TERMAL
KAPLICALARI
Arif Atılgan
Termal
kelimesi Therma’dan gelmektedir. Therma, yeraltından çıkan ılıca isimli sıcak
suların adı. Kaplıca kelimesi de ılıcanın üzerine yapılan hamam tesisine Kaplı
Ilıca denilmesinden türetilmiş.
Pythia
devleti MÖ2.000 lerde şimdiki İstanbul’un Üsküdar’ından başlayıp İzmit
Körfezini dolanarak Bursa’yı da içine alan bir bölgededir. Pythia MÖ74 de Roma
İmparatorluğu egemenliği altına girmiştir.
Günümüzden
4000 yıl önce Pythia’da gerçekleşmiş bir yer sarsıntısı sonrası Yalova Termalde
kaplıca suları çıkmaya başlamış. Sıcak suların yaklaşık 2.200MT derinlikten
çıktığı yazılmaktadır.
Kaplıcalar, burada 305-311 yıllarında yaşayan Menodora, Metrodora, Nymphodora adlı kutsal
bakireler olarak anılan üç kız kardeş ile fark edilmiştir. Hıristiyanlığı
benimsemiş olan kızlar burada hastaları şifalı kaplıca sularıyla tedavi
etmektedirler. Bunu duyan pagan kültürlü Pythia Valisi onlara Hıristiyanlığı
bırakmalarını söylemiş. Ancak kabul etmediklerini görünce öldürtmüştür. Üç
azize olarak bilinen kızların mezarının buradaki tepede olduğu, her yıl 10 Eylülde
anıldıklarını öğreniyoruz.
Termal
civarında yaşayanlar, şifalı suları Herkül, Asklepios, Nemfler gibi ilahların
armağanı olarak kabul etmişler ve bu ilahlara ibadet etmişler. 330 da Kral Konstantin (306-337) İstanbul’u başkent yaptıktan sonra buraya gelerek 6 kubbeli hamam, saray,
kilise yaptırır. Daha sonra
Kral Jüstinyen (518-527) döneminde Kurşunlu Banyo ve genel onarımlar yapılmış.
9.Yüzyıldan 13.Yüzyıla kadar olan savaşlarda buradaki tesisler harabe olur. Sadece
Kurşunlu Hamam sağlam kalır. Onun dış duvarındaki stellerde üç ilahın ve üç
nemfin yani peri kızlarının tasvirleri vardır.
14. Yüzyılın başlarında Selçukluların
Haçlıları yenmesi üzerine Sultan Osman’ın emriyle Yalova zapt edilir. Osmanlı
döneminde Sultan Orhan’ın Bursa’yı başkent yapması Yalova ve Termalin ikinci
plana bırakılmasına sebep olmuştur. Osmanlı’nın İstanbul’u fethetmesinden sonra
Bağdat Yolunun Yalova İznik üzerinden geçmesi Yalova ve Termale tekrar ilgi
duyulmasını sağlamıştır.
Abdülmecid (1839-1861) zamanında,
Sultanın annesi Bezm-i Âlem Valide Sultan’ın burada romatizmalarını
iyileştirmesi üzerine Termal kaplıcaları tekrar ünlenmiştir. Abdülmecid buraya
yeni tesisler yaptırmış. Ayrıca bugünkü Yalova-Termal arasındaki yollarını
açtırmıştır.
2. Abdülhamid (1876-1909)
zamanında işletme yabancı sermayedarlara verilmiş. Bu dönemde gerek eskilerin
restorasyonu gerekse yeni tesisler yapılmıştır. Suyun ilk tahlilleri yapılmış,
Termal Dünya çapında ün kazanmıştır.
Balkan Savaşı (1912-1913), 1.Dünya Savaşı (1914-1918) ve Kurtuluş Savaşı (1919-1923) zamanlarında yabancı
işletmeciler tesisleri bırakıp kaçmışlar. Bu tarihlerde Kaplıcalar tekrar
kaderine terk edilmiş.
Cumhuriyet sonrası 1929 yılında Atatürk’ün
Yalova’ya gelmesi ve Termali görmesiyle Termal Kaplıcalarının kaderi
değişmiştir. Atatürk buranın su şehri ve sağlık merkezi olmasını istemiş. O’nun
emriyle 1932 yılında kazılar yapılıp eski eserler araştırılıp bulunmuş, Termal yeniden
imar edilmiştir.
Termal Tesisleri Yalova’ya 12 Km
mesafededir. Tesisler ve çevresi 1. Derece Doğal Arkeolojik ve Tarihi SİT alanı
olarak tescil edilmiştir. İşletme 1600 dönümlük orman içersinde 125 dönümlük
bir alandadır. 125 dönümlük İşletme alanı bir arberetumdur. 1844 ağaç ve 370 palmiye
bulunan alandaki ağaçların hepsi kayıtlı, plaketli, bakımlıdır. 60 yaş üzeri
ağaçlar Atatürk tarafından ektirilmiştir.
1-Büyük Otel 2-Büyük Otel Gazinosu 3-Çamlık Otel
4-Memba 5-Sultan Banyo 6-Valide Banyo 7-Kurşunlu Banyo 8-Açık Havuz ve Sıra Banyolar 9-Termal
Otel 10-Çınar Otel 11-Ortanca Kafe 12-Yedi Havuzlar 13-Yaver Köşkü 14-Sinema-Lokanta 15-Atatürk Köşkü 16-Exedra ve Dehliz 17-Mide Suyu 18-Ayak Suyu 19-Göz Suyu
Alandaki tesisler:
Kaplıca Kaynağı (Memba) ve
çevresi: Burası suyun saniyede 35 litre olarak 65 derecede çıktığı noktadır.
Yan tarafından çıkan buharla gözenek ve nefes açılıyor.
Valide Banyo:16 asır önce Bizans Kralı
Konstantin tarafından 6 kubbeli olarak yaptırılmıştır. Bugün 3 kubbesi yoktur.
Osmanlı Sultanı Abdülmecid tarafından restore ettirilmiştir. Abdülmecid’in
annesi Bezm-i Alem Valide Sultan burada iyileştiği için Valide Banyo denmiş.
Erkek ve Kadın bölümleri ayrıdır. Banyonun buharlı bölümünde mermer üzerine
yazılmış Osmanlıca kitabe bulunur. Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek
Kurulu tarafından 1983 tarihinde 14971sayıyla tescil edilmiş.
Kurşunlu Banyo: 16 asır önce
Bizans imparatoru Jüstinyen tarafından yapılmış. Zaman içersinde doğal afetler
ve savaşlar esnasında toprak altında kalmış. 2. Abdülhamid zamanında 1900
yılında açığa çıkarılmış ve restore edilmiş. İçinde havuz da bulunmakta. Çatısı
kurşunla kaplı olduğu için Kurşunlu Banyo adını almış. Cephesinde adak stelleri
ve mermer üzerine yazılmış Osmanlıca kitabe bulunur. Gayrimenkul Eski Eserler
ve Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından 1983 tarihinde 14971sayıyla tescil edilmiş.
Exedra (Yarım Yuvarlak Yapı): 16
MT çapında, 4.30 Mt yüksekliğinde yarım daire şeklindedir. Kilise olduğu belirlenen yapı orman
yamacına yaslanmış, blok kesme taşlardan inşa edilmiştir. Taşıyıcı 4 sütundan 1
sütun ve başlığı yerinde durmakta diğerleri parçalar halinde yerdedir. Gayrimenkul
Eski Eserler Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından 1983 yılında 14971 sayılı kararla
tescil edilmiştir.
Dehliz: Exedra’nın iki yanından
girip çıkılan, arkasından dolanan bir şekildedir. Yarım daire şeklinde olup bir
yandan konuşulan fısıltının bile diğer yandan duyulduğu söylenir. Önündeki 4
sütunun başlıklarında 2. Jüstinyenin (565-578) ve karısı Sophia’nın monogramları
bulunduğuna göre Bizans dönemine aittir. Kilise ve dehlizin günah çıkarma ve
gelecekten haber alma yeri olarak kullanıldığı rivayetleri vardır.
Sultan Banyo: 1970 li yıllardan sonra hamam talebi çoğaldığı için yapılmış. Kurnalarda termal suyundan rahatsız
olanlar için ısıtma su da akabilmektedir. Kocaeli Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Bölge Kurulu tarafından 2010 tarihinde 1702 sayıyla tescil edilmiş.
Sanırım içindeki tahribatlar sebebiyle yıkılıp yeniden yapılması düşünülüyor.
Memba, Valide Banyo, Kurşunlu Banyo, Kurşunlu Banyoda Steller ve Kitabe, Exedra ve Dehliz, Sultan Banyo
Yaver Köşkü: 2.Abdülhamid döneminde
(1876-1909) dinlenme köşkü olarak yapılmış. Cumhuriyet döneminde yaverlerin
kalması için kullanılmış. İki kat ve bir çatı katından oluşur. Gayrimenkul Eski
Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından 1983 yılında 14971 sayıyla tescil
edilmiştir.
Atatürk Köşkü: 1929 yılında Sedat
Hakkı Eldem’in mimarlığında 38 günde yapılmış. İki katlı ahşaptır. Gayrimenkul Eski
Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından 1983 yılında 14971 sayılı kararla
Korunması Gerekli Kültür Varlığı olarak tescil edilmiştir.
Sinema Binası (Park Lokantası): 19.
Yüzyılın son çeyreğinde yapılmış. Uzun yıllar sinema, lokanta olarak kullanılmış olan bina Türkiye'nin ilk sinema binalarından biridir. Ahşap,
yüksek tek katlıdır. Lokanta, Toplantı salonu, kafeterya olarak kullanılmıştır.
İstanbul 2 Nolu KVKK tarafından 1997 tarihinde 4492 sayıyla tescil edilmiş.
Çınar Otel: 19. Yüzyıl sonlarında
yapılmış. Adını iç bahçesindeki 215 yaşındaki çınar ağacından alır. İki katlı
yığma taş olup odalara balkonlardan girilir. 1982 yılın da restore edilmiş. Gayrimenkul
Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından 1983 tarihinde 14971 sayıyla
2. Derece Tarihi Eser olarak tescil edilmiş.
Büyük Otel ve Gazinosu: 1907
yılında yabancı şirketler tarafından yapılmış. 2008 yılında restore edilmiş. Panorama
Tepesindeki bina Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından
1983 tarihinde 14971 sayıyla tescil edilmiş.
Termal Otel: 1938 yılında inşa edilmiş olan binanın mimarı Sedat Hakkı Eldem'dir. 1982 yılında yıkılıp aslına uygun tekrar
inşa edilmiş. 2009 yılında hizmete başlamış. Bursa Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Bölge Kurulu tarafından 2001 yılında 8817 sayıyla tescil edilmiş.
Yaver Köşkü, Atatürk Köşkü, Sinema-Lokanta, Çınar Otel, Büyük Otel ve Gazinosu, Termal Otel
Açık Havuz: Termal Otel’in ek
tesisi olduğu belli olmaktadır. Kurşunlu Banyo tarafına bakıldığında Napolyon
şapkası şekli görünmesi ilgi çeker. Tamamen termal suyu ile doldurulur.
Sıra Banyolar: Bunların da Termal
Otel’in ek tesisi olduğu belli olmaktadır. Açık Havuzun yol tarafında yol
kotundadırlar. Kocaeli Kültür ve Tabiat varlıklarını koruma bölge kurulu
tarafından 2010 yılında 1702 sayılı kararla tescil edilmiştir.
Ortanca Kafe: Hizmet binası
olarak yapılmış. Daha sonra hemen üst tarafına hizmet binası yapılınca burası kafeterya
olarak kullanılmaya başlanmış. Kocaeli
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından 2010 yılında 1702
sayıyla tescil edilmiş.
Çamlık Otel: Eski Güney-1 ve
Güney-2 otellerini 1984 yılında restore edilmesiyle Çamlık Otel oluşmuştur.
Yedi Havuzlar: Tesislere girerken
sol tarafta bulunmaktadır. Yukardan aşağı birbirine akan yedi havuzdan ibaret çağlayan
şeklinde yapılmıştır. Günümüzde kullanılmamaktan dolayı kurudurlar.
Mide Suyu: Çınar Otelin yanında
büvet şeklindedir. Doğrudan membadan gelir. Mide rahatsızlıklarına iyi gelir.
Göz Suyu: Ana kaynaktan ayrı bir
kaynaktan gelir. 59 derece sıcaklıkta olup göz rahatsızlarına iyi gelir.
Ayak Suyu: Membadan biraz aşağıdadır. Romatizmalı
hastalıklara, egzama ve mayasıl gibi rahatsızlıklara iyi gelir.
Âşıklar Yolu, Âşıklar Merdiveni, Âşıklar
Çeşmesi: Yeni evlenenlerin uğur getirdiğine inanarak fotoğraf çektirdikleri
yerlerdir. Üç unsurdan Âşıklar Çeşmesi yenidir.
Sudüşen Şelalesi: Tesislere 5KM
mesafede doğal güzelliği olan bir şelaledir.
Açık Havuz ve Sıra Banyolar, Ortanca Kafe, Yedi Havuzlar, Mide-Göz-Ayak Suları, Aşıklar Yolu-Merdiveni-Çeşmesi, Sudüşen Şelalesi
Açık Havuz ve Sıra Banyolar, Ortanca Kafe, Yedi Havuzlar, Mide-Göz-Ayak Suları, Aşıklar Yolu-Merdiveni-Çeşmesi, Sudüşen Şelalesi
Yazının tadını kaçırmak istemem
ama önemli bir iki olumsuzluğu yazmam gerektiğini düşünüyorum. Tesislerin
içindeki ana yolda arabaların park etmesi çok yanlış. Yakın
çevrede büyük inşaatların yapılması doğal güzelliğin yok olmasına, kaplıca suyunun
çevredeki tesislerde kullanılması ise suyun azalmasına sebep
olacaktır. Benzer durum Pamukkale’de yaşanmış, daha sonra yapılan hatadan
dönülmüştü. Bir de soğuk havalarda çay-kahve içilecek kapalı bir mekân eksikliği
hissedildiğini belirtmek isterim. Ayrıca Termaldeki arkeolojik
çalışmaların çok kısıtlı bir alanda gerçekleştirildiği belli olmaktadır. Yalova ve Termal’de gereken önem
verilerek arkeolojik kazılar yapılsaydı, belki de Osmanlı’nın Yalova’da kurulduğu
ortaya çıkacaktı.
1950 li yılların sonlarıydı. Her yaz mevsimi olduğu gibi annemle babaannemi kaplıcalara getirmiş, Gökçedere’de bir pansiyona yerleştirmiştik. Onlar 1 hafta kalacaklar, bizler akşamüstü dönecektik. Babaannem Çınar Otelin karşı köşesindeki küçük büfeden bana pasta almıştı. O büfe günümüzde dondurmacı olmuş. Ben aynı yerden torunuma dondurma aldım. O büfe dolayısıyla 1800 lü yılların sonunda doğmuş babaannemden 2000 li yılların başında doğmuş torunuma köprü oluyordum. Babaannem babaanne yaşında radyonun içinde adam olduğunu sanırdı, torunum torun yaşında uzaktan kumandalı TV yi yaşıyor. Kent hafızasının canlı kalması bu olsa gerek.
Termal kaplıcaları iyi korunmuş.
125 dönümlük tesis alanının korunmasının sebebinin 1600 dönümlük çevresinin
korunması olduğunu bilmek gerekir. Çocukluğumuzun İstanbul’undaki iyi su
kaynaklarının dibinde yapılan inşaatlar ve sondaj kuyuları sebebiyle kuruduğunu
düşünüyorum da.. Termal’deki koruma bilincinin devamını ve bir gün torunumun
aynı büfeden torununa bir şey almasını hayal ediyorum.
ARİF ATILGAN KASIM 2015