21 Temmuz 2015 Salı

Kent Mektupları



MALTEPE’DE SAHİL DOLDURULUYOR
Arif Atılgan

Aşağıdaki satırlar 2004 yılının Ocak ayına ait Mimarlara Mektup dergisinde ‘Çifte Havuzlarda Büyük Kulüp Marinası’ başlıklı yazımdan alıntıdır. Buraya aldığım bölümde Büyük Kulüp ile ilgili kısımlar çıkarılmış, nokta nokta gösterilmiştir:

1970'1i yıllar köyden kente göçün çoğalması ile dikkatleri çekmiştir. Taşı toprağı altın olarak nitelendirilen İstanbul, bu göçten en fazla nasiplenen kentimiz olmuştur. 1960'h yılların sonuna kadar bir milyonu geçmeyen İstanbul nüfusu, 1970'1i yılların ortalarında 1,5-2 milyona doğru sıçrayınca akla gelmeyen birçok sorun ortaya çıkmıştı. Bu sorunlardan bir tanesi de plajların halka yetmemeye başlamasıdır.

İnsanlar, denize girmek için özellikle hafta sonları kent dışına çıkıyordu. Her tarafı deniz olan kentte halk, denizi, iskele kenarlarından görebilir hale gelmişti.

Halkı denize kavuşturmak için Anadolu yakasının Kadıköy-Tuzla arası doldurularak kilometrelerce uzunlukta bir sahil şeridi elde etmek düşünüldü. Burada piknik ve park alanları, yürüyüş yolları, balık tutma terasları, denize girilecek kıyılar, halkın sahip olabileceği küçük tekneler için tekne barınakları oluşturulacaktı.

Doğaldır ki, böyle bir amaçla da olsa denizin doldurulmasının kentimiz için çok önemli riskleri vardı Aşağıda sıraladığım bu riskler göze alındı ve maalesef hepsi de oluştu.

1. Doğa katledilecekti, edildi: Bu amaç için doldurulan molozun çamuru, Marmara Denizi'nin büyük bir bölümünü etkiledi. Denizin dibini kaplayan bu tabaka, eskiden ıstakoz tutulabilen bu denizde yıllarca balık bile çıkmamasına sebep oldu.

2. Coğrafya yok edilecekti, edildi: Bu kıyılarda, bugün bile kara tarafına bakıldığında fark edilebilecek küçük koylar, burunlar vardı. Bunların hepsi yok olduğu gibi sahil adeta cetvelle çizilmiş bir şekle sokuldu. Ayrıca İstanbul'un tek falez kıyı örneği olan Moda ve Salacak kıyılarında artık bu görüntü hissedilemez hale geldi.

3. Yalılar yok olacaktı, yok oldu: Yalı, parselinin en az bir cephesi denizle sınır olan yapılara denir. Bu yapıların önü toprakla doldurulunca hepsi bir anda bahçeli eve dönüştü. Dolayısıyla İstanbul'un olmazsa olmaz özelliklerinden biri olan yalılar, yok edilmiş oldu.
İstanbul için Haliç, Boğaz, Ayasofya vb ne derece önemliyse, yalılar da o derece önemlidir. Yalıların yok olması, bu değerlerin yok olması kadar önemli bir olaydır.

4. Bu dolgu alanı başka yerlere kötü örnek olacaktı, oldu: Başta İstanbul’un diğer kıyıları olmak üzere Türkiye’nin hemen her yerinde bu tip çalışmalar yapıldı.

Tüm bu risklere karşın milyonu bulan bir insan kitlesi, denizle buluşturulmak isteniyordu. İstanbul’da doğup denizi görmeyen insanlar oluşuyor, İstanbullu denizden kopmaya başlıyordu. İşte doğruluğu yanlışlığı bugün bile tartışılabilecek bu amaç için bütün riskler göze alınıp sahilin doldurulmasına karar verildi ve 1980 li yıllarda işe başlandı.

20 yılı aşkın bir süredir sahilde dolgu, kazı, düzenleme, künk döşeme gibi birçok inşaat faaliyeti devam etti. Bugün artık işler derlenip toparlanıyor. Ayrıca bu sahilde kanalizasyon atıkları için bir arıtma tesisi yapıldı ve kanallar bu tesise bağlandı. Her ne kadar fiziksel arıtma yapacak olan bu tesis ‘kimyasal arıtma yapsa daha iyi olurdu’ diye eleştirilse de önümüzdeki yıl deniz eskisi gibi pis ve kokulu olmayacaktır. Artık önümüzdeki yaz halkımız bu sahili kullanabilecektir.

İşte tam bizler bu alanı kullanmayı hayal ederken, buralar bazı etkin kurum ve kişilere tahsis edilmeye başlanmış.
……………………………………………………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………………………………………………
Ancak görülüyor ki halkımız kendi için yapılan bu sahillere sahip çıkmazsa, yakın bir gelecekte çeşitli tahsislerle deniz kıyısı kapanacaktır. Yani denizle İstanbulluların arasında yine bir duvar örülmüş olacaktır.

İstanbul halkı, bu konuda önce bilgilenmeli sonra bilinçlenmelidir. Gerek STK ları ile kurum olarak, gerekse kendileri birey olarak sahillerine sahip çıkmalı, yasal ortamda yapılabilecek her şeyi yapmalıdırlar. 

Bu yazıdan alıntı yapmamın sebebi, bu sıralarda Küçükyalı-Maltepe arasındaki 2500mt uzunluğundaki sahil bandının denize doğru 400mt daha doldurulmaya başlanmasıdır. Sanki yetkililer 2004 yılında yazdıklarımı haklı çıkarmaya çalışmaktadırlar. Gazete haberlerinden öğrendiğim bu rakamlara göre hesap yapıldığında, yeni doldurulan kısım 1 Milyon m2 lik bir alan olacaktır. Şu sıralarda anroşman çalışması, yani doldurulacak alanın çevresinin kayalarla doldurulması işleri yapılmaktadır. Yaklaşık bir yıl sürecek bu çalışmadan sonra da ortadaki boş alanın toprakla doldurulmasının yapılacağı belli olmaktadır. Bu suretle elde edilecek alan planlarda gösterildiği şekilde tesisleşecektir. Bu tesisler kafeteryalar, restoranlar, lunaparklar, binicilik kulübü, yelken kulübü vs olacakmış. Ancak resimdeki uzun dalgakırandan anlaşıldığı kadarıyla, sanki esas amaç buraya bir marina yapmak gibi görünmektedir.


Sahil dolgu alanı bir süredir gerçekten oraların sahibi olan halkımız tarafından kullanılmakta idi. Ancak bu arada onlar için donla denize giriyorlar, mangal yapıyorlar gibi olumsuz propagandaların yapıldığı da dikkatleri çekmekteydi. Sanki bu şekilde halkın sahil dolgu alanına layık olmadığı anlamında kamuoyu yaratılıyordu. Hâlbuki insanlar mayo giymeyi de, etrafa zarar vermeden mangal yapmayı da kısa zamanda öğrenmişlerdi.

Ülkemiz ilginç bir dönem yaşamaktadır. Bu dönemde vapur ve otobüs renkleri için halk oylaması yapılmaktadır. Ancak halkın yaşamını birinci derecede ilgilendirecek büyük projeleri, insanlar inşaata başlandığında öğrenebilmektedirler.

Akıllara estikçe denizler doldurularak çok değerli alanlar elde etmenin son derece yanlış olduğunu bilebilmek gerekir. Bu çalışma bittiğinde, daha önceki dolgu alanı ile birlikte deniz 500-600mt doldurulmuş olacaktır. Bu anlayış devam ettiği takdirde bir süre sonra Adalarla Anakara birleşecektir. Ayrıca buralara yapılacak tesisleri gerçekten halk kullanabilecek midir? En önemlisi ise bu sahil bandı yıllarca inşaat alanına dönecek, bu süre içersinde hiçbir şekilde insanlar burayı kullanamayacaklardır. Zaten bugün saç levhalarla yolun deniz tarafı kapatılmış ve şantiyeler kurulmuş durumdadır.

Ülkemizde sıra dışı olan her şey önce halk için gerçekleştirildiği söylenerek yapılmaktadır. Ancak daha sonra halkın elinden alınıp üst düzey ekonomik durumda olanlara kullandırılmakta, halk kendi için yapılmış olan yerlerin yanına bile yaklaşamamaktadır. Bu şüpheciliğe sebep olarak Fenerbahçe yarımadasına bakılabilir. Orası aslında tamamen halkın kullanacağı sahil iken şimdi halk büyük bir kısmından denizi bile görememektedir.

Bir süredir özellikle kentsel dönüşüm projeleri ile İstanbul’da soylulaştırma operasyonu yapıldığı belli idi. Görülüyor ki sahiller de bu operasyonun içersine alınmaktadırlar.
ARİF ATILGAN ARKİTERA NİSAN 2012








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder