Prof. SEMAVİ EYİCE İLE KASIM 2016 TARİHİNDE YAPTIĞIM RÖPORTAJ -9-
Arif
Atılgan
Sayın
Semavi Eyice ile 2016 Yılının Kasım ayında evinde buluşarak bir sohbet
gerçekleştirmiştim. Kendisini 28 Mayıs 2018 tarihinde kaybettik. Kamuya mal
olmuş bir insandı. Bu sebepten sohbetin tamamını tüm ilgilenenlerle paylaşmayı
doğru buldum. Ancak 50 sayfa civarında olduğu için bölüm bölüm yayınlayacağım.
Açık
siyah yazılar Semavi Eyice’nin, koyu siyah yazılar benim (Arif Atılgan)
konuşmalarımdır.
Doğru söylüyorsunuz. Halid Ağa. Bir de
o Haydarpaşa çayırında çeşme yapmış diye okumuştum da nerde olduğunu merak
ediyordum. Şehremaneti Binası. Kadıköy’deki. Onun mimarı kimdi hocam?
Efenim
o işte o devirde mimar Kemalettin Beyin idaresinde Türk sanatına bir nevi dönüş
oluyor. O zamana kadar Avrupa sanatlarını taklit ederken bizim mimarlar. Zaten
mimar da çok az. Ondan sonra Türk Neoklasiği yapıyorlar. Ondan sonra bu Türk
sanatından Alman Motiflerle yeni bir Türk Sanatı icat etmeye çalışıyorlar. Onun
üzerine birkaç cami yapıldı.
Mimar
Kemalettin beyin yaptırdığı dört tane cami vardır öyle. İşte Bebek Cami,
Bostancı Cami, Kamer Hatun Cami, İngiliz sefaretinin önündedir. Minicik bir
camidir. Önünde de Kamer Hatunun sembolik bir mezarı vardır caddenin kenarında.
Ondan sonra birde dördüncü neresidir camiyi hatırlamıyorum onları yapmış ama en
büyükleri Bostancı camidir.
Ondan
sonra diğerlerini de 1912 yılına doğru filan tamamlamışlar. Fakat o gayet
milliyetçi bir adam. Ondan sonra Cumhuriyet devrinde bir gün bir toplantı
yapıyorlar. Sultan Ahmet Camii’nde. İşte şey diyorlar efendim diyorlar artık
camiye ne ihtiyaç var. Lüzumu yok diyorlar. Bu Sultan Ahmet Camiini de
kapatalım. Ondan sonra Kubbesini’de delelim cam yapalım ve burası şey olsun
kütüphane olsun, umumi kütüphane olsun. Masalar koyalım içine ondan sonra
burada millet işte kitaplar alsın okusun bilmem ne falan filan. Bunları teklif
ettiği sırada işte çeşitli şeyler var bu işe evet diyecek olanları toplamışlar.
Ondan sonra Kemalettin Bey’i de çağırmışlar. O zaman Vakıfların baş mimarı.
Ondan sonra adam ağlayarak toplantıyı terk etmiş diye duydumdu.
O fikir önemli hocam peki nasıl
caydırmışlar?
Daha
sonra yapamadılar zaten. Neyse 1929 da mı 1928 demi öldü. Rahmetli oldu. Evi de
şeydedir işte. Harbiye’de o şeye giden Nişantaşı’na giden yolun solundaki
yapılardan biridir. Sağında bir şey yoktur zaten solundaki yapılardan biridir.
Neoklasik üslupta yapmıştır. Neyse yani bunlar böyle.
Diğer Katılımcı: Vedat Tek
bey o.
Aslında
doğru dürüst bir kazı yapılsaydı o Roma Devrinin kalıntılarının bunduğu yerler
belki eski tarihine ait bir şeyler bulunurdu. Birde ben yani çocukken onlar
oraya atıldı. Bir daha yılarca orada durdu. Tam Kadıköy rıhtımına gelirken yol
itfaiyenin hizasında kıvrılıyor ya ondan sonra iskeleye doğru dönüyor. Orada
köşede suyun içine atılmış bazı antik devire hatta Roma’dan da eski devire ait
kalıntılar vardı. Yani bir 8-10 kadar Künk vardı. Ama Künkler tuğladan filan
değil ve pişmiş topraktan da değil, mermerden yontulmuş ve zıvanalı üstü.
Birbirinin içine geçiriliyor. Şeylerin içi perdahlı. Dışını perdahlamamışlar ve
doğrudan doğruya binaların altından doğru geçen bir su künk’ü Kadıköy’ün bir
yerinde bulundu. Yani nerede bulundu bu elimizde izi yok. Ondan sonra şey bir
tane üzerine kabartmaları olan bir taş onun üzerine filan böyle birkaç hatıra
çıkmış ama bunlarda doğru dürüst nereden bulundukları nerede oldukları
anlatılmadığından bilinmiyor. Yalnız uzun zamanlarda birkaç sene evvel
Söğütlüçeşme’ye doğru giderken orada Müslüman Mezarlığı vardır. Şimdi kalmadı
o. Maşallah temizledirler onu. O mezarlığın yani büyük cami var ya yeni cami.
Söğütlüçeşme Yani.
Evet,
onun yanındaki arazi böyle yüksektir ve onun üstü serapa İslam mezarlığıydı.
Karacaahmet’in devamı zaten.
Evet,
Karacaahmet’in devamı. Ondan sonra orda bir baba türbesi vardır. O orada devam
ederdi. Ondan sonra köprüyü geçerdik köprü vardı bir tane. Köprüden sonra Fener
Stadının arkasında yine devam ederdi. Hatta bir ara gazoz fabrikası yapıldı
orada. Marmara gazoz fabrikası.
Evet vardı hocam.
Ondan
sonra kazdılar kıyamet gibi mezar taşı çıktı oradan. Fener Stadının arkasından.
Doğru.
Ondan
sonra orada artık son şey Kalyonlar Baş Halifesi bilmem ne efendinin Aile
Kabristanı vardı. Etrafı demir parmaklıklıydı. Onun da taşlarını topladılar,
ağaçlarını kestiler, çeşmesini kuruttular. Hâlbuki en güzel namazgâhlı
çeşmelerden biriydi o.
Hangisiydi hocam o.
Efendim
Papazın Bağı derler etrafı duvar çevrili bir yer vardır. Onu geçtikten sonra
son Karacaahmet mezarlarının sonu.
Bir ara Kızıltoprak Karakolu oldu.
Valla
orada karakol diye bir yer pek yoktu bilmiyorum.
Diğer Katılımcı: Stadın hemen yanı.
Ondan
sonra büyük bir namazgâh vardı yalaklarıyla filan. Hayvanların su içmesi için
ayrı yalağı var insanlar için ayrı var. Ondan sonra namazgâh taşı var hatta 2-3
basamakla çıkılırdı ona. Ondan sonra kıble taşı var.
Çeşmede mi vardı hocam?
Çeşmede
vardı. Sütun şeklinde. Mezar taşı şeklinde bir çeşmeydi.
Diğer Katılımcı: Stat tarafında. Tarif ettiği.
Anladım
dereyle stat arasında.
Diğer Katılımcı: Eskiden.
Onları
hiç bilmiyorum.
Ağaçlarını
kestiler zaten. Bir alay asırlık ağaçlar vardı. Yanında da o ailenin mezar
taşları vardı. O Kalyonlar baş halifesi bilmem ne efendi ile onun oğlunun
mezarlarından başka aynı aileden daha başka mezarlar ardı. Ben onları tetkik
ederken filan arkasında da evler var onun yeni yapılmış. O evlerden bir hanım
çıktı ne yapıyorsunuz filan diye sordu? Efendim tetkik ediyoruz dedik eski
eserdir diye. Ondan sonra ‘a dedi bunlar bizim ecdadımız işte hep’ dedi.
Ondan
sonra onlar burada yatıyor falan filan. Ya hanımefendi dedim yani madem bunlar
büyük dedeniz dedim baksanıza bu mezarlara filan dedim. Ah vah filan sonra bir
gün gene gittim ben oraya. Resim de eksik vardı bir daha çekmek için. Ondan
sonra bir daha baktım damatları mı oluyor neleri bir tane albay, deniz albayı o
evden çıktı. Kolunda da şey var öğretmen işareti var. Bahriyede kitaptır ya
kitap şeklinde. Herhalde dedim bunun damadı dedim öğretmen. Okuryazar bir aile.
Ondan sonra albaylığa kadar da yükselmiş ama dedelerinin mezarına bakmaktan
acizler. Biran önce şu yıkılsa da bizim ev ortaya çıksa diyorlar herhalde.
Ondan
sonra artık ben mücadelede etmedim zaten. Ondan sonra o mezarları da söktüler
hepsini. Birisi bir yerler de görmüş o mezarları ya nereden geldi bunlar buraya
filan diye bana sorduydu. Dedim bunlar Kalyonlar baş halifesinin mezarları. Bir
daha da bir yere de zahmet edip de dikmemişler. Birde aralarında vezir vardı.
Kavuğundan anlaşılıyor ondan sonra o da o mezarlığın en enteresan eseriydi.
Ona
pazarcılar ip bağladıklarında o mezar taşını bir iki defa devirdiler. Ondan
sonra ben işte kaymakamlığa filan müracaat ettim o mezar taşlarını filan tekrar
diktirdim. Kırılan kavuğunu filan tekrar koydurdumdu. Sonra artık baktım bezdim
bende artık. Ondan sonra o mezar taşının bir kopyasını aldımdı. Gayet enteresan
bir mezar taşıydı şu bakımdan. O kadar çok yaşlıymış ki bu adam ondan sonra onu
bütün vezirlerin ağası yapmışlar. Ve adı aslında bilmem ne ağa ondan sonra
fakat o bir vezir. Kavuğunda da bir bant var. Vezirlerin vardır ya bir bant
böyle. Ondan sonra onu da kırdılar döktüler gitti o. Taş ta kayıp. Ondan sonra ben
o zaman onu başına almıştım o taşı. Çünkü sonu biraz komikti. Allah ona ancak
90 yılcık bir ömür verdi diyor. Daha ne istiyor ya. (Gülüşmeler) Evet yani
biraz insani gülümseten bir taş olduğu için kopyasını aldımdı. O evde bir rulo
halinde durur hala daha. Büyükçe kocaman bir taştı o. Ondan sonra hepsi gitti.
Diğer katılımcı: Efendim hocam. Siz koruma kollarında da çok uzun
süre görev yaptınız. İstanbul’un korunamamasını nasıl yorumlarsınız?
Korunmaz
çünkü karışan çok. Sonra o Koruma Kurullarına seçtikleri adamlarda yani söz
dinletilebilecek adamlar değildi çünkü çoğu. Yani bazı çirkin şeyler oldu. Ben
bir iki defada kızdım, istifa ettim. Bazen de toplantıyı terk ettim ama yani
bir şey yapamıyorsunuz, arkaları çok kuvvetli. Bir şey size anlatacağım ama isimler
filan vermeyeceğim. Ondan sonra gene ben Kuruldayım şey oldu bir konu geldi.
Baktım işte herkes fikrini söylüyor filan. Onun üzerine ben dedim valla bu
yerinde kalsa daha iyi olur filan dedim. Hayır efendim, ne lüzumu vardı filan
şuydu buydu dediler. Ondan sonra fakat tarihi eserdir diye tescili yapılmış
eser aslında yıkılamaz. Ondan sonra yahut restore edilecekse aynı esas üzerine
yeniden ayağa kaldırılabilir. Onun üzerine bir bina getirdiler. İkinci sınıf
eser diye vaktiyle tescil edilmiş. Mimar üyeler şöyle bir baktılar. Bu dediler
iyi değil bu restorasyon planı dediler. Onu da yapan meslektaşları. Oda mimar.
Ondan sonra kabul etmediler adam gitti. Bir müddet sonra yeniden başka bir
mimar bulmuşlar. Yeniden bir proje yapmış ve adam mimar ama özene bezene renkli
tablo gibi yapmış. Yani restore edildiği zaman bu bina böyle olacak. Onun
üzerine pekâlâ filan gene böyle elden ele plan filan dolaşıyor bizim üyelere.
Önce benden başlamıştı. Solda oturuyordum ben masanın. Fena bir şey değil,
ikinci sınıf eser demiş ve pekâlâ restore edilebilir o haliyle. Ondan sonra
gittim. Daha sonra mimarların toplu olarak durdukları masanın öbür kenarında
orda bir mimar şöyle aldı tetkik etti ve olmamış dedi. Böyle rölöve olmaz dedi.
Affedersin neden dedim. Efendim dedi fotoğrafta dedi alt katın pencerelerinde
dedi 5 tane demir çubuk görünüyor dedi. Hâlbuki dedi bu dedi çizimde dedi 6
tane göstermiş dedi. Bakın işe. Demir parmaklık, şöyle basit adi demir ve normal çubuk
halinde. Ondan sonra pekâlâ filan. Sonra o yanındakine verdi o yanındaki aldı
baktı filan. Bir an aynı guruptan bir başka bir mimar aldı evirdi çevirdi hemen
ilk işi altındaki imzaya baktı. Efendim dedi daha iyi mimarlar var İstanbul’da
dedi ve ne diye bu mimara havale edilmiş bu iş deyince. İşin rengi değişti.
Onun üzerine e pekâlâ denildi. Yani şimdi kimi tavsiye ediyorsunuz neyi tavsiye
ediyorsunuz. Doğru değil yani Kurulun bu yolda tavsiyede bulunması. Ondan sonra
bu dedi kötü bir proje dedi. Onun için dedi ben kabul etmiyorum deyince. Pekâlâ,
beyefendi dedim o halde. Bende çıktım toplantıdan siz zatıâliniz karar verin
dedim. Çıktım. Hemen şey yapmışlar. Beni istifa etti sayılır demişler. Benim
yerime yeni üye seçmişler hemen. Ondan sonra ben gitmiyorum toplantıya. Yalnız
oradaki bir arkadaş dedi ki ‘ya çıktın gittin senin yerine hemen üye tayin
ettiler’ dedi. Sonra şeyde falan yerde bir vardı dedim böyle böle demişler o ev
dedim ne oldu. ‘O ev dediler tamam, halledildi’ dediler. (Gülüşmeler)
Aradan
zaman geçti bir sene filan vakit.
Yok.
Olsa ben bulurdum.
9. Bölümün sonu.
ATILGAN
BLOG ARİF ATILGAN EKİM
2018
Blogumdan yazı yayınlayanların üst satırdaki ATILGAN BLOG ARİF
ATILGAN imzasıyla yayınlamaları gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder