MİNÜBÜSLER
Arif Atılgan
Kadıköy’e gitmek üzere bindiğim minibüs Kazaskerde durmuş, şoför yarım geriye dönerek ‘öbür arabaya geçermisiniz?’ demişti. Hasanpaşa’da Kadıköy Belediye Binasının yanında ‘öbür arabaya’ aktarılmaya alışmıştık ama neredeyse yolun yarısında bu işin yapılması beni sinirlendirmişti. Üstelik arabanın nerdeyse oturacak yerlerinin çoğu dolu idi. Şoföre ‘Ben ücretimi Kadıköy diyerek uzattım, o zaman bana Kadıköy’e kadar gitmeyeceğini söyleseydin. Bu arabaya boş diye bindim, diğer arabada ayakta kalacağım, bu sebepten benim ücretimi iade et başka arabaya bineceğim’ dedim. Minibüsçü homurdandı ama ücretimi iade etti. Başka bir sefer Göztepe’de aynı şeyi yaşadığımda o şoför, onun kadar uyum göstermemişti.
Kadıköy-Kartal Metrosunun açılışında İBB Başkanı Kadir Topbaş’ın ‘minibüsler kaldırılacak ’ açıklaması bana hemen bu yaşadıklarımı anımsattı. Amacım minibüsleri şikâyet değil, sadece artık bu konunun ele alınması zamanın geldiğini anlatabilmek. Aslında İBB Başkanın sözleri de bu durumu anlatıyor sanırım.
1930 lu ama yoğun olarak 1940 ve 1950 li yıllarda belediyeler, az yolcu olduğundan verimli olmadığı için, kentin çeperlerinde yeni oluşan yerleşimlere otobüs çalıştıramıyordu. Ama oradaki vatandaşların mağdur olmaması için onlara kendilerinin araç çalıştırmalarına izin veriyordu. O yıllarda, belki yolcuları yollardan almaları kaptı-kaçtı isimli iskambil oyununa benzediği için, belki de gerçekten yoldan yolcuları kaptıkları için, ‘kaptı-kaçtı’ adı verilen araçlarla bu iş yapılmaya başlanmıştı. Kaptı-kaçtılar otomobilden bozma taksi-dolmuş araçlar, küçük Ford-Feka marka minibüsler veya daha büyük eski otobüsler olabiliyordu. Bu uygulama aslında belediyeler için doğru bir yöntemdi. Az yolcu olan yerleşimlere önce halkın kendi girişimi ile kaptı-kaçtılar ile yolcu taşınacak, yolcu sayısı çoğalınca belediyeler otobüs çalıştıracaklardı. Ancak gelişme öyle olmadı aksine buralardaki hatlar özel girişimcilere hak oldu ve yolcu çoğaldıkça o hatlardaki minibüsler çoğalarak ayrı bir ulaşım sistemi oluşturuldu. İlk zamanlardaki 7 kişilik kaptı-kaçtılar, daha sonra 11 kişilik minibüsler ve günümüzde 14 kişilik midibüsler haline geldiler. Dolayısıyla günümüzde bu hakka sahip kişiler ve yüksek ücretlerle alınıp satılan minibüs plakaları oluştu.
Varoşlara veya kırsal kesimlere hizmet edilmesi için kullanılmaya başlanan minibüs hatları bugün kent merkezlerinde kalmış durumdadırlar. Dolayısıyla bu arabalara binen yolcuların kimliği değişmiş, yıllar önce minibüslere tavuğuyla torbasıyla binen insanlar yok olmuş, artık kentliler onlara müşteri olmaya başlamışlardır. Yolcusunun görüntüsü değişen minibüslerin kendileri ve şoförleri hiç değişmemiş, onlar ilk günlerdeki görüntülerini ısrarla korumuşlardır.
Arif Atılgan
Kadıköy’e gitmek üzere bindiğim minibüs Kazaskerde durmuş, şoför yarım geriye dönerek ‘öbür arabaya geçermisiniz?’ demişti. Hasanpaşa’da Kadıköy Belediye Binasının yanında ‘öbür arabaya’ aktarılmaya alışmıştık ama neredeyse yolun yarısında bu işin yapılması beni sinirlendirmişti. Üstelik arabanın nerdeyse oturacak yerlerinin çoğu dolu idi. Şoföre ‘Ben ücretimi Kadıköy diyerek uzattım, o zaman bana Kadıköy’e kadar gitmeyeceğini söyleseydin. Bu arabaya boş diye bindim, diğer arabada ayakta kalacağım, bu sebepten benim ücretimi iade et başka arabaya bineceğim’ dedim. Minibüsçü homurdandı ama ücretimi iade etti. Başka bir sefer Göztepe’de aynı şeyi yaşadığımda o şoför, onun kadar uyum göstermemişti.
Kadıköy-Kartal Metrosunun açılışında İBB Başkanı Kadir Topbaş’ın ‘minibüsler kaldırılacak ’ açıklaması bana hemen bu yaşadıklarımı anımsattı. Amacım minibüsleri şikâyet değil, sadece artık bu konunun ele alınması zamanın geldiğini anlatabilmek. Aslında İBB Başkanın sözleri de bu durumu anlatıyor sanırım.
1930 lu ama yoğun olarak 1940 ve 1950 li yıllarda belediyeler, az yolcu olduğundan verimli olmadığı için, kentin çeperlerinde yeni oluşan yerleşimlere otobüs çalıştıramıyordu. Ama oradaki vatandaşların mağdur olmaması için onlara kendilerinin araç çalıştırmalarına izin veriyordu. O yıllarda, belki yolcuları yollardan almaları kaptı-kaçtı isimli iskambil oyununa benzediği için, belki de gerçekten yoldan yolcuları kaptıkları için, ‘kaptı-kaçtı’ adı verilen araçlarla bu iş yapılmaya başlanmıştı. Kaptı-kaçtılar otomobilden bozma taksi-dolmuş araçlar, küçük Ford-Feka marka minibüsler veya daha büyük eski otobüsler olabiliyordu. Bu uygulama aslında belediyeler için doğru bir yöntemdi. Az yolcu olan yerleşimlere önce halkın kendi girişimi ile kaptı-kaçtılar ile yolcu taşınacak, yolcu sayısı çoğalınca belediyeler otobüs çalıştıracaklardı. Ancak gelişme öyle olmadı aksine buralardaki hatlar özel girişimcilere hak oldu ve yolcu çoğaldıkça o hatlardaki minibüsler çoğalarak ayrı bir ulaşım sistemi oluşturuldu. İlk zamanlardaki 7 kişilik kaptı-kaçtılar, daha sonra 11 kişilik minibüsler ve günümüzde 14 kişilik midibüsler haline geldiler. Dolayısıyla günümüzde bu hakka sahip kişiler ve yüksek ücretlerle alınıp satılan minibüs plakaları oluştu.
Varoşlara veya kırsal kesimlere hizmet edilmesi için kullanılmaya başlanan minibüs hatları bugün kent merkezlerinde kalmış durumdadırlar. Dolayısıyla bu arabalara binen yolcuların kimliği değişmiş, yıllar önce minibüslere tavuğuyla torbasıyla binen insanlar yok olmuş, artık kentliler onlara müşteri olmaya başlamışlardır. Yolcusunun görüntüsü değişen minibüslerin kendileri ve şoförleri hiç değişmemiş, onlar ilk günlerdeki görüntülerini ısrarla korumuşlardır.
Sonuçta bugün minibüslerde onlarla seyahat edenlerin rahatsız oldukları durumlar yaşanmaktadır. Örneğin: Şoförlerin kılık kıyafeti müşterilerinin çok gerisinde kalmaktadır. Arabalar hiç temiz değillerdir. Sokak köşelerinde müşteri beklemekte, şoförler sigara içmekte, birbirleri ile yarışmakta, sohbet etmekte, bazen başka sürücülerle kavga etmekte, yolcuları azarlamakta, arabalarının içini kendi keyiflerine göre dekore etmekte, rahatsız edici müzik çalmakta, arabaları içindeki yolcuları rahatsız edecek şekilde kötü kullanmakta, trafiği bozmaktadırlar. Bütün bunlar bu konunun günümüz koşullarına göre ele alınması gerektiğini göstermektedir.
Kısacası minibüs, taksi, dolmuş vs tüm kamu kurumu sorumluluğu taşımayan özel ulaşım araçlarının ele alınması gerekmektedir.
Bu anlamda minibüsler belediyelerin sorumluluğu altına sokulmalıdırlar. İnsanlar istek ve şikâyetlerini kamu kurumuna yapmalıdırlar. Ayrıca minibüslerin birleşerek otobüslere dönüştürülmeleri de trafiği rahatlatmak açısından araştırılmalıdır. Örneğin: Beş minibüsün birleşerek bir otobüs olması cazip hale getirilebilir.
Diğer yandan kent içersindeki özel sektöre ait ulaşım işi, şehirlerarası otobüslerde olduğu gibi çeşitli özel firmalara verilebilmelidir. İnsanlar memnun kaldıkları firmanın arabalarını tercih etme özgürlüğüne kavuşmalıdırlar. Bugünkü sistemde yolcular yani tüketiciler iyi olanları ayırt edememektedirler. Bu durumdan iyi olan minibüsçülerin de şikâyetçi oldukları bilinmektedir. Mademki ekonomik düzende liberal sistem var, o zaman sağlanacak olan rekabet ortamının sonucunda insanlar kaliteyi tercih edebilmelidirler.
1950 li yıllarda İstanbul’a, ulaşım sorununa çözüm bulmak için, yabancı uzmanlar getirilmişti. Uzmanlar, o yıllardaki taksilerin müşterilerini bıraktıktan sonra dönüşlerinde dolmuş yaptıklarını gördüklerinde, bunun müthiş bir çözüm olduğunu söylemişlerdi.. 2000 li yılların ortalarında da oğlum Avrupalı arkadaşlarını konuk etmiş, onlara İstanbul’u gezdirmişti. O gençler de minibüsler için ‘ne güzel, indiğin yer durak, bindiğin yer durak’ diyerek memnunluklarını ifade etmişlerdi.. Kurallı toplumun insanları bizim kuralsızlıklarımızdaki insani tarafımızdan hoşlanıyorlardı. Sorunumuz kuralsızlığı abartmamız olmaktadır sanırım.
Aslında minibüslerin hizmetini inkâr etmemek gerekir. Bugün onlar olmasa kamu araçları halkın ulaşım ihtiyacına yetmeyecektir. Ayrıca onların insancıl tarafları da bulunmaktadır. Örneğin: Hiçbir minibüsçü parası olmayan yolcuyu arabadan indirmez. Simit isteyen küçük bir çocuk için minibüsü durdurup yoldan simit alan şoförü bile gördüm. Onlar yıllarca varoşlara ve kırsala yolcu taşımışlar ve o yıllardan günümüze kalmış bir sistemin objeleri olmuşlardır. Aslında bana göre 21. Yüzyılın folklorudurlar. Bazı hatlarda ıslah edilerek korunmaları nostaljik bir davranış olacaktır. Minibüs şoförlerinin çok zor şartlarda çalıştıklarını kabul etmek durumundayız. Onları da mağdur etmeden, sistem günün şartlarına uygun hale getirilmelidir. Zaten bu durum minibüsçülerin de çıkarına olacaktır. Sonuçta kent içersindeki ulaşım araçlarının halkı rahatsız etmeyecek bir şekle sokulmasının gerektiği açıktır.
Tarihte bu tip yenilikler daima tepki ile karşılanmıştır. Dünyadaki ilk arabalı vapur, 1870 yılında Osmanlı zamanında, Şirket-i Hayriye’nin umum müdürü Hüseyin Haki Bey tarafından yapılmıştır. Suhulet isimli bu gemiyi ilk defa Kabataş-Üsküdar arasında çalıştırdıklarında o zamana kadar bu işi küçük teknelerle yapan mavna sahipleri karşı gelmişler, yeni arabalı vapurun ilk seferini engellemek istemişlerdir. Ancak daha sonra mavna sahipleri de arabalı vapurun yaptığı hizmeti kendilerinin yapamayacağını fark etmişlerdir.
Bugün metrolar, metrobüsler, otobüsler, trenler, tramvaylar küçük arabalardan daha verimli toplu ulaşımı sağlayabilmektedirler. Aslında 7 kişilik kaptı-kaçtılardan bugünkü 14 kişilik midibüslere gelinmiş olması da bunun kanıtıdır. Minibüs sistemi yeni duruma adapte edilmeli, halk da onlar da daha mutlu kentli olabilmelidirler.
ARİF ATILGAN MİMDAP EKİM 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder