Kent
Mektupları
MALTEPE
Arif
Atılgan
Eskiden
İstanbul’un Anadolu yakasında yaşayanlar Kadıköy İskelesinde vapurdan indikleri
zaman içlerinde köylerine, mahallelerine geldikleri şeklinde hoş duygular
yaşarlardı. Yani insanlar Kadıköy İskelesinde sakin, ferah, ağaçlıklı ortamlarına
geldiklerini hissederlerdi. Bu duygunun 1990 lı yıllara kadar bende de bulunduğunu
söyleyebilirim. Ancak son yıllarda bu duyguyu, sahil yolundan Bostancı’yı geçip
Maltepe sınırlarına girdiğimde yaşamaya başladığımı itiraf etmeliyim.
Anadolu
yakasındaki bazı ilçelerimize yakın geçmişimiz olan cumhuriyet sonrasında
bakarsak, Kadıköy ve Maltepe ilçelerinin sayfiye yeri ve tarım amaçlı olarak,
Kartal ve Pendik ilçelerinin ise oradaki fabrikalardan dolayı işçilerin
yerleşimleri olarak kullanıldıklarını görebiliriz. 1965 yılında Kat Mülkiyeti
Yasasının çıkmasıyla ülkede kat karşılığı inşaatçılık adı verilen yeni bir iş alanı
oluşmuştur. 1970 li yıllarda hızlanan kat karşılığı inşaatçılık, Anadolu
yakasında Avrupa yakasına yakınlığı sebebi ile önce Kadıköy’de uygulanmaya
başlanmıştır. Eski 1-2 katlı evlerin yıkılıp yerlerine 4-5 katlı apartmanların
yapılması şeklinde oluşan bu iş, Maltepe ilçesinde Kadıköy ilçesi Bostancı’ya
kadar dolduktan sonra 1980 li yıllarda, yoğun olarak ise 1990 lı yıllarda yaşanmıştır.
Özellikle
1990 lı yıllardaki dönemde, yatayda ve düşeyde kaçak yapılaşmalar ile kötü
uygulamaların görüldüğü inşaat yapımı 1999 depreminde son bulmuştur. Depremden
sonra yeni yapı yönetmeliğine göre ve imar durumuna uyularak inşaat yapılmaya
başlanmıştır. İşte bu açıdan Maltepe ilçesi kötü yapılaşma döneminden fazla
etkilenmemiştir diyebiliriz. Deprem sonrası yapılan binalar en azından imar
koşullarına uygun olduklarından, parsellerindeki korunan bahçeler kendilerini
belli edebilmektedirler. Bu açıdan Maltepe İlçesine, Adalar İlçesi gibi ‘sayfiye
yeri’ diyemesek bile, ‘sayfiye yeri gibi’ olabilme fırsatını henüz kaçırmamış
İstanbul’daki tek ilçe diyebiliriz.
‘Sayfiye
yeri gibi’ sözcüğünden yüksek yapılaşmaların olmadığı, genellikle 4-5 katlı
apartmanların bulunduğu, mahalle yaşantısının sürdürüldüğü yerleşimler anlaşılmalıdır.
Mahalle yaşantısında ticari merkezler yerine semt çarşıları insanlara hizmet
vermektedirler. Bu tip yerleşimlerde insanlar gerek kamuya ait parklar gerekse
binaların bahçelerindeki ağaçlar dolayısıyla yeşili yeteri kadar
hissedebilmektedirler.
Maltepe’nin
başka bir şansı da deniz kıyısında bulunmasıdır. Ayrıca kıyılarında tesisler
olmaması ve halkın denizle direk ilişkisinin bulunabilmesi de İlçe için büyük
bir ayrıcalıktır. Maltepe çevre ilçelerden gelenlerin alışveriş yaptığı,
eğlendiği bir yerleşim değildir.
Benim
Maltepe ile ilgili öteden beri kurduğum ütopyada, yukarıda saydığım konuların
dışında Beşçeşmeler meydanının sanat pazarı olduğu, nargile kafeler yerine geleneksel
çay bahçeleri ile kıyısında Maltepelilere özel tekne barınağının bulunduğu, insanların
kayalıklardan rahat denize girebilmeleri için buralarda yer yer merdivenlerin
ve terasların oluşturulduğu bir yerleşim bulunmaktadır. Ayrıca kimliğini
korumuş semt meyhaneleri ile yeni moda restoranların birbirlerini rahatsız
etmeden çalıştıkları hoş ortamı da hayal ederim.
Maltepe
ile ilgili yazı yazmak gereğini, ilçenin bazı duvarlarına yapılan çeşitli manzara
resimleri dolayısıyla düşündüğümü ifade etmek istiyorum. Bu tip resimler 1970 li
yıllara kadar İstanbul’un kasap dükkânlarında duvar süslemesi olarak kullanılmakta
idi. Eğer bu resimlerle Maltepe’nin eskiden mezbaha ve kasaplarıyla ünlü olduğu
vurgulanmak isteniyorsa onu bilemiyorum. Ancak böyle bir amaç bu tip resimleri ilçedeki
kasapların duvarlarına yaptırarak ta sağlanabilirdi sanırım. Gerçek olan şudur
ki bu resimler Maltepe’nin yukarıda saydığım olumlu özelliklerine uymamakta,
aksine İlçeyi sıradanlaştırmaktadırlar. Maltepe’nin 1980 li yıllardan sonra
uzun süre ressamların atölyelerinin bulunduğu bir İlçe olduğu unutulmamalıdır.
Eğer
İlçe, duvarlarına resim yapılarak süslenmek isteniyorsa bu duvarlara artık gerçek
sanat olarak kabul edilen grafiti resimleri yaptırmak daha yakışır diye
düşünüyorum. Zamanımızın özgür ve asi sanatçılarının çalışması olan grafiti
resimlerinin Maltepe’ye ayrı bir kişilik katacağı kesindir. Bu anlamda sahilde de özgür ve asi sporcuların
yaptığı kaykay sporu için bir alan açıldığında Maltepe diğer ilçelerden ayrılacak,
kendine yakışır bir özellik kazanacaktır.
En
fazla 4-5 katlı binaların bulunduğu, yeşilin sokak aralarında bile
hissedildiği, semt çarşıları, çay bahçeleri, restoranları, semt meyhaneleri,
Beşçeşmelerde sanat pazarı, kıyılarında denizle barışık halkı, duvarlarında
grafiti sanatı, sahilinde kaykay sporu olan Maltepe İlçesi gerçekten de ‘sayfiye
yeri gibi’ bir yerleşim olmaz mıydı?
Halk
dilinde hıyar olarak bilinen salatalık bahçelerde yetiştirilen ve iklimin uygun
olduğu yıllarda topladıkça devamlı ürün veren bir bitkidir. İstanbul’daki
üreticiler, verimli yıllarda çok para kazanırlar, kazandıkları parayı harcamak
için Beyoğlu’ndaki pavyonlara eğlenmeye giderlermiş. Pavyoncular onları tanır
ve mekânlarına girdiklerinde ‘hıyarağaları geldi’ diyerek sevinirlermiş.
Hıyarağası yakıştırmasının bu şekilde çıktığı söylenir. İşte bu üreticilerin önemli
bir kısmının bahçeleri İdealtepe’de Büyük Yalı Deresinin iki yanındaki
bereketli ovada bulunmakta imiş. Bugün üzerinde bir site ve otoyol bulunan bu
alanda hala arta kalmış yerlerde tarım yapılmaktadır. 1950 li yıllara kadar
yaşanan bu olayı bana eski Maltepeli büyüklerim anlatmıştı. Yine onlar, kış
mevsiminde Maltepe iskelesine kurtların indiğini, Maltepe ile Altıntepe
arasındaki yolun ıssız olması sebebi ile kışın çok korkutucu olduğunu, şimdiki
E5 in üst kısmını ise mera olarak kullandıklarını anlatmışlardı. Ben de
Altıntepe’de caddenin üst tarafında yaşayan akrabalarımın evlerinin altında
ahırları olduğunu anımsıyorum. Ayrıca 1980 li yıllara kadar caddenin alt
tarafına yazlığa gelenler olduğunu da yaşadım. Maltepe yirmi yıl öncesine kadar
bile tipik bir sayfiye yeri idi.
Maltepe
ilçesi değerinin farkına varmalıdır. Değerini korumak için yapılacak tek şey
ise ‘sayfiye yeri gibi’ olma fırsatını kaçırmış olan ilçelere özenmemek olmaktadır.
Sahilinin doldurularak tesisleştirilmesinin, yapı stokunun yüksek binalar
haline dönüştürülmesinin Maltepe’yi diğerleri gibi yapmaktan başka bir işe
yaramayacağının bilinmesi gerekmektedir. Deniz tarafındaki alçak apartmanlar
ile tepedeki yüksek binalar karşılaştırıldığında hangisinin daha insani olduğu
açıkça görülebilmektedir. Ayrıca denizden Maltepe’ye ve komşu ilçelerine bakıldığında
da Maltepe’nin onlardan çok farklı bir çekicilikte olduğu fark edilebilmektedir.
Maltepe’de Maltepelilerin alış veriş yaptığı semt çarşıları, kafa dinledikleri
çay bahçeleri, nefes aldıkları parkları ve sahili, komşuluk ilişkilerinin
olduğu mahalleleri, müşterilerini tanıyan esnafları korunmalıdır.
Maltepe’de
Kıyıdaki Alçak Binalar Ve Tepedeki Yüksek Binalar
Başka
ilçeler ticaret ve eğlence fonksiyonlarını hevesle yüklenmektedirler. Hatta
bazıları o derece hevesle yüklenmektedirler ki ilçelerinin büyük bir açık hava
lokantasına döndüğünün farkına bile varamamaktadırlar. Maltepe, İstanbul gibi
bir mega kentte ‘sayfiye yeri gibi’ kalabilmiş örnek ilçe olabilme fırsatını
kaçırmamalıdır.
ARİF
ATILGAN ARKİTERA AĞUSTOS 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder