Kent Mektupları
TAKSİM
Arif Atılgan
Taksim Meydanının bugünkü halinin
geçmişine bakılırsa, ilk olarak burada1600 lü yıllarda mezarlıkların yer aldığı
bir alan bulunduğu görülecektir. Bu mezarlıklar, Beyoğlu ve Galata’ya su
dağıtımı için maksem yapılmasıyla, giderek yok olmaya başlamışlardır. Bir nevi
su deposu olan maksemden, çevre semtlere suyun taksim edilmesi dolayısıyla
alana da Taksim adı verilmiştir. Taksim Makseminin inşasına 3. Ahmet (1703-1730)
döneminde başlanmış, 1. Mahmut döneminde (1730-1754) bitirilmiştir. 1839
yılında son şeklini alan Maksem 2008 yılında İBB tarafından sanat galerisi
haline getirilmiştir.
Bölgeye 1780 yılında 3. Selim zamanında
Taksim Topçu Kışlası inşa edilmiştir. Şimdiki metro girişinin bulunduğu yerde
ahırlarının yer aldığı Kışla, Cumhuriyetin ilanı sonrası önemini yitirmiştir. Bina
1923 yılında Türk Milli Futbol Takımının Romanya ile ilk milli maçını
yapmasıyla stadyum olarak kullanılmaya başlanmıştır. Mimarının Krikor Balyan olduğu
yazılan, Hint ve Rus mimarisinden izler taşıyan yapı 1940 yılında Vali Lütfü
Kırdar tarafından yıkılmış, yerine o zamanki adıyla İnönü bugünkü adıyla Taksim
Gezisi oluşturulmuştur. Taksim Gezisi ünlü Prost İmar Planında Maçka ve
Dolmabahçe’ye kadar devam eden, kent içersinde yer alan yeşil bir vadi olarak
planlanmıştı. Günümüze, Taksim- Maçka arasındaki yeşil kuşaktan sadece yıkılan
kışlanın bulunduğu alan kalabilmiştir. Ayrıca parkın meydan tarafına İsmet
İnönü’nün atlı heykelinin konulması düşünülmüştü. Ancak 1940 lı yıllarda
kaidesi yapılan İnönü’nün atlı heykeli 1950 li yıllarda siyasi nedenlerle kaidesinin
üzerine yerleştirilmemişti. Bu kaide 1982 yılında İnönü ailesinin Maçka’daki
evinin karşısındaki Taşlık Parkına götürülmüş, depolarda bekletilen atlı heykel
de üzerine konulmuştur.
İstiklal Caddesi ile Sıraselviler
Caddesi arasındaki üçgen şeklindeki alanda Aya Triada Rum Ortodoks Kilisesi
bulunmaktadır. 1867 yılında inşasına başlanan, 14 Eylül 1880 tarihinde açılışı
yapılan Kilise, Osmanlı zamanında kubbeli kilise yapılması yasağının kalkması
sonrası inşa edilen ilk kilisedir. Fatih Sultan Mehmed bir söylentiye göre
camilerle kiliseler birbirine karışmasın diye, başka bir söylentiye göre ise
kiliseler camilerden daha heybetli olmasın diye böyle bir yasak koymuştu. Ancak
bu yasak Tanzimat Döneminde azınlık haklarının öne çıkması dolayısıyla ortadan
kaldırılmıştı.
Bu arada elektrikli tramvayların
çalışmaya başlamasına kadar, 1872-1914 yılları arasında şehir içi ulaşıma büyük
katkısı olan atlı tramvayların atlarının dinlendirildiği ve nöbet değiştirdiği
ahırı da geçmemek gerekir. Taksim Maksemi ile Fransız Konsolosluğu arasında bir
yerde olan bu ahırı Dingo isimli bir Rum işletiyormuş. Ahırdaki yorgun
hayvanların karmaşası dolayısıyla olsa gerek, insanlar karmaşa olan yerlerde
Dingo’nun ahırı sözcüğünü kullanma alışkanlığını edinmişlerdir.
8 Ağustos 1928 tarihinde açılışı
yapılan Taksim Meydanının ortasındaki Cumhuriyet Anıtı ise Cumhuriyet Dönemini
aksettiriyordu. İtalyan heykeltıraş Pietro Canonica’nın eseri olan anıt büyük
bir havuzun içersinde olacak, iki yanında bulunan çeşmelerden yalaklara akan
sular büyük havuza taşacaklardı. Ancak çeşitli sebeplerden çeşmeler ve havuz
eksik bırakılmıştır.
Cumhuriyet Anıtı
1946 yılında meydanın deniz
tarafında, Haydarpaşa Garının ilk genel müdürü Alman uyruklu Bay Hügnen’in Köşkünün
olduğu söylenen yere, Mimar Rüknettin Güney ve Mimar Feridun Kip tarafından
projeleri çizilerek bir Opera Binası inşasına başlanmıştır. Daha sonra ödenek
yokluğu ile ara verilen bu binaya 1956 yılında mimar Hayati Tabanlıoğlu’nun tadilat
projesi ile devam edilmiş ve 12 Nisan 1969 yılında bitirilmiştir. Binanın inşasına
Opera Binası olarak başlanılmış, ancak bittiğinde açılışı İstanbul Kültür Sarayı
olarak yapılmıştır. İstanbul Kültür Sarayı 27 Kasım 1970 tarihinde yanmış,
gerekli onarımdan sonra 6 Ekim 1978 tarihinde Atatürk Kültür Merkezi olarak tekrar
açılışı yapılmıştır. 2000 li yıllarda içersindeki faaliyetleri durdurulan
binayı 2005 yılında yıkmak önerisi gelmiş ancak STK ların etkinlikleri ile bina
2007 yılında 1. gurup kültür varlığı olarak tescil edilmiştir. Bugün restore edilerek
tekrar halkın hizmetine sokulacağı açıklanmaktadır.
Bu arada 1975 yılında meydanın
Kazancı yokuşu tarafında inşası gerçekleştirilen Oteli de unutmamak gerekir.
Taksim Meydanı Yayalaştırma
Projesi adıyla askıya çıkarılan planlar dolayısıyla gündeme oturan Taksim
Meydanı’nın belgesel geçmişi bu şekildedir. Adı geçen 1/5000 ve 1/1000 ölçekli
planlar 14-02-2012 tarihinde İBB Meclisi tarafından oy birliği ile kabul
edilmiştir.
Bugün İstanbul’daki tek meydan
gibi meydan olan Taksimde, yayalaştırma adı altında trafiği yer altına almak ve
72 yıl önce yıkılmış kışlayı tescil ederek yeniden inşa etmek fikrinin
savunulur tarafı bulunmamaktadır. Böyle bir uygulama her şeyden önce yıllarca
sürecek inşaat çalışmaları dolayısıyla bu meydanı da ortadan kaldıracaktır. Yer
altına arabaların girişi için açılacak tüneller ise meydana yayaların girişini
engelleyecek, adeta buraya dar koridorlardan girilmesine sebep olacaklardır. Bu
durum, mitingler için alana gelecek insanların adeta kapı haline gelen bu
koridorlardan içeriye girerlerken kontrollerini sağlamak için düşünüldüğünü
akıllara getirmektedir. Kışlanın içersine konacak fonksiyonları incelediğimizde
kültür merkezi adı altında bir AVM olacağı belli olmaktadır. Yaklaşık 30 Bin m2
ye oturan 3 katlı kışla binası herhalde projenin finansını karşılamak için
düşünülmektedir.
Kentlere ille de bir şey yapmak
gerekmez. Özellikle meydanları, eskidikçe birçok anıyı da üzerlerinde
biriktirdikleri için daha değerli olmaktadırlar. Taksimde sadece otobüslerin
birikmesi dolayısıyla bir görüntü kirliliği bulunmaktadır. O sorun da otobüslere ring yaptırılarak
çözülebilir. Bir an önce AKM nin de açılmasıyla, Taksim anılarımızdaki gibi
yaşamaya devam etmelidir.
Bu planla ilgili düşüncelerimin
yanında, Taksim Meydanı ile ilgili anılarımı da ifade etmek isterim.
1950 li yıllarda Taksim
Meydanında elinden tuttuğum babamla dolmuş veya otobüs beklerdik. Bu arada
babam bana, Sular İdaresinin üzerindeki ışıklı panoda yürüyen yazılarla yazılan
günün haberlerini okutarak, bir nevi sınav yapardı. Yine o yıllardan aklımda
kalan anı, önünde törenler yapılan Cumhuriyet Anıtı ve meydanın deniz tarafında
tahta perdelerin arkasındaki bitmeyen Opera Binası inşaatı idi. Bir de Taksim
Gezisinin başındaki İsmet İnönü’nün heykelinin kaidesi. Yaşım büyüdükçe meydanın
ortasındaki Otobüs durağında ve Maksemin önündeki saatin altında arkadaşlarla
buluşmalar, üniversite yıllarımda bu alanda katıldığım yürüyüşler… Kanlı1
Mayıs1977 İşçi Bayramının ve 3 Haziran 1977 Bülent Ecevit’in mitingleri de
meydanla ilgili unutamadığım anılarımın içersindedir.1960 İhtilalinden sonra
Meydanın ortasına bir Süngü Heykeli dikilmişti. Başka bir askeri darbe sonrası,
1981 yılında kaldırılan bu heykelden sonra, Taksime Cami konusu yoğun olarak gündeme
gelmişti. 2012 yılında ise eski kışlanın yeniden inşası düşünülmektedir.
Liseyi Taksim’deki Atatürk Erkek
Lisesinde okumuştum. Sıra arkadaşım Yücel Cavkaytar isimli güler yüzlü bir
çocuktu. O, 1962 yılında 14 yaşındayken Avrupa gençler okçuluk şampiyonu olmuştu.
Aynı yıl Ülkemizde birçok ünlü sporcuyu geride bırakarak Yılın Sporcusu
seçilmişti. O yıl kötü bir hastalığa yakalanmış ve okula gelememeye başlamıştı.
Ben üniversiteye giderken hayata veda ettiğini öğrenmiştim. Onunla da Taksimde yaşanmışlıklarımız
vardı.
Görüldüğü gibi sadece benim bile
bu meydanda birikmiş çok miktarda anılarım bulunmaktadır. Meydanlar kentlerdeki
diğer eskimiş varlıklar gibi buraların hafızalarıdırlar. Bilinmelidir ki bu
değerleri değiştirmek, yok etmek aslında kentlerin hafızalarını ortadan
kaldırmakla eşdeğer uygulamalardır.
Siyasetçiler katılımcı
demokrasinin gündeme oturduğu 21. Yüzyılda, özellikle halktan tepki çekeceği
belli olan bu tip projelerde, kesinlikle halka danışmadan karar vermemelidirler.
ARİF ATILGAN MART 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder