1 Ekim 2018 Pazartesi


Prof. SEMAVİ EYİCE İLE KASIM 2016 TARİHİNDE YAPTIĞIM RÖPORTAJ -6-
Arif Atılgan
Sayın Semavi Eyice ile 2016 Yılının Kasım ayında evinde buluşarak bir sohbet gerçekleştirmiştim. Kendisini 28 Mayıs 2018 tarihinde kaybettik. Kamuya mal olmuş bir insandı. Bu sebepten sohbetin tamamını tüm ilgilenenlerle paylaşmayı doğru buldum. Ancak 50 sayfa civarında olduğu için bölüm bölüm yayınlayacağım.
Açık siyah yazılar Semavi Eyice’nin, koyu siyah yazılar benim (Arif Atılgan) konuşmalarımdır.


O ev Haydarpaşa Müdürünün evi Hügnen’in diye bana söylerlerdi.
Hügnen değil. Babasının adı neydi bilmiyorum ama bir İzera diye bir kız vardı onun babasının eviydi. Hatta kızın kendisi vardı evde. Babamın eviydi dedi. O kızda sonra bir İsveçliyle evlenmiş. Gitti. Bir ara açtık televizyonda Dalan’la bizim böyle bir konuşmamızı göstermiş televizyonda İsveçliler. Onun üzerine kızda hatırlamış bana oradan hatırlamış bana İsveç’ten bir mektup yazdı. Sonra geleceğim Türkiye’ye dedi ve sizinle bir görüşelim filan dedi. Geldi işte onun üzerine anlatırken birde benim dedi çocukluğum dedi orada babamın evinde geçti dedi. Hangi ev dedim filan. O evi gösterdi babamın evi dedi babam yaptırdı bu evi dedi.
Peki babası kim dedi?
Valla ismini söylemedi yani sorulabilirdi kendisine.
Babası garda müdürlük mü yapmış?
 Valla bir şeymiş ama neci olduğunu söylemedi bana.
Yani garın inşaatında veyahut işte gar yapılırken Alman idaresinde o zaman yapılmış bir şeydi o.
Diğer Katılımcı: Benim hatırladığım sorumlu mühendisi Almandır.
Almanların bir mühendisi o zaman yani bir Alman mühendis. Garın inşasında çalışan bir Alman yetkili.
Zaten istasyonlarda farkındaysanız eğer tam Almanya’daki küçük köy istasyonlarının bir benzeridir. O Haydarpaşa’dan itibaren epey mesafeye kadar tipik alman istasyonlarıdır.
Alman mı Fransız mı hocam daha çok?
Alman Efendim. O devirde Fransızların pek esamisi okunmuyor bizde. Daha çok Almanlarla haşır neşiriz. Şeyde var işte mesela Haydarpaşa garına tarihi yazar almışlar ve Gara dair dergi çıkarmışlardı bir ara. Yataklı vagonlara her sayısı ufak masa var ya onun üstüne konurdu. Bende o zaman sık sık Ankara’ya gidiyordum. Haydarpaşa Garının da tarihini yazmışlar. Tabi hiç o 1917 yangınının adı bile geçmiyor. Tabi ki bende bir fotoğrafı var o yangının ondan sonra simsiyah dumanlar içinde alev alev yanıyor gar.
O yazınızı biliyorum bir fotoğraf vardı yazınızın içinde.
Evet, bir fotoğraf var işte ve onun üzerine işte şeye kadar aşağı yukarı 1932-33’lere kadar o yangın haliyle de kaldı o Gar.
Sonra Proje yarışması yapılmıştı hocam.
Sonra bir türü çalışmaya başlamadılar ama daha sonra başladılar ve dış mimarideki eksikleri aynen tamamlamaya. Ondan sonra pencereleri mesela söveleri kenarları tamamen kavrulmuştu ve onları filan aynen eskisi gibi yaparak düzelttiler. Sonra çatıdaki kuleler var ya iki yanda o kuleler eksikti, yanıktı yok olmuştu. Onları yeniden yaptılar aynen fotoğraflarda olduğu gibi filan. Ondan sonra mimari tamam oldu. Ondan sonra Atatürk’te oradan gelirdi. Biliyorsunuz onun meşhur bir beyaz treni vardı. Ondan sonra yan tarafta bir tane kör hat yaptılar. Atatürk geldikten sonra treni ve vagonları oraya çekerlerdi.
Deniz tarafında değil mi hocam?
Evet, parmaklıklar var onu yanında şey işte yaya geçidi var. O yere Atatürk’ün beyaz trenini ve vagonlarını oraya çekerlerdi. Hata beni bir tanıdık çıktıydı ve ben sana o vagonları göstereyim sana dedi. Götürdü beni ve çocuktum bende. Öyle şeylere de tabi meraklıydım. O vagonların içlerini filan da gördümdü.
Ve lokanta yapılmadı. Ondan sonra açılmadı yani ondan sonra oraya zaten o hattı da yaptılar Atatürk’ün beyaz tren vagonları oraya alındı. Ondan sonra işte o zamandan bu zamana kullanılıyor. Daha sonra 1940’lardan sonra biraz daha dış süslemesinde filan eksikler vardı yangında yok olan. Onlarda aynen yapıldı yerlerine takıldıydı. Ondan sonra saat işler hale getirildi. İmzalı bir tane şey vardır ya hani bir saat vardır. Çok usta dediler o adam bilmem ne dediler ve onun üzerine bende de antika bir saat vardı Avrupa’dan almıştım o tarihlerde ondan sonra işte Çemberlitaş’ta o adamın dükkânı vardı.
Çemberlitaş’ta Şemmi Ustaydı.
Evet Şemmi Usta. Neyse gittim ondan sonra dedim işte siz gazetede methettiler filan şu dedim benim saati bir açar mısınız, bakar mısınız filan. Ondan sonra saati verdim. Adam oradan bir tane çakı aldı saati zorluyor açmaya. Bırak dedim (Gülüşmeler) Saate çakı sürülür mü yahu?. Ondan sonra vazgeçtim meşhur ustaya gitmekten.
6. Bölümün sonu. Devam edecek.
ATILGAN BLOG ARİF ATILGAN EYLÜL 2018
Blogumdan yazı yayınlayanların üst satırdaki ATILGAN BLOG ARİF ATILGAN imzasıyla yayınlamaları gerekir.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder