6 Ekim 2018 Cumartesi


Prof. SEMAVİ EYİCE İLE KASIM 2016 TARİHİNDE YAPTIĞIM RÖPORTAJ -10-
Arif Atılgan
Sayın Semavi Eyice ile 2016 Yılının Kasım ayında evinde buluşarak bir sohbet gerçekleştirmiştim. Kendisini 28 Mayıs 2018 tarihinde kaybettik. Kamuya mal olmuş bir insandı. Bu sebepten sohbetin tamamını tüm ilgilenenlerle paylaşmayı doğru buldum. Ancak 50 sayfa civarında olduğu için bölüm bölüm yayınlayacağım.
Açık siyah yazılar Semavi Eyice’nin, koyu siyah yazılar benim (Arif Atılgan) konuşmalarımdır.
  
Benim de Olduğum Bir Panelde Semavi Eyice Konuşuyor

Bende bulamadım. Yani o iskelenin mimarıyla ilgili bir bilgi bende bulamadım.
Fakat yani önceki iskelenin, yani burada seri halinde bu şey iskelesi Kadıköy iskelesi sonra daha genç Haydarpaşa iskelesi, Beşiktaş iskelesi filan bunlar böyle bir dizi hainde ayrıca Bostancı iskelesi filan bunlar Türk Neoklasiği üslubunda bir dizi gibi yapılmıştır.
Hepsi Vedat Tek’in değil herhalde?
Değil değil, fakat öyle anlaşılıyor ki Neoklasik sanatın Türk Neoklasiğini yaratma sevdası böyle bir mimarın kafasına yerleşmiş ve bunlar mesela Bostancı İskelesinde de böyle bir şerit halinde çini yerleştirilmiştir. O çinileri badana ettiler bitti.
Evet doğru söylüyorsunuz.
Evet, bunlara kıymet veren olmadı. Şeyisi bir biblo gibidir. Eski Haydarpaşa İskelesi garında yapılan. Türk sanatının bütün detayları orada ufak ölçüde hepsi kullanılmıştır. Ama bilmiyorum çoktan beri oralardan vapura binmişliğim yoktur ne durumda bilmiyorum.
Biraz eskidi. Tekrar galiba ele alacaklar, restore edecekler. Haydarpaşa demişken hocam size bir şey sormak itiyorum. Orayı siz herhalde bilirsiniz. Şimdi Haydarpaşa Garının iki kulesi var. Kulelerin etrafında bazı figürler var. Süsler var. O süslerin üstünde bir ejderha heykelleri varmış. Şimdi onlar kesilmiş galiba ve kırılmış. İlk eski fotoğraflarında ama çok iyi çekilmiş bir fotoğraf olursa böyle yakınlaştırdığımda onları görebiliyorum. Bana bunu Haydarpaşa’da çalışan bir mimar arkadaşım söylemişti. Sizin onlarla ilgili bir bilginiz var mı?
Hayır, hiç bilmiyorum ve ilk defada sizden duyuyorum.
O kulelerin etrafında süsler vardı ya. O süslerin üstünde ama bakılınca sanki o süsler kesilmiş gibi ve belli ediyor onların üstünde de ejderha heykelleri varmış hocam.
Onlar evet onlar biliyorsunuz ki Malta taşından yapılmıştır. Gayet yumuşak, gayet böyle bir çakıyla bile yontula bilen bir taştır. Gayet yumuşak bir taş. Ondan sonra yani ne akla hizmet şey yaptılar bilmiyorum. Öyle bir şey varsa da. Çünkü bir iki tane pek öyle tanınmamış Alman mimarıdır. Gençtirler.
Tanınmamışlardır değil mi hocam?
Evet, tanınmamışlardır pek fazla şeyleri yok bilmiyorum yani sanatkârlar ansiklopedisinde bir defa bakmak lazım. ……… vardır bir tane. Almanların Sanatkârlar Ansiklopedisi. Sarı renkte.  Otuz bilmem kaç cilt kırk cilde yakın. Orada bir defa aramalı isimleri de, ben fakülteye aldırdımdı o ansiklopediyi. Ondan sonra fakat benim aldırdığım sıralarda son harfler T harfi filan daha basılmamıştı. Şimdi var hepsi tamam orda bir gidip bakmak lazım. ……….  Ansiklopedisinde bu adamların başka eserleri var mı? Fakat mesela Sirkeci Garı da bir Alman’ındır. Sirkeci Garını yapan adam 2. Dünya harbine kadar yaşamış. Yani bazılarının da inanılmaz derecede hayatları uzun. Kaç tarihinde yapılmış o gar epey eski. Ama o daha şeyli munis bina iddialı bir bina değil o kadar.
Haydarpaşa Garı iddialı bir bina. O iddiasını nasıl anlamlandırabilirsiniz hocam?
O işte şey Bağdat yani müstakbel Alman toprakları olarak görülüyor. Şeye göre doğuya gidiş yolunun başı. ……………………diyor.Yani doğuya doğru hücum. Ondan sonra Bağdat demir yolları hattını yaptırıyor. Ondan sonra bizzat kendisi geliyor o hattı takip ediyor.
Nereye kadar gidiyor, nerede? Ondan sonra ve hattın üzerinde yer yer bazen şeyler var hatıra kitabeleri var. Bilmiyorum duruyor mu hala daha. O Toroslar’da bir yerlerde. Bir tane uzun Almanca yazı filan varmış. Ben kopyasını gördümdü ama bilmiyorum şimdi hali hazırda hala var mı?
Yani alman imparatoru orayı yaptırırken Bağdat’a kadar bizim anlamında mı? Yani o veya o duyguyla mı yaptırmış?
Evet.
Ama Abdülhamit’inde şey biliyorsunuz. Bir sözü var. Buraya Gar yaptık, Liman yaptık bir sürü tesis yaptık, dalgakıran yaptık ama halkıma onu hissettiremiyorum.  Bu rayların bir ucu ta Bağdat’a, Kabe’ye gidiyor halkımıza bunu hissettirecek bir heybetli bina yaptıralım. Demiş Abdülhamit. Birde öyle bir şeyi var.
Evet,  Abdülhamit’in biliyorsunuz o imarcılığı oldukça enteresan. Mesela birçok devlet daireleri, vilayet konakları, karakollar filan onun zamanında yapılmıştır. Çünkü birisinin hatıratı vardır. Adam içişleri bakanlığının müfettişiymiş. Rumeli de bilmem nereye gidiyor.  Daha oralar bizimken.
Ondan sonra Kaymakam gece entarisiyle çıkıyor karşısına. Ondan sonra kaldığı evinin önünde de bir tane gölet var orada da kurbağalar vırak vırak bağırıyorlar. Aman beyefendi diyor müfettişe geceleri diyor pek de hoş oluyor diyor bunların vırak vırak vırak sesleri diyor.  Yani devleti bu şeyden kurtarmak lazım. Bu laubalilikten. O da var.
Şeyi birde sizden öğrenmek istiyorum hocam. Şimdi tartışma konusudur. Haydarpaşa’nın sahasında bir bina var biliyorsunuz. Pasaport dairesi olarak kullanılmışta deniliyor askeri karakol olarak ta kullanılmış deniliyor o bina için. İngiliz Mezarlığının hemen alt tarafında yani eski liman tesislerinin içinde. Gar yapılmadan önceki liman tesislerinin içinde.
Onlarla ilgili her hangi bir hatırladığım bir şey yok. Fakat orada mezbaha filan derlerdi bir bina vardı. Mükellef kagir gibi bir binadır. Deniz kıyısındadır. Rıhtım’da var filan.
Şimdi yani o mezbaha derenin ağzında.
Valla bu orada su kıyısındaydı. Ondan sonra her şeyi tamam kocaman bir binaydı. Ondan sonra bir mimarisi de var kendine göre. Ondan sonra mezbaha derlerdi. Hiçbir zaman kullanılmadı o.
İşte sonra beş altı sene sonra yıkılıp kaldırıldı. Yani durdu durdu ondan sonrada sonunda da kaldırıldı.  Bilmiyorum ne için yapıldı o bina o kadar masraf edildi. Hakikaten mezbahamıydı başka bir şey miydi bende bilmiyorum.
Çayırbaşı tarafında değil mi?
Şeye doğru yani gara nazaran solda.
Evet yani Etbalık Kurumunun oralarda.
Evet oralarda.
Birde eski Yeldeğirmenlilerin bana anlattığı bir şey vardır. İngiliz askerleri Haydarpaşa çayırında talim yaparlarmış.
Efendim Haydarpaşa Çayırı Çanakkale Harbi sıralarında yaz aylarında yaralı o kadar çok geliyor ki askeri hastane de yer olmadığından artık yer kalmadığından yaralıların çoğunu daha hafif yaralıları Haydar Paşa Çayırında yatırırlarmış. Onu görenler o zamanı görenler söylüyorlardı. Yaralılar getiriliyor. Oraya yatırılıyor derlerdi çayıra. Ondan sonra babam da işte deniz subayı.
Ondan sonra ona da şeyi vermişler boğaz vapurlarından birini. Onunla işte sabah götürüyormuş ertesi gün veyahut o akşam ondan sonra yaralıları toplayıp Haydarpaşa’ya getiriyormuş Çanakkale’den. Ondan sonra öyle böyle getirmişiz. Bir kısmını gömmüşüz.
Hata uzun zaman onlara bir abide değil bir mezar bile yapılmadı. Onu bilir misiniz? Kafataslarını talebeler gittiler topladılar. Araziden böyle. Çanakkale’de. Gelibolu’da.
Anladım hocam Çanakkale’de.
Evet, böyle topladılar. Piramit yaptılar üzerine de böyle bayrak astılar bir tane böyle koydular, çaktılar. Şeyde diye bu şehitlere mezar istiyoruz diye. Onun üzerine tabi Milli Türk Talebe Cemiyeti kapatıldı.
Öylemi hocam?
Tabii. Dergisi durduruldu. Bir dergi çıkarıyorlardı. Onun kapağına basıldıydı bu resim. Bende var o fotoğraf. 
İlginç evet hocam
Evet, böyle kuru kafalar, iskelet kafalar böyle. 
Hangi yıl hocam?  
1930’lu yıllar. Sonra ben -birisi daha uğraşıyordu bu konularla- dedim böyle böyle filan bir resim vardır filan ara bul dedim. Sonra gitti buldu bir yerler de o dergiyi buldu. Ondan sonra o resmide buldu. Bendeki orijinal resmi vermek istemedim.
Anladım hocam daha sonra şehitlik filan yapıldı oraya o zaman.
Yani Milli Türk Talebe Cemiyeti uzun yıllar yoktu. Ondan sonra rengi değişmiş olarak tekrar ortaya çıktı öyle bir şeyler. Ama o zaman ki heyecanlı gençlik yoktu artık.
Ondan sonra zaten iki tane çıktı zaten.
Diğer Katılımcı: Mili Türk Talebe Birliği.
Diğeri de Milli Türk Talebe Federasyonu ve Milli Türk Talebe Birliği diye iki tane çıktı evet.
Şey vardı ambleminde hatta bunun böyle atlayan bir kurt.
Evet hocam, çok teşekkür ederiz çok teşekkür ederiz. Yorduk sizi hocam sohbet ettik yorduk.
Bilakis memnun oluyorum ben.
Sizi şöyle bir ay sonra filan eğer müsait olursanız böyle bir sohbete yine aynı yere götürmek isteriz.
Valla memnun olurum.
Eğer hastaneye ameliyata bilemem nereye gitmezsem memnun olurum.
10. Bölümün Sonu.
ATILGAN BLOG ARİF ATILGAN EKİM 2018
Blogumdan yazı yayınlayanların üst satırdaki ATILGAN BLOG ARİF ATILGAN imzasıyla yayınlamaları gerekir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder