Prof. SEMAVİ EYİCE İLE KASIM 2016 TARİHİNDE YAPTIĞIM RÖPORTAJ -10-
Arif
Atılgan
Sayın Semavi Eyice ile 2016 Yılının Kasım ayında evinde
buluşarak bir sohbet gerçekleştirmiştim. Kendisini 28 Mayıs 2018 tarihinde
kaybettik. Kamuya mal olmuş bir insandı. Bu sebepten sohbetin tamamını tüm
ilgilenenlerle paylaşmayı doğru buldum. Ancak 50 sayfa civarında olduğu için
bölüm bölüm yayınlayacağım.
Açık siyah yazılar Semavi Eyice’nin, koyu siyah yazılar
benim (Arif Atılgan) konuşmalarımdır.
Benim de Olduğum Bir Panelde Semavi Eyice Konuşuyor
Bende bulamadım. Yani o iskelenin
mimarıyla ilgili bir bilgi bende bulamadım.
Fakat
yani önceki iskelenin, yani burada seri halinde bu şey iskelesi Kadıköy
iskelesi sonra daha genç Haydarpaşa iskelesi, Beşiktaş iskelesi filan bunlar
böyle bir dizi hainde ayrıca Bostancı iskelesi filan bunlar Türk Neoklasiği
üslubunda bir dizi gibi yapılmıştır.
Hepsi Vedat Tek’in değil herhalde?
Değil
değil, fakat öyle anlaşılıyor ki Neoklasik sanatın Türk Neoklasiğini yaratma
sevdası böyle bir mimarın kafasına yerleşmiş ve bunlar mesela Bostancı
İskelesinde de böyle bir şerit halinde çini yerleştirilmiştir. O çinileri
badana ettiler bitti.
Evet doğru söylüyorsunuz.
Evet,
bunlara kıymet veren olmadı. Şeyisi bir biblo gibidir. Eski Haydarpaşa İskelesi
garında yapılan. Türk sanatının bütün detayları orada ufak ölçüde hepsi
kullanılmıştır. Ama bilmiyorum çoktan beri oralardan vapura binmişliğim yoktur
ne durumda bilmiyorum.
Biraz eskidi. Tekrar galiba ele
alacaklar, restore edecekler. Haydarpaşa demişken hocam size bir şey sormak
itiyorum. Orayı siz herhalde bilirsiniz. Şimdi Haydarpaşa Garının iki kulesi
var. Kulelerin etrafında bazı figürler var. Süsler var. O süslerin üstünde bir
ejderha heykelleri varmış. Şimdi onlar kesilmiş galiba ve kırılmış. İlk eski
fotoğraflarında ama çok iyi çekilmiş bir fotoğraf olursa böyle
yakınlaştırdığımda onları görebiliyorum. Bana bunu Haydarpaşa’da çalışan bir
mimar arkadaşım söylemişti. Sizin onlarla ilgili bir bilginiz var mı?
Hayır,
hiç bilmiyorum ve ilk defada sizden duyuyorum.
O kulelerin etrafında süsler vardı ya.
O süslerin üstünde ama bakılınca sanki o süsler kesilmiş gibi ve belli ediyor
onların üstünde de ejderha heykelleri varmış hocam.
Onlar
evet onlar biliyorsunuz ki Malta taşından yapılmıştır. Gayet yumuşak, gayet
böyle bir çakıyla bile yontula bilen bir taştır. Gayet yumuşak bir taş. Ondan
sonra yani ne akla hizmet şey yaptılar bilmiyorum. Öyle bir şey varsa da. Çünkü
bir iki tane pek öyle tanınmamış Alman mimarıdır. Gençtirler.
Tanınmamışlardır değil mi hocam?
Evet,
tanınmamışlardır pek fazla şeyleri yok bilmiyorum yani sanatkârlar
ansiklopedisinde bir defa bakmak lazım. ……… vardır bir tane. Almanların
Sanatkârlar Ansiklopedisi. Sarı renkte.
Otuz bilmem kaç cilt kırk cilde yakın. Orada bir defa aramalı isimleri
de, ben fakülteye aldırdımdı o ansiklopediyi. Ondan sonra fakat benim
aldırdığım sıralarda son harfler T harfi filan daha basılmamıştı. Şimdi var
hepsi tamam orda bir gidip bakmak lazım. ……….
Ansiklopedisinde bu adamların başka eserleri var mı? Fakat mesela Sirkeci
Garı da bir Alman’ındır. Sirkeci Garını yapan adam 2. Dünya harbine kadar
yaşamış. Yani bazılarının da inanılmaz derecede hayatları uzun. Kaç tarihinde
yapılmış o gar epey eski. Ama o daha şeyli munis bina iddialı bir bina değil o
kadar.
Haydarpaşa Garı iddialı bir bina. O
iddiasını nasıl anlamlandırabilirsiniz hocam?
O
işte şey Bağdat yani müstakbel Alman toprakları olarak görülüyor. Şeye göre
doğuya gidiş yolunun başı. ……………………diyor.Yani doğuya doğru hücum. Ondan sonra
Bağdat demir yolları hattını yaptırıyor. Ondan sonra bizzat kendisi geliyor o
hattı takip ediyor.
Nereye
kadar gidiyor, nerede? Ondan sonra ve hattın üzerinde yer yer bazen şeyler var
hatıra kitabeleri var. Bilmiyorum duruyor mu hala daha. O Toroslar’da bir
yerlerde. Bir tane uzun Almanca yazı filan varmış. Ben kopyasını gördümdü ama
bilmiyorum şimdi hali hazırda hala var mı?
Yani alman imparatoru orayı
yaptırırken Bağdat’a kadar bizim anlamında mı? Yani o veya o duyguyla mı
yaptırmış?
Evet.
Ama Abdülhamit’inde şey biliyorsunuz.
Bir sözü var. Buraya Gar yaptık, Liman yaptık bir sürü tesis yaptık, dalgakıran
yaptık ama halkıma onu hissettiremiyorum.
Bu rayların bir ucu ta Bağdat’a, Kabe’ye gidiyor halkımıza bunu
hissettirecek bir heybetli bina yaptıralım. Demiş Abdülhamit. Birde öyle bir şeyi
var.
Evet, Abdülhamit’in biliyorsunuz o imarcılığı
oldukça enteresan. Mesela birçok devlet daireleri, vilayet konakları,
karakollar filan onun zamanında yapılmıştır. Çünkü birisinin hatıratı vardır.
Adam içişleri bakanlığının müfettişiymiş. Rumeli de bilmem nereye gidiyor. Daha oralar bizimken.
Ondan
sonra Kaymakam gece entarisiyle çıkıyor karşısına. Ondan sonra kaldığı evinin
önünde de bir tane gölet var orada da kurbağalar vırak vırak bağırıyorlar. Aman
beyefendi diyor müfettişe geceleri diyor pek de hoş oluyor diyor bunların vırak
vırak vırak sesleri diyor. Yani devleti
bu şeyden kurtarmak lazım. Bu laubalilikten. O da var.
Şeyi birde sizden öğrenmek istiyorum
hocam. Şimdi tartışma konusudur. Haydarpaşa’nın sahasında bir bina var
biliyorsunuz. Pasaport dairesi olarak kullanılmışta deniliyor askeri karakol
olarak ta kullanılmış deniliyor o bina için. İngiliz Mezarlığının hemen alt
tarafında yani eski liman tesislerinin içinde. Gar yapılmadan önceki liman
tesislerinin içinde.
Onlarla
ilgili her hangi bir hatırladığım bir şey yok. Fakat orada mezbaha filan
derlerdi bir bina vardı. Mükellef kagir gibi bir binadır. Deniz kıyısındadır.
Rıhtım’da var filan.
Şimdi yani o mezbaha derenin ağzında.
Valla
bu orada su kıyısındaydı. Ondan sonra her şeyi tamam kocaman bir binaydı. Ondan
sonra bir mimarisi de var kendine göre. Ondan sonra mezbaha derlerdi. Hiçbir
zaman kullanılmadı o.
İşte
sonra beş altı sene sonra yıkılıp kaldırıldı. Yani durdu durdu ondan sonrada
sonunda da kaldırıldı. Bilmiyorum ne
için yapıldı o bina o kadar masraf edildi. Hakikaten mezbahamıydı başka bir şey
miydi bende bilmiyorum.
Çayırbaşı tarafında değil mi?
Şeye
doğru yani gara nazaran solda.
Evet yani Etbalık Kurumunun oralarda.
Evet
oralarda.
Birde eski Yeldeğirmenlilerin bana
anlattığı bir şey vardır. İngiliz askerleri Haydarpaşa çayırında talim
yaparlarmış.
Efendim
Haydarpaşa Çayırı Çanakkale Harbi sıralarında yaz aylarında yaralı o kadar çok
geliyor ki askeri hastane de yer olmadığından artık yer kalmadığından
yaralıların çoğunu daha hafif yaralıları Haydar Paşa Çayırında yatırırlarmış.
Onu görenler o zamanı görenler söylüyorlardı. Yaralılar getiriliyor. Oraya
yatırılıyor derlerdi çayıra. Ondan sonra babam da işte deniz subayı.
Ondan
sonra ona da şeyi vermişler boğaz vapurlarından birini. Onunla işte sabah
götürüyormuş ertesi gün veyahut o akşam ondan sonra yaralıları toplayıp
Haydarpaşa’ya getiriyormuş Çanakkale’den. Ondan sonra öyle böyle getirmişiz.
Bir kısmını gömmüşüz.
Hata
uzun zaman onlara bir abide değil bir mezar bile yapılmadı. Onu bilir misiniz?
Kafataslarını talebeler gittiler topladılar. Araziden böyle. Çanakkale’de.
Gelibolu’da.
Anladım hocam Çanakkale’de.
Evet,
böyle topladılar. Piramit yaptılar üzerine de böyle bayrak astılar bir tane
böyle koydular, çaktılar. Şeyde diye bu şehitlere mezar istiyoruz diye. Onun
üzerine tabi Milli Türk Talebe Cemiyeti kapatıldı.
Öylemi hocam?
Tabii.
Dergisi durduruldu. Bir dergi çıkarıyorlardı. Onun kapağına basıldıydı bu
resim. Bende var o fotoğraf.
İlginç evet hocam
Evet,
böyle kuru kafalar, iskelet kafalar böyle.
Hangi yıl hocam?
1930’lu
yıllar. Sonra ben -birisi daha uğraşıyordu bu konularla- dedim böyle böyle
filan bir resim vardır filan ara bul dedim. Sonra gitti buldu bir yerler de o
dergiyi buldu. Ondan sonra o resmide buldu. Bendeki orijinal resmi vermek
istemedim.
Anladım hocam daha sonra şehitlik
filan yapıldı oraya o zaman.
Yani
Milli Türk Talebe Cemiyeti uzun yıllar yoktu. Ondan sonra rengi değişmiş olarak
tekrar ortaya çıktı öyle bir şeyler. Ama o zaman ki heyecanlı gençlik yoktu
artık.
Ondan sonra zaten iki tane çıktı
zaten.
Diğer Katılımcı: Mili Türk Talebe Birliği.
Diğeri de Milli Türk Talebe Federasyonu ve
Milli Türk Talebe Birliği diye iki tane çıktı evet.
Şey
vardı ambleminde hatta bunun böyle atlayan bir kurt.
Evet hocam, çok teşekkür ederiz çok
teşekkür ederiz. Yorduk sizi hocam sohbet ettik yorduk.
Bilakis
memnun oluyorum ben.
Sizi şöyle bir ay sonra filan eğer
müsait olursanız böyle bir sohbete yine aynı yere götürmek isteriz.
Valla
memnun olurum.
Eğer
hastaneye ameliyata bilemem nereye gitmezsem memnun olurum.
10. Bölümün Sonu.
ATILGAN
BLOG ARİF ATILGAN EKİM
2018
Blogumdan yazı yayınlayanların üst satırdaki ATILGAN BLOG ARİF
ATILGAN imzasıyla yayınlamaları gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder