27 Mayıs 2024 Pazartesi

 Öykü-Anı

YATIRLI EVLER

1980'ler... Altıyol meydanındaki Mimarlık bürom 4. Katta idi. Orada kendimi çevreden izole edilmiş gibi hissederdim. Oysa yakın mesafedeki inşaat malzemesi dükkânımda insanlarla iç içe olurdum. Bu sebepten bir süre sonra büroyu dükkânın içine taşıdım. Alttaki öykü oradan…

İki bina ötemdeki iki katlı evde emekli karı-koca otururdu. Kadın dışarı fazla çıkmazdı. Adam çok dolanırdı etrafta. Arada ikisi birden giyinip çıktıklarında anlardınız ki özel bir yere gidiyorlar. Adamın ama özellikle kadının kıyafeti kırk yıl öncesinin filmlerinden çıkmış gibi olurdu. İstanbullu insanlardı.  

İşte o kişiyle kapı önünde sohbet ederken bir gün… Evindeki yatırdan bahsedivermişti. Sanki normal bir olaydan bahseder gibi. Şaşkın sorular sorduğumda da karşı sokağın içindeki bir evde oturan başka bir komşuyu söyledi. ‘Onların evinde de var’ diyerek.

Bahsettiği kişi sık sık dükkânıma gelir hâlbuki. Çay içeriz, sohbet ederiz. Hiç böyle bir şey anlatmamıştı.

O komşuyu bekler olmuştum. Nitekim uğradı. Hoş beşten sonra sordum. ‘Ağabey, sizin evde yatır varmış. Doğru mu?..’ ‘Evet. Var.’ Dedi. İlk gördüğünden itibaren anlattı sonra da… Evleri iki katlıydı. Ailecek üst katta yatıyorlarmış. Alt katta misafir ağırlanıyormuş. Bir gece kalktığında alt kata inip su içmek istemiş. Suyunu içtikten sonra yukarı yöneldiğinde merdivende Onu görmüş. Sakallı, sarıklı, cübbeli bir kişi… Korkmuş. Eskiler bu tip öyküleri çok duyduklarından böyle durumlardaki ilk paniği çabuk atlatırlar. O da öyle olmuş ve hemen dualar okumaya başlamış. Nitekim birazdan gördüğü şey ortadan kaybolmuş. O da yukarı çıkmış.

Ertesi gün konuyu evdekilere anlatmış. ‘Görürseniz korkmayın.’ Demiş. Sonra da başta caminin hocası olmak üzere çevrede bu konuda lafı dinlenir olduğuna inandıklarına tek tek danışmış. Birçok şey söylemişler. O bir tanesini ciddiye almış. ‘Gece bir ibriğe su koy ve bir de havlu as. Abdest alır.’ Denileni yapmış. Sabahları ibrikteki suyun eksildiğini, havlunun da nemli olduğunu görüyormuş. Genellikle tabii. Daha sonra Onu çok seyrek gördüğünü anlattı komşum.

Eski yıllarda çevrede mezarlıklar varmış ama Müslüman mezarlarının Söğütlüçeşme civarında olduğunu bilirim. Belki burada da vardır. Bilmiyorum. Müslümana Müslüman olmayan yatır görünür mü? Onu da bilmiyorum. Ama bizler bu tip öyküleri çok duyup dinlemiş ve de sevmişizdir.

Doğruluğunu sınayacak durumda değilim. Merak ta etmem. İlginç bir hoşluk verir insana bu anlatılar. Hayal gücünüzü arttırır. 

2024... Günümüzde her yer apartman dolu. O çevre de öyle. Ne yatır olur ne de hayal etmek artık. Duygu yoktur insanlarda. Sadece gülerler. Ağlamazlar. Her şeyi bilirler.  Endişe etmezler. Hep mutlu olmak modası oluşmuştur ne hikmetse...

O eski az katlı evler ve onların oluşturduğu az nüfuslu yerleşimler... Hayal ettirirlerdi. Duygu verirlerdi. Gittiler ve gelmeyecekler…

ARİF ATILGAN 2024 MAYIS

https://atilganblog.blogspot.com/2024/05/yatirli-evler-altyol-meydanndaki.html

 https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/yatirli-evler

 

         


25 Mayıs 2024 Cumartesi

Kent Hafızası

GÖSTERİŞLİ KÖŞKLERİN KADERİ

Köşklerin mi, sahiplerinin mi veya her ikisinin mi kaderi demeliyiz bilemiyorum. Merak edenlere birkaç örnek sunayım… İyi mi, kötü mü? Siz karar verin.

CEMİL TOPUZLU KÖŞKÜ

Cemil Topuzlu.. 1866 yılında doğar.. 1886’da yüzbaşı rütbesiyle doktor olur. 1890’da Haydarpaşa Askeri Hastanesinde doktorluğa, Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’de öğretmenliğe başlar.

1900 yılında Çifehavuzlar sahilinde denize 165m kıyısı olan, 30 dönümlük bir arazide kendine bir köşk yaptırır.


Cemil Topuzlu Köşkü.

Cemil Bey, ‘Ömrüm boyunca burada oturmak istiyorum’ dediği köşkte ömrü boyunca oturamamıştır. Uzun yıllar zorunlu olarak yurt dışında kalmıştır. Birlikte yaşadığı kızı bir albayla evlenmiş. Damadının verdiği rahatsızlık dolayısıyla köşkü Hayri İpar’a satmıştır.

1931 yılında İpar ailesi köşkün sahibi olur olmaz sosyeteye girmiş. Burada parlak bir yaşam oluşturulmuş.. Ancak aile fertlerinin sonları hiç de parlak bitmemiştir.. 2. Dünya Savaşı sonrası Hayri İpar ABD’ye kaçar. Köşkü eşi Tevhide İpar’a verir. Oğullardan Mehmet İpar 1950’de intihar eder. Diğer oğlu Ali İpar işlerin başındadır. O da 27 Mayıs 1960 darbesinde Yassıada’da yargılanır. Hapis yatar. Gemileri çürür, hurdaya çıkar. Hayri İpar duyduklarından hasta olur. 1966’da tedaviye gittiği Almanya’da ölür. Kızlarından Muazzez İpar 1972’de intihar eder. 1976’da kızlardan Şaziye İpar ölür. Köşkü satabilmek için anneleri Tevhide Hanıma ‘Akıl sağlığı yerinde değil’ raporu alırlar. Bu işle bekâr kız kardeş Selma İpar uğraşır. Köşk Cevher Özden’e satılır. 1984 de Tevhide İpar hastalanıp ölür. Diğer kız Muzaffer Menteş kardeşlerine karşı dava açar. Kazanamaz. O da 1990larda ölür. Selma İpar 2005’de parasız bir şekilde hizmetçisinin evinde ölür. Ali İpar 2015’de Brezilyada ölür.


1980 yılında köşkün yeni sahibi Banker Kastelli olarak ün yapan Cevher Özden’dir. 1982 yılında Bankerler Krizi çıkınca yurt dışına kaçar. Getirilir. Yargılanır. Hapse girer. Çıkar. Ağbisi Ali Özden Onun ilk duruşmasını izlerken kalp krizi geçirir ve ölür. Cevher Bey tahliye olur. 1986’da araziye imar izni alınır. Ağaçlar kesilir. Köşkün etrafına apartmanlar yapılır. O yıllarda önündeki deniz doldurulmuş, sahile yeşil alan yapılmıştır. Köşk satılır. 2008 yılında Cevher Özden intihar eder.

1997 yılında Şadan Kalkavan-Mehmet Nazif Günal ortaklığı, köşkü Cevher Özden'den satın alır. 2015 yılında Şadan Kalkavan kalp ameliyatı sonrası ölür.

Bugün Köşk metruk durumdadır. Ağaçların kesildiği bahçede apartmanlar bulunmaktadır.

ZİHNİ PAŞA KÖŞKÜ (ZİVERBEY KÖŞKÜ)

Mustafa Zihni Paşa 1838-1911 yılları arasında yaşamış. 2. Abdülhamid’in Maliye, Ticari ve Ziraat, Evkaf Bakanlıklarını yapmış.

1901 yılında Kozyatağı’ndaki 24 dönüm araziye harem ve selamlık olarak 2 köşk yaptırır. Vefat ettikten sonra köşk varislere kalır.

Cumhuriyetin ilanından sonra köşkte yaşayan paşazadeler parasal sıkıntı çekerler. Kendi işlerini kendileri yapmak durumundadırlar. Bu sebepten acemilikler yaparlar. Nitekim 1941 yılının mart ayında yaktıkları bir ateş sebebiyle köşk yanar. Yeni bir bina yapılır

O tarihten sonra binayla Zihni Paşa’nın torunu Behin Hanım ilgilenmiş.

Bir söyleşide ‘Onların kim olduğunu bilmiyordum’ şeklinde konuşan Behin Hanım evi askeriyeye kiraya vermiş.

12 Mart 1971 muhtırasından sonra bina, örgüt mensubu olduğu söylenen kişilerin sorgulandığı bir mekân oluyor. Asker, sivil birçok insan buraya getirilmiş.  Köşk işkence köşkü olarak nam salmış.

Sonraki yıllarda yerine apartmanlar yapılmış.

AHMET RATİP PAŞA KÖŞKÜ-ÇAMLICA KIZ LİSESİ

1845-1913 yılları arasında yaşayan Ahmet Ratip Paşa 2. Abdülhamid döneminde önemli görevler yüklenmiş bir kişidir. Ülkenin en zenginlerindendir. Hicaz Valiliği yaptığı 1903-1908 yılları arasında Çamlıca’da kendine bir köşk inşa ettirir. Mimarı Kemalettin Beydir.

Yaklaşık 31 Dönüm arazi içerisine yapılan bina 24/53m ebadında tabana oturur. 4 katta 5.000m2’nin üzerinde toplam inşaat alanı bulunmaktadır. Kaynaklarda 50’nin üzerinde odası olduğu yazılır. Bodrum kat kâgir yığma, üst katlar ahşap strüktürdür.

1908 yılında 2. Meşrutiyet ilan edilir. 2. Abdülhamid tahttan indirilir. Yerine 5. Mehmed Reşad getirilir. Abdülhamid döneminin yetkilileri görevden alınır, bazıları sürgüne gönderilir. Ahmed Ratip Paşa Midilli Adasına sürülür. 5 yıl uğraş verdiği, büyük paralar harcayarak yaptırdığı bu köşkte 1 gün bile kalamamıştır.

1909 yılında Ahmet Ratip Paşa affedilir. Ancak küsmüştür.. Ülkesine dönmez. Fransa’ya yerleşir. 1913 yılında vefat eder.

1913 yılından sonra binanın okul olma yılları başlar. Sonraki yıllarda okulu büyültmek için bahçesine yeni beton binalar dikilir.

HUGNEN KÖŞKÜ

1908 yılında yeni açılan Haydarpaşa Garına umum müdür olan Bay Hügnen, Bostancı’da deniz kıyısında bulunan 10.980 metre karelik arazi içerisine bir kâşane yaptırmıştı. Köşkün içerisi o zamanın yerli ve yabancı eşyalarıyla oldukça lüks bir şekilde tefriş edilmişti. Hugnen, buraya yaz mevsimlerinde Haydarpaşa dalgakıranının iç tarafına bağlı yatıyla, kış mevsimlerinde ise özel kompartımanında oturduğu banliyö treniyle gelirmiş. Bostancı’da trenden indiğinde, kendisini bekleyen fayton onu köşke götürürmüş.

1923 yılında, 3 yıl önce kurulmuş olan TBMM tarafından Haydarpaşa Gar Müdürlüğü’ne Behiç Erkin atanır. Edouard Huguenin, makamının elinden gitmesinden sonra sağlığının da bozulması sebebiyle Ülkesine döner. 1926 yılında ölür. Arazinin bir kısmı satılır. Köşk hala metruk bir şekilde durmaktadır.

 

Formun Üstü

RIDVAN PAŞA KÖŞKÜ (ERENKÖY KIZ LİSESİ)


1903 yılında Rıdvan Paşa buradaki büyük köşkü yıkarak aynı temeller üzerine daha heybetli bir köşk yaptırır.. İşleri gereği İstanbul’da kalmaktadır. Erenköy’e haftada bir gelebilir.

1906 yılında Rıdvan Paşa anlaşamadığı Ali Şamil Paşa tarafından öldürülür. Boş ve bakımsız kalan köşk Mabeyinci Faik Bey tarafından satın alınır. Faik Bey burada şaşaalı bir yaşam sürer..

1908 yılında Meşrutiyet ilanı ve 1909 yılında 2. Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle Faik Beyin itibarı yok olur. Yurt dışına kaçar.

1911 yılında Köşkü Maarif Nazırlığı 7.500 altına satın alır. İnas Numune Mektebini faaliyete başlatır.

1916 yılında Erenköy İnas Sultanisi adıyla lise öğrenimine başlanır.

MUHTAR PAŞA KÖŞKÜ (KADIKÖY KIZ LİSESİ)

Köşk 1880lerde yapılmış.. Bir İtalyan mimara ait olduğu söylenir.

Nimetullah Hanım, Mısır Hidivi İsmail Paşanın kızıdır. Mahmut Muhtar Bey, Mısır Fevkalade Komiseri Gazi Ahmet Muhtar Paşanın oğludur.

1897 yılında Nimetullah Hanım ile Mahmut Muhtar Bey evlenirler. Nimetullah Hanım Dimitri Valedami isimli bir Rum’dan köşkü satın alır. Yeni evli çift buraya yerleşirler. Mahmut Muhtar Bey sonraki yıllarda Paşa olur. Köşk paşanın adıyla anılır.

1912 yılında Gazi Ahmet Muhtar Paşa sadrazam olunca oğlu Mahmut Muhtar Paşayı Bahriye Nazırı yapar. Dönemin Şehir Hatları olarak kabul edebileceğimiz Seyr-i Sefain İdaresi de Bahriye Nazırlığına bağlıdır. Bu amaçla İngiltere’den alınacak 2 gemi için teminatsız 20.000 İngiliz Lirası ödeme yapılmıştır. İlgili şirket iflas eder, gemiler teslim edilmez.

1929 yılında Mahmut Muhtar Paşa bu sebepten mahkûm olur ve parayı devlete faiziyle ödemesine karar verilir. Malına, mülküne el konulur. Üzülür. Mısır’a yerleşir. Köşteki mutlu yaşam bitmiştir.

1934 yılında soyadı kanunu çıkar. Katırcıoğlu soyadını alır.

1935 yılında vapurla Mısır’dan İsviçre’ye giderken denizde ölür. Nimetullah Hanım ise Mısırda ölür.

1952 yılında Mısır’da ihtilal olur. Hanedana ait varlıklara el konur. Paşanın varisleri oradaki tüm varlıklarını kaybeder. İstanbul’daki iki çocuğu köşkün giderlerini karşılayamamaktadır. Satmaya karar verirler.

 

1956 yılında köşk Milli Eğitim Bakanlığına satılır. Eşyalar, bahçedeki heykeller, çeşme vs ayrıca satılır.

REŞİT PAŞA KÖŞKÜ

Fenerbahçe Stadının karşısında, Kurbağalıdere’ye paralel, denize doğru giden Reşit Paşa Sokağı.. Sokağın sonunda sağda, sokağa adını veren Reşit Paşa Köşkü.. Reşit Paşa da Köşke adını veren kişi..

1800’lerin başında yapıldığı düşünülen köşk paşanın 1. Eşi Yegane Hanımın.

1925 yılında Reşit Paşa, Padişah Abdülhamid tarafından kendisine hediye edilmiş olan ata binerken düşmüş. İki gün sonra ölmüş.

1955 yılında 6-7 Eylül olayları olmaktadır. Eylemciler Reşit Paşa Sokağına girerler. Sokağın sonuna geldiklerinde Reşit Paşa Köşkünün bahçesinin kapısı açıktır.. İçeri girerler.. Binanın da kapısı açıktır.. Sofada masa üzerinde Paşanın eşi Yegâne Hanımın tabutu durmaktadır.. Cenaze kaldırılacaktır.. Sessizce sokağı terk ederler.

1956 (veya 1957) yılı.. Mayıs ayının ortaları.. Kuşluk vakti.. Fenerbahçe Stadında 19 Mayıs gösterilerinin provası yapılacak. Aile Köşkün bahçesinde kahvaltı yapıyor. Köşkte ise boyacılar çalışıyor. Ustalardan biri sigarasını yanlış yere koyuyor, sigara tiner kutusunun içine düşüyor ve önce boyalar sonra bina tutuşuyor.

1958 yılında, 1940’larda yapılan ortadaki ev bir doktora satılıyor. Köşkün Haremlik ve Selamlık bölümleri parsellere ayrılarak aile arasında paylaşılıyor. Selamlık satılıyor. Birkaç yıl sonra da Haremlik tarafı arsa olarak satılıyor.

30 Nisan 1962 tarihinde, 1910’larda müştemilat olarak yapılan tek katlı binada yaşayan Paşanın kızı İffet Çetiner ölüyor. 1 Mayısta kapının önüne siyah bezden örtü geriliyor ve cenazesi orada yıkanıyor.

1960’ların ikinci yarısında aynı ev kumculara satılıyor.

KÖPRÜLÜ KÖŞKÜ

Kurbağalıdere kenarındaki köşklerin en bilineni..  

1890 yılında İsmail Hakkı Bey yaptırıyor.. Birkaç parsel ilerideki Reşit Paşa Köşkü çok gösterişliymiş. İsmail Hakkı Bey daha mütevazı bir yapı istemiş..

750-800m2 civarı bir arsaya oturan, her katı 130-150m2 civarında olan 4 katlı ahşap bir köşktür.

İsmail Hakkı Beyin 3 kızı vardır. Hadiye, Mazlume, Matlube Hanımlar. Bunlardan Hadiye, Avukat Arif Beyle evlenmiş. Evlendiği kişinin ailesi zengindir. Hadiye Hanım hiçbir hak iddiasında bulunmadan evdeki hissesini kardeşlerine bırakır. Matlube Hanım bitişik köşkün sahibi Ruhi Saner Bey ile evlenir. Yandaki köşke taşınır. Köşkteki hissesinin karşılığını para olarak alır.. Köşk Mazlume Hanıma kalır..

1910’lu yılların başında Mazlume Hanım Fadıl Köprülü ile evlenir. Fadıl Bey 1656-1661 yılları arasında Osmanlı sadrazamı olan Köprülü Mehmed Paşanın 7. kuşağındandır.

Köşk, buraya damat gelen Fadıl Köprülünün soyadıyla anılmış. Köprülü Köşkü olarak…

1950’li yıllarda bahçenin Reşit Paşa Sokak tarafındaki sağ köşesinin bir kısmı ifraz edilir.. Borç dolayısıyla satılır. Alanlar o köşeye ayrı bir apartman yaparlar.

1966 yılında Köprülü Köşkü kat karşılığı inşaata verilir. Yıkılır.. Denmiştir ki ‘Dere tarafındaki Köşk yıkılırsa oraya da bir apartman yapılır. Önce sokak tarafına yapalım’.. Reşit Paşa Sokağı tarafına önceki apartmana iki cephede bitişik bir apartman yapılıyor. Köprülü Apartmanı.. Ancak arsanın Kurbağalıdere tarafındaki Köprülü Köşkün bulunduğu diğer yarısına bir şey yapılamaz. Boş kalır.

Köprülü Köşkü Kadıköy’ün yok olan değerlerindendir.

---------------------

İşte böyle sevgili dostlar. Yukarıya yazdığım örneklere sizler de başka eklemeler yapabilirsiniz.

Neredeyse bütün gösterişli köşklerin ve yalıların benzer öykülerinin olması tesadüf müdür? Nazara mı geliniyor? Başka bir deyişle göz mü değiyor?

Yorum yapmak üzerime vazife değil. Sadece dikkatimi çekti.

ARİF ATILGAN 2024 MAYIS

 

https://atilganblog.blogspot.com/2024/05/kent-hafzas-gosterisli-kosklerin-kaderi.html

 

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/g%C3%B6steri-%C5%9Fli-k%C3%B6%C5%9Fkleri-n-kaderi

 

20 Mayıs 2024 Pazartesi

 Anı-Öykü

KADIKÖY’DE BİTİŞİK BİNA SORUNU

1980’li yıllar… Kadıköy Caferağa’da yaptığım bir inşaatın altındaki dükkânı kullanmaya karar veriyorum. Ancak bodrum kata komşudan rutubet geldiğini görüyorum. Zaman geçtikçe rutubet değil devamlı akan ve çoğalan bir su olduğunu fark ediyorum. Bir süre sonra da koktuğunu yani pis su olduğunu anlıyorum. Kendi usullerime göre o suyu perde beton arkasından döşeme betonun altına oradan da rögara gönderiyorum. Ancak bu sorunun önlenmesi gerekiyor. Zira zamanla benim binama koku vs gibi sorun yaratacağı bellidir.

Yanımızdaki bina köşe başında. Onun iç sokaktaki bitişiğinden bana rutubet geliyor. O bina bodrumu olmayan eski bir yapı. Yanlış anımsamıyorsam iki katlı... Alt katta hediyelik eşya yapıp satan akademi mezunu karı-koca çift var. Onlara söyleyince ev sahibinin üst katta olduğunu söylediler. Üst kattaki hanıma durumu anlattığımda o da inşaat mühendisi olan oğlunun bürosunu tarif edip ‘Ben anlamam’ diyor.

1980’lerdeki Uydu Görüntüsü. Siyah: Benim Binam, Mavi: Komşu Bina

Bahariye Caddesindeki büroya gittim. 3 kişiydiler. Durumu anlattım. Dinlediler. Çıktım. Ama yine yapılan bir şey yok.  Bu arada komşu hanımın oğlu olan kişi benim işyerime geldi. Sertçe ‘Sana rutubet bizden gelmiyor’ dedi. Ben de ‘Gerekeni yaparım. Anlaşılır.’ dedim. Huyumdur. Karşımdakine bir kere konuşurum. Olmuyorsa gereken ne ise yaparım. Burada da olmadığını görüyordum.

İSKİ, Kadıköy çarşısında idi. Oradaki kanal müdürüne gittim. Durumu anlattım. İlgilenmelerini istedim. Yasal işlem basitti. O binanın suyunu 24 saat kesecekler, bana gelen akıntının bitip bitmediğini göreceklerdi. Bittiyse, sızıntının o binadan geldiği belli olacak ve onların arızayı gidermesine kadar sularını kesik tutacaklardı.

Müdür bey benim binama geldi durumu gördü ve bana ‘Haklısın’ dedi. Hemen o gün komşunun suyu kesildi. Ertesi gün bizim taraftaki rutubet te kesildi. Yani haklıydım.

Komşumuz tamiratını yapmak zorunda kaldı. Döşemeyi kırdılar. Eski künklerinin tıkanmış olduğu görüldü. Onları söküp attılar. PVC boru döşediler. Sorunu giderdiler. Suları açıldı. Bizdeki rutubet kesildi.

Birkaç gün sonra komşunun inşaat mühendisi oğlu bana geldi. Şikâyet ettiğim için sitem etti. ‘İki meslektaş olarak bu işi halledebilirdik.’ Dedi. Bir iki lafladık. Gitti.

Bu arkadaşlar da inşaat yapıyorlardı. Benden biraz hallice idiler. Yani ben bir bina yaparken onlar 2 veya 3 bina yapıyorlardı.

Bitmedi... Günümüze gelelim… 

Ben kendimi emekli ettim. Özellikle o dönemde ülkede inşaat yapmak çok yorucuydu. Üstelik yalnızdım. Titizdim. Her işle ben uğraşıyordum. Eh dedim.

İnşaat mühendisi olan O arkadaşa gelince… Devam ettiler ve büyüdüler.  İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde dev gökdelenler yapan büyük bir inşaat firmasının sahibi oldular.  Yolları açık olsun.

 ARİF ATILGAN 2024 MAYIS  

  

https://atilganblog.blogspot.com/2024/05/kadikoyde-bitisik-bina-sorunu-1980li.html

 

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/kadik%C3%B6y-de-bi%CC%87ti%CC%87%C5%9Fi%CC%87k-bi%CC%87na-sorunu

 


11 Mayıs 2024 Cumartesi

 Anı-Öykü

MEHMET ALİ YILMAZ

Kendisini Trabzonspor’un başkanı olarak tanır herkes. Daha sonra da siyasetçi ve spordan sorumlu devlet bakanı olarak... Bizler de öyle.

Hâlbuki mahallemizin çocuğudur. Açıkçası kendisiyle tanışmadım. Ama belli ki Yeldeğirmeni’nde, tanışmadan birbirimize yakın mesafelerde olmuşuz. Aynı havayı teneffüs etmişiz.

Onun komşularından olan eski milli basketbolcu Emin Özer, Blog’unda yazdığı yazıda 1960’larda evinin karşısındaki Ramiz ve Mehmet Amcaların bakkalından bahseder. İskele Sokak’la Yeldeğirmeni Sokak’ın kesiştiği meydan yakınındaki bakkal… Mehmet Ali, Mehmet amcanın oğluymuş.

Emin basketbol oynarmış. O güreşirmiş. Ancak okulun Güreş Takımına giremezmiş. Çünkü ağır sıkletteki milli güreşçi Hamit Kaplan'ın kardeşi İrfan Kaplan'da onun gibi 82 kiloda güreşir ve Mehmet’i yenermiş.

Emin Özer der ki ‘Mehmet’in elleri çok kuvvetli idi ve benimle el sıkışırken bütün keyfini çıkarırdı. Bana da parmaklarımı birbirinden ayırmak kalırdı.’

Alttaki öyküyü de tiyatro oyuncusu Ahmet Gülhan ve sinema oyuncusu Yalçın Gülhan’ın kardeşi prodüktör Metin Gülhan’dan dinlemiştim…

Yalçın Gülhan 1980’li yıllarda şarkıcılık ta yapmış. Sanırım Adana’da bir mekânda sahneye çıkıyormuş. Bir gece oraya yine Eski Yeldeğirmenli M. Ali Yılmaz gelmiş. Etrafındakilerle tabii… Trabzonspor Başkanı, Spordan Sorumlu Devlet Bakanı, İşadamı.. Yalçın Gülhan Yeldeğirmenli Mehmet Ali’yi tanıyormuş ama Onun M. Ali Yılmaz’la aynı kişi olduğunu bilmiyormuş.

M. Ali Yılmaz program sonrası kulise gelmiş. Tedirginlik yaşayan Yalçın Ağbiye ‘Yahu Yalçın ben Yeldeğirmenli Karpuzcu M.Ali’ deyince sarılmışlar. Kendisi, yaz mevsiminde harçlık çıkarmak için Ortaokulun karşısındaki arsada karpuz satarmış.

Metin’den duyduğum bir öyküsü daha vardı… 1950-1960'lı yıllarda gazyağı sıkıntısı yaşanmaktaydı. Evlerde gazocağı ve gaz sobası kullanılırdı. Bakkalların önünde gaz varili olur, o varilden pompayla gazyağı çekilerek önce 1 litrelik kaba, sonra da müşterinin getirdiği tenekeye doldurulurdu. Genellikle de bu işlerle bakkalların çocukları ilgilenirdi. Mehmet Ali de babasının bakkalında bu işi yapıyormuş. O sebepten Gazcı Mehmet de dermiş sokaktaki arkadaşları.

Okulu bitirdi. İş hayatına atıldı. Tek-Art isimli firmasını kurdu. İnşaatçılıkla başladığı işlerini geniş çaplı bir holding haline getirdi. Onu herkes tanır. Ben Yeldeğirmenli M.Ali’yi anlatmaya çalıştım.

Mahallemizden çıkmış… Önce mühendis olmuş... Sonra da işadamı, bakan…

Kendisini geçtiğimiz günlerde kaybettik. Allah Rahmet Eylesin semtimizin çocuğuna…

A.Atılgan 24.NİSAN.2024

https://atilganblog.blogspot.com/2024/05/mehmet-ali-yilmaz-kendisini.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/mehmet-ali%CC%87-yilmaz

10 Mayıs 2024 Cuma

 Köşe Yazısı

65 ÜSTÜLER

1970’li yıllarda başlayan apartmanlaşmayla Büyük Aile şekli yok edildi. Daha sonraki yıllarda neredeyse aile yok oldu. Bunlar uzun yazılacak konular. Sadece aile büyüklerinin giderek yalnız yaşamaya mecbur bırakıldıklarını belirtelim. Biz yakın geçmişe ve bugünlere gelelim.

2020 yılında corona salgını dolayısıyla tüm dünyada 1 yıl sokağa çıkma yasağı başlatıldı. Bu yasakların tam anlamıyla bitmesi 2022 yılına kadar sürdü. Ancak bir süre sonra bu hastalığın daha çok 65 yaş üzerindekiler için çıkarıldığı anlaşıldı.

Bir süre 65 üstülerin sokağa çıkmaları yasak oldu. Bakkala giden bir 65 üstü hanımefendiye sokaktaki gençlerin ‘Evine gir. Seni polise ihbar ederim.’ Dedikleri durumlar oldu. Yani 65 üstüler ile 65 altındakiler arasında kopuşlar başladı.

Bugün bambaşka bir durum görülmektedir. Önce emeklilerin maaşları düşük tutuldu. Şimdi ise 65 üstü vatandaşlarımız kamu idaresinde yapacakları her iş ve işlem için devlet doktorundan ‘Aklı Başındadır.’ Raporu almak zorundadır.

Düşünün. 65 üstü bir vatandaşa ki bu bir profesör de olabilir, karşısındaki Doktor ‘Bugün günlerden hangi gün? veya 100’den geriye yedişer yedişer say?’ diyebilir. Şaşırırsa yandı. Yaşamı boyunca binlerce sınava girmiş veya sınav yapmış bir insanın girdiği en önemli sınavı bu olmaktadır. Üstelik kazandığında geçerlilik zamanı sadece 24 saat.

Yasa araştırıldığında, ilgili memur karşısındaki 65 üstü vatandaşın davranışından şüphelendiğinde bu raporu istemek durumundaymış. Anladık ta hangi memur bu riske girer? Ya ileride tersine bir durum olursa? 65 üstü olup okullarda ders veren, şirketlerde iş yapan ve çeşitli alanlarda yetkisi olan yani lafı dinlenen birçok insan var. Hepsi rapor almak zorunda artık…

İnsanların güvenip seçtiği kişiler olan siyasetçiler… Onlar hepimiz hakkında kararlar vermiyorlar mı? Her defasında her gün rapor mu almaları gerekir? Olmaz böyle şey.

Can alıcı soruyu sorayım. 65 altındakilerde aklı başında olmayan olmaz mı?

Sonuçta yeni durumun sessizce normalleştiğini görüyoruz. Mal varlığı olan bir 65 üstü kişi varlığını satamıyor. Emekli maaşıyla sefil bir hayat yaşamak zorunda kalıyor. Amaç bu mudur?

Gelelim daha büyük görüntüye…

Dünyada covid ile başlayan bir uygulama var. Nüfus azaltılmak isteniyor. Hâlbuki bu konu kendiliğinden gerçekleşecektir. Günümüzde aile yok edilmektedir. İnsanlar evlenmek ve çocuk sahibi olmak istemiyor artık. 3-4 çocuk yapan aileler yok. Diğer yandan olumsuz anlamda değişen gıda vs gibi şeyler insanların ömrünü kısaltmaktadır.

Dünyayı yönetenler biraz daha sabretsinler. Nüfus aşağı yöne hareket edecektir.

Son olarak yöneticilerimize seslenmek istiyorum. 65 üstünü rahat bırakın. İnsanları sınava sokar gibi çocuğu hatta torunu yaşındaki doktorların karşısına çıkarmaktan vaz geçin.

Bir de rakamlara bakalım. Ülkemizde 17.5 milyon emekli yani 65 üstü var.. Yaşayan eşleriyle 30 milyon ederler. Çocuklarıyla birlikte oturanları da sayarsak bunlar kabaca 35 milyon seçmen demektir. 61 milyon seçmenimizin yaklaşık %60’ıdır. Siyaset onları rahatsız etmemelidir.

ARİF ATILGAN 2024 MAYIS

  

https://atilganblog.blogspot.com/2024/05/yazs-65-ustuler-1970li-yllarda-baslayan.html

 

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/65-%C3%BCst%C3%BCler

  

7 Mayıs 2024 Salı

 Öykü

GÜZEL KIZ OLMAK

1950’li yılların sonları… İlkokul sonlardayım… Yeldeğirmeni’ndeki evimizin cumbasında oturuyorum.

Cumba, üst katta iki yandan 1.50mt çektikten sonra ortada kalan kısmın sokağa 1mt civarı yapılan kapalı çıkıntısına deniyor. Buralarda seki denilen, cumbanın tamamını kaplayan oturma yeri bulunur. Etrafı sert minderlerle çevrilidir. Üç tarafında pencereler olur ama iki yanındaki dar pencerelerden sokağı seyretmek oldukça keyiflidir.

Cumbalı Evler

Bir yanımızda Rum komşumuzun cumbası var. Diğer yanımızda cumbalı ev yok. Bütün sokak görülebiliyor. Neredeyse köşe başına kadar…

Mevsimi anımsamıyorum ama güzel bir hava vardı o gün. Çocuklar sokakta oynuyordu çünkü. Karakolhane Caddesi tarafına bakıyorum. Evimizin tarafındaki kaldırımda abla dediğim bir kız duruyor, karşısında ise kaldırımın altında ağbi dediğim bir erkek bisikletiyle durmuş. Sohbet ediyorlar. Bu arada Acıbadem tarafında bitirim bilinen, yaşça onlardan da büyük birinin kaldırımda yürüdüğünü gördüm. Kızın arkasından geçerken elini kızın poposuna değdirdi. Bu anlık olayı benden başka kimsenin gördüğünü sanmıyorum. Beni de o üç kişi dâhil kimsenin görmediğini biliyorum. Yani bu olayın tek şahidi bendim. Kız belli etmedi. Belli etse karşısındaki genç ile o kişi arasında hır çıkacaktı. Ama sonunda maalesef kız kötü anılacaktı. Sadece belli bir süre sonra o tarafa başını çevirdi ve o terbiyesizliği yapan tipi gördü. O kişi ise hiç açık vermeden devam etti gitti.

Çok kızmıştım… Güzellik suçtu sanki.

Biraz daha büyüyüp kitaplar okumaya başladığımda erkeklerde testosteron isimli bir hormon olduğunu, kişiliği zayıf olanların o hormon etkisiyle bu tip saçmalıklar yapabileceğini öğrenmiştim. Neyse. Konudan uzaklaşmayayım.

Aradan çok yıllar geçti. Ben çoluk çocuk sahibi bir yetişkin olmuştum. Küçükyalı tarafında oturuyorum. Gariptir… O iki kişi de aynı sokakta oturuyor. Adam mülayim olmuş.

Bakkala gazete almaya gitmiştim. Malum. Berberlerden sonra en iyi muhabbet edilen esnaf mahalle bakkalıdır. Laflıyorum. O arada içeri ardı ardına Ablayla Acıbademli eski bitirim girmez mi? O olayı anımsadım. İkisi de yaşlanmış. Ve tabii birbirlerini hiç tanımıyorlar. Günaydınlaştık. Onlar raflardan alacaklarını seçmeye geçtiler. Bir ara erkeğin kadına ‘Özür dilerim’ dediğini duydum. Aynı rafa uzanmışlar... Hepsine ‘İyi günler’ deyip dışarı çıktım.

Yürürken kendi kendime diyordum ki ‘O özür aslında yıllar önce yaptığının özrüydü. Adamın borcuydu.' Bilerek veya bilmeyerek… Borç ödenmişti sonunda.

ARİF ATILGAN 2024 MAYIS

 

 https://atilganblog.blogspot.com/2024/05/guzel-kiz-olmak-1950li-yllarn-sonlar.html

 https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/g%C3%BCzel-kiz-olmak


 

 


5 Mayıs 2024 Pazar

 Köşe Yazısı

SERVİSLER

1974… İlk arabamı almışım. Gıcır gıcır. Sıfır. Acente… Bostancı’da arkadaşlarla buluşup bir yerde yemek yiyeceğiz. Kadıköy’den başka bir arkadaşımı alıp yola çıktım. Diğerleriyle buluşacağız. Fenerbahçe Stadı’nın önünde iki kişi ‘Hop hop’ deyip el sallıyorlar. Duruyorum. ‘Egzozdan kıvılcım çıkıyor. Karbüratörünüz bozuk. Arabayı yakacaksınız.’ Diyorlar. Korkuyoruz doğal olarak. Ne yapacağımızı düşünürken ‘Biz tamirciyiz. Karbüratörü temizleyiverelim.’ Diyorlar. ‘Pekiyi’ diyoruz. Karbüratörü söküp takıyorlar. Kurcalıyorlar yani. Sonra da ‘Borcunuz şu kadar. Arabayı yanmaktan kurtardık.’ Diyorlar. Veriyoruz. Neyse Bostancı’daki arkadaşlara gecikmemizin sebebini anlatıyoruz. Onlar da ‘Geçmiş olsun’ filan diyorlar. Ertesi gün doğru servise gidiyorum ve durumu anlatıyorum. Onlar onları tanıyorlarmış. ‘Üçkâğıtçılar. Millettin arabasını bozuyorlar.’ Deyip arabamı kontrol ediyorlar. ‘Neyse. Sana zarar vermemişler.’ Diyorlar. Bir süre sonra gazetelerde bunların yakalandığını okuyorum. Ama akıllanıyorum.    

4-5 yıl önce… İstanbul’daki evde bulunan TV arızalandı. Doğal olarak internetten servisini buldum ve telefon ettim… Geldiler. Dediler ki ‘Burada yapamayacağız. Atölyeye götürmemiz gerekiyor.’ ‘Atölyeniz nerede?’ diye sorduğumda Levent’te olduğunu söylediler. Bu sefer huylandım. ‘Fabrikanın Anadolu yakasında servisi yok muymuş? Niye karşıdan gönderdiler?. Onlara telefon açıp bir sorayım.’ Dediğimde ‘Biz özel servisiz.’ Dediler. ‘Pekiyi de ben sizi nereden bulacağım kardeşim.’ Dedim ve servis paralarını ödeyip gönderdim. Sonra daha titiz arayarak esas servisi buldum ve aradım. TV’yi alsalardı. Gitmişti. Ara ki bulasın.

2-3 yıl önceydi… Yalova’daki evdeyiz. Kurban bayramının arife günü buzdolabı arızalandı. Alet yeni olduğu için broşür vs si duruyor. Yani doğru yeri arıyorum. Ama onlar da bayram sonrasına kadar kapalılarmış. Eşim tutturuyor ‘bayram üstü dolaba bir sürü şey konacak mutlaka yapılması gerek’ diye. Haklı da… Mübarek aletler de ne zaman bozulacağını biliyorlar sanki. İnternetten en güvenilir gördüğüm (Nasıl oluyorsa)  servisi arıyorum. Geliyorlar. Diyorlar ki ’Motorunu çıkarıp atölyeye götürmemiz gerekiyor. Burada da yaparız ama ortalığa yayılmamız gerekir. Bayram üstü evinizi kirletmeyelim. Birkaç saatte yapar getiririz’ diyorlar. Yerlerini sorduğumda uzak bir ilçeyi tarif ediyorlar. Eşim sağlam dolap istiyor. Çünkü gelen-giden olacak ve içini dolduracağız. Ben ‘Hayır.’ Diyorum. Bayram sonrası yaptırmayı söyleyerek adamların servis parasını verip gönderiyorum. Eşim kızıyor tabii. Bir şekilde bayramı geçiriyoruz. Bayramdan sonra resmi servis geliyor ve basit bir parçayı değiştirip makul bir ücret alarak gidiyorlar. Motoru verseydim. Gitmişti.

Ve 2024 geçen hafta… İstanbul’daki evde 24 yıllık buzdolabı var. Termostat düğmesi bozuldu. Kapanmıyor, açılmıyor. Yalova’ya gelirken kapatıyoruz hâlbuki. Düğmenin çalışması gerek yani. İnternetten bir telefon buluyorum. Aradığımda ‘Siz resmi servis misiniz?’ diye soruyorum. Dürüstçe ‘Hayır’ diyorlar. Bu sefer başka bir servise telefon ediyorum. Onlar ‘Evet’ diyorlar. Adresi veriyorum. Sonra da sabah yürüyüşü için evin karşısındaki parka çıkıyorum. Yürüyüş sonrası bankta oturup çay içiyorum. Bu arada kafama takılıyor. ‘Ya bunlar da özelse’ diye. Eve gidip arabanın anahtarını alıyorum. Eşim ‘her şeyden şüphelenme diyeceğim ama karışmayayım’ diyor. Atlayıp arabaya cadde üzerinde o markanın bayiini arıyorum. İlk bulduğuma giriyorum ve o telefonun resmi servis olup olmadığını soruyorum. Adam ’Hayır’ diyor ve resmi servisin kartını veriyor. Hemen öncekinden randevuyu iptal edip resmi servisi arıyorum. İptal edince biraz sonra biri arıyor ve iptalden habersizmiş gibi birazdan geleceğini söylüyor. İptal ettiğimi söylüyorum. Daha sonra esas servis geliyor. Bu arada yine diğerleri arıyor ve iptal nedenini soruyorlar. İstemediğimi söylüyorum. Gelenler düğmeyi değiştiriyorlar, derdimi gideriyorlar.

Arkadaşlar.

Bozulan eşyalarınız için servis seçerken titizlik gösterin. Bana sorarsanız RESMİ SERVİSİ seçin.

ARİF ATILGAN 2024 MAYIS  

https://atilganblog.blogspot.com/2024/05/yazs-servisler-1974-ilk-arabam-almsm.html

 https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/servi%CC%87sler