İskeleler
SUADİYE İSKELESİ
Suadiye, Kadıköy ilçesinin bir
mahallesidir. Doğusunda Bostancı, batısında Erenköy, kuzeyinde Şemsettin
Günaltay Caddesi (Minibüs caddesi) ve güneyinde Marmara Denizi bulunur.
Osmanlı
zamanında Anadolu yakasındaki tek yol Bağdat Yoludur. Yani şimdiki Bağdat
Caddesi… Çevre bağlık bahçeliktir. 1872 yılında Haydarpaşa’dan Pendik’e ray
döşenir ve tren çalışmaya başlar. Suadiye’ye istasyon yapılır. Tüm istasyon
çevrelerinde olduğu gibi burada da yerleşim çoğalır.
1880’lerin
sonlarında İdare-i Mahsusa zamanında Anadolu Yakası’nda Pendik’e kadar vapur
çalışmaya başlar ama Caddebostan ve Suadiye iskeleleri henüz yoktur.
1905 yılında zamanın Maliye
Nazırı Reşat Paşa genç yaşta ölen kızı Suad Hanımın anısına bir cami yaptırır.
Adını Suadiye Camii koyar. Bir süre sonra çevrede yerleşim çoğalır. Buraya da
camiinden dolayı Suadiye Mahallesi denir.
1910
yılında Seyr-i Sefain İdaresi kurulur. Ama yine Suadiye iskelesi yoktur.
1929
yılında jandarma binbaşılığından emekli olan Mustafa Güler isimli şahıs Suadiye
sahilinde satın aldığı 80 dönümlük araziye plaj ve tesislerini inşa eder. Daha
sonraki yıllarda plajın üst kısmına Suadiye Oteli yapılır.
1933
yılında AKAY İdaresi şehir hatlarını üzerine alınca iskeleler çoğaltılır. Yeni
yapılan Suadiye İskelesi’ne de vapur çalışmaya başlar. AKAY’ın açılımı Adalar,
Kadıköy, Anadolu yakası ve Yalova kelimeleridir.
Suadiye İskelesi’nde Suadiye Vapuru. 1965 Sonrası.
İskele
kıyıdan yaklaşık 100 m açıktadır. Diğer bazı iskeleler gibi burada da
vapurların yanaşabileceği derinliğe ancak bu şekilde ulaşılmış. Suadiye Plajı’nın
sahibi gazetelere ilan verip Avrupa Yakasındaki vatandaşların Köprü İskelesinden
vapurla Suadiye’ye kolay ve rahat gelebileceklerini açıklar.
29
Haziran1934 günü Suadiye İskelesi tarihi bir gün yaşamıştır. Dönemin İran Şahı
Rıza Pehlevi Atatürk’ün misafiri olmuş, ikisi birlikte Sakarya motoruyla
Suadiye İskelesine gelmiş, Plaj Gazinosunda istirahat etmişler. Yıllar sonra
burası Suadiye Aile Çay Bahçesi sonra da Çüş isimli mekan olmuştur.
Şah Rıza Pehlevi ve Atatürk.
1950’lerde Köprü’den kalkan vapur Moda,
Kalamış, Caddebostan, Suadiye, Bostancı’ya gider ve dönermiş.
1960’lı
yılların ikinci yarısında iskele kapatılır. Yukarıdaki ilk fotoğrafta Suadiye
vapuru görülüyor. Bu vapur 1965 yılında denize indirildiğine göre iskelenin
çalışması 1965-1970 arasında sonlandırılmıştır. Ancak Suadiyeliler iskeleyi
hava almak amacıyla kullanmaya devam ederler.
1971
yılında İskeleyi kiralayan Suadiye Yelken Kulübü sağ taraftaki çakıllık alanı
da düzenleyip kullanmaya başlar.
1980’li
yıllarda deniz doldurulup 1985 yılında sahil yolu açılınca SYK belki de
dünyadaki tek deniz kıyısı tesisi olmayan yelken kulübü durumuna girer.
Birkaç
anımı anlatayım o yılları iyi canlandırabilmek için.
Bağdat
Caddesi ve çevresi 1970’lerde henüz apartmanlaşmamıştı. Bahçeli evler çoğunluktaydı.
Örneğin, sadece Göztepe-Şaşkınbakkal arasındaki bazı binaların altında dükkan
vardı.
Şaşkınbakkal’da
tren yolunun biraz yukarısında kardeş olan arkadaşlarımız Emin ve Ender otururdu. Emin üniversiteden kimyacı
arkadaşımız, Ender de onun iktisatçı kardeşiydi. Bostancı’daki sandalımız kışın
onların tek katlı evlerinin bahçesinde dururdu. Yaz başında diğer arkadaşlarla orada
toplanır sandala önce zımpara çeker sonra ahşapların aralıklarına üstübüyle kalafat yapar sonra astar ve boya
sürerdik. En sevmediğim kısım en zor tarafı olan zımpara işiydi. O işi hakkıyla
yapmadan da sonrakiler sağlıklı olmazdı. Aramızda bu işi en iyi yapan Ender’di.
Boya işi bitince küpeşte ve iç taraflar verniklenir, altına zehirli çekilir ve sonunda
borda çizgisi yapılırdı. Yani teknenin
suda kalacak alt kısmı zehirli boyayla boyanır onun üst sınırına mavi boyayla
ince bir çizgi çekilirdi. Borda çizgisi… İşte o çizgiyi sadece ben çekerdim. Zira içlerindeki tek mimar bendim. Sonra
da bir kamyonetle Bostancı’ya götürülüp denize indirilirdi. Emin’le Ender’in
babası Hacı Amca bize şakalar yapar anneleri ise terliyken su içmememizi
tembihlerdi.
Suadiye’den Bostancı’ya giderken tren yolu ile Bağdat Caddesi arasında büyük bir alan vardı. Taç Spor tesisleri denilen bu alan sürücü kursu olarak kullanılırdı. Karşı sırasında da bahçesinde süs havuzu olan bir ev. Bayılırdım böyle evlere.
Denize
inen her sokak kıyıda biterdi. Deniz doldurulup sahil yolu yapılmamıştı henüz. Böyle
bir sokakta, deniz kıyısından ikinci evin bir katını 4-5 arkadaş kiralamıştık. Hepimiz
bekardık ve para kazanıyorduk artık. İki katlı evin ayrı merdivenle çıkılan ikinci
katıydı. Orada sabahlara kadar yaptığımız içkili muhabbetlerde memleketi
kurtarırdık. O sohbetlerde çokça konuştuğumuz ‘Aydın İhtilali’ konusunu hala
hiçbir yazarın işlediğine rastlamadım.
Suadiye
Plajı ise eşimle tanıştığımız yerdir. 1970’lerin ikinci yarısı… Özeldir.
1980’li
yılların başları… Arabayla Kadıköy’e iniyorum. Tesisatçım Abdullah Usta yolda
el salladı. Arabaya aldım. Suadiye Oteli’nde çalışıyormuş. ‘Bağdat Caddesi’nde
ışıklara kadar götürür müsün?’ Dedi. Tabii ki... Hoşsohbettir kendisi. Havadan
sudan derken dedi ki ‘Gece fosseptiğin vanasını açıyoruz. Sabaha karşı
kapatıyoruz.’ Yani denize… Biz de yeni evliyiz. Eşimle hafta sonları keyifle o
plajdan denize giriyoruz. Hem de parayla. ‘Neee?’ Dedim. ‘Şaka şaka’ dedi ve indi. Ama
kafama soru işaretini çaktı.
Suadiye
İskelesi’nin kalıntısı var bugün... Denizde ucu kalmış. Israrla ‘Ben buradaydım’
diyor insanlara.
İskelenin
kalıntısı dışında yukarıda yazdıklarımın hiçbiri bugün yok. Kalabalık, trafik,
binalar hatta yüksek binalar var. Bahçeli evler, yalılar mazide kalmış. Havuzlu
evler diyeceğim de yanlış anlaşılacak. Yüzme havuzu sanılacak. O yıllarda süs
havuzu olurdu bahçelerde. İçinde kırmızı balıkları olan. Yukarıda bahsettiğim…
Hiçbiri yok artık.
Beni
tanıyanlar bilir. Derdim Kent Hafızasını canlı tutmaktır. İskele bahane…
ARİF
ATILGAN 2025 TEMMUZ
https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/suadi-ye-i-skelesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder