30 Aralık 2014 Salı


HÜSEYİN AĞA ÇEŞMESİ
Arif Atılgan
Hüseyin Ağa Sarayda Kul Kedhüdası iken 1765 yılında Yeniçeri Ağası olmuş, bu görevden ayrıldığı 1767 yılında ölmüştür. Kendisi 1766 yılında Serasker Caddesindeki çeşmeyi yaptırmıştır. Çeşmenin Kitabesinde ‘Sahibe-ül hayrat vel-hasenat/ Yeniçeriler Ağası Hüseyin Ağa 1766’ yazmaktadır. Tuğla ve harçla yapılmış olan bu çeşme diğerlerinden farklı bir yapıdadır. İBB nin mülkiyetindedir. Günümüzde kullanılmaz durumda olan Çeşmenin üzerinin fotoğrafta görüldüğü gibi masa sandalyelerle tefriş edilerek kullanıldığı belli olmaktadır.

                                                               Hüseyin Ağa Çeşmesi

Serasker Caddesinin biraz daha yukarısında Hasan Rıza Paşa Çeşmesi bulunmaktadır. 1809-1877 yılları arasında yaşamış olan Hasan Rıza Paşa Osmanlı zamanında çeşitli illerde valilik, seraskerlik ve nazırlık yapmış. 1845 yılında yapılmış olan bu çeşmenin mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğünde olup 2014 yılında Kadıköy Belediyesi tarafından restore edilmiştir. Bu çeşme de uzun yıllar harap bir durumda idi.

Hasan Rıza Paşa Çeşmesi

Uzunçayır Üç Pınarlar mevkiindeki kaynak suları önce Halid Ağa Çeşmesine, oradan aynı hat ile Osmanağa Camii yanındaki Hekim Ali Paşa ve Kadıköy Çarşısı içindeki Saint Euphemie Kilisesinin yanındaki Sürmeli Ali Paşa Çeşmelerine gelirmiş.

Su getiren künklerin hırpalanması üzerine yerine pik borular döşenmiş. Yeni durumda Küçük Çamlıca’daki iki kaynağın suları da Üç Pınarlardakine eklenmiş. O zaman eski adıyla Çarıkçı Mahallesindeki yeni adıyla Serasker Caddesindeki Hüseyin Ağa ve Hasan Rıza Paşa Çeşmelerine de aynı borulardan su verilmiş. Yani aynı sokaktaki Hüseyin Ağa ve 50 MT yukarısındaki Hasan Rıza Paşa Çeşmeleri aynı kaynaklardan aynı boru hattıyla su alan iki çeşme imiş.

Bugün Hüseyin Ağa Çeşmesi perişan, Hasan Rıza Paşa Çeşmesi bakımlı durumdadır. Umarım Hüseyin Ağa Çeşmesine de sahip çıkılır, aynı caddedeki Hasan Rıza Paşa Çeşmesi gibi restore edilir.

Eminim ki Yeniçeri Ağası olan Hüseyin Ağa insanların susuzluğunu gidermesi için yaptırdığı Çeşmesinin bu halini gördükçe yattığı yerinde rahatsız oluyordur.  Yaşayanlar yaşamayanları yerlerinde rahat ettirmelidirler.

Ayrıca halkımız restore edilen çeşmeleri zarar vermeden kullanmayı da öğrenmelidir.
ARİF ATILGAN ARALIK 2014

 

 

FENERBAHÇE
Arif Atılgan
Bugüne kadar Fenerbahçe’ye 36 kişi başkanlık yapmıştır. Bazılarının birden fazla dönem başkanlık yaptığı bu insanlardan üç tanesi ilginç kişilikleri olan insanlardır.
Dr. Nazım Bey: 1916-1918 yılları arasında başkanlık yapmıştır. O yıllarda Ülkede etkili olan İttihat ve Terraki Fırkasının önemli kişisidir. Kendisi Maarif Nazırlığı da yapmıştır. Papazın Çayırı olarak bilinen sahanın İngilizlerden alınmasını sağlamıştır. Etkili kimliğinden Fenerbahçe’yi yararlandırmıştır. 1926 yılında İzmir Suikastına karıştığı ileri sürülerek idam edilmiştir.

Şükrü Saraçoğlu: 1934-1950 yılları arasında başkanlık yapan Şükrü Saraçoğlu Papazın Çayırının yani şimdiki stadın tapusunun Fenerbahçe’ye verilmesini sağlamıştır. Fenerbahçe’ye başkanlık yaptığı dönemde başbakanlık, bakanlık yapan Şükrü Saraçoğlu o dönemde iktidarın en önemli kişilerindendir. 1950 yılında ülkede iktidar değişince Fenerbahçe başkanlığını yeni iktidara yakın kişilere bırakmıştır.

Aziz Yıldırım: 1998 yılından itibaren başkandır. 2014 yılında, o yıla kadar 16 yıl ile kulübün en uzun başkanlık yapma rekoruna sahip olan Şükrü Saraçoğlu’nu geçmiştir. Bu yıl başkanlığı 17. Yılı doldurduğu için en uzun başkanlık yapan kişi olmuştur.

Aziz Yıldırım spor kulübü idaresine diğerlerinden ayrı yeni bir kimlik getirmiştir. Ondan önce Fenerbahçe de diğer kulüpler gibi daima iktidara yakın durularak yönetilmişti. Aziz Yıldırım kulüplerin kendi gelirleriyle giderlerini karşılar hale gelmelerini sağlamaları gerektiğini düşünmüştü. Onun zamanında kulübün Devlete borcu kalmamıştır. Ayrıca Fenerbahçe kendi stadını kendi yapan ilk ve tek kulüp olmuştur.

2011 yılının 3 Temmuzunda Aziz Yıldırım’a ve Fenerbahçe’ye bir operasyon yapılmıştır. Bizim uzmanlık konumuzun dışında olan bazı suçlamalar kendisine yöneltilmiş, yargılanmış ve hapis yatırılmıştır. Bu olaylar olmasa Fenerbahçe’nin büyük bir hamle yapacağı, Ülke futbol topluluğunun üzerinde bir konuma geleceği görülmekteydi.

2014 yılında ülkede yaşanan yeni gelişmeler sonucu Aziz Yıldırım’ın yargılandığı Özel Yetkili Mahkemeler yürürlükten kaldırılmış, buralarda yargılananların yeniden yargılanmaları olanağı oluşmuştur. Aziz Yıldırım yeniden yargılanacak büyük bir ihtimalle suçsuz ilan edilecektir.

Süreçte Fenerbahçe camiası tüm taraftarlarıyla birlikte önemli bir sınav vermiş, başkanına sahip çıkmış, güçlenmiştir. Yeni başlatılan 1milyon üye projesi de hayata geçirilirse çok daha güçlenecekleri bellidir.

Ancak bu süreçte Ülke futbolu zarar görmüştür. Yurt dışında prestij kaybedilmiş, tribünlere bile siyaset girmiş, insanlar futboldan soğumuştur.   

Medyada futbol sahasının dışının tartışıldığı programlar insanları bıktırmıştır. Bugün gelinen noktada büyük takımların aralarında oynadıkları derby müsabakalarında bile tribünler boş kalmaktadır.

Belli ki konular sonuçlanıncaya kadar Aziz Yıldırım başkanlıkta kalacaktır. Bence futbol hatta spor camiasında da ‘Çözüm Süreci’ yaşanması gerekmektedir.
ARİF ATILGAN KASIM 2014

     

28 Aralık 2014 Pazar


184. TAKSİM TOPLANTISI
Arif Atılgan
Geçtiğimiz günlerde iki toplantı daveti aldım. Bir tanesi ‘Yemekli Aydınlanma Sofrası’ ekibinden 22 Aralık 2014 akşamı ‘2015 Seçimlerine Doğru CHP de Birlik Nasıl Sağlanır? ve CHP Üye Dokusuna Ön Seçim Talebi Nasıl Değerlendirilmeli?’ başlıklı toplantı idi. Bu toplantıya Yalova’da olduğum için gidemedim.  Diğeri 23 Aralık 2014 akşamı Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun konuşmacı olduğu ‘Türk Hukuk Sistemi’ başlıklı 184. Taksim Toplantısı idi. Bu toplantıya gittim.

Önce yüze yakın katılımcının olduğu toplantının düzenleyicilerine bir şeyler yazmak istiyorum. Yazılı soru sormaların bitiminde hiç değilse yarım saat el kaldırarak soru sorulabilmeli. Zira konuşmaların gidişatına göre soru sormak toplantının verimine de katkı yapar.

Metin Feyzioğlu Ülkedeki sorunları 3 başlıkta topladı:

1-Demokrasi, İnsan Hakları, Hukukun Üstünlüğü,
2-Fırsat Eşitliği,
3-Sürdürülebilir Kalkınma.

1. Madde olmazsa 2. Ve 3. Maddelerin de olamayacağını ifade ettikten sonra açıklamalarına geçti.

1- Demokrasi, İnsan Hakları, Hukukun Üstünlüğü olursa Kürt ve mezhep sorunlarının çözülebileceğini, eşit vatandaşlık için Devletin laik olması gerektiğini anlattı.
2-Fırsat Eşitliğinin özellikle eğitimde olması gerektiğini vurguladı.
3-Sürdürülebilir Kalkınmanın Demokrasi olmadan olamayacağını söyledi. Çevre, ekonomi, enerji kutsal üçlüsünün demokrasi varsa dengede olacağını, ülkeye yatırımcının o zaman gelebileceğini ifade etti.

Metin Feyzioğlu 90 yıllık cumhuriyet tarihinde doğruların da yanlışların da olduğunu, Osmanlının yükselişi kadar düşüşünün de incelendiğinde bilimin öneminin anlaşılacağını, Ülkeyi pozitif bilime yönelttiği için İslam’a en büyük hizmeti Atatürk’ün yaptığını, Yeni Türkiye’nin anlamının Osmanlı demek olduğunu ifade etti.

Toplantı geleneği dolayısıyla daha fazla açıklama yapmayacağım ama kendi sorumu yazabilirim. Metin Beye ilk soruyu konuşmasında değinmediği konuda ben sordum. ‘Paralel Yapı nedir? Var mıdır? Varsa iyimidir, kötümüdür? İyiyse ne yapmalı, Kötüyse ne yapmalı?’ diye sordum.

Metin Bey soruma cevap olarak ‘Paralel değil Sarmal Yapı’ olduğu açıklamasını yaptı.

Metin Feyzioğlu özellikle entelektüellerimizin ‘Sıradan insanlar sıradan insanları seçerler’ gibi tanımlamalarını doğru bulmadığını belirtti. Sıradan sayılan insanın belki de size öğretmenlik yapacak kadar değerli olabileceğini anlattı.

Toplantı sonrası dönüşte Metroyu kullandım. Saat 23 te aktarmalarla Osmanbey’den Yenikapı’ya, Yenikapı’dan Ayrılık Çeşmesine, Ayrılık Çeşmesinden Küçükyalı’ya bir saatte geldim. O saatte başka araçlarla bu mesafeyi bu sürede aşmak olanak dışıdır. Toplu ulaşımı, toplu ulaşımın da en yararlısının raylı toplu ulaşım olduğunu savunan bir kişiyim. Ancak Ben yeryüzünün üzerinden çevreyi izleyerek seyahat etmeyi seviyorum doğrusu.

Toplantının süresinin yetersizliğinden olabilir ama Metin Feyzioğlu’nun konulara fazla derinliğine girmediği kanısına vardım.  Ancak kendisini gerçekçi buldum.

Katıldığım iki Taksim Toplantısı sonrası edindiğim ana fikri paylaşmak isterim. Eğer hala sol taraf denebiliyorsa, sol taraf Godo’yu bekliyor.  
AİF ATILGAN ARALIK 2014

 

26 Aralık 2014 Cuma



Yeldeğirmeni
 


CERCLE İSRAELİTE (İÇTİMAİ YARDIM KULÜBÜ)

Karakolhane Caddesinde İzzettin Sokağı’nın köşesindeki tek katlı bu binada Yahudiler bir kulüp kurmuşlardı. Burada sosyal faaliyetlerde bulundukları gibi zenginlerin fakirlere birbirlerini görmeden yardım etmelerini de sağlıyorlardı.
 
                                              Pervititch Planında İçtimai Yardım Kulübü

                                                          Binanın Bugünkü Durumu

Bu Kulüp henüz elektriğin olmadığı o yıllarda gaz lambasıyla aydınlanan beyaz renkli bina olarak Yeldeğirmeni’nin tarihindeki yerini almıştır.  
ARİF ATILGAN YELDEĞİRMENİ KİTABI

24 Aralık 2014 Çarşamba


Yeldeğirmeni

 

HEMDAT İSRAEL SİNAGOGU
Arif Atılgan

Yahudiler 1492 yılında İstanbul’a ilk geldiklerinde ağırlıklı olarak şimdiki Eminönü’nde sur diplerinde yerleşmişlerdi. Ancak III.Mehmed’in zevcelerinden Safiye Sultan’ın isteğiyle bu bölgeye Yenicamii’nin yapılması kararlaştırılınca göç etmek zorunda kalmışlardı. Bu göç 1597 -1660 yılları arasında uzun süre devam etmiştir. Önce Haliç kıyılarına (Hasköy, Balat, Kâğıthane) taşınan Yahudiler, burada yangın çıkınca Galata’ya taşınmışlardı.

Galata’dan veba salgını sebebiyle Ortaköy ve Kuzguncuk Dağhamamı’na göç eden Yahudiler, 1872 yılında Kuzguncuk Dağhamamı’nda çıkan büyük yangın sonucunda ise Yeldeğirmeni’ne gelmişlerdi. Yeldeğirmeni’nde önceden yaşayan Yahudi ailelerin olması bu semt için tercih sebepleri olmuştur. Yeldeğirmeni’ndeki Yahudiler, 1800 lü yılların sonlarında 200 hane iken 1921 yılında 450 haneye ulaşmışlardır.

Bu arada Yeldeğirmeni’nin o zamanlardaki esas isminin Haydarpaşa olduğunu belirtmekte yarar vardır. Zira bütün bu havalinin esas merkezi Haydarpaşa’dır.

Yahudiler Yeldeğirmeni’ne göç ettikten sonra kendilerine bir Sinagog yapmak isterler. Uzunhafız Sokağı ve İzzettin Sokak arasında kalan bitişik 2 parça arsayı satın alırlar. Tapu kayıtlarında ‘500 birim+1000 birim’ şeklinde alanı belirtilen bu arsaya sinagog yapılacağını Rumlar ve Ermeniler haber aldıklarında derhal bu karara karşı çıkarlar ve Yahudileri engellemek isterler. Aralarında kanlı kavgalar olur. O sıralarda Padişah II.Abdülhamid’in göz doktoru olan Yahudi Elias Kohen Paşa olayı kendisine iletir. Duruma derhal müdahale eden II.Abdülhamid, Selimiye Kışlası’ndan askeri birlik göndererek bu kavgalara son verdirir. 21/ Aralık/ 1311(1894) tarihli Padişah Fermanı ile sinagog yapılmasına izin verilir.



                                                                           Sinagog

Boris Lekav isimli Avusturyalı bir mimara proje hazırlatılır. 11.70MT/25.95MT ölçüsündeki ana binanın üzeri abanoz ağacından yapılmış ahşap kubbe ile örtülür.

Yahudilerin tanrı korkusundan taş oymadıkları, genelde ahşap işledikleri bilinmesine rağmen bu binada taş kullanılmıştır. Yani o zamanlar, modern bir semt olarak yeni oluşan Yeldeğirmeni’ne yakışan bir bina yapmak istemişler.

Sinagog’un inşaatı 1898 yılında bitirilmiş, ancak iç eksikliklerinin tamamlanması da 1 yıl sürdüğünden resmen açılışı 3/ Eylül/ 1899 tarihinde yapılmıştır. Zamanın ABD Büyükelçisi Oscar Straus’unda bulunduğu açılış töreni çok coşkulu olmuştur.

                                         Sinagogun Tapusu (Haydarpaşa’da Geçen 100 Yıl )

Sinagog’a Hemdat İsrael Sinegogu adı konur. Hemdat İsrael’in İbranice’deki anlamı İsrailoğulları’nın Şefkatidir. Ancak burada Hemdat kelimesinin başka bir anlam ve özelliği de bulunmaktadır. Bu kelime İbranice Het-Mem-Dale-Tav sessiz harflerinden meydana gelmektedir. Bu sessiz harfler Hamid kelimesini oluşturmaktadır. Dolayısıyla Sinagog, inşasına gerekli izin için büyük yardımı olan Padişah II.Abdülhamid’in adını almış oluyordu ki bu şekilde Padişahın kendisine teşekkür de edilmiş olunuyordu.

Mabedin içinde çeşitli süsleme işleri vardır. Kadınlar Bölümü (Azara) üst kattadır ve ahşaptır. Ortadaki gösterişli avize Yıldız Sarayı Baş Mücevhercisi Aronaci Efendi tarafından açılış töreni için Moda’daki evinden alınıp getirilmiştir. Daha sonra Sinagog’a hediye edilen bu avizenin bir eşi Dolmabahçe Sarayı’nda bulunmaktadır. O zamanın değeriyle 100 altın fiyat biçilen bu avize halen bütün güzelliği ile tavanın ortasından sallanmaya devam etmektedir.

                                                                      Sinagogun İçi

Sinagog’un alt bitişiğindeki (deniz tarafı) arsa, Uzun Hafız Sokak ve İzzettin Sokak arasındaki bağlantıyı sağlamakta imiş. Ancak orası başka bir vatandaşın mülkü olup satın alınamamıştı. Sonraki yıllarda o arsaya inşaat yapıldığında 2 sokak arasındaki bağlantı kopmuş oluyordu. Bu bağlantıyı tekrar sağlayabilmek için Sinagog’un Bahçesi’nden her iki sokağa da birer kapı açılmıştı. İzzettin Sokağı’ndaki kapı Sinagog’un merdivenlerinin tam karşısında iken 1970 li yıllarda güvenlik amacıyla Uzun Hafız Sokağı’ndaki kapının karşısına bir kapı daha açılmıştı. Düz bir yol haline getirilen geçişin Sinagog tarafı duvarla kapatılmıştı.

Sinagog 1946 yılında bir restorasyon geçirdi. Özellikle ahşap olan Azara (Kadınlar Bölümü) elden geçirildi. Yeldeğirmeni’nin Yahudi Cemaati’nden Mimar Albert Arditi bu onarımlarla ilgilendi. Ancak Albert Arditi bu onarım sırasında henüz İTÜ 4.sınıfta mimarlık tahsilini yapmaktaydı.

Albert Arditi mimar olduktan sonra Cumhuriyet tarihinin ilk toplu konut projesi sayılabilecek olan Kadıköy, Koşuyolu’ndaki 100 adet evden oluşan Belediye Evleri yapımında, ayrıca Adapazarı Balon Fabrikası, Side Turtel ve Haydarpaşa Toprak Mahsulleri Silolarının yapım projelerinde çalışmıştır.

Kendisinin ilk işi ise diploma gününün hemen sonrası, hocası Mimar Emin Onat’ın isteği ile katıldığı Ankara’daki Anıt Kabir inşaatıdır.

1960 lı yılların ortalarında yeni yeni sigara içmeye başlamıştık. Bazen 3 arkadaş bir paket Yenice Sigarası alıp içinden birkaç tane içiyorduk. Artan paketi evde yakalanma korkusundan hiçbirimiz eve götürmek istemiyor, Havranın (Sinagog) bahçesinde iki kapının arasındaki komşularla sınırı olan taş duvarın oynayan bir taşının arkasına koyuyor ertesi günü tekrar oradan alıyorduk. Bir gün gizlediğimiz taşın yerini şaşırmışız, çıkardığımız taşın arkasından naylon paket içersinde bir toz bulduk. Anladık ki esrar kullananlar da malzemesini buraya gizliyormuş. Bir daha oraya koymamıştık.

                                                                Duvarın Eski Hali

                                                               Duvarın Yeni Hali

Sinagogun İzzettin Sokağı tarafındaki duvarı 2014 yılında hırpalanmış yıkılmaya meyilli tehlikeli bir hal almıştı. Duvar yeniden inşa edilmiş. Ancak yenisinin eskisi gibi olmadığı görülmektedir. Bütün duvar taş örülme olarak yapılmış, sonradan açılan ikinci kapı da ilk kapıya benzetilmiş. Hâlbuki orijinalinde duvar da ikinci kapı da sıvalıdır.

Yeldeğirmenliler ikinci kapının tarafındaki binada bulunan francala fırınının francalasının tadını eminim ki unutamamışlardır. Hele ramazan aylarında o fırının önündeki pide kuyruğunun muhabbetlerini... 

                                                                      Salomon Seviş

Yeldeğirmeni’ndeki Yahudilerin her şeyi olan Terzi Salomon Seviş aynı zamanda semtin en eski esnafı olup herkes tarafından sevilirdi. Kitabımı hazırlarken Onun bilgilerinden de yararlanmıştım. 2008 yılında kaybettiğimiz Salomon Sevişi sevgiyle anıyorum.
ARİF ATILGAN YELDEĞİRMENİ KİTABI
 

              

 

 

 

 

 

 

 

 

 

18 Aralık 2014 Perşembe


Yeldeğirmeni
 
saınt Euphemie Fransız Kız ORTAOKULU yanındaki kilise. (EglisİA N.D. du Rosaire)
Arif Atılgan
 
Saint Euphemie Fransız Kız Ortaokulu bitişiğindeki  bu bina okulla birlikte inşa edilmiştir. Diğer yabancı okullar gibi bu okul da kilisesiyle birlikte işlevlendirilmiştir.
 
Alt katında okulun iç bahçesinden de girilebilen bir toplantı salonu bulunan kilise balkondaki kadınlar bölümü ile birlikte oldukça gösterişli bir yapıdır.
 
1950 li yıllardan sonra kullanılmamaya başlanan kilisenin pencerelerindeki vitrayların, duvarlarındaki ve tavanındaki freskoların çok hoş ve değerli olduklarını belirtmek isterim.
 
Kilisenin içi 1980 li yıllarda spor salonu olarak kullanılmıştı. Bu kullanım gerek taşıyıcı sistemini ve gerekse iç görünümünü oldukça harap bir duruma sokmuştur. 2000 li yıllarda ise deprem dolayısıyla boşaltılan bitişiğindeki okul ile birlikte kilise de film seti olarak kullanıldı. Bütün bu sorumsuzluklar binayı oldukça hırpalamıştı.
 


                                                  Kilisenin 2007 Yılındaki Dış Görünüşü.
  
                                                  Kilisenin 2014 Yılındaki Dış Görünüşü.
 
2012 yılında Kadıköy Belediyesi kiliseyi satın aldı. 2014 yılında restore ederek burayı sanat merkezi haline getirdi.
 
Kiliseyi 1950 li yılların ikinci yarısından itibaren anımsıyorum. Kapalıydı ve kullanılmıyordu. 2007 yılında Yeldeğirmeni kitabımı hazırlarken içersine girip fotoğraflar çekmiştim. Oldukça haraptı ve taşıyıcı sistemi de hasarlıydı. Altındaki salona monte edilen çelik kiriş-kolonlarla ilkel bir şekilde de olsa güçlendirilmişti. Belediyenin satın alarak restore ettirmesi çok yararlı olmuştur. 
 
                                                  Kilisenin 2007 Yılındaki İç Görünüşü.
 
                                                  Kilisenin 2014 Yılındaki İç Görünüşü.
 
Benim Kemal Atatürk Ortaokulunda öğrenci olduğum 1960 lı yılların başlarında Kilisenin alt katı okul tarafından kullanılan müsamere salonuydu. Bugün restorasyon sonrası bu salon yarı yarıya küçültülmüş, yarısı tuvalet vs yapılmış.
 
Diğer yandan kilisenin karşısındaki arsada 1960 lı yıllarda yüksek bahçe duvarları içersinde bulunan güzel bir ev bulunmaktaydı. Hatta bahçesinde hayranlıkla izlediğim Dalmaçya cinsi bir köpek te vardı. Okula ait olduğu Pervititch Haritasında belli olan bu arsada ise büyük bir ihtimalle Papazın evi bulunmakta idi. Sonraki yıllarda bu ev yıkılmış arsa boş kalmıştı. Son yıllarda ise burayı otopark olarak işletiyorlardı. Sanırım Belediye tarafından kilise satın alınınca bu arsanın da sahibi olundu ve arsa park haline getirildi.
 
‘Eglisia N.D. Du Rosaire’ isimli kilise Yeldeğirmeni’ndeki Katolik kilisesidir. N. D. harfleri Notre Dame kelimelerinin kısaltılmışıdır. Kilisenin adının belge anlamında Türkçesini bulamadım. Araştırmalarıma göre ‘Rosaire Validemizin Kilisesi’ anlamında olmaktadır. Burada gerek Rosaire gerekse Validemiz kelimelerinin her ikisi de Meryem Anayı ifade etmektedir.
ARİF ATILGAN YELDEĞİRMENİ KİTABI
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

16 Aralık 2014 Salı


YALOVA’DA AĞAÇ KESİLMESİ
Arif Atılgan
Atatürk Yalova’ya ilk defa 1929 yılında gelmiş, burayı çok beğenmiştir. Önce Termaldeki Baltacı Çiftliğine daha sonra Çiftlik Köy tarafındaki Millet Çiftliğine birer köşk yaptırmıştır. 1930 yılında Millet Çiftliğindeki köşkün yanındaki çınar ağacının dalları binanın üzerine doğru zarar verecek şekilde büyümüştür. Bu durumda dalların kesilmesi yerine Atatürk’ün isteğiyle köşk yürütülerek 5mt doğuya kaydırılmış, bu sebepten de adına Yürüyen Köşk denmiştir.
 
Atatürk 1930 yılında Gazipaşa Caddesini takiben İskeleden Termale kadar 12.350MT uzunluğundaki yolun iki yanına çınar ağaçları diktirmişti. 10 mt arayla dikilen ağaçlar şaşırtılarak karşı sıradakilerin ortasına denk getirilmişlerdi. Bu suretle ağaçlar karşı sıraya doğru dallarını uzatarak yolun üzerini örtmüşler ve sanki 5MT arayla dikilmişler duygusu vermişlerdi. Yola, iki yanı ağaçlı yol anlamında ‘Çınarlı Hıyaban’ denmiştir. Ağaçlar İstanbul II No’lu Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’nun 14.5.1997 tarih ve 4491 sayılı kararı ile ‘Korunması Gereken Anıt Ağaçlar’ olarak tescil edilmişlerdir.
 
Bugünlerde kesilmeleri dolayısıyla haber konusu olan, İskeleden Millet Çiftliğinin bulunduğu Çiftlik Köy yakınına kadar olan yolun kenarlarında bulunan, çınar ağaçları daha sonra dikilmişlerdir.
 
                                Çiftlik Köy Tarafında Kesilen Ağaçlar Sonrası Yolun Durumu.
 
Yalova 1989 yılında Japonya’nın Tonami kenti ile kardeş şehir olmuştu. Tonami Belediyesinin armağanı olan ‘Dostluk Çanı’ ve ‘Bahçe Feneri’ bu meydana konduğu için meydana Tonami Meydanı adı verilmiş. Ancak bugün fener de çan da burada bulunmamaktadır.
 
    Tonami Meydanı Ve Ağaçların Kesildiği Cadde.
 
Karamürsel’den gelen yolun Bursa’ya gidişini ve Yalova’ya girişini sağlayan Tonami Meydanındaki kavşak son zamanlarda tıkanmakta, araç trafiğine yetmemektedir. Bu sebepten buraya çözüm getirme ihtiyacı doğmuştur. Belli ki uzun süredir yaşanan sıkıntının çözümü için buraya Kavşak yapılması kararı önceki belediye döneminde alınmıştır.
 
Karayolları Genel Müdürlüğü bugünkü Yalova Belediyesine kavşak inşaatını yapabileceklerini ancak yol üzerindeki alanın inşaata elverişli hale getirilmesini istemiş. Yalova Belediyesi de Karamürsel Yolu tarafındaki 176 ağacı, çoğunluğunu keserek bazılarını sökerek, ortadan kaldırmıştır.
 
Bu olay bahanesiyle İskele ile Termal arasındaki tescilli ağaçların da yer yer kesildiğine, dikkatli bakıldığında bunların daha çok yeni inşa edilen binaların önlerine gelen bölümlerde gerçekleştiğine de işaret etmeliyiz.
 
       İskeledenTermal Tarafına Giden Yoldaki Tescilli Ağaçlar.
 
Gerek İskele-Termal gerekse İskele-Çiftlik Köy arasındaki ağaçların Yalova’ya ayrı bir değer kattıkları kesindir. Hem güzellik açısından hem de tarihi açıdan değerlerini fark etmek, bilincine varabilmek gerekir. Bu anlamda İskele-Çiftlik Köy arasındaki ağaçların da ilgili koruma kurulu tarafından tescil edilmeleri sağlanmalıdır. Bu olay en azından geriye kalanların korunması için bahane olmalıdır.
 
Yapılan iş doğru değildir. Eski eser sayılması gereken ağaçlar ortadan kaldırılmış, doğa yok edilmiştir. Bunun haklılık açıklaması olamaz. Hem ağaç kesimi hem de kavşak inşaatı için halka danışılsa daha doğru olur idi. Ayrıca Karayolları Genel Müdürlüğü ‘Yaşanan olayların üzerine artık bu kavşağı yapamam’ derse ne olacaktır?
 
Hâlbuki Körfez Köprüsü ve çevre yolları açıldığında trafiğin o tarafa kayacağı ve Yalova’daki trafiğin rahatlayacağı bellidir. Bu da en fazla 1-2 yıl içersinde gerçekleşecektir. Yalova’da esas sorun Yaşar Okuyan Bulvarı üzerindeki her aracın her tarafa sapabildiği iki noktada bulunmakta, getirilecekse buraya çözüm getirilmesi gerekmektedir.
 
1972 yılında yedek subaylığımı Birliğimin inşaat şube müdürlüğünde mimar olarak yapmıştım. Bir gün büroya geç geldiğim için 3 gün göz hapsi cezasına çarptırılmıştım. Terhis olduktan sonra bana ceza veren şube müdürüm binbaşıya rast gelmiş ve kendisine bu olayı sormuştum. Bana ‘Hareketli yaşamından dolayı daha ağır bir cezaya çarptırılacaktın Ben bunu önledim’ demişti... 1975 yılında serbest hayata atılmış mimarlığın yanında müteahhitlik de yapıyordum. Bir gün inşaata gelen arsa sahibi binada bazı tadilatlar istemişti. Kendisinin isteğine göre yaptığımız işleri neden tekrar değiştirmemizi istiyor diye şaşırmıştım. Sonradan anlamıştım ki aslında kira ücretine zam istiyormuş.
 
Yaşamımın yoluna başlarken daha ilk metrelerde öğrenmiştim ki her şey göründüğü gibi değildir. Görünen her şeyin arka planı vardır ve gerçek arka plandadır.
 
Sanırım yakın gelecekte Yalova’da yaşanacak olanlar yaşanmış olanların arka planını gösterecektir.
ARİF ATILGAN MİMDAP ARALIK 2014
 

10 Aralık 2014 Çarşamba


Yeldeğirmeni


AZİZİYE HAMAMI
Arif Atılgan

Aziziye Hamamı 1861-1876 yılları arasında Sultan Abdülaziz zamanında inşa edilmiştir.1868 yılında onarılan bu hamam Arabesk, Hint Mimarisi tarzını taşımaktadır. İçi eski tarz, sadece kireçle yapılmış sıva ile kaplıdır. Bu tip sıvalar kirecin higroskopik (su tutucu) bir madde olması sebebiyle eski hamamlarda çok tercih edilirmiş. Kireç sıva gündüz hamam kullanılırken rutubeti emer, gece kullanılmadığı zamanda ise emdiği rutubeti tekrar geriye kusar.

Kadın, erkek bölümleri simetriktir. Soyunma bölümü kare, ılıklık bölümleri ise dikdörtgen şeklindedir. Göbek taşlarının üzerinde büyük kubbeler, soğuk ve sıcak halvetliklerin üzerinde ise küçük kubbeler bulunmaktadır.

Yeldeğirmeni’ndeki Yahudi kadınları, cuma gününün akşamları, Tevilla denilen dini gelenekleri için Aziziye Hamamı’nı kapatırlarmış. Tevilla, Yahudilerin dini geleneğine göre kutsal cumartesi gününden önce cuma gecesi kadınların yıkanıp temizlenmesi anlayışıdır.

Birkaç arkadaşımla 1990 lı yılların sonlarına kadar zaman zaman bu hamamı kullanırdık. Hepsi mermer olan göbek taşıyla, kurnalarıyla, halvetlikleriyle tam bir Türk hamamıdır. Banyo sonrası girişin üst katında bulunan dinlenme odacıklarında önce o yıllardaki Çamlıca Gazozu, biraz istirahattan sonra da çay içmek oldukça keyifli olurdu doğrusu.
ARİF ATILGAN YELDEĞİRMENİ KİTABI

                                              Aziziye Hamamı 1937 Pervititvh Planında.

                                                              Aziziye Hamamı (2007)

                                                               Aziziye Hamamı (2014)

                                                             Aziziye Hamamı Kubbeleri


Yeldeğirmeni

 

KADIKÖYÜN İLK PTT BİNASI
Arif Atılgan

Anadolu Yakası’nda, Kadıköy’ün ilk postanesi 1845 yılında Padişah Abdülmecid’in emriyle eski adıyla Aziziye yeni adıyla İzzettin Sokakta kurulmuş.

Bazı yayınlarda Postane Binası’nın No:126 da olduğu yazılıdır. Ancak bu sokağın eskilerinin bina içindeki tefrişleri anlatmalarına göre, No:26 daki bina gerçek tarihi PTT binası olabilir diye düşünüyorum.

Osmanlıda Postane Teşkilatı olarak menzilhaneler kullanılıyormuş. Yeldeğirmeni’nde de Kırkahvesi sokakta bir menzilhane bulunuyormuş. Bu anlamda Kadıköy’ün ilk PTT binasının burada olması doğaldır sanırım.    
ARİF ATILGAN YELDĞİRMENİ KİTABI



                               Kadıköy’ün İlk PTT Binası Olduğunu Sandığım Bina. (2007)

                                Kadıköy’ün İlk PTT Binası Olduğunu Sandığım Bina. (2014)

 

 

 

                                                                        

 

 

5 Aralık 2014 Cuma


Yeldeğirmeni

 

RASİM PAŞA CAMİSİ
Arif Atılgan

1837 yılında Osmanlı Bahriye Mektebi’ni bitiren Ahmet Rasim Paşa 1877-1881 yılları arasında Bahriye Nazırlığı yapmıştır. Ancak II.Abdülhamit’in Donanma ile ilgili taleplerini  hiçbir zaman doğru bulmamış ve yerine getirmemiştir. Bu davranışı Saray tarafından affedilmeyen Rasim Paşa 12 Ocak 1881 de görevinden azledilmiş, yerine tayin edilen Hasan Hüsnü Paşa padişahın donanma ile ilgili isteklerini yerine getirmiş ve güçlü Osmanlı Donanması adeta Haliç’e hapsedilerek çürümeye terk edilmiştir.

Bahriye Nazırlığı’ndan azledilen Rasim Paşa hacca da gitmiş ve Hacı Rasim Paşa olarak anılmaya başlanmıştır. 13 Kasım 1892 yılında ölen Rasim Paşa’nın mezarı Tophane Kılıç Ali Paşa Camisinin bahçesindedir.

Rasim Paşa’nın ölümünden sonra karısı İkbal Hanım’a devletten maaş bağlanmıştır.

İkbal Hanım bugünkü Acıbadem semtinde bulunan arazisinin içindeki evinde yaşamaktaydı. Daha sonraları adına istinaden İkbaliye adı verilen bu bölgede kişisel gelirleri ile hayır işleri yapmaya başlamıştı.
 
                                                 Pervititch Planında Rasim Paşa Camisi.

İkbal Hanım, 1835-1836 yıllarında II.Mahmut zamanında Yeldeğirmeni’nde yapılmış ama harap durumda olan mescidi yenilemeye karar verir. 1905 yılında adeta yeniden inşa ettirdiği bu camiye kocası Rasim Paşa’nın ismini vererek onu Dünya durdukça yaşatmayı arzu eder. Kiremitli çatısı, esas bina ile oranlı minaresi, idare odası ve bahçesi ile küçük ama şirin bir cami olan bina 1990 lı ve 2000 li yıllarda hor kullanılmış, kaçak ilaveler yapılmış, hatta taşıyıcı sistemi tehlikeye sokulmuştur.
                                                                                                         
                                     2007 Yılında Rasim Paşa Camisi.(Restorasyon Öncesi.)

                                   2014 Yılında Rasim Paşa Camisi. (Restorasyon Sonrası.)

Emine İkbal Hanım öldüğü tarih olan 1929 yılına kadar bulunduğu semtte hayırlar yapmıştır. İkbaliye İlköğretim Okulu, İkbaliye Camisi gibi. Bu sebepten adı verilen semtte kocasının adını taşıyan Rasim Paşa Sokak ile oğlunun adını taşıyan Nahit Bey Sokak bugün hala onların anısını yaşatmaktadır.

Rasim Paşa Camisi’nin yapıldığı Yeldeğirmeni o yıllarda gayrimüslimlerin de çokça yaşadığı bir semtti. 1927 yılında Kadıköy mahallelere ayrıldığında bu mahallelere daha çok yer ve kişi isimleri verilmesi tercih edilmişti. İşte bu anlayışla bu bölgeye de camiinden dolayı Rasim Paşa Mahallesi adı verildi.

Yaşamın hoş tesadüfü şudur ki, Osmanlı Bahriye Nazırı Rasim Paşa adının verildiği camiyi de semti de yaşarken hiç görmemiş ve bilmemiştir.
 
                                     2007 Yılında Rasim Paşa Camisi.(Restorasyon Öncesi.)

                                   2014 Yılında Rasim Paşa Camisi. (Restorasyon Sonrası.)

Bu yazıyı yazdığım 2007 yılında Camiye yapısal anlamda çok kötü müdahaleler yapılmıştı. Gerek taşıyıcı sistemi gerekse mimari görünüşü oldukça hırpalanmıştı.

Rasim Paşa Camisi 2012 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir.
ARİF ATILGAN YELDEĞİRMENİ KİTABI

4 Aralık 2014 Perşembe


Yeldeğirmeni

 

AYRILIK ÇEŞMESİ MEZARLIĞI
Arif Atılgan

Ayrılık Çeşmesi’nin hemen arkasında yer alan bu mezarlık adını çeşmeden ve yanındaki namazgâhından almıştır. Buraya 18.yüzyıl (1700 lü yıllar ) sonlarından, 20.yüzyıl ( 1900 lü yıllar ) başlarına kadar defin yapılmıştır.

Bu mezarlık aslında Kızıltoprak’a kadar uzanan Karacaahmet Mezarlığı’nın bugünlere kalan son ucudur. Kızıltoprak tarafında sadece Kuşdili Çayırı’ndaki (eski Salı Pazarı ) Mahmut Baba Türbesi’nin bulunduğu küçük bölüm kalmıştır. Ayrılık Çeşmesi Mezarlığı’nın bu türbe ile bağlantısı da bugün artık yok olmuştur.



                                                            Ayrılık Çeşmesi Mezarlığı.

Ayrılık Çeşmesi Mezarlığı yıllardır bu havalide yaşayan herkes tarafından Acem Mezarlığı, Mısır Mezarlığı diye bilinirse de aslında Müslüman Türk Mezarlığıdır. Üstelik burası saray ileri gelenlerinin gömüldüğü bir haziredir. Örneğin: Yeldeğirmeni Rıhtımında kendi adına çeşme yaptırmış olan III.Selim’in Çuhadarağası Ladikli Ahmet Ağa burada gömülü olan saray ileri gelenlerinden biridir.

Tarihi mezar taşları ile de tanınan bu mezarlıkta gösterişli taşlar erkeklerin, sade görünümlü taşlar ise kadınların mezarlarında bulunmaktadır. Ayrıca her kişinin yaşarken sahip olduğu konumunu da mezar taşından anlayabilmek mümkündür. Zira mezar taşları bu konumları ifade edecek şekilde yapılmıştır.
ARİF ATILGAN YELDEĞİRMENİ KİTABI

 

Yeldeğirmeni
 
LÂDİKLİ AHMET AĞA ÇEŞMESİ (SERVİLİ ÇEŞME)
Arif Atılgan
Bu çeşme III.Selim’in Çuhadarağası Ladikli Ahmet Ağa tarafından 1793 yılında yaptırılmıştır.
Lâdikli Ahmet Ağa Enderun’da yetişmiş bir saray ileri gelenidir. Çeşmeyi yaptırdıktan 3 yıl sonra 1796 yılında ölmüştür ve Ayrılık Çeşmesi Mezarlığı’na defnedilmiştir.
Lâdikli Ahmet Ağa Çeşmesi üzerindeki kitabede ‘servi’ kelimesi geçtiği için ‘Servili Çeşme’ olarak ta anılmaktadır. Etrafında namazgâhı olan bir çeşmedir. Ancak günümüzde bu namazgâh alanının büyük bir kısmı önde genişletilen yola gitmiş ve ortadan kaybolmuştur.
 


                                    Lâdikli Ahmet Ağa Çeşmesi 1936 Pervititch Planlarında.
 
Çeşmenin namazgâhının üst köşesinde bugün sadece kovuğu kalmış tarihi ağacın varlığı 1800 lü yıllarda da bilinmektedir.
 
                                                          Lâdikli Ahmet Ağa Çeşmesi.
 
Lâdikli Ahmet Ağa Çeşmesinin kitabesinde şunlar yazmaktadır.
‘Geldi ‘bir’ mısra ile pertev cevherin tarih-i sal
Servili bu çeşmenin havzı bu derya guyiya’ 1793
 
                                                                    Kıblegah Taşı.
 
Çeşme Kadıköy ve Havalisi Camii Yaptırma ve Onarım Derneği tarafından 715/93 tarihli karara göre 1996 yılında restore edilmiştir.
ARİF ATILGAN YELDEĞİRMENİ KİTABI
 
 
 

Yeldeğirmeni


HALİD AĞA ÇEŞMESİ
Arif Atılgan

Halid Ağa 1791 yılında III.Selim’in Darüssaade Ağası olmuştur. Siyahî bir haremağası olan Halid Ağa 1794 yılında bu çeşmeyi yaptırmış ve 1798 yılında ölmüştür. Eyüp’te Valide Sultan Türbesi bahçesine defnedilen Halid Ağa bu çeşme ile birlikte Haydarpaşa’da başka bir çeşme daha yaptırmıştır. Ayrıca Kadıköy ve Haydarpaşa’da çeşitli çeşmelerin su yollarını tamir ettirmiştir.

Bugün Altıyol’dan Kadıköy’e inen Söğütlüçeşme Caddesi’nin sağ tarafında Halid Ağa Caddesi'nin köşesinde üçgen şeklindeki imar adasında Osmanlı’nın İtfaiye Kumandanlığı bulunmaktaydı. Ön cephesinde Osmanlı arması bulunan bu binadaki İtfaiye Kumandanlığı 1900 lü yıllarda dahi Nizamiye Birliği’ne bağlı bir askeri birlik olarak görülmektedir. Çift merdivenle çıkılan bu binada o yıllarda ‘tulumbacılar’ olarak bilinen itfaiyeciler bulunmaktaydı. İtfaiye erleri (tulumbacılar) karşı sıradaki evlerin ikinci katında yatarlar, üzerinde yangın tulumbaları olan arabalar ise alt katta bulundurulurdu.

Bu binanın ön cephesinde yani Söğütlüçeşme Caddesi tarafında giriş merdivenleri yanında Halid Ağa Çeşmesi bulunmaktaydı. Halid Ağa Çeşmesi üç yalaklı ve hazneli (depolu) bir çeşmedir.

Çeşme 1838 yılında II.Mahmut zamanında onarılmıştır. Ancak daha sonra 1868 yılında Sultan Aziz’in annesi Pertevniyal Valide Sultan tarafından ikinci defa onarılmıştır. Gerek ilk yapılışında gerekse onarımları sonrası üzerine kitabeler yazılmıştır.

Ortadaki kitabe 1794 yılında ilk yapılışında yazılmıştır:
Misal-i Kevser aktı arife tarih-i Hamemdan
‘Bu ziba çeşmeden iç zemzemi olsun hayat-ı efza 1794’

Sağdaki ikinci kitabe ilk onarımdan sonra yazılmıştır:
Çün abu Kevser aktı ‘bir’ tarih ziver hamedan
Bu çeşmenin kıldı suyun cudi şehinşah-i zaman 1838

Soldaki üçüncü kitabe ise ikinci onarımdan sonra yazılmıştır:
Gerek ‘bir’ taş neler tarihin agâh cüsten etsin
‘Suyun buldu bu çeşme himmet ile mehd-i ulyanın 1868’

                                          Pervititch Planında Çeşmenin Eski Ve Yeni Yeri.

Daha sonra İtfaiye Teşkilatı motorize olduğunda bu bina İnzibat Karakolu olarak kullanılmaya başlandı. Cumhuriyet devrinde ise Söğütlüçeşme Caddesi genişletildi, Karakol Binası yıkıldı, yerine portikli (direkli) Emniyet Sandığı binası yapıldı. Halid Ağa Çeşmesi ise Söğütlüçeşme Caddesi’nden kaldırılarak Halid Ağa Caddesi içine, bu üçgen şeklindeki imar adasının arka köşesine taşındı.

Tüm diğer çeşmeler gibi uzun yıllar insanların ve hayvanların önünde serinlediği Halid Ağa Çeşmesi bugün ilgi ve bakım beklemektedir.

Yukarıdaki yazıyı 2007 yılında yazmıştım. Bu tarihten sonra Kadıköy Belediyesi çeşmeyi restore etti. Ancak çeşme bugün yine ilgi ve bakım bekler durumdadır. Kamu mallarını özenli kullanma konusunda özürlü bir toplum olmalıyız herhalde.
ARİF ATILGAN YELDEĞİRMENİ KİTABI

                                          Halid Ağa Çeşmesinin 2007 Yılındaki Görüntüsü.

                           Restore Edilmiş Halid Ağa Çeşmesinin 2014 Yılındaki Görüntüsü.


1 Aralık 2014 Pazartesi


Yeldeğirmeni
AYRILIK ÇEŞMESİ
Arif Atılgan
Bu çeşme sadece Yeldeğirmeni için değil Kadıköy için de çok önemli bir tarihi eserdir. Zira Yeldeğirmeni’nin günümüzdeki en eski tarihi değeridir.
Ne acıdır ki yolun ortasında tek başına kalakalmış bu çeşme belki de birçok kişi için bir fazlalık gibi görülebilmektedir. Değerlerimizin farkına varamadığımız gerçeğini kabullenmek istemiyorum doğrusu.
Örneğin: Ayrılık Çeşmesi’nin yerini tarif etmek için ‘ Alışveriş Merkezinin karşısında’ demek zorunda kalıyorsunuz. Hâlbuki orada röper noktası olarak alınan alışveriş merkezinin geçmişi yenidir, ama Ayrılık Çeşmesi’nin geçmişi 400 yıldır. Aslında o alışveriş merkezi ‘Ayrılık Çeşmesi’nin karşısı’ şeklinde tarif edilmeli değil midir?
Ayrılık Çeşmesi 1600 lü yılların başında Kızlarağası GazanferAğa tarafından yaptırılmıştır.
Aslında 3 yalaklı ve yanında geniş bir namazgâhı da olan bu çeşme günümüze tek yalaklı durumu ile kalabilmiştir. Hem Osmanlı ordusunun sefere çıkmak, hem de Hacı kafilelerinin Kâbe’ye gitmek üzere yola çıktıkları nokta olan bu çeşme,1638 yılında IV. Murad’ın Bağdat seferine gidişinden itibaren Ayrılık Çeşmesi adını almıştır. IV.Murad’ın takip ettiği yola da Bağdat Yolu denmiştir ki burası da şimdiki Bağdat Caddesidir.
Osmanlının süvari birlikleri şimdiki Acıbadem’e kadar uzanan Haydarpaşa Çayırı’nda, piyade birlikleri ise şimdiki Halit Ağa Caddesi ve civarı olan Talimhane diye bilinen düzlükte talim yaparlardı.
Sefere çıkılacağı zaman Padişah, Ayrılık Çeşmesi’nde beklenirdi. Padişah Topkapı Sarayı’ndan Üsküdar’a geçer ve Menzilhane-Karacaahmet-Ayrılık Çeşmesi istikametini takip ederek bu çeşmenin bulunduğu yere gelirdi. Burada kendisini bekleyen ordunun başına geçerek sefere çıkardı. İşte bu istikamete ‘Osmanlının Tören Yolu’ denirdi. Karacaahmet Mezarlığı’nın arasından gelen bu yolun kenarlarında sarayın üst düzey kişileri gömülü idi. Bu yol bugün de aynen yerindedir ve korunmalıdır.
Hacı kafileleri ise bu çeşmenin yanında yine Tören Yolu’nu takiben gelecek olan Süre Alayı’nı beklerler ve birlikte yola çıkarlardı. Sürre Alayı Osmanlı’nın Kâbe’ye hediyeler götüren askeri birliğinin adı idi. Sürre Alayı’nın programını ve organizasyonunu ise 1612 yılında Kadıköy’de kendi adına camii yaptıran I.Sultan Ahmet’in Babussaadeağası Osman Ağa yapardı.
Zaman zaman Sürre Alayı ile ilgili başka ilçelerde temsili gösteriler yapılmaktadır. En son 2014 yılında Üsküdar-Harem arasında böyle bir temsili gösteri yapıldı. Hâlbuki en doğrusu Üsküdar ve Kadıköy belediyelerinin ortaklaşa gerçek yerinde bu gösterileri yapmaları idi.


                                                       2007 Yılında Ayrılık Çeşmesi.
                                                        2014 Yılında Ayrılık Çeşmesi.
Ayrılık Çeşmesi 1741 yılında Kızlarağası Ahmet Ağa, 1921 yılında ise V.Mehmet’in torunu Dürriye Sultan tarafından onarıldı. Bu onarımlar sonrasında çeşme üzerine aşağıdaki kitabeler yazıldı.
1741 yılında yazılan kitabe,
‘Geldi bir hayır ehli tarihin, dedi
Pak ihya eyledi Ahmet Ağa 1154’
1921 yılında yazılan kitabe,
‘Dürriye Sultanın ruh içün El Fatiha 1340’   şeklindedir.
Çeşme 1940 yılında toprağa gömülmüş, 1980 yılında ise Kadıköy Belediyesi tarafından yol kotuna çıkarılmıştır. Yeldeğirmeni kitabımı yazdığım 2007 yılında Ayrılık Çeşmesi meydanda idi. Bugün Marmaray metrosunun köprüleri arasında sıkışıp kalmıştır.
ARİF ATILGAN YELDEĞİRMENİ KİTABI