6 Kasım 2014 Perşembe


Mimarlara Mektuplarım



KARACAAHMET MEZARLIĞI
Arif Atılgan

Geçtiğimiz ay Ağabeyimi kaybetmem sebebiyle mezarlıklarla fazla iç içe olmak durumunda kaldım. Bu arada artık kentin içersinde kalmış, İstanbul’un en eski mezarlığı olan Karacaahmet Mezarlığının da farkına varmış bulunduğumu ifade etmek isterim. Kentin içersinde hayatın akışı dolayısıyla baktığımız ama görmediğimiz yerlerden biri olan bu Mezarlığı ele almak istiyorum.

Orhan Gazinin 1352 yılında Üsküdar’ı fethetmesinden sonra burada giderek Müslüman halkın yaşamaya başladığı görülmektedir. Daha sonra 1. Murad ( Hüdavendigar) döneminde (1361-1389) nüfusun önemli kısmı Türklerden oluşmuş ve burada kendiliğinden bir kabristan gerçekleşmeye başlamıştır. 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden sonra ise burası Müslüman Türkler tarafından çok talep edilen bir mezarlık haline gelmiştir. Ancak bu tercihin önemli sebeplerinden biri de Üsküdar’ın Müslümanlar tarafından ‘Medine-i Üsküdar’ veya ‘Peygamber Toprağı’ olarak vasıflandırılmasıdır.

                                              Eski yıllarda Mezarlığın Duvardibi Bölümü.

Mezarlığa adını veren Karaca Ahmet ise 14. Yüzyılda yaşamış, Horasanlı, Anadolu’da ruh doktorluğu yapmış, Hacı Bektaşi Veli saflarında hizmet vermiş bir kişidir. Yedi yerde Türbesi olan bu kişinin Karacaahmet Mezarlığı’ndaki Türbede yattığına inanılır.    
Alan, 1698 yılından itibaren Karacaahmet Sultan Mezarlığı olarak anılmaya başlanmıştır.

Karacaahmet Mezarlığının başlangıç noktası geçmişte Menzilhane denilen şimdiki Gündoğumu Caddesinin bulunduğu yer iken, Cumhuriyet sonrası imar faaliyetlerinden dolayı bugün Tunusbağı’ndaki 1681 tarihli Hacı Faik Bey Çeşmesinin önü olmuştur. Diğer ucu ise İbrahimağa’ya kadar uzanmaktadır. Aslında 750 Dönümlük bir alana sahip olan Mezarlık Kızıltoprak’a kadar devam etmiştir. Ancak çeşitli tarihlerde yapılan imar düzenlemeleri ile İbrahimağa Camisi ile Ayrılıkçeşmesi bölümü birbirinden kopmuş, daha sonra ise Ayrılık Çeşmesi Bölümü ile Kuşdili Çayırındaki Mahmut Baba Türbesi arası ve Mahmut Baba Türbesi sonrası giderek yok olmuştur.

                     Karacaahmet Mezarlığının Bugün Yok Olan Kurbağalıdere Taşköprü Bölümü.

Menzilhane-Ayrılıkçeşmesi arası Osmanlının Sürre Alayının Tören Yolu olmuş, bu yolun kenarlarında önemli aile mezarlık sofaları ile Osmanlı devlet adamlarının mezarları yer almıştır.

Karacaahmet’te çekilmiş en eski fotoğraflar 1852-1854 yıllarında Ernesty de Caranza tarafından çekilen fotoğraflardır. Daha sonra Abdullah Biraderler, G. Berggren ve Foto Sebah’ın burada çekilmiş fotoğrafları görülmektedir.

Mezarlığın çevresinde çeşitli mahalle ve semtler oluşmuştur. Ayrıca çok önemli bir bölümü olan 35 Dönümlük Seyid Ahmet Deresi Yatağı bugün beton dökülerek nakliyat ambarı durumuna getirilmiştir.       
                                                       
Karacaahmet’in içinde ve çevresinde Osmanlı döneminde oluşmuş 6 tekke ve namazgâh, 3 cami, 7 çeşme, 2 mektep, 1 hastane, 1 kireçhane ve birçok kuyu bulunmaktadır.

Özellikle Yeniçerilerin gömüldüğü bölümlerde görülür ki hayattaki hiyerarşi burada da devam etmektedir.

Bu anlamda Mezarlıktaki mevki ve bölümler aşağıdaki gibidir:

1-Çiçekçi: İsmini buradaki camiden ve çiçekçilerden alır.
2-Duvardibi: Dört yol ağzında su terazisinin bulunduğu yerdedir.
3-Harmanlık: Nuh Kuyusu Caddesinde Karacaahmet Mezarlık Memurluğunun alt ve yan tarafında kalan alandır.
4-Hattatlar: Şeyh Hamdullah’ın gömülü olduğu 9. Adadır.
5-Hünkâr İmam: Karacaahmet’in Ayrılık Çeşmesi Mezarlığı ile birleşen en güney ucudur.
6-İnadiye: Tunusbağı ve Karacaahmet Türbesine doğru giden yoldadır.
7-Kaygusuz İbrahim Baba: Tıbbiye Caddesi ile Saraçlar Çeşmesi Caddesi arasındadır.
8-Kuyubaşı.
9-Miskinler: Saraçlar Çeşmesi Caddesi üzerinde Balim Ağa Çeşmesi civarıdır.
10-Saraçlar Çeşmesi: İbrahim Ağa Camisi ile Ayrılık Çeşmesi arası olup bugün yok olmuştur. Çeşme ile namazgâhı ise yolun altında kalmıştır.  
11-Seyyid Ahmet Deresi: İranlılar Mescidi ve özel mezarlığı vardır. Bugün tahrip olmuştur.
12-Şehitlik: Mezarlığın iç tarafında, orta kısmındadır.
13-Yüksekkaldırım: İnadiye’nin doğusundadır.
14-Tunusbağı: En bilinen kısımdır. Tunusbağı kelimesinin Tunus ve üzüm bağı ile ilgisi yoktur.  Bu kelime ‘tonozu bagi’ sözcüğünden üretilmiştir. ‘tonozu bagi’ ‘eşkıya ini’ veya ‘eşkıya yuvası’ anlamında kullanılmaktaymış. ‘Tonozu bagi’, tuğla ve horasan harcından inşa edilen 2- 3 kişinin sığabileceği çeşme haznesini andıran tonoz örtülü küçük yapılara verilen admış. Kanun kaçakları buralarda gizlenir, civarda haydutluk yapar sonra bir at tedarik ederek Anadolu’ya kaçarlarmış. ‘Atı alan Üsküdar’ı geçti’ sözü de buradan üretilmiş.

                                        Günümüzde Mezarlıkta Eski Mezar Taşı Kalmamış.

700 yıllık bir mezarlık olan Karacaahmet’te 17. yüzyıldan kalan mezar taşları olduğu, en eski taşın 1521 tarihli Hattat Şeyh Hamdullah’a ait olduğu, ancak genellikle 19. Yüzyıla ait taşlar bulunduğu kitaplarda yazmaktadır. Ancak Mezarlıkta etrafımıza dikkatle baktığımızda fark edebiliyoruz ki burası artık yeni mezarların bulunduğu bir alan durumuna gelmiştir. Hatta görebiliriz ki 1700 lü yılların sonu ile 1900 lü yılların başı arasında defin yapılmış olan Ayrılıkçeşmesi Mezarlığında daha çok tarihi mezar taşı bulunmaktadır.

           Ayrılık Çeşmesi Bölümünde Çok Sayıda Eski Taşlar Bulunmaktadır.

Karacaahmet Mezarlığına ilk olarak 1960 yılında kaybettiğim anneannemin gömülmesi dolayısıyla girdiğimi hatırlıyorum. O yıllarda içersindeki selvi ağaçları ile Anadolu Yakası’nın siluetinde yer alan, tamamı tarihi mezarlarla dolu bir yerdi Karacaahmet Mezarlığı.

Burası ile ilgili duyulan en ünlü efsane ise Haydarpaşa Tıp Fakültesinin bodrum katındaki Kadavra Bölümü ile Mezarlık arasında bulunduğu söylenen dehlizdi.

Bugünlerdeki duygularım dolayısıyla olsa gerek pek iç açıcı bir yazı yazmadığımın farkındayım. Ancak çok önemli bir tarihi eser olan Karacaahmet Mezarlığı’nın bu kimliğini kaybetmeye başladığını fark edelim istedim.
ARİF ATILGAN MİMARLARA MEKTUP KASIM 2011


1 yorum:

  1. Cok guzel anlatilmis.Cok bilgilendim.
    Son senelerde sanirim mezarliklara sahip cikilmaya baslanmis gorunuyor.Bunu da kendi tecrubemle soyle anladim:
    2012 Ocak ayinda babamin vefatinda mezari actirmak gorevi bana dustu. Mezarliklar mudurlugunde elimdeki orijinali eski Turkce yazili ve yeni harflerle notlar dusulmus tapuyu masada oturan gorevliye uzatinca aldigim cevap suydu '"Simdi ben buranin sizin oldugunu nereden bileyim,soyleyin bakalim burada kimler hangi tarihlerde gomulu,hem buraya 50 senedir hic kimse gomulmemis"".Ben de, ""50 senedir olmediysek bizim sucumuzmu yani"" deyiverdim.Bundan sonra gelisen konusma ve olaylari burada anlatmak istemem.Beni arabasiyla getiren erkek arkadasin bagirmaya baslamasiyla isler iyice cigirindan cikti.Sonunda Eyup Belediyesinde calisan ve Muduru taniyan bir tanidigin devreye girmesiyle olaylar yatisti.Hakikaten mezara en son 1962 yilinda babamin teyzesi gomulmustu.Mezar da acilinca lahit mezar oldugu ortaya cikti.
    Belki de benim bir gun once yurt disindan gelmemden oturu kilik kiyafetim veya tavirlarimdan dolayi adam gicik kapmisti.Ama onlar da olu sahibiyle nasil konusacaklarini hic bilmiyorlar.
    Allah rahmet eylesin.

    YanıtlaSil