4 Temmuz 2025 Cuma

 Kent Hafızası

DONDURMACILARIM

1960 yılının haziran ayı. Yeldeğirmeni Kemal Atatürk Ortaokulu’nda okuyorum. Bitirme sınavlarına giriyoruz. O yıllarda ilkokulun, ortaokulun ve lisenin son sınıfını bitirirken sınavlar olurdu. O gün Tarih-Coğrafya-Yurttaşlık Bilgisi sınavı var. İçeride öğretmenimiz Nevzat Aydınlı ve iki tane de diğer sınıfların hocası bulunuyor. O yıllarda diğerlerine ‘mümeyyiz’ denirdi. Sorulara doğru cevap veriyordum. Sonunda şimdi anımsayamayacağım bir soru soruldu. Cevabı biliyorum ama ‘Ya yanlışsa’ diye söyleyemiyorum. Ortam geriliyor. Nevzat beyin öğrencileri bilir. Öğrenci kalacaksa sıkıntıdan bir sigara yakar. Bunu ders yılında da sık sık söylerdi zaten. Ben sustukça yüzü ciddileşiyor. Sonunda sigarasını paketten çıkarıp ağzına koyuyor. İçimden ‘yandım’ diyorum. Ama aklıma gelen cevabı da bir türlü söyleyemiyorum. Bulunduğumuz sınıf Taşlıbayır Sokağı’na bakıyor. Sokaktan arada bir seyyar satıcılar geçiyor. Kimi ‘Pyaaaaaaeesoaaaan (Patates Soğan)’, ‘Zerzaaatçı (Zerzevatçı)’, ‘Skileralyooooom (Eskiler Alıyorum)’, ‘kaaaayciiii (Kalaycı)’, ‘Lastikaaaapçiii (Plastik Kapçı) gibi… Plastik Kap satıcısının sesi devamlı geliyor. Belli ki yorulmuş. Dinleniyor. Arada bir bağırmaya devam ediyor. Diğer öğretmenlerden erkek olanı ‘Yahu ne satıyor bu adam? Alın bütün malını da kurtulalım şundan.’ Diyor. Ben hangisi neci gayet iyi anlıyorum da kendi derdimle meşgulüm. O sırada en beklediğim ses gelmez mi? ‘İşneklataymak (Vişne çikolata kaymak)’. Üstü tenteli mavi dondurma arabasıyla Abdullah Ağbi. Kadın öğretmenin canı çekiyor sanırım. ‘Dondurmaa Kaymak’ diye o da tekrarlıyor Abdullah Ağbinin bağırtısını. Yaz başlamış. Hava sıcak. Çocukların en bayıldığı şey. Dondurma. Hele Abdullah Ağbinin dondurması. Canım çekiyor. ‘Ne olursa olsun söyleyeyim şu aklımdaki cevabı da dışarı çıkayım. Abdullah Ağbi gitmeden yetişeyim.’ Diyorum içimden ve söyleyiveriyorum aklıma gelen cevabı.

Nevzat Bey’in içinden ‘Oh’ çektiğini hissediyorum. Sigarasını yakmıyor. Tekrar paketine sokuyor. O da ben de diğer öğretmenler de hep birlikte rahatlıyoruz. Sevgili hocam ‘Heyecanlandırdın beni’ diyor. Diğer hocalar da bir şeyler söylüyor. Dışarı çıkıyorum. Arkadaşların sorularına da cevaplar veriyorum. Sonunda Dondurmacı Abdullah’ı kaçırıyorum.

                                                      Sokak Dondurmacısı

Esas konumuza gelelim.

Dondurma… O yıllarda yapılana su dondurması denirdi. En basit anlatımla… İç içe silindir şeklindeki iki kazanın iç taraftakine meyve püresi ile su konur, kaplar arasına buz parçaları doldurulur, içteki kap sağa sola elle çalkalanarak malzemenin karışım şeklinde donması sağlanır. Kaymaklı dondurma sütle, çikolatalı dondurma süt ve kakaoyla yapılır. Bir  de şeker tabii ki. Usul aynı. O kapları dondurma arabasına koyarlar. Erimeyi geciktirmek için havlulara sarıp izolasyon yaparlardı. Bu yüzden dondurmacılar aradaki buz ve kazandaki dondurma erimeden ürünü satıp bitirmek için acele ederlerdi. Genellikle ter içinde olurlardı bu sebeplerden.

1957’ye kadar Fatih’te oturuyorduk. Dondurmayla tanışmam orada olmuştur. Saraçhane’de alt geçit ile belediye binası yoktu henüz. Kavşağın Fatih Kaymakamlığı tarafında masalarda dondurma yenen bir bahçe vardı. Babam bazı akşamlar oraya götürürdü bizi ailecek. Dondurma bardağında, metal düz dondurma kaşığıyla yerdik. 10 yaşımda Yeldeğirmeni’ne taşındık. Sonrasında da Abdullah Ağbinin dondurması…

Üniversite yıllarımda delikanlı olmuştum ya… Erkek adam dondurma mı yerdi? Yumuşak, tatlı bir şey. Kızlar ve  çocuklar yerdi onu. Yani çevreye uymuş, dondurma yemeyi bırakmıştım.

                     Torunum Küçükken. Hem Kız Hem Çocuk. Mutluluğa Bakar Mısınız?

Ta ki evlenene kadar. Eşim her kadın gibi dondurmaya bayılıyor. Dolayısıyla ben de tabii ki. Bazen eve de paket şeklinde alıyoruz üstelik. Bu sebepten iyi dondurmayı anlar oluyorum ve öylesini bulduğumuzda da oraya dadanıyoruz.

O günlerden bugünlere iyi dondurmacı olarak bellediklerimizi sıralarsam eğer… Moda’da Ali Usta (1980’ler), yıllarca Kınalıada’ya denize gittiğimizde mutlaka uğradığımız dondurmacı Ömer Usta (1980-1990’lar), Bostancı Kasaplar Çarşısı’nda Hafız Amca (1980’ler), Onun yanında çalışan bir çocukken büyüyüp ayrılan ve ilk dükkanını Nokta durağı yolunda açan bugünün ünlü dondurmacısı Yaşar Usta (1990’lar), Esenköy’de meydandaki dondurmacı (1990’lar), Ezine’de oradakilerin pek önemsemediği belediyenin yanındaki çay bahçesinin dondurmacısı (2000’ler), Suadiye Kurudere Sokağı’ndaki dondurmacı (2010’lar) ve Yalova’nın Balım-Tadım dondurmacısı (2020’ler)… Bazıları artık yerinde yoktur belki ama her birine belli sürelerde abone olmuşuzdur.

Günümüzde teknik ilerledi. Elle değil elektrikle karıştırılıyor dondurma kazanları. Bir de seyyar dondurmacılar pek yok artık. Dolayısıyla eriyecek diye koşturan satıcı da yok. Dükkanlarda soğuk hava tesisatı var. Malzemeyi bitirme derdi kalmamış.

Ama eski su dondurmasını bulamazsınız günümüzde. Su dondurması yediğinizde susamazdınız. Hatta susuzluğunuzu giderirdi o dondurma. Bugünküler öyle değil. Onlara çabuk kıvam alması için krema katılıyor. Krema uzun süre erimemesine de yarıyor. Bu yüzden günümüzde dondurma yediğinizde üzerine su içesiniz gelir. Bir de kremanın halisliği meselesi var ki o konumuzun dışında kalsın. Yine de fikir vermek için söyleyeyim. Eşim krema satın almaz, süzme yoğurt ile kendine özel bir üretim yapar.

Kadınlar ağızlarının tadını iyi biliyor. Onlara uyan çocuklar da… Oğlumun ve torunumun dondurma yemelerini unutmam mümkün değildir. Hele kız olan torunumun.

Son söz… Ey erkekler dondurma güzel bir lezzettir. Farkına varın. Uzak kalmayın.

ARİF ATILGAN 2025 HAZİRAN


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder