HAYDARPAŞA VE CUMHURİYET
Arif Atılgan
1872 yılında Haydarpaşa’dan Pendik’e kadar demiryolu döşenmiş, tren seferleri başlatılmış ve Tarihi Haydarpaşa Çayırı’nda, şimdiki Et ve Balık Kurumu yakınındaki bir alana, İlk İstasyon Binası inşa edilmişti. Osmanlı Devleti bir süre sonra bu hattı ekonomik ve teknik bazı sıkıntılar sebebiyle işletemez duruma girmiş ve 1880 yılında Mösyö Sfeelder ve Ortakları adlı bir İngiliz Şirketi’ne kiralamak zorunda kalmıştı. Şirket demiryolunu Adapazarı ve Ankara’ya kadar uzatma hakkı istemiş, ancak Osmanlı Devleti günün siyasal koşullarından dolayı bu hakkı vermemişti. Bu durumun duyulması üzerine, demiryolu hattının Ankara’ya kadar uzatılması işine başka devletlerin de yoğun ilgisi oluşmaya başlamıştı. Sonuçta Osmanlı Devleti Alman Deutsche Bank’ın ortak olduğu Prusyalı Alfred Von Kaulla’ya bu hakkı vermişti. Önceki kiracı olan İngiliz Şirketi kendilerine öncelik tanınması gerektiğini ileri sürerek bu duruma itiraz etmiş, ancak itirazları dikkate alınmamış, hesaplanan tazminatları verilerek hatta el konulmuştu. Almanlarla ortak olan Kaulla 24 Mart 1889 tarihinde Anadolu-Osmanlı Demiryolu Şirketini kurmuş, Haydarpaşa-Ankara hattının inşaat ve işletme hakkını alarak 1892 yılında demiryolunu Ankara’ya kadar uzatmıştı.
Görüldüğü gibi 1880 li yıllarda Dünya Devletleri Haydarpaşa-Ankara arasına demiryolu döşemek ve bu hattı işletmek için yarışmaktadırlar. Osmanlı Devleti hükmünü sürdürmekte, tüm Dünya Devletleri tarafından bilinmekte ve tanınmaktadır. 23 Nisan 1920 tarihinde TBMM nin kurulmasına, 13 Ekim 1923 tarihinde Ankara’nın Başkent olmasına ve 29 Ekim 1923 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanına daha onlarca yıl vardır. Ayrıca böyle bir şey o yıllarda hiçbir şekilde gündemde yoktur. Atatürk 1881 yılında daha yeni doğmuştur. Yerleşim durumuna bakıldığında ise, 40 yıl sonra Cumhuriyet’in ilan edildiği yıllarda bile az sayıda bir nüfusun Ankara Kale’sinin içinde ve etrafında oluştuğu, ovanın daha çok bataklık, sazlık bir durumda bulunduğu herkes tarafından bilinmektedir.
Sanki 1880 li yıllarda 1920 li yıllar hissedilmiştir. Henüz ortada ne Gar Binası vardır ne de Cumhuriyet.
Farkında olmadan Haydarpaşa ile Cumhuriyetin ilk ilişkisi o yıllarda kurulmuştur.
1892 yılında Haydarpaşa-Ankara hattının çalışmaya başlaması ile daha çok mal haraketi hızlanmış, giderek rıhtımda liman ihtiyacı oluşmaya başlamıştır. Bunun üzerine yapılan liman tesisleri 14 nisan 1903 tarihinde zamanın Padişahı 2.Abdülhamid tarafından açılmıştır. Bu arada demiryolu hattı Bağdat ve Mekke’ye kadar uzatılmıştır.
Ancak 2.Abdülhamid ilerleyen yıllarda liman tesislerinin gösterişsiz olduğunu tesbit etmiş ve 'Bunca km demiryolu yaptım memlekete, çelik rayların ucu Haydarpaşa'da. Koca binalarıyla liman yaptım, yine belli değil. Bana o rayların denize kavuştuğu yere öyle bir bina yapın ki, ümmetim baktığında 'buradan bindinmi hiç inmeden Mekke’ye kadar gidilir' desin' demiştir. Bu sözler üzerine iki Alman mimar Otto Ritter ve Helmut Cuno’nun tasarımıyla Gar inşaatına 30 Mayıs 1906 tarihinde başlanmış 19 Ağustos 1908 tarihinde de bitirilmiştir.
1914-1918 yılları arasındaki 1.Dünya Savaşı sırasında, Haydarpaşa Limanı ve Gar’ı kullanılarak, Anadolu’daki Türk Birlikleri’ne İşgal Kuvvetleri’nden gizli bir şekilde cephane sevkiyatı yapılmıştır.
Yani Haydarpaşa’nın Cumhuriyet’le ilişkisi artık somutlaşmaya başlamıştır.
1.Dünya Savaşından sonra Osmanlı’nın mağlup çıkmasını fırsat bilen İngilizler 15 ocak 1919 tarihinde Haydarpaşa Garı’na ve Gebze’ye kadar olan hatta el koymuşlardı. Gebze’den Haydarpaşa tarafına giden vagonlarda arama yapıyorlar, Türk Subayları’nı o istikamete geçirmiyorlardı.
TBMM, Cumhuriyet’in ilanından sonra Haydarpaşa Garı Umum Müdürlüğü’ne Atatürk’ün yakın silah arkadaşlarından Behiç Erkin’i tayin etmişti. Behiç Erkin Ankara'dan İstanbul’a gelirken, içinde bulunduğu tren Gebze’de İngiliz Görevliler tarafından durdurulmuş ancak kendisine herhangi bir engel çıkartılmamıştı. İlerleyen zamanda anlaşılmıştır ki subay olan bu görevliler terhis olduktan sonra Demiryolları İdaresinde iş bulmayı umud etmekteydiler. Sadece Gar’ın görevdeki Umum Müdürü Alman uyruklu Bay Hügnen tren hattını işletmeyi Türkler’in bilmediğini, bu işi ancak kendisinin başarabileceğini söyleyerek Behiç Bey’in moralini bozmaya çalışmıştı. Ancak Behiç Bey bu davranışlara aldırmamış, kendisini TBMM nin buraya atadığını ifade ederek kararlılıkla görevine başlamıştı. Bu şekilde 25 Eylül 1923 tarihinde İngilizler’den geriye alınan Haydarpaşa-Gebze Hattı Behiç Erkin ve Ekibi tarafından çok ta başarılı bir şekilde işletilmişti.
Haydarpaşa artık Cumhuriyet’le içiçe olmuştur.
Bu tarihten sonra başta Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal olmak üzere yerli ve yabancı Devlet Büyükleri Ankara-İstanbul hattını sürekli kullanmışlardı.Tren uzun yıllar en tercih edilen ulaşım aracı olarak yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin Başkenti Ankara ile eski Osmanlı Devleti’nin Başkenti İstanbul arasında en yoğun ilişkiyi kurabilmişti. Bu ilişki dolayısıyla da Haydarpaşa Garı’nda sık sık Cumhuriyetin Yetkilileri görünür olmuşlardı.
1950 li yılların sonları ilkokulda okuduğum yıllar idi. Bir Pazar günü Kadıköy’deki tüm ilkokulları Haydarpaşa Garı’nın önündeki meydanda toplamışlardı. Ankaradan İstanbula trenle gelmiş olan zamanın Başbakanı Adnan Menderes Gar’ın önündeki merdivenlerden inmiş, bizleri selamlayarak önümüzden geçmiş ve motor iskelesinde bekleyen tekneye binerek Avrupa Yakasına geçmişti. İlk defa bir Devlet Büyüğü’nü Haydarpaşa Garı’nda görmüştüm.
Çocukluğumda bu tip eski kamu binalarını Dünya’nın oluşumundan beri varmış gibi hissederdim. Bu binalar bana yüksek tavanlarından dolayı görkemli, içerilerinde hep görmediğim bir yer kaldığını düşündüğümden dolayı da gizemli gelirdi. Her biri içimdeki bir çocuktu sanki. Bu sebepten olsa gerek, bazılarının yanına onları küçük gösteren dev yapılar inşa edildiğinde, her seferinde içimdeki çocuklardan birinin öldüğünü düşünmüşümdür. Zira yeni yapılan yapılar yanlarındaki eski binaların görkemini de gizemini de yok ederlerdi.
Bazen çocuk başıma Haydarpaşa Limanı’na balık tutmaya giderdim. Her defasında elimdeki mantara sarılmış misinamla Gar Binası’nın içine girer, çeşitli süslemelerle bezenmiş yüksek tavanlarını hayranlıkla seyrederdim. Bugün yine o yüksek tavanlara aynı hayranlıkla bakarken hala var olduklarını düşünür ve içimdeki çocuklarla birlikte mutlu olurum.
Cumhuriyet’in ilanının 85. yıldönümüne yaklaştığımız bu günlerde Haydarpaşa Gar Binası bir Uluslar Arası Sempozyum’un flamaları ile kaplanmıştır.
İstanbul’da Sempozyum yapacak mekan yokmuş gibi bu tarihi binanın içine 4 adet salon yerleştirilmiş, rayların üzeri ise kapatılarak açık sergi alanlarına dönüştürülmüştü. Ve Gar 100 yıldır yaptığı görevine ara vermek zorunda kalmıştı. Tarihi Haydarpaşa Garı’nda gerçekleştirilen sempozyumun düzenleyicileri arasında İTÜ, ODTÜ, Süleyman Demirel Üniversitesi, Gaziosmanpaşa Üniversitesi gibi Üniversitelerimizin bulunması ise düşündürücü olmuştur.
Halbuki Haydarpaşa Garı, Cumhuriyet Bayramı’nı beklerken Cumhuriyet’in al bayrakları ile süslenmeli ve Cumhuriyet’in insanları ile içiçe olmalı idi.
ARİF ATILGAN Kadıköy Gazetesi 24-30Ekim 2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder