Kent Mektupları
YAŞAMIMIZ BİENAL
ETKİNLİĞİ
Arif Atılgan
Bienalin kelime anlamı iki yılda bir düzenlenen
etkinlikler olmaktadır. Dünyadaki en eski Bienalin 1895 yılında düzenlenen
Venedik Bienali olduğu bilinir. Ülkemizde ise 1987 yılından itibaren iki yılda
bir düzenlenen Uluslararası İstanbul Bienalinin varlığı bilinmektedir.
Kültürel ve sanatsal etkinlikler olan bienallerde
daha çok kusurluluklar ve zıtlıklar üzerinden mesajlar verilmek istenir. Zira
bu şekilde insanların dikkatleri daha kolay konuya yoğunlaştırılmış olabilmektedir.
Ancak toplumumuza bakıldığında kusurluluk ve zıtlıkların yaşamımızda oldukça
fazla yer aldığını görebilmekteyiz. Aslında bienal düzenleyenler haklıdırlar.
Zira kusurluluklar ve zıtlıklar insanların üzerinde olumlu etki bırakmaktadırlar.
Çünkü: Herkes kendini bu özelliklerin dışında tutarak özgüven
sağlayabilmektedir.
Kentlerde yaşanıldığı düşünülür, hatta bu konuda
romantik öyküler anlatılır, yazılır. Hâlbuki genellikle yeni arsa üretmek
yerine kent içersindeki arsalara yeni imar hakları vererek “yeniden arsa
üretmek” tercih edilir. Dolayısıyla kentlerimizde devamlı eskisinden daha büyük
yeni inşaatlar yapılır. Bu binalara daha çok sayıda insan yerleştiğinde alt
yapılar yetmez, onlar için de yenileme inşaatları yapılması gerekir. Sonuçta herkes
çevresindeki hafriyat kamyonları, kepçeler, greyderler, inşaat görüntü ve
gürültüleri ile birlikte yaşar. Yani aslında devamlı olarak gerçek şantiyelerde
yaşanır ama kentlerde yaşanıldığı sanılır.
Binalarımızın dışı yönetmelikler gereği
yalıtılmaktadır. Ancak içi ile ilgili bir yönetmelik olmadığı için olsa gerek,
apartmanlarda yaşayan insanlar birbirlerinin en hafif seslerini duymakta adeta
hep birlikte yaşamaktadırlar.
İktidardakiler Çamlıca’ya “gösterişli” bir cami
inşa ederek İstanbul’a yeni bir şehir tacı yaratmak istemektedirler. Hâlbuki
kentimizin içindeki inşaat faaliyetleri o kadar fazladır ki kule vinçler
şimdiden kentte şehir tacı durumuna gelmişlerdir. Daha sonra da İstanbul’un
şehir tacının Çamlıca Camisi değil kentteki gökdelenlerin olacağı belli
olmaktadır.
Yenilik ve gelişim uğruna ortaya konan değişim
rüzgârının kentleri yoksunlaştırdığını, insanların önlerine konan her parlak ve
afili tasarımın büyüsüne kapılmak yerine onların yaratabileceği toplumsal ve fiziksel
sorunlara dikkat etmeleri gerektiğini uyaranların olabildiğini görmekteyiz. Bu
kişiler aynı zamanda bu konularda halkı bilgilendirmek için bienaller de
düzenlemektedirler. Ancak onların yarattıkları projeleri de başkaları aynı
şekilde eleştirebilmektedirler. Bu kişileri eleştirenlerin ise kendi binalarında
aynı titizliği gösteremedikleri saptanabilmektedir.
Kapalı yerlerde sigara içmek yasaklanmıştır. Ancak
pastane, restoran, kafeteryalar sigara içme yeri olarak kullandırdıkları bahçelerini
hızla camekânla kapatmaya başlamışlardır. Sadece üstünün kapatılması gereken bu
bölümlerin cepheleri de camekânla çevrilmiş, sözüm ona sigara içenler soğuktan
korunmuşlardır. Aslında işletmeler, sigara içenlere iyilik yaptıkları görüntüsüyle
bahçelerini de kapatarak kapalı mekânlarını büyütmüşlerdir. Dolayısıyla
mekânların içi de dumanla dolmakta, sigara içilen kapalı yerler genişletilmiş olmaktadır.
Sigara içmeyenler ise yine kendileri için oturacak yer bulamamaktadırlar.
Eskiden kadınlar fazla dışarıda bulunmadıkları
için kadın WC leri yasak savma anlamında az sayıda ve küçük ebatta yapılırmış.
Bugün kadınlar erkeklerden daha çok dışarıdadırlar ama kadın WC leri hala
eskisi gibi yasak savma anlamında az sayıda ve küçük ebatlı olmaya devam
etmektedirler.
İnsanlar sokaklarda gezerken ayakkabıları ile her
çeşit hijyen dışı yerlere basmaktadırlar. Ama kamusal alanlarda, oturulması
gereken yerlere ayakkabıları ile basmakta veya ayakkabıları ile bastıkları
yerlere oturmaktadırlar. Evlerine geldiklerinde ise evin içini temiz tutabilmek
için ayakkabılarını daire kapısının dışındaki merdiven sahanlığına bırakmaktadırlar.
Ama pis yerlere oturdukları giysileri ile evlerinin içersindeki koltuklara
oturabilmektedirler.
Kırlarda parklarda piknik yapmak için temiz bir yer
arayan insanlar işleri bittiğinde bütün çöplerini olduğu gibi bırakıp
gidebilmektedirler.
Medyada güzellik ve giyim kuşam reçetesi
verenlerin bazılarının aynaya bakmadıkları belli olmaktadır.
Semtlerin gelişmişlik dereceleri kaldırımlarındaki
köpek kakalarının çokluğu ile doğru orantılı olmaktadır.
Sokaklara kediler için evdeki yemek artıklarını
poşet veya kâğıt içersinde bırakanlar kedilere yararlı olduklarını düşünürler
ama yarattıkları çevre kirliliği ile insanlara zararlı olduklarını düşünmezler.
Elektriği kaçak kullananlar elektrik kesildiğinde elektrik-arızaya
başvururlar.
AB ye girelim ama para birimi Euro’yu
kullanmayalım derken, ülkede her şey Euro veya Dolar ile hesaplanmaktadır.
Ülkenin insanlarına örnek olduğu düşünülen kişiler
fitness merkezindeki hamamda ballı süt masajının harikalığını anlatırlar.
Ülkenin en zengin işverenlerinin yaşadığı
ilçelerde sol partilere, emekçilerin yaşadığı ilçelerde sağ partilere oy çıkar.
Ayrıca insanlar her gün eleştirdikleri kişilere veya partilere ‘falan kişi veya
parti’ kazanmasın diye oy verirler. Sonra yine o kişileri veya partileri
eleştirmeye devam ederler.
Pazaryerleri köylülerin bitkisel ve hayvansal
üretimlerini kentlerde yaşayanlara satmalarını sağlayan düzenlemeler olarak
düşünülmüştü. Bugün köylüler kendi bitkisel ve hayvansal üretim ihtiyaçlarını
kentlerdeki süper marketlerden temin etmektedirler. Pazaryerleri ise adeta açık
hava marketlerine dönüşmüşlerdir.
Doğa harikası yerler o kadar sevilir ki herkes
oralara evler yaparak yerleşir ve kısa süre sonra oralarda doğa harikası değil
doğa bile kalmaz.
Her birimiz yaşamımızda olağan kabul ettiğimiz
birçok konuyu bu anlamda sıralayabiliriz. Yani yaşamımız neredeyse tamamen
kusurluluk ve zıtlık üzerine bina edilmiştir. O zaman biz doğal bir bienal
ortamında bulunuyor olabilir miyiz acaba? Zaman zaman kusursuzluklar bize
sürpriz gibi geliyor olamaz mı?
Bienal düzenleyenler kusurluluk ve zıtlıklar
üzerinden etkinlik ve sergilerle insanları belirli konularda uyarmak yerine,
kusursuzluk ve olması gerektiği gibilikler üzerinden etkinlik ve sergilerle bu
işi yapsalar sanki daha başarılı sonuç alabilecekler gibi görünüyor.
ARİF ATILGAN OCAK 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder