YALOVA KENDİ GİBİ..
Arif Atılgan
1970-80 lerdeki Bodrum, Marmaris, Fethiye ve
diğerlerini anımsayın. Bodrumda Kalenin solundaki sokakta pansiyonlar, koya
bakan kısımda yerli halkın evleri, Hanın bulunduğu kısa sokakta Bodrumlu esnafın
çarşısı vardı. Marmaris’te sahilin karşısında küçük oteller, Fethiye’de sahilde
çay bahçeleri bulunurdu. Kendileri olmaları ilgi çekici olmuş, insanlarda
oraları görme isteği uyandırmışlardı. Bu şekilde ünlenmiş ve “gelişmişlerdi”.
Bugün Bodrum’da İstanbul, Marmaris’te Ankara, Fethiye’de Londra var sanırsınız.
Kendi gibi bile değiller artık.
Bu örnekler çoğaltılabilir.
Yalova kendisi olamasa da kendi gibidir. Çünkü: Yalova’da
eskiye ait bir şey kalmamıştır ama henüz zapt edilmemiştir.
Atatürk 1929 yılında Bursa’ya giderken Yalova’yı
keşfediyor. Doğasını seviyor ve ‘Burası su şehri olsun’ diyor. Yaz
mevsimlerinde burada kalıyor. Bu sebepten Yalova’ya Türkiye Cumhuriyetinin
Yazlık Başkenti denmiş.
Atatürk, Çiftlik Köydeki Yürüyen Köşk ile Termaldeki
Gazi Köşkü arasındaki yolun iki yanına çınar ağaçları dikerek hıyaban denilen
yolu yaptırmış. Yolun, Meydandan Termal tarafına doğru olan düz kısmının adı
Gazi Paşa Caddesidir. Gazi Paşa Caddesinin adı Termal Yolu oluncaya kadarki
kısmı trafiğe kapalıdır. Yalovalılar burada gezerler, alışveriş yaparlar, deniz
kıyısında otururlar, denize girerler.
Deprem sonrası Yalova için ‘şerden hayır doğdu’
denebilir. Zira artık 2-3 katlı binalar yapılıyor. Geniş sokaklarda apartmanlar
villa gibi duruyor o zaman. Nüfusu 200.000 civarı. Herkes birbirini tanıyor
neredeyse. Kıyıdan birkaç sokak sonra kırlık alan başlıyor. Yalova ülkenin 847
Km2 ile en küçük yüzölçümlü ili ama en uzun kıyılı olanlarından. 1995 yılına
kadar İstanbul’un ilçesi. %59 u ormanlık alan olan Yalova’nın toplam 6 ilçesi
var ve hepsinin denize kıyısı var. Eğer mera, tarla, bahçe gibi yerleri de sayarsak
neredeyse %80 i yeşil alan. Denize kıyısının uzunluğu 120 Km civarı.
Bugün Yalova’da yaşayanların eskileri 1924
mübadelesinde, yenileri 1970 li yıllardan sonra buraya yerleşmiş. Yalovalılar
denizle barışık olmamışlar nedense. Onun için hep çay bahçelerinde veya deniz
kıyılarında oturmayı tercih etmişler. Bu durumu kamu idaresindekiler de böyle
kabul etmişler ki denizle ilgili çalışma yapmamışlar. 1-2 yıldır bu anlayış
değişmeye başladı. Kamu kurumları denizle ilgili hizmet yapmaya başladı. O
zaman da insanlar denize girmeye başladılar.
Yalova’nın Merkez ilçesini ele alarak Yalova’yı ve
Yalovalıyı anlatmak istiyorum. Zira Yalovalıların ağırlıklı bulunduğu ilçe
burasıdır.
Yalovalılar geniş insanlar. Bunda değerlenen
arazilerinin verdiği güven var. Kışın dondurma, yazın baklava yemeyi severler.
Yalova Sütlüsü denilen buraya ait baklavası oldukça lezzetlidir. Esnafı,
zanaatkârı boldur. Bileni bilmeyeni hepsi iş yapar. Hava kararınca dükkânların rengârenk
ışıklı tabelaları dikkat çeker. Her şey sakindir.
Gazi Paşa Caddesinde, bisiklete-motosiklete veya akülü
bisiklete binen dede, nine, açık-kapalı kadın, özürlü, köylü-çiftçi, roman, Arap
her tip insan vardır. Kafeteryalarda (kafe değil) gençler, çay bahçelerinde
yaşı büyükler otururlar. Bazıları, çay bahçelerinin önündeki çayırda oturur, denize
girerler. Hava iyi olduğu an herkes buralara gelir. Kumsalda denize girenler
içinde de çoğunluk yerlilerdir. Sabah erkekler gelir. Bir süre sonra kadınlar. Açık-kapalı
kadınlar. Kimi denizin içinde yürüyüş yapar kimi jimnastik. Bazı kadınlar
sohbete dalıp 3-4 saatlerini geçirirler yüzerken. Arada fırsat kollayan
köpekler de denize giriverir. Mahalle
çocukları kumsala bisikletlerini atıp yüzerler, kururlar, tekrar bisikletlerine
atlayıp giderler. Bebekleriyle gelen genç anneler. Arada yabancılar. Bisikletinin
arkasına bindirdiği torununu denize getirip, kıyıda Onu seyreden dedeler.
Bir gün sokak arasında bisikletli bir çobanın
ineklerini götürdüğünü görmüştüm. Motosikletiyle süt dağıtan kadınlar vardır.
Özetle Yalova hala kendi gibidir. Yabancılar
tarafından istila edilmemiştir. Yanancılaşmamıştır. Yazının başında saydığım
ünlü sayfiye yerlerinin ilk zamanları gibidir.
Böyle bir kentteki çalışmalar da buna uygun olmalıdır.
Örneğin: Yalova’ya Organize Sanayi Bölgeleri getirilirse burası mahvolur.
Hizmet fonksiyonu getirilirse de öyle. O zaman da tatilci turist değil iş insanları
dolacaktır buraya.
Denizle ilgili çalışma olarak; Gazi Paşa Caddesi
tarafındaki kıyının açığına, Safran Deresi mendireği ile Liman mendireği
arasına bariyer koyulmalıdır. O zaman öğleden sonra poyrazla gelen yosun vs
gelemeyecek ve sahil çok temiz olacaktır. Bir de sabahları kumsal taranır
temizlenirse değeri bilinmeyen kumu da kendini hissettirecektir.
Akrabam bir delikanlı ‘Kızların dikkatini çekmek için
ne yapmalıyım?’ diye sormuştu. Bir ünlüye benzemeyi düşünüyordu. ‘Kendin gibi
ol’ demiştim. Şaşırmıştı. Kendi olan insanların değerli olacağını söylemiştim. Sadece
insanlar değil her şey, özellikle kentler kendileri olurlarsa değerli olurlar.
Yalova’nın doğasının değeri bilinmeli, korunmalıdır. Seracılık,
çiçekçilik, bahçecilik, tarım, hayvancılık yok edilmemelidir. Yalova’nın köylerinin
tarihi değeri vardır. Bu sebepten köylükten çıkarılmamalıdır.
Yalova Yalovalılarla birlikte Yavaş Şehir anlamında
değerlendirilmelidir.
Son söz: Yalova’da bir an önce Kenti Koruma Platformu
kurulmalıdır.
ARİF ATILGAN EKİM 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder