Mimarlara Mektuplarım
KREPEN’DEN NEVİZADE’YE
KREPEN’DEN NEVİZADE’YE
Arif Atılgan
Bir süredir yerel seçimler
dolayısıyla dosya niteliği taşıyabilecek yazılar yazmamaya özen gösteriyorum. Zira
seçimlerde birini diğerinden fazla eleştirmiş konuma düşmekten endişe ediyorum.
Seçimlerden sonra bu anlamdaki yazılarıma devam edeceğim. Bu sayıda Temsilcilik
sınırları dışına çıkmak ve beni şaşırtan bir tespite açıklık getirmek
amacındayım.
Beyoğlu’ndaki Nevizade Sokağı’na
tarihi denilerek Kadıköy’deki Salı Pazarı’nda yapılan yanlışlık burada da
tekrar edilmektedir. Bu arada esas tarihi olan Krepen Pasajı’nı ise, okuru olan
köşe yazarlarının bile es geçmesi ilginç ve yoruma açık bir konudur doğrusu.
Beyoğlunda Çiçek Pasajı’nın yan
sokağından Balık Pazarı’na girdiğinizde solda Hisar Pavyon, Midye-Kokoreççiler,
sağda Çiçek Pasajı’nın Yan Kapısı, biraz daha yukarıda sağdaki demir kapının
arkasında Türkiye’nin on güzel kilisesinden biri olarak gösterilen, 1846
yılında mimar Balyan tarafından tasarlanmış Üç Horon Ermeni Kilisesi
bulunmaktadır. Bu demir kapının karşısında ise bugün Aslı Han Pasajı yer
almaktadır. İçersinde sahafların bulunduğu bu pasajın yerinde 1982 yılı öncesi
ünlü Krepen Pasajı bulunmakta idi.
Krepen Pasajı 19. Yüzyılın ikinci
yarısında inşa edilmiş, içersinde iplikçi, kunduracı, terzi, matbaa gibi dükkânlar
çalışmakta idi. 1930 lu yıllarda İstanbul’da meyhanecilik akımı başladıktan
sonra 1941 yılında ilk olarak Tanaş ve İspiro’nun işletmeye açtığı İmroz
Meyhanesi faaliyete başlamıştır. Ardından Neşe, Kulis, Papirüs, Kadir, Seviç ve
diğerleri de müşterilerine kapılarını açmışlardır. Bugün İmroz ve Kadir
Nevizade Sokak’ta, Seviç ise Çiçek Pasajı’nda çalışmalarına devam
etmektedirler. Diğerleri ise zaman içersinde maalesef yok olmuşlardır.
Krepen Pasajı biraz salaş
olmasına rağmen herkesin bilmediği gizli bir yer olması açısından özellikle
yazar, tiyatrocu, sinemacı vs gibi sanatçılar tarafından tercih edilen bir mekândı.
Ayrıca buranın diğer müdavimleri de vardı ki onlar burayı kendi evleri gibi
bilirlerdi. Örneğin: Bu kişilerin şişede içkisi (rakısı) ve tabakta mezesi
kaldı ise bunlar buzdolabına konur, ertesi gün geldiklerinde bir gün önceden
kalan içki ve mezeleri masalarına konarak kaldıkları yerden onları yiyip içmeye
devam etmeleri sağlanırdı. Bu pasaj 1982 yılında yıkıldığında buradaki esnaf
isyan etmiş, ne yapacaklarını şaşırmışlardı. O sıralarda boş ve metruk görünen
hatta kuytu yerleri çiş kokan Nevizade Sokağı bu esnafa yeni mekânları olarak
gösterilmişti. İlk gittiklerinde bu sokağı hiç sevmeyen esnaf bir yıl boyunca
asık suratlarla işlerine gitmişlerdi. Zira İstiklal Caddesi’nin hemen yakınında
bulunan Krepen Pasajı’ndaki müşterilerinin iç taraflardaki bu sapa sokağa
gelmeyeceklerini düşünüyorlardı. Hatta eski müşterilerinden gelen olduğunda
sevinç gösterilerinde bile bulunuyorlardı.
O sokağın bugünkü hale
gelebileceğini kesinlikle hiçbirisi düşünmüyordu.
Yıkılan Tarihi Krepen Pasajı’nın
yerine ise Aslı Han isimli bugün sahafların bulunduğu bina inşa edilmişti.
Ben Krepen Pasajı’nın
müdavimlerinden idim. Orada Yorgo’nun İmroz Lokantası’na giderdik. Yorgo
İmroz’un ilk zamanları burada garsonluk yapıyormuş. O yıllarda birlikte
olduğumuz bazı arkadaşlarımız bugün Ülke’nin gerçekten ünlü sanatçıları
olmuşlardır. İmroz Lokantası alt katta 4-5 masalık bir dükkândı. Birde üst katı
vardı ancak oraya çıkan pek olmazdı. Krepen’e ve İmroz’a ait birçok anım vardır
ama oraları en iyi Yorgo’nun kendine has özelliği ile anlatabilirim sanırım.
Yorgo’nun cebinde bir sarı, birde
kırmızı kartı bulunmaktaydı. Eğer müşterilerden biri ayarını bozarsa önce sarı
kartını çıkartırdı. Aynı kişi kendini düzeltmez, ayarsızlığına devam ederse
ardından kırmızı kart çıkarılır ve o kişi derhal hesabını ödeyip mekânı terk
ederdi. İlginçtir ki hiç kimse bu kurala uymazlık etmezdi. Kart gören kişiler
hafif itirazda bulunurlar biraz sitem ederler ama kesinlikle gereğini yerine
getirirlerdi.
Evlilik sonrası hayat gailesi ile
uzun yıllar buralara gidememiştim. Bir gün eşim ve oğlumla İmroz’a gitmiş, cam
kenarı bir masaya oturmuştuk. Yorgo yanımıza gelip sohbete başlamıştı. Eski
günlerden bahsedip kartlarını hala kullanıp kullanmadığını sorduğumda yüzünde
ilginç bir ifade tespit etmiştim. Sanki Yorgo bugünün olumlu ticari durumundan
memnundu ama o yılların tadını da unutamıyor, ikisi arasında tercih
yapamıyordu.
Nevizade Sokağı aslında Krepen
Pasajı’nın bir sokağa dönüşmesinin öyküsüdür. Arkalardaki sapa bir sokakta
meyhaneler içkili lokantalar oluvermişti.
Yunanistan’da kadınlı erkekli
gidilen içkili lokantalara taverna denmektedir. Bu anlamda Nevizade Sokağı
sadece erkeklerin kullandığı meyhanelerin, kadınlı erkekli oturulan tavernalara
dönüşmesinin en belirgin sahnesidir.
Bu gün Nevizade Sokağı’na tarihi
dendiğinde benim gibi buraları yaşamış olanlar kesinlikle bu yazdıklarımı
düşünmekte ve anımsamaktadırlar. Nedense kentlerde hafızalar artık eskileri
bilmez ve kabul etmez duruma sokulmaktadır. 20-30 yıl öncesine tarihi
yakıştırması rahatlıkla yapılabilmekte, 100 yıl öncesi ise hayallere bile
girememektedir.
Amaç herhalde önce insanların
hafızalarını yok etmek, sonra bu hafızasız insanlarla kentlerin esas hafızası
olan tarihi kimliklerini paraya çevirmek olsa gerek.
ARİF ATILGAN Mart 2009 Mimarlara Mektup
Evet, kimliksiz ve hafızasız şehirler yaratmak.Gözümün önüne BAE, Katar gibi ülkelerin şehirleri geliyor...
YanıtlaSil