriyordu. Yani bugünün teknikleri ile
karşılaştırdığınızda adeta oyuncak gibi.
İstim ise kazanda kaynayan suyun
buharına denirdi. Tren durduğunda kazanın içinde sıkışan buhar dışarı
koyuverilir, aniden çıkan buhar kendine has bir ses çıkarırdı.
O yıllarda Gar’ın üst katındaki
lojmanda Gar Müdürleri ikamet ederlerdi. Ve bugün de insanlara hizmet vermekte
olan Gar Lokantası Gar’ın ilk günlerinden beri orada bulunmakta idi.
Gar Alanı’nın içersindeki büfeler
1970 li yıllarda yapılmıştı. Demek oluyor ki o yıllardan sonra bu tip
tesislerde büfelere de ihtiyaç duyulmaya başlanmış.
Kadıköy’de Mühürdar Sahiline yeni
inşa edilen otel binası adeta Haydarpaşa’nın etkin siluetini yok etmek için
düşünülmüştü.
28 Kasım 2010 tarihinde
Haydarpaşa Gar’ında yangın çıktı. Çatısı tamamen yandı.
Haydarpaşa’dan Pendik’e kadar
olan bölge Kadıköy olarak anılırdı. Kadıköylüler Avrupa Yakasına geçtiklerinde
İstanbul’a gidiyorum derlerdi. İşte o Kadıköy’ün Simgesi Haydarpaşa Garı Binası
idi. 100 yılı aşkın bir zamandır Kadıköy’ü bekler adeta o bina.
Bu binalar kentlerin
hafızalarıdır ve kentleri değerli kılan da onlardır.
ARİF ATILGAN HAYDARPAŞA KİTABI
1970
li Yıllarda Yıkılan Diğer Köprü (Solda)