9 Aralık 2015 Çarşamba

Rakı Haftası Dolayısıyla Bir Rakı Anısı:

RAKI ANISI

Türkiye’de kış mevsiminin yoğun yaşandığı 1972 yılında, yedek subaylığımı o zamanki unvanıyla Diyarbakır 3. Taktik Hava Komutanlığında mimar olarak yapıyordum. Karlı geçen bir haftada İstanbul’a görevli olarak gidecektim. Uçakların kalkmadığını öğrenmiş, bir otobüs şirketinden zar zor bilet bulabilmiştim. Otobüsle 24 saat sürmesi gereken yolu 36 saatte gidebilmiştik. İstanbul’a kadar her yer bembeyazdı.

3-4 gün sonra İstanbul’dan Diyarbakır’a dönüşümde de kar ve kış devam ediyordu. Bu sefer trende bilet bulmuştum. İstanbul –Diyarbakır arası trenle 36 saat sürüyordu. Ama bu seyahat kış dolayısıyla 53 saat sürmüştü. Yani iki gün iki geceden fazla süren bir seyahat olmuştu.

Kuşetli denilen vagondaydım. Kuşetli kompartımanlarda üçer kişilik karşılıklı iki kanepe bulunurdu. Gece kanepenin oturulan kısmıyla kaldırılan arkalığı, üstteki geniş raf ile üç kişilik ranza haline getiriliyordu. Dolayısıyla geceleri altı kişi üçer kişilik ranzalarda yatabilme olanağı sağlamış oluyorlardı. Kompartımandaki diğer beş kişi Mardinli bir aileydi. Onlar değil ama ben yalnız olduğum için rahat olamıyordum. Bu sebepten arada bir yemek vagonuna çıkmayı tercih ediyordum.

Yemek vagonu İstanbul-Ankara trenlerindeki gibi kalabalık olmuyordu doğal olarak. Hatta çoğunlukla boş oluyordu bile diyebilirim.

Yine yemek vagonuna gitmiştim. Laf olsun diye sipariş ettiğim bir kadeh rakı ve beyaz peynirle masada oturuyordum. Pencereden dışarı bakıyordum ama dışarıda beyaz kar manzarasından başka bir şey görülmüyordu. Bir aralık vagondaki diğer tek dolu masadan bana seslendiklerini fark ettim. Birkaç kişinin oturduğu masadakiler beni yanlarına davet ediyorlardı. Bardaklarımı ve peynirimi aldım, masalarına gittim.

Kendilerini tanıttılar. Doğuda iş yapan insanlardı. Yaşça diğerlerinden büyük olduğu belli olan kişi kendisinin Silvan Başsavcısı olduğunu söylemişti. Ben de kendimi tanıttım.

Savcı Bey ‘Bu meret tek başına içilmez delikanlı, içilirse insanı çarpar. Bu sebeple seni aramıza davet ettik’ dedi. Teşekkür ettim. Sıra tanışmamızın şerefine kadeh kaldırmaya gelmişti. Bunun için birinin bir şeyler söylemesi gerekiyordu. Masaya yeni katıldığımdan bu iş bana düşmezdi. Savcı Bey kadehini kaldırdı ve bana bakarak ‘Rakıya neden İmam Suyu derler teğmenim, bilir misin?’ diye sordu. Susarak hukuk diliyle zımnen bilmiyorum demiş oldum. O, devam eden konuşmasında rakıyla ilgili önemli bir teoriyi açıkladı adeta: ‘Cemaatsiz içilmez de ondan’.. Kadehlerimizi tokuşturduk. Sohbetin marşına basılmıştı.

Doğrusu yaşamımın sonraki bölümünde rakıyla ilgili edindiğim pratik, bana bu teorinin doğruluğunu kanıtlamıştı.

Siz siz olun rakıyı tek başınıza içmeyin.
AA



1 yorum:

  1. valla bilmiyordum "imam suyu " nun nereden geldiğini...kalemine sağlık...

    YanıtlaSil