12 Temmuz 2017 Çarşamba

AYRILIK ÇEŞMESİ SOKAĞI KONUSU
Arif Atılgan

Mimarlar Odasında Başkanlık yaptığım yıllardı.

2004 yılında Moda Sahil Otoyolu Projesine karşı Modalılarla birlikte etkinlikler yapıyorduk. Özel sohbetlerimizde ‘Modadaki dondurmacıyı kapatmalı’ diyorlardı şakayla karışık. Dışarıdan insanların dondurma yemek için Moda’ya gelmelerinden şikâyet ediyorlardı. Onlara ‘Kadıköy’deki Canlandırma Projesine dikkat edin.  Proje uygulandığında Moda ticarileşecek, bugünleri arayacaksınız’ diyordum. Bugün Moda’lı tanıdıklarım mahalle kasaplarının kafe olduğundan şikâyet ediyorlar.

2010 da Büyükada’da otel inşaatına karşı Adalılarla birlikte oluyordum. Özel sohbetlerde ‘Adalar Sayfiye yeridir.’ Diyorlardı. Yani ‘Bize ait sitedir’ demek istiyorlar, yabancıların gelmesinden rahatsız oluyorlardı. Onlara da kentin her tarafının kentlilerin olduğunu, bu işin planlamayla çözüleceğini, denize girmeye gelenler için başka yer önerilmesi gerektiğini söylüyordum. Örneğin: Anakaradaki kıyılara denize girme terasları yapılsa kilometrelerce plaj üretilir, dolayısıyla Adalara gelenler oraya giderlerdi. İlgilenmediler, bugün Adalar daha da kalabalık.

2004 de TMMOB Afet Komitesi başkanıyken, Alibeyköy’de sel afeti üzerine çalışma yapıyorduk. Bizimle gece yarılarına kadar olan muhtarlara ‘İyi bir kamulaştırma bedeli alsanız bize gelir miydiniz?’ dediğimde, samimiyetle ‘Gelmezdik’ diyorlardı. Hâlbuki Onların semtlerinde yaşamaya devam etmelerini sağlayan planların yapılmasını istemeleri gerekirdi. Nitekim insan yapısı değişti orada.

2007 yılında Melen suyunun Sakarya’dan İstanbul’un Avrupa yakasına taşınması için Sarıyer Derbent mahallesinin altından dinamitle tünel açılıyordu. Evleri çatlıyor, bizi arıyorlardı. Onlara da sohbetlerimizde bir an önce tapu ve plan sorunlarının halledilmesi için çalışmalarını söylüyordum. Beni sevmiyorlardı. Hala sorunları devam ediyor.

Yine o yıllarda Maltepe Gülsuyu Mahallesinde planlı çevre istemelerini söylemiştim. ‘Bize plan lazım değil, burada kendi kültürümüzü oluşturduk’ deyip beni kovmuşlardı kibarca. Hala sorunları giderilmiş değil.

2011 de Fikirtepe’de Kentsel Dönüşüm projesi önerildiğinde Onlara ‘Rant istemeyin kentin diğer tarafları gibi planlı çevre isteyin.’ dediğimde ise tehdit ediliyordum. Hala sıkıntıları bitmedi.

Bu örnekleri çoğaltabilirim.

Yeldeğirmeni Ayrılık Çeşmesi Sokaktaki dostlarıma da bu anlamda bir şeyler söylemek istiyorum.

Sokağın ünlenmesinde ve korunmasında payım olduğunu bilenler bilir.

Ayrılık Çeşmesi Sokağının 1800’lü yılların sonlarından itibaren var olduğu belli olmaktadır. 1920 lerde, 1. Dünya Savaşı sonrası işgal kuvvetleri tarafından kısa bir süre genelev olarak kullanılmıştır. Bu olumsuz etkinin 1930 larda da devam ettiğini o yıllarda yaşayanlarla yaptığım sohbetlerden öğreniyorum. Sokak eski olumsuzluğunu 1940 lardan 1950 lerden sonra silmiştir. Bugün yaşayanların geçmişi bu yıllara uzanabilir.

Olumlu-olumsuz hikâyesiyle sokağın bütünü tescil edilmeli, 100 yılı aşkın dokusu korunmalıdır. Dokusuyla birlikte insanlarının da burada yaşamaya devamı sağlanmalıdır. Kent hafızasının önemi bunu gerektirir.

Bana göre sokak tamamen trafiğe kapatılarak korunacak evler ön plana çıkarılmalıdır. Ancak o zaman da otopark sorunu olacaktır. Sanırım bu sebepten tek arabanın sığabileceği genişlikte yol yapılmış, kaldırım geniş tutulmuş. Evlere eşya getirip götürmek için sokağın alt tarafındaki boşluk ile üst tarafındaki mezarlık duvarının dibi otopark olarak düşünülmüş. 


Oluşan uzun çıkmaz sokakta tek arabalık yol sorundur ama burayı başkaları kullanmadığı için pek sorun yaşanmıyor sanırım. Aynı sebepten otoparklar ta oradakilerin özel otoparkı gibi olmuş.

Burada esas yapılması gereken şey sokağın bir an önce planlara işletilmesi, ardından ilgili Koruma Kurulu tarafından tescilinin sağlanmasıdır. Sokak hala planlarda Ağaçlandırılacak Alan olarak görünmektedir. Yani resmiyette yoktur. Kadıköy Belediyesinin iyi niyeti olmasa yıpranan evler onarılamaz. Onarılamayan evlerin çürümesi halinde yerlerine yenisi yapılamaz. Zira paftalarda olmayan parselin imar durumu olmaz. 

Buradaki arkadaşlarımızın davranışlarından edindiğim fikir, bütün sokağın kendilerine ait olduğunu herkesin kabul etmesini istedikleridir. Önemli olan yasaların kabul etmesidir. Ayrıca, müteahhide verebilmek için fazla kat verilmesi istendiğini de duyuyorum. Eski doku korunmazsa sokak sıradanlaşır. Sokağın yok olması ne kadar kötüyse eski evlerin yerine yenilerinin yapılması da o kadar kötüdür.

Sık tekrar ettiğim tespitimi son söz olarak yazıyorum. ‘Ranta karşıyım ama benim rantım hariç’ anlayışı bitmeden rant bitmez.
ARİF ATILGAN TEMMUZ 2017

1 yorum: