Mimarlara Mektuplarım
17 AĞUSTOS 1999 DEPREMİ’NİN ONUNCU YILI
17 AĞUSTOS 1999 DEPREMİ’NİN ONUNCU YILI
Arif Atılgan
Büyük Marmara Depremi’ni on yıl
geride bırakmış bulunuyoruz. Bu depremde 100.000 bina yıkılmış 20.000 insan
canından olmuştu. Özellikle ilk yıllarda yapılan birçok toplantıda deprem ve
depremden yola çıkarak afet bilinci insanlarda oluşturulmuştu.
Doğrusu yapılan açıklamalar, verilen
demeçler insanlarda ‘şerden hayır doğacak’ umudu oluşmasını sağlamıştı. Özellikle
yakın yıllarda beklenen yeni depremde en çok etkilenmesi söylenen İstanbul’un
ve diğer kentlerin kısa zamanda rehabilite edileceği düşünülüyordu. İnsanların
sağlıklı yerleşimlerde güvenli binalarda mutlu bir şekilde yaşayacakları
bekleniyordu.
Aradan on yıl geçmesine rağmen
hala değişen bir şeyin olmaması anlamlı ve üzücüdür.
O yıllarda bazı akademisyenler
İstanbul’un yenilenmesi için 10 Milyar Doların yeteceğini ifade ediyorlardı. Oysa
bu gün gazetelerde deprem vergileri ile 30 Milyar Dolara yakın bir paranın
toplandığı yazmaktadır. Ancak halk için yapılan hiçbir şey bulunmamaktadır.
Depremde yıkılan binaları
yapanların yargılanması cezalandırılması doğaldır. Ancak o binaların inşa
edilebilmelerine olanak sağlayan, riskli zeminlere kentleri yerleştiren
planları yapan, bu bölgeyi 2. Derece Deprem Bölgesi sayan kamu görevlilerinin
akıllara bile gelmemesi anlamlıdır. Hâlbuki onların yaptıkları hatalar sebebi
ile hatasız inşa edilen binalar da depremde yıkılmıştır.
Düzce’de düzenlenmiş bir
bilirkişi raporunda ‘burada yıkılan
binaların neden yıkıldığı değil, yıkılmayan binaların neden yıkılmadığı
araştırılmalıdır’ ifadesi kullanılmıştır..
Kamu görevlilerin hatasını halk
mı ödemelidir yoksa kamu idaresi mi? Yine de halkımız deprem vergileri ödeyerek
üzerine düşeni fazlası ile yerine getirmiştir.
Peki, halk için düşünülen
herhangi bir şey var mıdır? Görüldüğü kadarı ile vardır: Kentsel Dönüşüm.
Ana fikri gerçekten dönüşüm olan,
sadece binaları değil insanları da dönüştürmeyi hedefleyen Kentsel Dönüşüm
Kavramı halka şifalı ilaç gibi sunulabilmiştir. Dönüşümün ilk unsuru olarak
kabul edilen insanlar bile öyle inanmışlardır ki kendilerinden başka her şey
dönüşecek, dolayısıyla sadece onlar kazançlı çıkacaklardır.
Toplum olarak aynaya bakabilme
cesareti gösterilebilmelidir. Yıllardır toplumsal ve kamusal düşünmek yerine
kişisel düşünmeye öncelik tanıyan bir insan yapısı yaratılmıştır. Böyle bir
insan yapısında itiraz yoktur ve onun ikna edilmesi kolaydır.
Esas itirazı olan insanların işi
zordur. Onlar yıllardır ‘biz demiştik’ demekten usanmış ve yorulmuşlardır.
Deprem sonrası bazı belediyeler
ile Mimarlar Odası ve İnşaat Mühendisleri Odası olarak bölgelerinde ortak
çalışmalar yapmıştık. Yaşadıkları binaların deprem sonrasındaki durumu hakkında
bilgilenmek isteyen vatandaşların isteklerini yerine getiriyorduk. Bu
çalışmalar sonunda gördüm ki en lüks semtlerdeki en lüks binalarda bile önemli
sorunlar bulunmaktadır.
Bugün yani depremin üzerinden tam
10 yıl geçtikten sonra bu sorunlar giderilmiş midir? Eğer giderilmemiş ise halk
için yapılan nedir? Bu durum halka ‘sen başının çaresine bak’ demek değil midir?
Depremin 10.yılı dolayısı ile
verilen demeçlerden birinde, insanların binaları dolayısıyla rahat uyku
uyuyamamaları gerektiği ifade ediliyordu.
Belli ki halkımıza kenti terk
etmek ‘havuç sopa’ taktiğinin havucu, terk etmez yerinde kalırsa riskli
binalarda yaşamak ise sopası olarak gösterilmektedir.
Konuya ironi yaparak bakarsak
eğer:
Sanki deprem yapay olarak
birileri tarafından gerçekleştirilmiş gibi geliyor bazen insanın aklına.
Deprem sebep gösterilerek o kadar
plan proje ortaya çıkarıldı ki depremden sonra.
ARİF ATILGAN Eylül 2009 Mimarlara
Mektup
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder