30 Eylül 2015 Çarşamba

KENT VE TERÖR
Arif Atılgan

Kentler tarım ve hayvancılık dışında uğraş alanları olanların yaşadığı yerleşimlerdir. Kentlerde nüfus yoğunluğu yüksek olur. Kişi başına düşen kamu hizmetlerinin maliyetini düşürmek için düşey yerleşim tercih edilir. Kentlerde kalabalık yaşantı “özgürlük” getirir, “özgürlük” ise suç işlenmesini kolaylaştırır. Diğer yandan apartmanlarda birbirlerine duvar kalınlığı kadar yakın yaşayan insanlar birbirlerini çok kolay rahatsız edebilirler. Yani birbirlerine karşı kolaylıkla suç işleyebilirler. Hâlbuki seyrek yerleşimli köylerde az nüfus olduğu için otokontrol vardır. Dolayısıyla kolay suç işlenemez.

Kentlilerin gösteri, yürüyüş, basın açıklaması, protesto anlamında sorunlarını diğer insanlara ve yetkililere duyurma yöntemleri bulunmaktadır. Bunlar:
-Sivil İtaatsizlik: Yasalara aykırı davranmadan yasaların uygulanmasını engellemek. Örneğin: Çok kişinin postaneden mektup atarak diğer insanların mektup atmalarını engellemeleri ve bu arada sorunlarını duyurmaları.
-Anarşizm: Karşı çıkarak, kargaşa çıkararak ortamı yönetilemez hale getirmek, bu şekilde isteklerinin yapılmasını sağlamak.
-Terör: İsteklerini elde etmek için cana ve mala zarar vererek her türlü şiddet ile topluma ve yetkililere mesaj vermek. Terör zor yönetilebilecek bir olaydır. Terörist bir taraf için suçlu iken diğer taraf için kahraman durumundadır.

Terör yüzyılımızda savaş yöntemi haline getirilmiştir. Artık meydan veya cephe savaşları yapılmamaktadır. Taraflar birbirlerini terör örgütleri vasıtasıyla yıpratmaktadırlar. Dolayısıyla 21. Yüzyılda artık terörün hep olacağını kabul etmek gerekir.
  


Ülkeler terörle yaşamanın yollarını bulmak zorundadırlar. Özellikle suç işlemeye uygun ortamı olan kentler, teröre karşı güvenli hale getirilmelidirler.

Bizler, nedense, sorunları yaşamadan önce değil yaşadıktan sonra çözüm aramayı karakter edinmiş milletiz. 1980 lere kadar gecekondu ve varoşlar oluştu, planlı yerleşimler yapmaya başladık. Seller oldu, derelerin üzerini kapatarak büyük bir kanal elde etmenin dere ıslahı olmadığının farkına vardık ve dereleri gerçekten ıslah etmeye başladık. Deprem oldu, Yapı Yönetmeliğini değiştirdik ve tüm afetlere karşı güvenli kent yaratma çalışmasına başladık.

21. Yüzyılda ülke gündeminde terör ağırlıklı olarak yer almaktadır. Terör insanları tedirgin etmekte, normal yaşantılarından uzaklaştırmaktadır. İnsanlar terör korkusuyla kalabalıkların olduğu sinema, tiyatro, stadyum, çarşı, toplu taşıma araçları gibi ortamlara girmekten çekinir olmaktadırlar. Sanırım artık teröre karşı güvenlikli-güvenli kentler yaratma çalışmasına başlanmalıdır.

20. Yüzyıl sonlarında tüm dünyada Kentlerde Güvenlik tartışılmaya başlandı. Dünya Sağlık Örgütü, Sağlıklı Kentler hareketini başlattı. Sağlıklı Kenti ‘Temiz, güvenli, yüksek kaliteli fiziki çevre’ olarak tarif etti. Ancak 11 Eylül 2001 tarihinde ABD deki Dünya Ticaret Merkezinin ikiz kulelerine yapılan terör saldırısı sonrasında ’Güvenlikli Kent’ kavramı tarif edilmeye başlandı.

Güvenlik, toplum yaşamında yasal düzenin aksamadan yürütülmesi, kişilerin korkusuzca emniyetli şekilde yaşayabilmesi demektir. Ancak yaşadığımız apartman veya sitenin güvenlikli olması güvenli yaşamak için yetersizdir. Zira suç işleyecek olanlar o sitelerin içersine girmenin formüllerini kolay bulmaktadırlar. Hâlbuki az katlı binalardan meydana gelen mahallelerde insanlar birbirlerini tanıyabilmektedirler. Dolayısıyla otokontrol olmakta suç işleyecek olanlar kolaylıkla ayrışabilmektedirler. Ayrıca sadece yaşadığımız konutun güvenlikli olması bizim güvenli yaşadığımız anlamına gelmez. Zira kentin tamamında yaşamaktayız, her taraf güvenli olmadıkça güvenli ve güvenlikli olmayız.

Güvenlikli ve güvenli kentler yaratmak için:
-Kentin tamamı planlı bölge olmalı,
-Yaşayan fiziki çevreler oluşturulmalı,
-Sokaklar, kamusal koridor vs geçiş yerleri geniş ve aydınlık olmalı,
-Kamera sistemlerinden yararlanılmalı,
-Suç işleyecek olanlar istihbaratla suç işlemeden yakalanabilmeli,    
-İşsizlik önlenmeli, gençlere önem verilmeli,
-Kolluk kuvvetleri yeterli hale getirilmeli,
-Güvenlik özel şirketlerden çok kamu kurumlarıyla sağlanmalı,
-Birbirini tanıyan insanların yaşadığı mahalleler oluşturulmalı,
-En önemlisi mutlu yaşayan toplum yaratılabilmeli.

Bütün bu yazdıklarım benim kişisel fikir yürütmelerimdir. Sadece konuya dikkat çekmek amacındayım. Esas olan kurumların fikirleridir. Kent planlaması Şehir Plancılarının, bina planlaması Mimarların görevidir. Şehir Plancıları Odası, Güvenlikli-Güvenli Kentler nasıl oluşturulur? Mimarlar Odası, Güvenlikli-Güvenli Binalar nasıl oluşturulur? Başlıklı oturumlar, yuvarlak masa toplantıları, paneller belki sempozyumlar düzenlemelidir.  

Bilinmelidir ki güvenli olmayan kent kent değildir. Güvenlik olmadan özgürlük, özgürlük olmadan barış olmaz.
Arif Atılgan Ekim 2015





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder