FENERBAHÇE
OLAYI
Arif Atılgan
3 Temmuz sürecini en
iyi özetleyen cümle Fenerbahçe Başkanının bir duruşmada söylediği cümledir: ‘Ne
şikesi, memleket elden gidiyor.’
3 Temmuz 2011 sabahı
Türkiye şok haberle uyanıyor. Aralarında Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın da
bulunduğu futbol camiasının önemli isimleri şike suçundan hapse
atılıyorlardı. Ülkenin tartışmasız en
büyük camiası ve başkanı şike yapmakla suçlanıyordu. Bu durumun adeta bir darbe
etkisinde olduğu belliydi. Bir şeyler sınanıyordu.
O tarihten sonra tüm
medyada kendilerine gazeteci ve yorumcu diyen kişiler her gün Fenerbahçe’yi ve
Başkanını didik didik ediyorlardı. Bir yerlerden birtakım bilgiler
elde edip vıcık vıcık saatlerce konuşuyorlardı. Bizim canımızı acıtan bunların
içinde çocukluğumuzdan beri hayranlık duyduğumuz eski futbolcularımızın da
bulunmasıydı. Yabancı futbolcularına istenen hapis cezaları kulüpten gitmelerine sebep oluyor, yerli oyuncular bile dağılıyordu. Kupayı Fenerbahçe'den almak için çok ince ayarlı bir çalışma yaptıklarından bahsedenler oluyordu.
Fenerbahçe Denizli’de,
İstanbul’da iki defa son maçlarda şampiyonluğu kaçırmıştı. Bu maçlar olağanüstü
oynanan maçlardı. Son maçta şampiyonluk kaçırdığı 3. maçı ise şike olayının
olduğu sezonda kendi sahasında Galatasaray’la yapacaktı. Galatasaray'ın hocasının cezası o maç için affediliyor, hakem olarak kolay kart gösteren hakem atanıyordu. Sonuç olarak Fenerbahçe şampiyonluğu kaybediyordu. Sözüm ona “ezeli
rakip, ebedi dost” ısrarla şampiyonluğunu o sahada kutlamak istiyor,
kutlatılıyordu. Oysa bugün, Galatasaray daha geçen hafta Trabzon’da galip geldiği
maç sonrası ‘Sahada sevinmeyelim ayıp olur’ diyordu.
Günümüzde yorumcular,
futbol lobisinin gösterilmek istendiği gibi Fenerbahçeli değil aksine
Galatasaray ve Trabzonlu olduğunu söylüyorlar. Bunu anlamak için şimdiye kadar ki tüm milli takım
hocalarına bakılması yeterlidir diyorlar.
Fenerbahçe ısrarla
‘Bizi küme düşürün’ diyor ama düşürülmüyordu. Çünkü ligin ekonomisi
çökerdi o zaman. Fenerbahçe camiası birlik olmuş, taraftarlar cep mesajıyla
kulübüne ekonomik yardım etmiş, karşısındakileri kahredercesine hep Aziz
Yıldırım’ı başkan seçmişti. Bilinmiyordu ki burası Fenerbahçe cumhuriyetidir.
Camia oyuna gelmemiş, Fenerbahçe için hapse giren başkanına sahip çıkmıştı.
Bu dönemde rakiplerden
özelikle sözüm ona "Ezeli rakip, ebedi dost" lardan beklenen, Fenerbahçe’ye
sahip çıkmak O’na yapılanın kendilerine yapıldığını kabul ederek davranmaktı.
Yapmadılar. Fenerbahçe yapardı.
9 Ekim 2015 tarihinde
bu süreç Fenerbahçe’nin galibiyetiyle son buldu. 3 Temmuz 2011 den beri
Fenerbahçe’nin aldığı tüm mağlubiyetler galibiyetidir artık. Ama insanlar
futboldan soğutuldu. Büyük maçlar bile boş tribünlere oynanır hale geldi.
Camia, ekranlarda
Fenerbahçe’ye saygılı konuşan rakiplerin yorumcuları ile Aziz Yıldırım’ı
ziyaret eden rakip yöneticilerini ayrı bir yere koyacaktır. Diğerleri ise layık
oldukları yerlerde kalacaklardır. Fenerbahçeliler layık olanların programlarına
gitmişler ve gideceklerdir.
Fenerbahçe’yi haksız
yere yurt dışına göndermediler. Şimdi başkaları ekonomik sebeplerden gidememe
tehlikesi yaşıyorlar. Karadeniz Bölgesinde, takım otobüsündeki Fenerbahçe kafilesi en yüksek
yöneticisinden malzemecisine kadar topyekûn yok edilmek istendi. Unutuldu, herhalde meczuba bağlanır. İstanbul’da iki oyuncusuna
kurşun sıkıldı. Unutuldu. O da yorgun kurşuna bağlanır biter gider. Yaşadığımız
tüm süreçten anlaşılan şudur ki eğer adil davranılsa, Türkiye’de futbol
Fenerbahçe ve diğerleri şeklinde oynanır.
Bugün bilgi getiren gazeteciler hapiste, özel mahkemeler tarihte, savcılar yurt
dışında, yorumcular ise artık evlerindedir. Yönetici sıfatı biten rakip yöneticiler kendi
camiaları tarafından dışlanmaktadır. Fenerbahçe ise dimdik ayaktadır. Tüm
Fenerbahçeliler camialarıyla gurur duymaktadır. Son sözü Fenerbahçe Başkanı çok önce söylemiştir: ‘Darağacında bile olsak son sözümüz Fenerbahçe olacaktır.’
ARİF ATILGAN Ekim 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder