17 Ekim 2015 Cumartesi

BAĞDAT CADDESİ
Arif Atılgan

Osmanlıdan önce de sonra da Üsküdar önemli bir yerleşim yeri olmuştur. Zira Avrupa yakasına en yakın nokta olup buradan karşı kıyıya geçildiğinde Konstantinopolis’e sonraki adıyla İstanbul’a ulaşılıyordu. Bu sebepten Anadolu yakası uzun yıllar Üsküdar’a gidilen yol olarak kullanılmıştır.

Osmanlı ordusu Anadolu’ya sefere çıkacağı zaman Padişah, Üsküdar’dan Ayrılıkçeşmesi’ne gelir Haydarpaşa Çayırında hazır olan ordusuyla yola çıkardı. Kâbe’ye gidecek hacı kafileleri de aynı yolu takip ederlerdi. Üsküdar-Ayrılıkçeşmesi arasındaki yola Tören Yolu denirdi.

Ayrılıkçeşmesi’nden sonraki yol 1638 yılında 4. Muradın Bağdat seferine çıkışından itibaren Bağdat Yolu adını almıştır. Yolda Selamiçeşme, Çatalçeşme, 2. Mahmud Çeşmesi gibi namazgâhlı çeşmelerin bulunması bu noktaların mola, toplanma, kafileye katılma yerleri olarak kullanıldığını belli etmektedir. Tarihteki adı Bağdat Yolu olan yola Bağdat Caddesi adı 1934 yılında Pendik’e kadar olan kısmı için konmuştur. Bugün Cevizliye kadardır. Ancak Bağdat Caddesi olarak ünlenmiş olan mesafe caddenin Kızıltoprak-Bostancı arasındaki 6 Km lik kısmıdır.

                                                      Bağdat Caddesi

Cadde, Bostancıda tren yolunun altından kara tarafına geçtikten sonra hemen sağa sapar, tren yolu kenarından devam eder, Küçükyalı İstasyonunun yanından minibüs caddesine çıkar. Minibüs caddesi yok iken kullanılan bu kısa mesafe esas Bağdat Yoluna aittir. Tabelasında da Eski Bağdat Yolu yazar. Daha sonra yol tren yolu altından minibüs caddesine bağlanmıştır.

                                                  Küçükyalı’da Eski Bağdat Yolu

1851 yılında Şirket-i Hayriye kurulduktan sonra seyrek de olsa Kadıköy’e vapurun gelmesi bu yakada yerleşimler olmasını heveslendirmiştir. Daha sonra 1872 de Haydarpaşa’dan Pendik’e kadar ray döşenmiş tren çalışmaya başlamıştır. Trenden sonra yeni yerleşenler olmuştur. Bu tarihlere kadar arazi durumunda olan Bağdat Caddesi etrafında tek tük evler görülmektedir. Ancak buradaki esas yerleşim 1800 lerin sonlarından itibaren gözükmeye başlamıştır. 2. Abdülhamid döneminin saray ileri gelenleri çevrede araziler alarak köşkler yaptırmaya başlamışlar. Her yerde olduğu gibi onların ardından ticaretle uğraşan kesim de burada yaşamaya başlamış.   

1920 li yılların sonuna kadar Kadıköy’de halkın piyasa ve eğlence yeri Kuşdili Çayırı idi. 1930 larda alafranga eğlence popüler hale gelmiş, insanlar Mühürdar’da, Belvü’de açılan gazinolardaki ve Kalamış Todori Meyhanesinin bahçesindeki dans pistlerine gitmeye başlamışlardı. Daha sonra Moda’ya da giden insanlar artık deniz kıyılarındaki mekânlarda zaman geçirmeye başlamışlardı.

1928 yılında Anadolu yakasına elektrikle birlikte tramvay da gelmişti. 1930 lardan itibaren Bağdat Caddesindeki Kadıköy-Bostancı tramvayı, gidiş geliş iki hat olarak çalışıyordu. Ulaşım kolaylığı Bağdat Caddesi etrafını yapılaştırıyordu. 1930 larda Kadıköy Çarşı, Yeldeğirmeni, Moda’daki yerleşimler bile sayfiye ağırlıklıydı. Dolayısıyla Kızıltoprak sonrasındaki Bağdat Caddesi çevresi de sayfiye olarak kullanılıyordu.
  
                                        1930 larda Bağdat Caddesinde Selamiçeşme

1950 lerde çevreye 3 kat imar gelmesi eski köşklerin yanı sıra yenilerinin yapılmasını sağlamıştır. Daha sonraki yıllarda imar durumu 4-5 kata çıkarılmıştır. Bağdat Caddesi 1960 larda nam kazanmış, Kadıköylülerin piyasa yeri olmaya başlamıştır. Buranın 1960 larda namlaşmasının sebebi yüzlerce yıllık hikâyesi, kalan köşkleri, yeni inşa edilen apartmanlarıdır. Yeni yapılan apartmanlar buraya özel olmuş, caddenin ün kazanmasına katkıda bulunmuşlardır. 1965 yılında Kat Mülkiyeti Kanunu ile Kadıköy’de de kat karşılığı inşatçılık başlamıştı. 1966 yılında tramvay kaldırılmıştı. Bu yıllarda İstanbul Belediye'sinde Nazım Plandan sorumlu daire başkanı Mimar Aron Angel'dir. Buradaki geniş kaldırımlı, az katlı ferah düzeni O getirmiştir. 

                                              1960 larda Bağdat Caddesi

1970 lerde Bağdat Caddesi hızla eski köşklerin yıkılıp yeni apartmanların yapıldığı bir döneme girmiştir. 1980 lerde yapılaşma patlamış, sahillerin doldurulup yalıların önüne yol yapılmasından sonra çevre sayfiye-yazlık özelliğini yitirmiştir. Aynı yıllarda caddenin trafiği tek istikametli hale gelmişti.

1990 larda caddenin esas kalabalık yeri Şaşkınbakkal-Caddebostan arası idi. Zaman geçirilen pastaneler de bu arada bulunuyorlardı. Caddebostan’dan sonra Göztepe’ye kadar ortalık tenhalaşır Göztepe’den sonra oldukça sakin hale gelirdi. Diğer istikamette ise Şaşkınbakkal’dan Suadiye’ye kadar ortalık tenhalaşır Suadiye’den Bostancı’ya kadar oldukça sakin hale gelirdi.  O yıllarda en kalabalık kısım olan Şaşkınbakkal-Caddebostan arasındaki binaların bile bazılarının zemin katları dükkân değil konuttu.

2000 ler Bağdat Caddesinin Cadde adıyla anıldığı, kafeler ve restoranlarla dolduğu yıllardır. 2010 lu yıllarda 1999 depremine önlem olarak Kentsel Dönüşüm düşünülmüş caddedeki binalar tek tek yıkılıp yerlerine yenileri inşa edilmeye başlanmıştır. 

                                             Günümüzde Bağdat Caddesi

1960 lı yılların ilk yarısında mimarlık öğrencisi değilken, ikinci yarısında mimarlık öğrencisiyken Bağdat Caddesi çevresinde gezerek özellikle süs havuzlu köşkleri izlemekten keyif alırdım. O yıllardan başlayarak bu köşkler tek tek yıkılıp yerlerine apartmanlar yapıldı. İddia ediyorum köşkler kalsaydı yerlerine yapılan apartmanlardan daha değerli olurlardı.

Caddenin kuzeyindeki diğer yol da Minibüs Yoludur. 1930 lardan itibaren ama ağırlıklı olarak 1950 lerden itibaren Bağdat Caddesi ile Ankara Yolu (E5 daha sonra D100) arasındaki büyük mesafede yerleşimler olmuştu. Dolayısıyla iki caddenin arasında yaşayan vatandaşların ulaşım ihtiyacı minibüslerle giderilmişti. Minibüs Yolu 1970 lerde bahçelerden taşan ağaç dallarının otobüslere çarptığı daracık köy yolu durumundaydı. Bağdat Caddesinden bu caddeye doğru hızla gelişen yapılaşma dolayısıyla buraya ortası refüjlü gidiş geliş bulvar şeklinde cadde planlanmıştı. Sonraki yıllarda bu plan gerçekleştirildi.

Kent topraklarının her tarafı değerli hale gelmiştir. Kadıköy’ün de öyle. Bundan böyle bazı bölgelerin daha değerli olması o bölgenin tarihiyle, geçmişinin hikâyesiyle ilgili olacaktır. Bu sebepten tarihi değeri olan çevrelerde koruma esaslı çalışmalar yapılmalıdır. Canlandırma, yenileme gibi çalışmalar bu tip semtlerin kimliğini yok etmektedir. Örneğin tarihi bir semt olan Yeldeğirmeni’nde yapılanlar çok güzel bir kadının yüzünün çok güzel fotoğrafına yine çok güzel sakal-bıyık-gözlük çizilmesi gibidir. Bağdat Caddesinde yapılan ise eski çok güzel kadını tamamen yok edip yerine yeni “güzel” kadın koymak gibidir.

Bugün Bağdat Caddesinde Kentsel Dönüşüm dolayısıyla buraya özellik veren binalar tek tek yıkılmakta yerlerine yenileri inşa edilmektedir. Bağdat Caddesi kendine özellik katmış binalarını korumazsa herhangi bir cadde gibi olacaktır. O zaman aynı tip binaların inşa edileceği Minibüs Caddesi daha geniş olması sebebiyle Bağdat Caddesinin önüne geçebilecektir. Hatta belki de Fikirtepe hepsinin önüne geçecektir.

Bağdat Caddesindeki binalarıyla tanınan Mimar Melih Koray’a küçük bir paragraf açalım. Çeşitli kurumlar kendilerine yakın mimarları ve eserlerini ön plana çıkarıyorlar. Hepsine saygı duyuyorum. Ancak Melih Koray’ın mimarlığı coşkulu, diğerlerinden başka türlü. Donuk, alışılmış, gri değil. Bunun için de halk tarafından beğenilip satın alınmış. Gelecek yıllardaki kuşaklar, Ona yaşarken hak ettiği değeri vermeyen kuşak olduğumuz için bizleri eleştireceklerdir. Melih Koray’ın hiç değilse Bağdat Caddesine kimlik kazandıran binalarını korumamız, arşivlememiz gerekirdi.

                                                   Melih Koray Binası

Paris’in Champ’s Elysee Caddesini övenlere ben hep Bağdat Caddesinin daha güzel olduğunu iddia etmişimdir. Champ’s Elysee Caddesinin korunuyor, Bağdat Caddesinin korunmuyor olması üzüntü vericidir.

Zamanla kentte değişimler olabilir. Ancak kentin hafızası yok edildiğinde kişiliksiz hale geleceği bellidir. Her yeni şey gibi yenilenen çevre hoşa gidebilir hatta marka olabilir. Ancak yine her yeni şey gibi bu görüntü eskir ve tükenir.
ARİF ATILGAN Ekim 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder