30 Eylül 2014 Salı


Kent Mektupları



BJK İNÖNÜ STADI
Arif Atılgan
1903 yılında jimnastik kulübü olarak kurulan Beşiktaş, 1910 yılında faaliyet gösterdiği branşlara takımın ilk kaptanı ve teknik direktörü olan Şeref Beyin (Ahmet Şerafettin Bey) gayretleri ile futbol şubesini de eklemiştir. Beşiktaş o tarihlerde maçlarını Kadıköy’deki Fenerbahçe’ye ait sayılan Union Club stadında oynamaktadır.1910 lu yıllarda Balkan Savaşı (1912-1913)  ve ardından 1. Dünya Savaşı (1914-1918) çıktığında yönetici ve sporcuların savaşa katılmaları sebebi ile kulübün dağıldığı görülmektedir.
Savaş sonrasında, Şeref Beyin tekrar oluşturduğu Beşiktaş takımı uzun süre maçlarını Union Club stadında oynar. Beşiktaş, 1921 yılında Taksim Kışlasının yerinde kurulan Taksim Stadını Galatasaray ile birlikte kullanmaya başlar.

1930 lu yıllarda Beşiktaş kendine stat arayışlarına girer.20 Ocak 1910 tarihinde yanan Çırağan Sarayının bahçesi yangın sonrası bakımsız bir durumdadır. 1932 yılında Şeref Bey bu alanı Beşiktaş’a stat olarak kazandırmak için çalışmalara başlar. O yıllarda tek partili rejimin güçlü isimlerinden biri olan, BJK fahri Başkanı Recep Peker’in hükümet nezdinde girişimleri ile alan Milli Emlakten kiralanır. Bu arada kansere yakalanan Şeref Bey hastalığına rağmen stat için defalarca Ankara’ya gidip gelmek dâhil, bu konudaki çalışmalarına devam eder. 11 Ocak 1933 tarihinde temeli atılarak başlatılan çalışmalara sporcularda katılır ve 110/75MT ölçüsündeki sahası ile stat açılır.  Ancak Şeref Bey bu günleri göremez. Stada onun anısına Şeref Stadı adı verilir. Beşiktaş, İnönü Stadı açılıncaya kadar resmi maçlarını Şeref Stadında oynar.

Şeref Stadı

Taksim Stadı yıkılıp, 1940 yılında yerine park yapılınca İstanbul’a yeni bir stat yapılması çalışmaları başlatılır. Stadyum mimarı olarak tanınan Paolo Vietti Violi isimli İtalyan mimar İstanbul’a davet edilir. Mimar Fazıl Aysu ve mimar Şinasi Şahingiray ile birlikte Dolmabahçe Sarayının eski has ahırlarının bulunduğu alana proje hazırlatılır. Burada İstanbul’un ilk Tiyatro Binası da bulunmaktadır. 1859 yılında Abdülmecid tarafından yapılmış olan Dolmabahçe Saray Tiyatrosu daha önce yıkılmıştır. 19 Mayıs 1939 tarihinde temel atılır. Ancak 2. Dünya Savaşının (1939-1945) çıkması dolayısıyla çalışmalara ara verilir. 19 Mayıs 1943 tarihinde tekrar temel atılarak inşaata başlanır. Harap durumda olan Has Ahırlar tarafında kolay hafriyat yapılır. Gazhane tarafında sorun olduğu için stadın o bölümü inşa edilmez, o tarafa yüksek duvar inşa edilir. 16.000 kişilik olan stada o zamanki Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün adı verilir. İnönü Stadı 5.000.000TL ye mal olmuştur.  27 Kasım 1947 tarihinde İstanbul’un Valisi ve Belediye Başkanı olan Lütfü Kırdar tarafından açılışı yapılır. Açılışta numaralı, kapalı ve eski açık tribünler vardır ve onlar da henüz tamamlanamamışlardır. İnönü Stadında yerli yabancı bütün maçlar oynanır. Beşiktaş da artık diğerleri gibi maçlarını İnönü stadında oynamaya başlar. Bu tarihten sonra Şeref Stadı, 1987 yılında Çırağan Sarayı otele dönüşünceye kadar Beşiktaş takımı tarafından antrenman sahası olarak kullanılır.

1939 Yılında Dolmabahçe Saray Tiyatrosu Sağda, Sarayın Has Ahırları Solda

1940 Yılında Saray Tiyatrosu Yok

İnönü Stadında ilk maç Beşiktaş ile İsveç’in AIK Solna takımı arasında oynanır ve maçı Beşiktaş 3-2 kaybeder. Ancak stattaki ilk golü yıllar sonra Beşiktaş’a efsane başkan olacak olan Süleyman Seba atar.

İnönü Stadının Dolmabahçe’ye bakan cephesindeki büyük demir kapının iki yanındaki duvara gömülecek tunç rölyefler yapılamamıştır. Ayrıca yine bu tribünün iki yanındaki kulelerin üzerine konulması gereken disk ve cirit atan sporcu heykelleri de konulamamıştır.

Eski Açık Tribünün İki Kulesi Ve Ortadaki Demir Kapısı

1950 li yıllarda futbol popülerleştikçe stadı büyütme ihtiyacı doğar. Önce numaralı tribünün sol yanına 5.000 kişilik ek yapılır, daha sonra Gazhane tarafındaki kale arkasına 15.000 kişilik açık tribün inşa edilir. Stat ayakta 40.000 kişilik olmuştur. Ancak bu sayıya numaralı ve kapalı tribünün en altındaki duhuliye bölümü dâhil midir bilinememektedir. Duhuliye bölümünde saha seviyesinin altında ayakta duruluyor, maç oyuncuların ayakları hizasından seyredilebiliniyordu. En ucuz bölüm olan duhuliyeye 1990 lı yıllardan sonra seyirci alınmıyor, artık orayı görevliler ve oynamayan oyuncular kullanıyordu.

Dünyanın en iyi manzaralı statlarından biri olarak gösterilen İnönü Stadında cumartesi pazar günleri iki maç üst üste haftada dört maç oynanırdı. 1980 li yıllarda Fenerbahçe’nin kendi stadı inşa edildikten sonra Galatasaray Ali Sami Yende, Beşiktaş İnönü Stadında maçlarını oynamaya başlamıştı.

Burada ilk gece maçı 28 Mart 1962 tarihinde oynanır. Ancak oyuncuların gözünü kamaştıran ışıklandırma sorunlu ve yetersizdir. Kameralı ilk TV naklen yayını 1 Mayıs 1966 tarihinde FB-BJK maçında yapılmıştır.  Aslında ilk TV yayını 12 Kasım 1961 tarihinde İTÜ TV sinin Taşkışla Binasının damından yaptığı Türkiye-Rusya maçındaki yayındır. Bu yayında maç anlatımı ise radyodan naklen yayın yapan Halit Kıvanç’ın sesi ile kendisinden habersiz olarak yapılmıştır. Stadın isimleri dönemin iktidarlarına göre değişmiştir. 1950 lerde Mithat Paşa, 1973 de tekrar İnönü olmuş ancak arada Dolmabahçe Stadı olarak da bilinmiştir. Stat futbolun dışında birçok alanda kullanılmıştır. Bunlar: 1956 Dünya Güreş Şampiyonası, 1959 Avrupa Basketbol Şampiyonası, 1959 Uluslararası Binicilik Yarışması,  Avrupa Profesyonel Boks Şampiyonluğu, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı Törenleri, ayrıca ünlü yerli ve yabancı yıldızların müzik konserleri olmaktadır.

İnönü stadı 1998 yılında 49 yıllığına Beşiktaş’a kiralanmıştır. Adı BJK İnönü Stadı olmuştur.

2003-2004 sezonunda saha zemini indirilmiş, atletizm pisti kaldırılmış ve stat 32.086 koltuklu hale getirilmiştir. Bu arada yeni açık tribünün üzeri de çelik konstrüksiyon ile kapatılmış, stat içersinde BJK TV ye yer verilmiş, WC büfeler yenilenmiştir.

      BJK İnönü Stadı

2010 yılında Fİ-YAPI ile kulüp arasında sponsorluk anlaşması yapılmıştır. Bu anlaşmaya göre 1 Ekim 2010 ile 15 Eylül 2012 tarihleri arasında stadın ismi Fİ-YAPI İnönü Stadı olacaktır. Ancak bu anlaşma 30 Aralık 2011 tarihinde Fİ-YAPI tarafından feshedilmiştir.

1960 lı yıllarda lisanslı futbolculara bütün maçlara bedava girebilmelerini sağlayan serbest giriş kartı verilmekte idi. İnönü Stadının deniz tarafındaki eski açık tribünü serbest giriş kartlıların girdikleri tribündü. Bu sebepten eski açık tribünde sadece oynanan maçın taraftarı değil her takımın taraftarı bulunurdu. Dolayısıyla bu tribünün seyircisinin diğerlerinden daha bilinçli oldukları bilinir. Benim de serbest giriş kartım vardı. Devamlı o tribünde maç seyrettiğim için oranın ortamını ve keyfini çok severdim. Orada semtimiz Yeldeğirmenlilerin de gelip maç seyrettiği kısım kapalı tribünün yanındaki kısmın üst katı idi. Randevulaşmadan orada bütün semt toplanabilirdik. Semtimizden Konyalı Ahmet lakabıyla bilinen Ahmet Ağbi yapılı olduğu kadar gür sesli bir kişi idi ve tribünden sahadaki futbolculara bağırarak fırça atmayı severdi. Ahmet Ağbi dışarıdan tanıdığını sandığım Fenerbahçe Kalecisine gür sesi ile diğerlerinden biraz fazla “uyarılarda” bulunmayı kendine hak görüyordu. Bir gün bu “uyarılardan” Fenerbahçe Kalecisinin konsantrasyonu o kadar bozulmuştu ki tribüne dönmüş ve O’na elleri ile işaret ederek ‘yeter’ demek zorunda kalmıştı.

2013 yılında stadı 42000 kişilik olarak yeniden inşa etmek için inşaata başlanacağı ifade edilmektedir. Ancak stat yıkılıp eski has ahırların altındaki havalandırma tünelleri ortaya çıkarsa UNESCO nun buraya hiçbir inşaat yaptırmayabileceği de söylenmekte, tartışılmaktadır. Ancak bana göre stadın altında herhangi bir tünel bulunmamaktadır. Eski haritalara dikkatli bakıldığında, Harbiye’den aşağıya inen vadideki derenin Kadırgalar Caddesinden denize kadar zeminin altından devam ettiği görülmektedir. Sanırım dere bu bölümde tonoz içersine alınmış ve tünel olarak da bu tonoz akıllarda kalmıştır. Ayrıca stadın tamamen denizden dolan alanda kaldığı da tespit edilebilmektedir. Eğer bir tartışma yapılacaksa o tartışma zemin ve şehircilik konularında olmalıdır.

                                                      1939 Yılından Önceki Durum

Üzerindeki çelik konstrüksiyonu ile yeni açık tribün hariç, stadın mimarisini beğenirim. Dolmabahçe Meydanı tarafındaki eski açık tribünde yapılması düşünülüp yapılmayan rölyefler ve heykeller de olsaydı stat daha güzel olurdu sanırım.

Haddim değil ama kulübün tarihine baktığımda Beşiktaş’ın stadının adının Şeref Stadı olması gerektiğini düşünüyorum.
ARİF ATILGAN  OCAK 2013

16 Eylül 2014 Salı


KADIKÖY’ÜN MEYHANELERİ
Arif Atılgan 

Bugün Kadıköy’ün en eski iki meyhanesi itirazsız asırlık olmuş olan Kalamış-Todori ve Moda-Koço Meyhaneleridir. Ancak 1960 lı ve 1970 li yıllarda semtlerde münferit bazı meyhaneler de göze çarpıyordu. Örneğin: Bostancı’da sonradan adı Güp Güp olan Salih Baba’nın Yeri, Belvü’de Korkmaz’ın Yeri, Kadıköy Çarşı içinde Fıçı, Yeldeğirmeni’nde iki ayrı Halit’in Meyhanesi, Mühürdarda eski Set Kafetarya’nın yerinde Turgut’un Yeri gibi. Ayrıca her semtin kendi sınırları içersinde kendi semt meyhanesi veya meyhaneleri de kesinlikle bulunmakta idi.

Ancak Kadıköy’de meyhanelerin topluca bulunduğu yer, Kadıköy Postanesinden Mühürdar Sahili istikametinde bulunan binaların ön ve arka cephelerindeki dükkânlar idi. Günümüzde öndeki cadde Albay Faik Sözdener Caddesi, arkadaki sokak ise Neşet Ömer Sokağı adlarını taşımaktadır.

Cadde tarafında Postaneden sonra ilk olarak arka sokağa da cephesi olan Park Lokantası bulunmakta idi. Daha sonra sırayla, arka sokağa geçilebilen 3-4 MT lik koridora bitişik bulunan Münih Birahanesi, Hamburg, Panorama Kahvehanesi, yine arka sokağa da cephesi olan Benusen, Hatay Lokantası, köşede şimdiki Alkım Kitapevinin bulunduğu parselde benzinci ve karşı köşede Gazanfer Bilge Otobüslerinin yazıhanesi bulunuyordu.

Arka sokakta ise Postaneden sonra Park Lokantasının arka cephesi, Recep’in Yeri, Oğuz’un Yeri, Panaroma Kahvehanesinin arka cephesi, Benusen’in arka cephesi bulunmakta idi. 1970 li yılların ortalarında Postane ile Park lokantasının arasında yeni inşa edilen binanın altına Fenerbahçe’de futbolculuk ve antrenörlük yapmış olan Ahmet Erol arka sokağa da cephesi olan Olimpiyat’ı açmıştı. Arka sokakta karşı sırada ise Recep’in Yerinin karşısında Ege Kıraathanesi, Benusen’in karşısında At Yarışı Bayii, köşede berber ve onun cadde komşusu İnegöl Köftesi ile ünlü Yıldız Lokantası bulunmakta idi. Muvakkithane Caddesi ile Ege Kıraathanesinin arasına  şimdiki portikli binalar henüz inşa edilmemişti.

Münih Birahanesinin yanından arka sokağa geçişi sağlayan koridorda da küçük biracılar bulunmakta idi. Recep’in Yeri ve Oğuz’un Yeri bu koridorun arka sokağa çıkan ağzının iki köşesinde bulunurlardı. Pasaja benzetilen bu koridor sebebiyle olsa gerek buraya Kadıköy’ün Çiçek Pasajı da denilmekteydi.

Bunların hepsi genelde erkeklerin kullandığı mekânlardı. Sadece Olimpiyat, Park, Münih ve Hatay’da zaman zaman kadın müşteriler de gözlemlenebilirdi. Ön cephedeki işletmelerin ayrıca önlerinde birer bahçeleri de vardı. O yıllarda sokaklara masa koymak geleneği olmadığı için arka sokakta müşteriler içerde oturur, yaz mevsiminde dükkân önüne utanarak bir sıra masa çıkarılırdı. Ayrıca ramazan aylarında bazı dükkânlar ya bir ay boyunca işyerini kapatır veya camlarını gazete kâğıtları ile örterlerdi.

Olimpiyat, sonradan açılmasına rağmen geniş mekânı, özel dekorasyonu, amerikan-barı ile çarşıya ayrı bir hava katmıştı.

100 yıl önce Albay Faik Sözdener Caddesi deniz iken, burada İtalyan banker Tubini’ye ait yalı evlerinin bulunduğu, arkadaki Neşet Ömer Sokağının ise Tubini Çıkmazı adıyla anıldığı sokak bugün olumlu bir değişim göstermiştir. Ön cephede artık meyhane yoktur. Bu sırada aksine banka vs anlamında iş yerleri bulunmaktadır. Ancak arka sokak iki taraflı binaların altlarında açılan meyhanelerle tam bir meyhaneler çarşısına dönüşmüştür. Eski mekânlardan neredeyse hiçbirisi günümüze kalamamıştır. Olimpiyat yakın zamana kadar faaliyetine devam etmiş, ancak sahibi Ahmet Erol’un yaşının ilerlemesi ve bazı rahatsızlıları sebebiyle içinde bulunduğumuz yıl kapanmıştır. Sadece Benusen bugün hala faaliyetine devam etmektedir. Hatay Lokantası ise uzun süredir Bostancıda faaliyet göstermektedir. Bugün sokağa yayılmış olan masaları ile kadınlı erkekli kullanılan meyhanelerin bulunduğu bu sokak Kadıköy’e renk katmaktadır. Yunanistan’da kadınlı erkekli kullanılan meyhanelere Taverna dendiğini düşünürsek, burası Kadıköy’ün Tavernalar Sokağı haline gelmiştir. 50 yıl önce Kadıköy’ün Çiçek Pasajı denilen sokakta bugün Kadıköy’ün Nevizade Sokağı yaratılmıştır adeta. Bilinmektedir ki Beyoğlu’ndaki Nevizade Sokağı da aynı süreci yaşamıştır.



Koço’nun Arnavut ciğeri, Yıldız Lokantası’nın İnegöl köftesi, Münih Birahanesi’nin sosis sote, patates tava ve biradan meydana gelen menüsü gerçekten unutulmaz lezzetlerdi.

Bu meyhanelerin hepsini doya doya yaşamış olduğum için kendimi şanslı kabul ediyorum. Ancak ben genelde arkadaşlarımla Recebin Yeri’ni tercih ederdim. Burada ızgara köfte, söğüş salata, pilaki, beyaz peynir ve yarım şişe rakıya 18.- Tl hesap gelir 20.-TL bırakır kalkardım.

Kadıköy’deki meyhaneler sokağı, kentlerin yaşayan canlılar olduğunu zamana göre gelişim ve değişim göstereceklerinin olumlu bir örneğidir. Olumsuz örnekleri de yazıp mukayese yaparak yazının keyfini kaçırmak istemiyorum. Sadece kentin doğasına aykırı müdahaleler yapılmasın yeter diye düşünüyorum. Kentler, gelecekleri anlamlı planlandığı takdirde insanı en reddetmeyecek şekilde kendilerini geliştirirler. Yani insan, kent planlamasından asla ayrı düşünülemez.

Kadıköy’deki Meyhaneler Sokağı olması gerektiği gibi olmuş, Kadıköylüler için hoş bir mekân haline gelmiştir.
ARİF ATILGAN Mimarlara Mektup Ağustos 2010

7 Eylül 2014 Pazar


Mimarlara Mektuplarım



KADIKÖY’ÜN KIŞLIK SİNEMALARI
Arif atılgan
Bundan 50 yıl önce Kadıköy’deki kışlık sinemalar eskilik sıralarına göre Özen, Süreyya, Opera, Yurt, Reks, Kadıköy, Cep, Efes, Feza, As, Kafkas, Ocak, Kent, Suadiye, Atlantik sinemaları idi. Bir de Üsküdar’da Sunar Sineması vardı. Özen Yeldeğirmeni’nde, Süreyya, Opera, Yurt, Cep, Kadıköy, Kafkas, Ocak Bahariye Caddesi’nde,  As Moda Caddesi’nde, Kent Kızıltoprak’ta, Suadiye, Atlantik ise Şaşkınbakal’da bulunmakta idi. Özen ve Süreyya Sinemalarını daha önce yazmıştım. Bu yazıda Opera, Yurt ve Reks Sinemalarından bahsetmek istiyorum.

Opera Sineması, şimdiki Opera Pasajı’nın yerinde bulunuyordu. Bu arsada 1920 yılında Sultan Hamid sülalesinden bir ailenin konağı bulunmakta imiş. Bu aile taşındıktan sonra uzun süre boş ve metruk kalan arsaya, 1938 yılında zamanın önemli sinemacılarından Kadri Cemali Bey Opera Sineması’nı inşa ederek halkın hizmetine sunmuştur. İlk film olarak ta Nelson Eddy ve Jeanette Macdonald’ın oynadığı Seviştiğimiz Günler isimli film oynatılmıştır. Koltuğu, iki balkonu ve locaları olan bu sinema oldukça lüks bir şekilde 1976 yılına kadar hizmet etmiştir. 1976 yılından sonra ise yıkılıp yerine Opera Pasaj’ı inşa edilmiştir.

          Opera Sineması       
                                                   
1938 yılında Kadıköy Halkevi için mimari yarışma düzenlendi. 17 müellifin katıldığı yarışmada birinciliği Mimar Rüknettin Güney kazandı. 1938-1949 yılları arasında görev yapmış olan Vali ve belediye Başkanı Dr. Lütfü Kırdar zamanında projenin inşaatı gerçekleştirildi. Bina 1943 yılından itibaren Halk Evi, 1953 yılından itibaren Halk Eğitim Merkezi olarak hizmet etmiştir. Yurt Sineması, Halk Eğitim Merkezi’nin içersindeki mekânlardan biri idi. Halk Eğitim Merkezi, içersinde spor salonu, eğitim mekânları bulunan bir yapı idi. Sinema Salonu içinde koltuğu, iki balkonu, locaları da bulunan büyük bir salondu. Bu gün sinema salonundaki balkon bölümü koltuk bölümünün ön sıralarına kadar eğimli bir şekilde indirilmiştir. Eğimli bir anfi durumuna getirilmiş olan salon artık sinema olarak değil, başka etkinliklerde kullanılmaktadır. Balkonun altında kalan bölüm ise Halk Eğitim Merkezi’nin diğer amaçları için kullanılan mekânlar olarak değerlendirilmektedir.

                                İçersinde Yurt Sinemasının Bulunduğu Halk Eğitim Merkezi

Reks Sineması’nın bulunduğu arsada daha önce Hale Sineması bulunmaktaydı. Hale Sineması’nın eski adı Apollon Sineması (Tiyatrosu) idi. İlk adı Febüs olan bu bina 1900 lü yılların başından itibaren Kadıköylülere hizmet vermiş ve adı 1930 yılında Hale olarak değiştirilmiştir. Apollon Tiyatrosu’nun yazlık kısmı ise şimdiki Halk Eğitim Merkezi’nin bulunduğu arsada idi. 1920 yılının sonbaharında Apollon Tiyatrosu’nda ilk kadın tiyatro oyuncusu Afife Jale sahneye çıkmıştır. Üç hafta üst üste sahneye çıkan Afife Jale, ilk hafta Yamalar isimli oyunda kimliği gizlenerek sadece Jale adıyla sahnede yer almıştır. Sanatçının çok başarılı olduğunu tespit eden Darülbedayi yetkilileri, onu ikinci hafta gerçek adı ile Tatlı Sır oyununda oynatmışlar, ancak polis oyuna engel olmuştur. Bu engellemeye karşı, halkın sanatçıdan yana olumlu tepkisini gören yetkililer, ertesi hafta Afife Jale’ye Odalık adlı piyeste tekrar yer vermişler ancak birçok olaylar olmuş, arka kapıdan kaçırılan sanatçı Kadıköy İskelesi’nde yakalanıp sorgulanmıştı. Bir anda istenmeyen insan durumuna sokulan Sanatçının 08/ 03/ 1921 tarihinde Darülbedayi’deki görevine son verilmişti. 1961 yılında Hale Sineması yıkılmış ve yerine Reks Sineması inşa edilmiştir. Reks Sinemasının mimarı Maruf Önal’dır. Reks Sineması’nın da koltuk ve balkonu bulunmakta idi. 1980 li yıllarda sinema sektöründe hissedilen kriz sonrası sinema salonları kapanmış veya küçültülmeye başlanmıştı. Reks Sineması’nda da Yurt Sineması’ndaki gibi balkon, koltuğun ön sıralarına kadar eğimli bir şekilde indirilerek uzatılmıştır. Balkon altı ve fuayenin boş bölümleri ise küçük sinema salonları haline sokulmuştur.

Opera Sineması’nda izlediğim Frankeştayn ve Dev Örümcek adlı korku filmlerini unutamam. Yurt Sineması’nda ise, Kemal Atatürk Orta Okulunda okurken bütün okul olarak götürülerek,  çocuk sanatçı Zeynep Değirmencioğlu’nun Ayşecik filmini izlememiz aklımdan kolay kolay çıkmayan olaylardandır. Hale Sineması’nda Amerikan Filmleri seyrettiğimi anımsıyorum. Reks Sineması ise yeni olması bakımından ilgimizi çekiyordu.

Bu gün Reks Sineması’nın alt ve üst fuayelerini birleştiren merdivenin altına büfe konması ilgi çekici bir durumdur. Bu döner merdiven özel olarak, Mimar Maruf Bey tarafından kenarları hiçbir yere oturmayacak şekilde boşta bırakılarak inşa edilmiştir. 2010 yılında kaybettiğimiz Maruf Bey, en alt ve en üst basamakları alt ve üst döşemelere irtibatlandırmış, alt fuayede döner bir merdivenin görülmesini amaçlamıştır. Hatta böyle bir merdivenin ayakta duramayacağını iddia edenlere karşı, her basamağa çimento torbaları koyarak deneme bile yapmıştır. Böyle bir merdivenin altına konan büfe mimarın amacını tamamen ortadan kaldırmaktadır.

                                                 Reks Sinemasının Merdiveninin İlk Hali
                                 


Reks Sinemasının Merdiveninin Bugünkü Hali



Kadıköylüler o yıllarda bu sinemaları diğerleri ile birlikte keyifle kullanırlardı. Ucuz olan 11.00 matinesi özellikle pazar günleri çok kalabalık olurdu. Gece 21.00 suaresinde ise daha çok aileler sinema salonlarını doldururlardı.

Binalarda zamana uygun değişikliklere zorunlu da olsa alıştık, alıştırıldık. Ancak hiç değilse, mimarların tarzlarını ifade etmek için özellikle yaptıkları figürlere saygı duyulmalı diye düşünüyorum.
ARİF ATILGAN HAZİRAN MİMARLARA MEKTUP