11 Ekim 2015 Pazar

FENERBAHÇE OLAYI
Arif Atılgan

3 Temmuz sürecini en iyi özetleyen cümle Fenerbahçe Başkanının bir duruşmada söylediği cümledir: ‘Ne şikesi, memleket elden gidiyor.’

3 Temmuz 2011 sabahı Türkiye şok haberle uyanıyor. Aralarında Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın da bulunduğu futbol camiasının önemli isimleri şike suçundan hapse atılıyorlardı.  Ülkenin tartışmasız en büyük camiası ve başkanı şike yapmakla suçlanıyordu. Bu durumun adeta bir darbe etkisinde olduğu belliydi. Bir şeyler sınanıyordu.
  

O tarihten sonra tüm medyada kendilerine gazeteci ve yorumcu diyen kişiler her gün Fenerbahçe’yi ve Başkanını didik didik ediyorlardı. Bir yerlerden birtakım bilgiler elde edip vıcık vıcık saatlerce konuşuyorlardı. Bizim canımızı acıtan bunların içinde çocukluğumuzdan beri hayranlık duyduğumuz eski futbolcularımızın da bulunmasıydı. Yabancı futbolcularına istenen hapis cezaları kulüpten gitmelerine sebep oluyor, yerli oyuncular bile dağılıyordu. Kupayı Fenerbahçe'den almak için çok ince ayarlı bir çalışma yaptıklarından  bahsedenler oluyordu.

Fenerbahçe Denizli’de, İstanbul’da iki defa son maçlarda şampiyonluğu kaçırmıştı. Bu maçlar olağanüstü oynanan maçlardı. Son maçta şampiyonluk kaçırdığı 3. maçı ise şike olayının olduğu sezonda kendi sahasında Galatasaray’la yapacaktı. Galatasaray'ın hocasının cezası o maç için affediliyor, hakem olarak kolay kart gösteren hakem atanıyordu. Sonuç olarak Fenerbahçe şampiyonluğu kaybediyordu. Sözüm ona “ezeli rakip, ebedi dost” ısrarla şampiyonluğunu o sahada kutlamak istiyor, kutlatılıyordu. Oysa bugün, Galatasaray daha geçen hafta Trabzon’da galip geldiği maç sonrası ‘Sahada sevinmeyelim ayıp olur’ diyordu.

Günümüzde yorumcular, futbol lobisinin gösterilmek istendiği gibi Fenerbahçeli değil aksine Galatasaray ve Trabzonlu olduğunu söylüyorlar. Bunu anlamak için şimdiye kadar ki tüm milli takım hocalarına bakılması yeterlidir diyorlar.

Fenerbahçe ısrarla ‘Bizi küme düşürün’ diyor ama düşürülmüyordu. Çünkü ligin ekonomisi çökerdi o zaman. Fenerbahçe camiası birlik olmuş, taraftarlar cep mesajıyla kulübüne ekonomik yardım etmiş, karşısındakileri kahredercesine hep Aziz Yıldırım’ı başkan seçmişti. Bilinmiyordu ki burası Fenerbahçe cumhuriyetidir. Camia oyuna gelmemiş, Fenerbahçe için hapse giren başkanına sahip çıkmıştı. 

Bu dönemde rakiplerden özelikle sözüm ona "Ezeli rakip, ebedi dost" lardan beklenen, Fenerbahçe’ye sahip çıkmak O’na yapılanın kendilerine yapıldığını kabul ederek davranmaktı. Yapmadılar. Fenerbahçe yapardı.

9 Ekim 2015 tarihinde bu süreç Fenerbahçe’nin galibiyetiyle son buldu. 3 Temmuz 2011 den beri Fenerbahçe’nin aldığı tüm mağlubiyetler galibiyetidir artık. Ama insanlar futboldan soğutuldu. Büyük maçlar bile boş tribünlere oynanır hale geldi.

Camia, ekranlarda Fenerbahçe’ye saygılı konuşan rakiplerin yorumcuları ile Aziz Yıldırım’ı ziyaret eden rakip yöneticilerini ayrı bir yere koyacaktır. Diğerleri ise layık oldukları yerlerde kalacaklardır. Fenerbahçeliler layık olanların programlarına gitmişler ve gideceklerdir.

Fenerbahçe’yi haksız yere yurt dışına göndermediler. Şimdi başkaları ekonomik sebeplerden gidememe tehlikesi yaşıyorlar. Karadeniz Bölgesinde, takım otobüsündeki Fenerbahçe kafilesi en yüksek yöneticisinden malzemecisine kadar topyekûn yok edilmek istendi. Unutuldu, herhalde meczuba bağlanır. İstanbul’da iki oyuncusuna kurşun sıkıldı. Unutuldu. O da yorgun kurşuna bağlanır biter gider. Yaşadığımız tüm süreçten anlaşılan şudur ki eğer adil davranılsa, Türkiye’de futbol Fenerbahçe ve diğerleri şeklinde oynanır.

Bugün bilgi getiren gazeteciler hapiste, özel mahkemeler tarihte, savcılar yurt dışında, yorumcular ise artık evlerindedir. Yönetici sıfatı biten rakip yöneticiler kendi camiaları tarafından dışlanmaktadır. Fenerbahçe ise dimdik ayaktadır. Tüm Fenerbahçeliler camialarıyla gurur duymaktadır. Son sözü Fenerbahçe Başkanı çok önce söylemiştir: ‘Darağacında bile olsak son sözümüz Fenerbahçe olacaktır.’
ARİF ATILGAN Ekim 2015


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder