2015 Yazıları
BİR ANI
Arif Atılgan
Onunla İTÜ nün futbol
takımında oynarken tanışmıştım. O kimya, Ben mimarlık bölümündeydim. Bütün
bölümlerin ortak girdiği İngilizce dersinde arka sıralarda oturur birlikte gırgır
yapardık. Bir süre sonra her saatimizin birlikte geçtiği çok iyi iki arkadaş
olmuştuk.
Oynadığı Fenerbahçe
Genç takımına beni de davet eder birlikte oynayalım derdi. Bir gün Dereağzındaki
sahada maçını izlemem için beni çağırmıştı. O gün kötü bir tesadüf ilk defa
makas yemişti. Maç sonrası canı çok sıkkındı. Birlikte Çiçek Pasajına
gitmiştik. O’nun ilk, Benim 2. Veya 3. içki içişimdi o gece. Kime Ne
Restoranının garsonları arkamızdan gülmüşlerdir herhalde. Bir güzel yediğimiz yemekle
içki olarak Votka içmiştik.
Okulları bitirip para
kazanmaya başladığımız yıllarda arkadaşlığımız daha da ilerlemişti.
Birkaç arkadaş Şaşkınbakkalda
ev tutmuştuk. Zaman zaman o evde diğer arkadaşlarla da yaptığımız derin sohbet
ve tartışmalarda genellikle ikimiz aynı fikri savunur olurduk.
Sadece ikimiz Hilton Otelinin
alt katındaki Barda saat 24 ten sonra tek başına klasik müzik yapan piyanisti
dinlemeye giderdik.
Bir akşam Kadıköy
Çarşıdaki Fıçı Meyhanesinde oturmuştuk. Gece saat 24 te oradan çıkmış biraz
aşağıdaki İskele Camiinin kapısının karşısındaki meydandaki sokak pilavcısından
nohutlu pilav yemiş, birer porsiyon da elimize almış, PTT nin önündeki çöp
konteynerlerinin yanına kaldırıma oturup sokak köpeklerini doyurup saatlerce
onlarla sohbet etmiştik.
Dünyanın bize vız
geldiği yıllarımızdı. Ülkeyi Dünyayı konuşur birbirimize hep omuz verirdik.
İş hayatına atıldık.
Birbirimizle iş ilişkisine de başladık. 30-40 yaşlar arası idi. İşlerimiz iyi
idi ama O’nun işleri çok iyi gidiyordu. Ondan geçinen bir çevresi oluşmuştu.
Uzun süre birlikte
oturup yiyip içmemiştik. Bir gün iş görüşmemizi bitirdikten sonra akşam oturalım
dedik. Gözden ırak olmak için de Koço’yu teklif etmiştim. Ama orada da Ondan
geçinen O’nun çevresi bizi bulmuştu. İki laf edememiş, doğru dürüst sohbet
yapamamıştık. Anladım ki yollarımız ayrılıyordu.
İş ilişkimiz de zayıflamış
bir süre sonra kendiliğinden bitmişti. Ancak O bana Muhasebe Müdürünün imzasıyla
bu anlamda bir mektup göndermişti. O
mektup sonrası onunla hiçbir irtibatım olmadı. Çok zengin olduğunu duyuyordum.
Kendisiyle görüşmediğim
süre 30-40 yıl olmuştu.
Yıllar sonra ortak
arkadaşlarımızdan birine rastladım. Eski günlerden bahsettik. Bana O’nun iflas
ettiğini, işlerini bıraktığını, İstanbul’un dışında yaşadığını söyledi. Üzüldüm.
Çevresini ve işlerinin gidişatını bildiğim için Benim için sürpriz bir haber değildi
aslında. O’na ‘Faizle alınan nakitle iş çevirmek dörtnala giden atın kuyruğuna
binmek gibidir. Ne ata binebilirsin, Ne de attan inebilirsin.’ Demiştim.
Arkadaşım telefonunu
çıkardı ve Bana ‘görüşmek ister misin?’ Dedi. Heyecanlandım. Yıllar sonra O’na ‘Ne
haber, Nasılsın?’ Diyecektim. Eski günlerden bahsedecek, kısa bir sohbet
yapacaktık.
Derin nefes aldım ve
‘Gerek Yok’ dedim.
En iyi arkadaşlıklar en
uzun küslükleri getirir genellikle.
Nuri Bilge Ceylanın Kış
Uykusu Filminde, çiftlik evindeki yemekte geçmişin hesaplaşması sahnesi Beni çok
etkilemiştir. Gerçek yaşamda da eski arkadaşların birbirleriyle geçmişin
hesaplaşmasını yapmalarında yarar olduğuna inanıyorum doğrusu.
Bu anı yazımı 30-40 yaştakiler
için yazdım. Bu yaşları yaşadım biliyorum. İnsanın en tehlikeli yaşlarıdır.
Dünyayı durdurabileceğinizi sanırsınız. Bu duygularla da yakınınızdakilere ama
farkında olmadan kendinize de çok zarar verirsiniz.
Kim bilir, belki benim
de bu hatayı bilmeden yaptığım olmuştur. Yaşamın geriye sarılıp tekrar
oynatılabilen bir film olmadığını yıllar geçince anlayabiliyor insan.
ARİF ATILGAN OCAK 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder