Kent Mektupları
MALTEPE’DE SAHİL DOLDURULUYOR
Arif Atılgan
Aşağıdaki
satırlar 2004 yılının Ocak ayına ait Mimarlara Mektup dergisinde ‘Çifte
Havuzlarda Büyük Kulüp Marinası’ başlıklı yazımdan alıntıdır. Buraya aldığım
bölümde Büyük Kulüp ile ilgili kısımlar çıkarılmış, nokta nokta gösterilmiştir:
‘1970'1i yıllar köyden kente göçün çoğalması
ile dikkatleri çekmiştir. Taşı toprağı altın olarak nitelendirilen İstanbul, bu
göçten en fazla nasiplenen kentimiz olmuştur. 1960'h yılların sonuna kadar bir
milyonu geçmeyen İstanbul nüfusu, 1970'1i yılların ortalarında 1,5-2 milyona
doğru sıçrayınca akla gelmeyen birçok sorun ortaya çıkmıştı. Bu sorunlardan bir
tanesi de plajların halka yetmemeye başlamasıdır.
İnsanlar,
denize girmek için özellikle hafta sonları kent dışına çıkıyordu. Her tarafı
deniz olan kentte halk, denizi, iskele kenarlarından görebilir hale gelmişti.
Halkı
denize kavuşturmak için Anadolu yakasının Kadıköy-Tuzla arası doldurularak
kilometrelerce uzunlukta bir sahil şeridi elde etmek düşünüldü. Burada piknik
ve park alanları, yürüyüş yolları, balık tutma terasları, denize girilecek
kıyılar, halkın sahip olabileceği küçük tekneler için tekne barınakları
oluşturulacaktı.
Doğaldır
ki, böyle bir amaçla da olsa denizin doldurulmasının kentimiz için çok önemli
riskleri vardı Aşağıda sıraladığım bu riskler göze alındı ve maalesef hepsi de
oluştu.
1.
Doğa katledilecekti, edildi: Bu amaç için doldurulan molozun çamuru, Marmara
Denizi'nin büyük bir bölümünü etkiledi. Denizin dibini kaplayan bu tabaka,
eskiden ıstakoz tutulabilen bu denizde yıllarca balık bile çıkmamasına sebep
oldu.
2.
Coğrafya yok edilecekti, edildi: Bu kıyılarda, bugün bile kara tarafına
bakıldığında fark edilebilecek küçük koylar, burunlar vardı. Bunların hepsi yok
olduğu gibi sahil adeta cetvelle çizilmiş bir şekle sokuldu. Ayrıca İstanbul'un
tek falez kıyı örneği olan Moda ve Salacak kıyılarında artık bu görüntü
hissedilemez hale geldi.
3.
Yalılar yok olacaktı, yok oldu: Yalı, parselinin en az bir cephesi denizle
sınır olan yapılara denir. Bu yapıların önü toprakla doldurulunca hepsi bir
anda bahçeli eve dönüştü. Dolayısıyla İstanbul'un olmazsa olmaz özelliklerinden
biri olan yalılar, yok edilmiş oldu.
İstanbul
için Haliç, Boğaz, Ayasofya vb ne derece önemliyse, yalılar da o derece
önemlidir. Yalıların yok olması, bu değerlerin yok olması kadar önemli bir
olaydır.
4.
Bu dolgu alanı başka yerlere kötü örnek olacaktı, oldu: Başta İstanbul’un diğer
kıyıları olmak üzere Türkiye’nin hemen her yerinde bu tip çalışmalar yapıldı.
Tüm
bu risklere karşın milyonu bulan bir insan kitlesi, denizle buluşturulmak
isteniyordu. İstanbul’da doğup denizi görmeyen insanlar oluşuyor, İstanbullu
denizden kopmaya başlıyordu. İşte doğruluğu yanlışlığı bugün bile
tartışılabilecek bu amaç için bütün riskler göze alınıp sahilin doldurulmasına
karar verildi ve 1980 li yıllarda işe başlandı.
20
yılı aşkın bir süredir sahilde dolgu, kazı, düzenleme, künk döşeme gibi birçok
inşaat faaliyeti devam etti. Bugün artık işler derlenip toparlanıyor. Ayrıca bu
sahilde kanalizasyon atıkları için bir arıtma tesisi yapıldı ve kanallar bu
tesise bağlandı. Her ne kadar fiziksel arıtma yapacak olan bu tesis ‘kimyasal
arıtma yapsa daha iyi olurdu’ diye eleştirilse de önümüzdeki yıl deniz eskisi
gibi pis ve kokulu olmayacaktır. Artık önümüzdeki yaz halkımız bu sahili
kullanabilecektir.
İşte
tam bizler bu alanı kullanmayı hayal ederken, buralar bazı etkin kurum ve
kişilere tahsis edilmeye başlanmış.
……………………………………………………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………………………………………………
Ancak
görülüyor ki halkımız kendi için yapılan bu sahillere sahip çıkmazsa, yakın bir
gelecekte çeşitli tahsislerle deniz kıyısı kapanacaktır. Yani denizle
İstanbulluların arasında yine bir duvar örülmüş olacaktır.
İstanbul
halkı, bu konuda önce bilgilenmeli sonra bilinçlenmelidir. Gerek STK ları ile
kurum olarak, gerekse kendileri birey olarak sahillerine sahip çıkmalı, yasal
ortamda yapılabilecek her şeyi yapmalıdırlar.’
Bu
yazıdan alıntı yapmamın sebebi, bu sıralarda Küçükyalı-Maltepe arasındaki 2500mt
uzunluğundaki sahil bandının denize doğru 400mt daha doldurulmaya başlanmasıdır.
Sanki yetkililer 2004 yılında yazdıklarımı haklı çıkarmaya çalışmaktadırlar. Gazete
haberlerinden öğrendiğim bu rakamlara göre hesap yapıldığında, yeni doldurulan
kısım 1 Milyon m2 lik bir alan olacaktır. Şu sıralarda anroşman çalışması, yani
doldurulacak alanın çevresinin kayalarla doldurulması işleri yapılmaktadır.
Yaklaşık bir yıl sürecek bu çalışmadan sonra da ortadaki boş alanın toprakla
doldurulmasının yapılacağı belli olmaktadır. Bu suretle elde edilecek alan
planlarda gösterildiği şekilde tesisleşecektir. Bu tesisler kafeteryalar,
restoranlar, lunaparklar, binicilik kulübü, yelken kulübü vs olacakmış. Ancak
resimdeki uzun dalgakırandan anlaşıldığı kadarıyla, sanki esas amaç buraya bir marina
yapmak gibi görünmektedir.
Sahil
dolgu alanı bir süredir gerçekten oraların sahibi olan halkımız tarafından
kullanılmakta idi. Ancak bu arada onlar için donla denize giriyorlar, mangal
yapıyorlar gibi olumsuz propagandaların yapıldığı da dikkatleri çekmekteydi.
Sanki bu şekilde halkın sahil dolgu alanına layık olmadığı anlamında kamuoyu
yaratılıyordu. Hâlbuki insanlar mayo giymeyi de, etrafa zarar vermeden mangal
yapmayı da kısa zamanda öğrenmişlerdi.
Ülkemiz
ilginç bir dönem yaşamaktadır. Bu dönemde vapur ve otobüs renkleri için halk
oylaması yapılmaktadır. Ancak halkın yaşamını birinci derecede ilgilendirecek büyük
projeleri, insanlar inşaata başlandığında öğrenebilmektedirler.
Akıllara
estikçe denizler doldurularak çok değerli alanlar elde etmenin son derece
yanlış olduğunu bilebilmek gerekir. Bu çalışma bittiğinde, daha önceki dolgu
alanı ile birlikte deniz 500-600mt doldurulmuş olacaktır. Bu anlayış devam
ettiği takdirde bir süre sonra Adalarla Anakara birleşecektir. Ayrıca buralara
yapılacak tesisleri gerçekten halk kullanabilecek midir? En önemlisi ise bu
sahil bandı yıllarca inşaat alanına dönecek, bu süre içersinde hiçbir şekilde
insanlar burayı kullanamayacaklardır. Zaten bugün saç levhalarla yolun deniz
tarafı kapatılmış ve şantiyeler kurulmuş durumdadır.
Ülkemizde
sıra dışı olan her şey önce halk için gerçekleştirildiği söylenerek yapılmaktadır.
Ancak daha sonra halkın elinden alınıp üst düzey ekonomik durumda olanlara
kullandırılmakta, halk kendi için yapılmış olan yerlerin yanına bile
yaklaşamamaktadır. Bu şüpheciliğe sebep olarak Fenerbahçe yarımadasına
bakılabilir. Orası aslında tamamen halkın kullanacağı sahil iken şimdi halk
büyük bir kısmından denizi bile görememektedir.
Bir
süredir özellikle kentsel dönüşüm projeleri ile İstanbul’da soylulaştırma
operasyonu yapıldığı belli idi. Görülüyor ki sahiller de bu operasyonun
içersine alınmaktadırlar.
ARİF
ATILGAN ARKİTERA NİSAN 2012
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder