Ekonomik Kriz
Arif ATILGAN
Bu sayıda Mimarlar Odası İstanbul
Şubesi Anadolu 1. Bölge Temsilciliği Bölgesi içersindeki bir konuyu yazmak
yerine dünyadaki ekonomik krizden bahsetmek istiyorum. Çünkü bu seferki krizin
çıkış sebebi bizim iş alanımız olan inşaat sektörü olmaktadır. Ve beklenen kriz
sonrası her zaman olduğu gibi faturayı halkın ödeyeceği düşüncesi şimdiden beni
çok sinirlendirmektedir.
Konuya girmeden önce bazı
terimleri açıklamakta fayda vardır sanırım.
Hedge Fon: Serbest fon, riskten sakınan fon anlamlarına geliyor
diyebiliriz. Kolay denetlenemeyen, hızlı hareket eden bu fonlar çok getiri
getirebileceği gibi zarar da ettirebilmektedir.
Subprime Krediler: Geliri olmayan, ödeme güçlüğü riski olabilen,
kredibilitesi düşük kesimlere verilen kredilerdir.
Mortgage Krediler: İpoteğe dayalı konut kredileridir.
Subprime Mortgage Krediler: Yüksek riskli ipotekli konut
kredileridir.
Konuyu daha iyi açıklayabilmek
için krizin merkezi olan ABD’den bir örnekleme yapmakta yarar vardır. Bu ülkede
kurulmuş 100 birimlik bir Hedge fonun
bu 100 birimle herhangi bir bankadan 110 birimlik Subprime Mortgage senetleri satın aldığını düşünelim. Bu fonu
yönetenler daha sonra elindeki 110 birimlik senedi başka bir bankada kırdırarak
ellerine geçen sermaye ile tekrar Mortgage
senet satın almaktadırlar. Sıkıntı, liberalizmin merkezi olarak kabul edilen
ABD’de bile bu tekrarın kaç defa olduğunun hesaplanamamasıdır. Yani aslında
sistem kuralsızdır.
Bu örnekteki aktörlerin
durumlarını araştırdığımızda ne düşündüklerini şöyle tanımlayabiliriz:
Ev satın alanlar, borç
ödeyecekleri süre içersinde satın aldıkları evin değerinin artacağı,
dolayısıyla istedikleri zaman kazanarak vazgeçebilecekleri düşüncesiyle bu işe
girmişler ve bu sebepten kendilerini riskte görmemektedirler.
İnşaat yapanlar, satışlar devam
ettiği müddetçe fiyatların artacağını en azından düşmeyeceğini, dolayısıyla da
satışların hiç bitmeyeceğini düşünmektedirler. Bu şekilde iyi kazançlarının
devam edeceğini aldıkları kredilerin sorunsuz ödenebileceğini hesaplamaktadırlar.
Kredi veren finans kuruluşları,
satışlar devam ettikçe ve fiyatlar arttıkça ödemeler sorunsuz olmakta,
verdikleri kredilerden iyi kazanmaya devam etmektedirler.
Devlet, inşaat sektörü sayesinde
en vasıfsız insanlara bile istihdam sağlamaktadır. Ayrıca bu sektörden dolayı
birçok sektörde de alışveriş hareketi olmakta, bol kazanan halk mutlu bir
şekilde tüketmektedir.
Yani alışveriş devam ettiği
müddetçe sorun yoktur. Peki, ama ülkemizde de yaşadığımız bütün krizlerden önce
benim küçük beynimle düşündüğümü hiç kimse düşünmemekte midir?
Herkesin kazandığı bir oyun
yoktur, kesinlikle kaybeden biri veya birileri vardır veya olacaktır.
Nitekim piyasada doygunluk
başlayınca, satışlarda durgunluk, fiyatlarda düşüş, kredilerde geriye dönememe
sorunları ortaya çıkmaktadır. İşte ABD Merkez Bankası’nın piyasaya 1 trilyon
dolar sürmesiyle başlayan, diğer ülkelerin de sürdükleriyle 3,5 trilyon doları
bulan nakit para, ekonomideki köpüğün yerini doldurmak içindir. Yani Hedge fonun ilk 100 birimden sonra
piyasaya verdiği karşılıksız kredilerin riskini ortadan kaldırabilmek
gayretidir.
Ülkemizdeki görüntüye
baktığımızda, son on yılda bir anda isimlerini yeni duyduğumuz büyük inşaat
şirketlerinin ortaya çıktığını tespit edebiliriz.1990’lı yıllarda bazılarının
küçük inşaatçı olarak sektörde çalıştığını gördüğümüz bu kişiler bugün
gökdelenler, kasabalar, kentler yapmaktadır. İşin esasını araştırdığımızda ise,
içlerinde yabancı ortaklık kuranların da olduğu bu kişilere ucuz veya bedava
(tahsisli) arsa bulunduğu, bu arsalara rantlı imar durumu verildiğini, sağlanan
kredilerle de inşaat yapmalarının sağlandığı açıklıkla tespit edilebilmektedir.
Belli ki bu kredilerin neredeyse tamamı bizim bankalarımıza yabancı bankalardan
aktarılmaktaydı. Satışlar devam ettiği sürece alınan senet veya nakitler kredi
alınan bankaya aktarılmakta ve bu şekilde sistem sorunsuz olarak çalışmaktaydı.
Yani çark döndüğü müddetçe mutluluk zinciri hatasız çalışmaktaydı.
Doğal olarak ilk önce ABD’de
kendini hissettiren ekonomik kriz tüm dünyaya yayılmıştır. Ülkemizde de yavaş
yavaş kendini belli eden krizin özellikle 2009 yılında iyice hissedileceği
ekonomistler tarafından yazılmaktadır.
O zaman ne olacaktır?
İşler iyi giderken medyada
yetenekli, harika kişiler olarak başarı hikâyelerini izlediğimiz bu inşaatçılar
batacak mıdır? Eski filmlerdeki gibi intiharlar mı olacaktır? Veya ellerine
keser alıp sıfırdan yeniden mi başlayacaklardır?
Hiçbiri olmayacaktır. Daha önceki
ekonomik krizlerde olduğu gibi bu inşaat şirketlerinin borçlarının da halk
tarafından ödeneceği formül bulunacaktır. Üstelik halkın haberi bile olmadan.
Aslında tüm dünyada da bu böyle olmaktadır. Bütün merkez bankalarının piyasaya
sürdükleri paraların aynı merkez bankalarına tekrar geri dönmesi ülke
halklarına çıkarılan ek vergilerle sağlanacaktır.
Her zaman olduğu gibi yine
kapitalist sistemin “kazanç bireysel, zarar toplumsal” prensibinin uygulanacağı
belli olmaktadır. Halklar ise Freadmen ile Keynes’in ekonomik görüşlerini
karşılaştırarak oyalanacak, bu arada kim bilir kaçıncıya başkalarının zararını
ödediklerini unutacaklardır.
Öte yandan, kentlere verilen
kalıcı zararlar sebebiyle neslimiz, ileriki nesiller tarafından hiç de iyi
anımsanmayacaktır.
Türkiye’nin yaşadığı önemli
ekonomik krizler, 1929-31, 1958-61, 1978-81, 1994, 1998-2001 yıllarında
yaşananlardır. Bunlardan son dört tanesinin canlı tanığı olduğumu
belirtebilirim. Çok küçük yaşlarda olmama rağmen 1961 yılından aklımda kalan
tek şey boşalan devlet kasası için halktan yardım istenmesi ve bu kampanyaya
katılan annemin, babamın Hazineye yardım olsun diye altın nikâh yüzüklerini
bağışlayıp yerine beyaz renkli nikel yüzükler almalarıydı. Her ikisi de
ömürlerinin sonuna kadar o yüzükleri gururla takmışlardı.
Sonraki üç tanesini ise yetişkin
olarak yaşadım. Üzülerek belirtmem gerekirse her defasında sıfırdan başlayan,
halk olmuştu. Özellikle sonuncusunda bütün medya 50 milyar doların bankacılık
sektöründe, 50 milyar dolarınsa kamu idarelerindeki yolsuzluklarda battığını
uzun uzun yazmıştı. Daha sonra bu batık kişilerin VIP salonlarında
ağırlandığını, değersiz arazilerine rantlı imar hakları verilerek borçlarının
ödenmesini sağladıktan başka kazanca bile geçirildiklerini yine bütün medyadan
izlemiştik.
Bugünlerde yaşamaya başladığımız,
2009 yılında yoğun olarak yaşayacağımızın ifade edildiği ekonomik krize
devletin ve bankaların etkilenmeyecek şekilde hazır olduğu, ancak bu sefer reel
sektörün hazırlıksız yakalandığı, ekonomistler tarafından açıklanmaktadır. Bu
reel sektörün içindeki inşaat sektörü hem bizim mesleğimizin içinde bulunması
açısından hem de ABD’de krizin başlangıcına sebep olması bakımından bizleri
ilgilendirmektedir.
Bu anlamda krize bizi
ilgilendiren tarafından bakmak ve önümüzdeki yıl olabileceklerle ilgili
tahminlerimi şimdiden meslektaşlarımla paylaşmak istedim. Umarım bu yazdıklarım
sadece benim sanrılarım olarak kalır...
Kasım 2008 Mimarlara MektupSevgili Dostlar
2009 yılında ekonomik kriz beklemişim. 2014 yılındayız, henüz birşey yok. Bu durum beni sevindirir. Ancak bizim sektörümüz olan inşaat sektörü ile ilgili çeşitli şeyler söylenmekte. Ayrıca ekonomi yazarları özel sektör borçlarının daha da arttığını yazmaktadırlar. Yine de kriz olmasını istemem. Yukarıdaki yazımı bu konuda aydınlatıcı bir yazı olduğunu düşünerek yayınlıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder