Prof. SEMAVİ EYİCE İLE KASIM 2016 TARİHİNDE YAPTIĞIM RÖPORTAJ -6-
Arif Atılgan
Sayın Semavi Eyice ile
2016 Yılının Kasım ayında evinde buluşarak bir sohbet gerçekleştirmiştim.
Kendisini 28 Mayıs 2018 tarihinde kaybettik. Kamuya mal olmuş bir insandı. Bu
sebepten sohbetin tamamını tüm ilgilenenlerle paylaşmayı doğru buldum. Ancak 50
sayfa civarında olduğu için bölüm bölüm yayınlayacağım.
Açık siyah yazılar
Semavi Eyice’nin, koyu siyah yazılar benim (Arif Atılgan) konuşmalarımdır.
O ev Haydarpaşa Müdürünün evi
Hügnen’in diye bana söylerlerdi.
Hügnen
değil. Babasının adı neydi bilmiyorum ama bir İzera diye bir kız vardı onun
babasının eviydi. Hatta kızın kendisi vardı evde. Babamın eviydi dedi. O kızda
sonra bir İsveçliyle evlenmiş. Gitti. Bir ara açtık televizyonda Dalan’la bizim
böyle bir konuşmamızı göstermiş televizyonda İsveçliler. Onun üzerine kızda
hatırlamış bana oradan hatırlamış bana İsveç’ten bir mektup yazdı. Sonra
geleceğim Türkiye’ye dedi ve sizinle bir görüşelim filan dedi. Geldi işte onun
üzerine anlatırken birde benim dedi çocukluğum dedi orada babamın evinde geçti
dedi. Hangi ev dedim filan. O evi gösterdi babamın evi dedi babam yaptırdı bu
evi dedi.
Peki babası kim dedi?
Valla
ismini söylemedi yani sorulabilirdi kendisine.
Babası garda müdürlük mü yapmış?
Valla bir şeymiş ama neci olduğunu söylemedi
bana.
Yani
garın inşaatında veyahut işte gar yapılırken Alman idaresinde o zaman yapılmış
bir şeydi o.
Diğer Katılımcı: Benim
hatırladığım sorumlu mühendisi Almandır.
Almanların bir mühendisi o zaman yani
bir Alman mühendis. Garın inşasında çalışan bir Alman yetkili.
Zaten
istasyonlarda farkındaysanız eğer tam Almanya’daki küçük köy istasyonlarının
bir benzeridir. O Haydarpaşa’dan itibaren epey mesafeye kadar tipik alman
istasyonlarıdır.
Alman mı Fransız mı hocam daha çok?
Alman
Efendim. O devirde Fransızların pek esamisi okunmuyor bizde. Daha çok
Almanlarla haşır neşiriz. Şeyde var işte mesela Haydarpaşa garına tarihi yazar
almışlar ve Gara dair dergi çıkarmışlardı bir ara. Yataklı vagonlara her sayısı
ufak masa var ya onun üstüne konurdu. Bende o zaman sık sık Ankara’ya
gidiyordum. Haydarpaşa Garının da tarihini yazmışlar. Tabi hiç o 1917
yangınının adı bile geçmiyor. Tabi ki bende bir fotoğrafı var o yangının ondan
sonra simsiyah dumanlar içinde alev alev yanıyor gar.
O yazınızı biliyorum bir fotoğraf
vardı yazınızın içinde.
Evet,
bir fotoğraf var işte ve onun üzerine işte şeye kadar aşağı yukarı 1932-33’lere
kadar o yangın haliyle de kaldı o Gar.
Sonra Proje yarışması yapılmıştı
hocam.
Sonra
bir türü çalışmaya başlamadılar ama daha sonra başladılar ve dış mimarideki
eksikleri aynen tamamlamaya. Ondan sonra pencereleri mesela söveleri kenarları
tamamen kavrulmuştu ve onları filan aynen eskisi gibi yaparak düzelttiler.
Sonra çatıdaki kuleler var ya iki yanda o kuleler eksikti, yanıktı yok olmuştu.
Onları yeniden yaptılar aynen fotoğraflarda olduğu gibi filan. Ondan sonra
mimari tamam oldu. Ondan sonra Atatürk’te oradan gelirdi. Biliyorsunuz onun
meşhur bir beyaz treni vardı. Ondan sonra yan tarafta bir tane kör hat
yaptılar. Atatürk geldikten sonra treni ve vagonları oraya çekerlerdi.
Deniz tarafında değil mi hocam?
Evet,
parmaklıklar var onu yanında şey işte yaya geçidi var. O yere Atatürk’ün beyaz
trenini ve vagonlarını oraya çekerlerdi. Hata beni bir tanıdık çıktıydı ve ben
sana o vagonları göstereyim sana dedi. Götürdü beni ve çocuktum bende. Öyle
şeylere de tabi meraklıydım. O vagonların içlerini filan da gördümdü.
Ve
lokanta yapılmadı. Ondan sonra açılmadı yani ondan sonra oraya zaten o hattı da
yaptılar Atatürk’ün beyaz tren vagonları oraya alındı. Ondan sonra işte o
zamandan bu zamana kullanılıyor. Daha sonra 1940’lardan sonra biraz daha dış
süslemesinde filan eksikler vardı yangında yok olan. Onlarda aynen yapıldı
yerlerine takıldıydı. Ondan sonra saat işler hale getirildi. İmzalı bir tane
şey vardır ya hani bir saat vardır. Çok usta dediler o adam bilmem ne dediler
ve onun üzerine bende de antika bir saat vardı Avrupa’dan almıştım o tarihlerde
ondan sonra işte Çemberlitaş’ta o adamın dükkânı vardı.
Çemberlitaş’ta Şemmi Ustaydı.
Evet
Şemmi Usta. Neyse gittim ondan sonra dedim işte siz gazetede methettiler filan
şu dedim benim saati bir açar mısınız, bakar mısınız filan. Ondan sonra saati
verdim. Adam oradan bir tane çakı aldı saati zorluyor açmaya. Bırak dedim
(Gülüşmeler) Saate çakı sürülür mü yahu?. Ondan sonra vazgeçtim meşhur ustaya
gitmekten.
6. Bölümün sonu. Devam edecek.
ATILGAN
BLOG ARİF ATILGAN EYLÜL
2018
Blogumdan yazı yayınlayanların üst satırdaki ATILGAN BLOG ARİF
ATILGAN imzasıyla yayınlamaları gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder