Kent Hafızası
DONDURMACILARIM
1960 yılının haziran ayı. Yeldeğirmeni
Kemal Atatürk Ortaokulu’nda okuyorum. Bitirme sınavlarına giriyoruz. O yıllarda
ilkokulun, ortaokulun ve lisenin son sınıfını bitirirken sınavlar olurdu. O gün
Tarih-Coğrafya-Yurttaşlık Bilgisi sınavı var. İçeride öğretmenimiz Nevzat Aydınlı
ve iki tane de diğer sınıfların hocası bulunuyor. O yıllarda diğerlerine ‘mümeyyiz’
denirdi. Sorulara doğru cevap veriyordum. Sonunda şimdi anımsayamayacağım bir
soru soruldu. Cevabı biliyorum ama ‘Ya yanlışsa’ diye söyleyemiyorum. Ortam
geriliyor. Nevzat beyin öğrencileri bilir. Öğrenci kalacaksa sıkıntıdan bir
sigara yakar. Bunu ders yılında da sık sık söylerdi zaten. Ben sustukça yüzü
ciddileşiyor. Sonunda sigarasını paketten çıkarıp ağzına koyuyor. İçimden
‘yandım’ diyorum. Ama aklıma gelen cevabı da bir türlü söyleyemiyorum.
Bulunduğumuz sınıf Taşlıbayır Sokağı’na bakıyor. Sokaktan arada bir seyyar
satıcılar geçiyor. Kimi ‘Pyaaaaaaeesoaaaan (Patates Soğan)’, ‘Zerzaaatçı
(Zerzevatçı)’, ‘Skileralyooooom (Eskiler Alıyorum)’, ‘kaaaayciiii (Kalaycı)’, ‘Lastikaaaapçiii
(Plastik Kapçı) gibi… Plastik Kap satıcısının sesi devamlı geliyor. Belli ki
yorulmuş. Dinleniyor. Arada bir bağırmaya devam ediyor. Diğer öğretmenlerden erkek
olanı ‘Yahu ne satıyor bu adam? Alın bütün malını da kurtulalım şundan.’ Diyor.
Ben hangisi neci gayet iyi anlıyorum da kendi derdimle meşgulüm. O sırada en
beklediğim ses gelmez mi? ‘İşneklataymak (Vişne çikolata kaymak)’. Üstü tenteli
mavi dondurma arabasıyla Abdullah Ağbi. Kadın öğretmenin canı çekiyor sanırım. ‘Dondurmaa Kaymak’ diye o da tekrarlıyor Abdullah Ağbinin bağırtısını. Yaz başlamış. Hava
sıcak. Çocukların en bayıldığı şey. Dondurma. Hele Abdullah Ağbinin dondurması.
Canım çekiyor. ‘Ne olursa olsun söyleyeyim şu aklımdaki cevabı da dışarı
çıkayım. Abdullah Ağbi gitmeden yetişeyim.’ Diyorum içimden ve söyleyiveriyorum
aklıma gelen cevabı.
Nevzat Bey’in içinden ‘Oh’
çektiğini hissediyorum. Sigarasını yakmıyor. Tekrar paketine sokuyor. O da ben
de diğer öğretmenler de hep birlikte rahatlıyoruz. Sevgili hocam ‘Heyecanlandırdın
beni’ diyor. Diğer hocalar da bir şeyler söylüyor. Dışarı çıkıyorum.
Arkadaşların sorularına da cevaplar veriyorum. Sonunda Dondurmacı Abdullah’ı
kaçırıyorum.
Sokak Dondurmacısı
Esas konumuza gelelim.
Dondurma… O yıllarda yapılana
su dondurması denirdi. En basit anlatımla… İç içe silindir şeklindeki iki kazanın
iç taraftakine meyve püresi ile su konur, kaplar arasına buz parçaları doldurulur,
içteki kap sağa sola elle çalkalanarak malzemenin karışım şeklinde donması
sağlanır. Kaymaklı dondurma sütle, çikolatalı dondurma süt ve kakaoyla yapılır.
Bir de şeker tabii ki. Usul aynı. O
kapları dondurma arabasına koyarlar. Erimeyi geciktirmek için havlulara sarıp
izolasyon yaparlardı. Bu yüzden dondurmacılar aradaki buz ve kazandaki dondurma
erimeden ürünü satıp bitirmek için acele ederlerdi. Genellikle ter içinde
olurlardı bu sebeplerden.
1957’ye kadar Fatih’te
oturuyorduk. Dondurmayla tanışmam orada olmuştur. Saraçhane’de alt geçit ile belediye binası yoktu henüz. Kavşağın Fatih Kaymakamlığı tarafında masalarda
dondurma yenen bir bahçe vardı. Babam bazı akşamlar oraya götürürdü bizi
ailecek. Dondurma bardağında, metal düz dondurma kaşığıyla yerdik. 10 yaşımda Yeldeğirmeni’ne
taşındık. Sonrasında da Abdullah Ağbinin dondurması…
Üniversite yıllarımda
delikanlı olmuştum ya… Erkek adam dondurma mı yerdi? Yumuşak, tatlı bir şey. Kızlar
ve çocuklar yerdi onu. Yani çevreye uymuş, dondurma
yemeyi bırakmıştım.
Torunum Küçükken. Hem Kız Hem Çocuk. Mutluluğa Bakar Mısınız?
Ta ki evlenene kadar. Eşim her
kadın gibi dondurmaya bayılıyor. Dolayısıyla ben de tabii ki. Bazen eve de
paket şeklinde alıyoruz üstelik. Bu sebepten iyi dondurmayı anlar oluyorum ve
öylesini bulduğumuzda da oraya dadanıyoruz.
O günlerden bugünlere iyi dondurmacı
olarak bellediklerimizi sıralarsam eğer… Moda’da Ali Usta (1980’ler), yıllarca
Kınalıada’ya denize gittiğimizde mutlaka uğradığımız dondurmacı Ömer Usta
(1980-1990’lar), Bostancı Kasaplar Çarşısı’nda Hafız Amca (1980’ler), Onun
yanında çalışan bir çocukken büyüyüp ayrılan ve ilk dükkanını Nokta durağı
yolunda açan bugünün ünlü dondurmacısı Yaşar Usta (1990’lar), Esenköy’de
meydandaki dondurmacı (1990’lar), Ezine’de oradakilerin pek önemsemediği belediyenin
yanındaki çay bahçesinin dondurmacısı (2000’ler), Suadiye Kurudere Sokağı’ndaki
dondurmacı (2010’lar) ve Yalova’nın Balım-Tadım dondurmacısı (2020’ler)… Bazıları
artık yerinde yoktur belki ama her birine belli sürelerde abone olmuşuzdur.
Günümüzde teknik ilerledi.
Elle değil elektrikle karıştırılıyor dondurma kazanları. Bir de seyyar
dondurmacılar pek yok artık. Dolayısıyla eriyecek diye koşturan satıcı da yok. Dükkanlarda
soğuk hava tesisatı var. Malzemeyi bitirme derdi kalmamış.
Ama eski su dondurmasını
bulamazsınız günümüzde. Su dondurması yediğinizde susamazdınız. Hatta susuzluğunuzu
giderirdi o dondurma. Bugünküler öyle değil. Onlara çabuk kıvam alması için
krema katılıyor. Krema uzun süre erimemesine de yarıyor. Bu yüzden günümüzde
dondurma yediğinizde üzerine su içesiniz gelir. Bir de kremanın halisliği
meselesi var ki o konumuzun dışında kalsın. Yine de fikir vermek için
söyleyeyim. Eşim krema satın almaz, süzme yoğurt ile kendine özel bir üretim
yapar.
Kadınlar ağızlarının tadını
iyi biliyor. Onlara uyan çocuklar da… Oğlumun ve torunumun dondurma yemelerini
unutmam mümkün değildir. Hele kız olan torunumun.
Son söz… Ey erkekler dondurma
güzel bir lezzettir. Farkına varın. Uzak kalmayın.
ARİF ATILGAN 2025 HAZİRAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder