Prof. SEMAVİ EYİCE İLE KASIM 2016 TARİHİNDE YAPTIĞIM RÖPORTAJ -4-
Arif Atılgan
Sayın Semavi Eyice ile 2016 Yılının Kasım ayında evinde buluşarak bir sohbet gerçekleştirmiştim. Kendisini 28 Mayıs 2018 tarihinde kaybettik. Kamuya mal olmuş bir insandı. Bu sebepten sohbetin tamamını tüm ilgilenenlerle paylaşmayı doğru buldum. Ancak 50 sayfa civarında olduğu için bölüm bölüm yayınlayacağım.
Onu bir ararım oradan ben hocam.
Yeldeğirmenindeyken, oradan Saint Joseph’e gittiniz değil mi?
Saint
Joseph’e gittim ondan sonra bir senede orada okudum. Ondan sonra babam dedi ki
‘Şimdi seni bütün derslerde imtihana filan sokarlar ondan sonra altından ya
kalkarsın ya kalkamazsın.’ Birazda yabancı okullardan gelenlerden intikam
alıyorlar. Öyle bir tutumda var. Ondan sonra ’Sen bir sene filan ilkokula git
oradan diploma al o zaman sen normal ilkokul imtihanına girmesin’ dedi. Onun
üzerine ben girmedim tabi.
Hocam peki Ortaokul?
Ortaokulu
ben Galatasaray’da okudum.
Anladım hocam ilk Osmangazi’den Saint
Joseph’e gittiniz ilkokulda.
Bir
sene Saint Joseph’e gittim ondan sonra Osmangazi’ye geldim. İlkokul diplomasını
oradan aldım. Ondan sonra Galatasaray’a gittim. O zaman beni Türkçe olan
derslerden imtihana tabii tutmadılar. Oranın diploması elimde olduğundan.
Yalnız Fransızcadan imtihan ettiler. Fransızcayı zaten 5 sene evvelden
öğrenmiştim onun üzerine kolayca oraya kaydım yapıldı.
Siz yani şimdi önce Saint Louis’de
başladınız okula, sonra Saint Joseph’e gittiniz.
Evet,
o kısa bir süre.
Sonra Osmangazi’ye geldiniz, orayı
bitirip Galatasaray’a geçtiniz. Peki, hocam Yeldeğirmeniyle ilgili aklınızda iz
bırakan neler var?
Valla
pek fazla bir şey yok yalnız o bizim sokağın başındaki yerde Namazgâh vardı bir
tane. Onun ağacı vardı. Çınar ağacı o bundan bir on onbeş sene evvel filan
devrildi. Ondan sonra parçaladılar, yaktılar herhalde bir yerlerde. Ondan sonra
o çeşmeyi, Lâdikli bir şey ağa denilen biri yaptırmış.
Lâdikli Ahmed Ağa.
Evet,
ondan sonra o çeşmeyi biraz restore ettiler. Fakat o çeşme zaten süslü bir
çeşmeymiş bir ara onun o süslü bazı parçalarını üstüne koymuşlar. Yani
çatısına. Ben onun üzerine çıktım baktımdı. İşte mihrap parçalar filan vardı o
zaman. Sonra işte bir takım belediyeye gidip gelen bazı kızlar vardı. Onların
biri yeniden rölöve filan çizdi o çeşmeyi güya restore ettiler. Zaman zaman o
çeşme akardı. Bir yerlerden yol bulur bir bakarsın şakır şakır akıyor. Sonra
gene kuruttular filan ondan sonra o onun Namazgâhı vardı. Ondan sonra o
Namazgâh çok sene evvel yok oldu ortadan. Hatta Namazgâh Taşı vardı.
Kıblegah taşı var orda hocam koymuşlar
ama…
Ya
o uydurma. İstiridye kabuğu şeklinde bir süslemesi vardı onun. Ondan sonra
biraz gerideydi. Ve orada bir numaralı ev -altı kâgir üstü ahşaptır onun- bir
ara eski eser sayıldı tescil edildi. Yani onun için pek değiştirilemez o ev.
Zannediyorum işgal yıllarında orası İngilizlerin polis karakolu olmuş. Ve tam
önünde bir boşluk var ya zeminde orada bir tane yuvarlak vardı. Bordür
taşlardan yapılmış.
Orada yaşayan hanım bana geliyordu.
Ben mimarlar odası başkanıyken geliyordu ve o fotoğrafları gördüm. Çok güzel
bir yalıymış orası. Yerde böyle yürüme taşları filan vardı.
Efenim
orda şey varmış ben görmedim onu hiçbir zaman yalnız o şeyin temeliydi. Avrupa
da filan olan gazete köşkleri vardır ya gazete satılan yerler. Onun temeliymiş.
Tam yolun ağzındaydı.
Evet,
İngilizler o yuvarlağın üzerine öyle bir köşk yapmışlar. Dergi, gazete filan
satmak üzere. Onlar gittikten sonra o köşk ortadan kaldırılmış yalnız temeli
kalmıştı. Böyle yuvarlak fakat onunda acı bir hatırası vardır. Bir hanım
çocuğuyla beraber komşunun kızını da almış orada yürüyorlarmış o esnada bizim
yokuşta freni kopan bir araç yukarıdan aşağıya bir iniyor ve o kızcağızı orada
o temele yapıştırıp parçalıyor. Orada kanı uzun zaman görünürdü. Sonra onu
söktüler ve o yuvarlak temel yok şimdi.
Karakol hane caddesinden tramvay
geçtiğini hatırlıyorsunuz herhalde. Aşağıya iniyormuş hatta kışları kayar,
devrilir filan diye de anlatır eskiler.
Evet.
Peki, hocam Ayrılık Çeşme Sokağını
biliyorsunuz. Şimdi Kitaplarda yazar İngilizler geldikten ve işgalden sonra
1920’li yıllarda burayı bir ara genelev gibi kullanmışlar. Onula ilgili siz bir
şey hatırlıyor musunuz?
Hayır,
yalnız Kadıköy de Yeldeğirmeni’nin Paris Mahallesi diye bilinen bir yeri vardı.
İşte hocam o yüzden oraya Paris
Mahallesi denirmiş galiba.
Yo
hayır, ilerideydi o. İbrahim Ağa yolunda değildi de daha yukarıdaydı o.
Evet, hocam Ayrılık Çeşmesi Sokağıydı
orası yani demir yolunun üstü.
Orda
işte meşhurdu o ama biz çocukken tabiî ki oralardan geçmemiz mümkün değildi.
Söylerlerdi duyardık ama oralardan hiçbir zaman geçmedik. Yalnız tam karakolu
geçtikten sonra kısa ve demir yoluna doğru bir sokak vardı. Onun orada tam tren
yolunun komşusu bir tane sinema yapıldı.
Anladım hocam orası Duatepe Sokak. Bir
üstündeydi orası Özen sinemasıydı Yeldeğirmeni sineması diye de geçiyor.
Evet,
Yeldeğirmeni sineması. Sonra orada artık dördüncü derecede filmler filan
oynardı. Ondan sonra zemini filan tahtaydı galiba ondan sonra girerdik. On
kuruşa bileti vardı onun. Ondan sonra başlardık tepinmeye başlamadığı taktirde.
Başlar mısın başlayalım mı diye bağıra bağıra ondan sonra zaten bir uyduruk
sinemada aşağıda Kuşdilinde vardı.
Hangarda.
Evet,
sonrada Tramvay müzesi filan yaptılar bir ara.
Yeldeğirmeni sinemasına o gittiğiniz
zamanlar elektrik var mıydı?
Vardı
tam bilmiyorum ama yani biz gittik ve giderdik oraya. Ondan sonra fakat bizim
sokaklar o düz sokak denilen o sokakta nedense itibarlı bir sokakmış o. Bu
nedenle orada gaz lambası vardı. E yani
sokağı aydınlatması için tam köşe başında birde aşağıya doğru giden yolun
yanından giden bir yol vardı. Ondan sonra İbrahim Ağa caddesine inen o köşede
bir gaz lambası için bir delik vardı. Onu her akşam elinde meşalesi olan ve
devamlı yanan bir sopası olan adam gelir onun yerden kapağını açar ondan sonra
fitilini oradan yakar ondan sonra kapağını kapatır giderdi. Hava gazı bulunduğu
müddetçe o adam muntazam geldi gitti. Daha sonra orayı iptal ettiler.
Sizine evlerde hava gazı vardı değil
mi?
Bizim
evde vardı mesela. Birinci katta vardı hava gazı fakat üst katlarda yoktu.
Oralarda lamba filan kullanılırdı. Sonra eve elektrik geldiğinde herkes dıştan
hatlar döşediler. Bütün evler yapılmış böyle uyguladılar.
Sıva üstü denilen şekilde.
Evet.
Hocam Haydarpaşa’da Haydar Baba
yatır’ı vardı. Sizin yazınızda okuduğuma göre esasında orada Haydar Baba değil
Lahuti Mahmut Baba yatıyormuş. Fakat demir yolcuları gidip gelirken Haydar Baba
diye oraya el sallarlar, dua ederlermiş bu şekilde adı Haydar Baba diye kaldı
şeklinde yazmıştınız galiba öyle değil mi?
Valla
ben öyle öğrendim öyle biliyorum yani daha fazlada bilmiyorum. Daha sonra birde
oraya kocaman bir camii yaptılar. O tamamen yeni ve evveliyatı yok onun.
Bende aynı fikirdeyim orada önceleri
hiçbir şekilde cami filan yoktu. Ama orada eskiden cami vardı diye de
yazmışlar.
Ona
bende şaştım. O hiçbir zaman yoktu. Çünkü biz genellikle daha yakın yerdi ve
oradan Haydarpaşa’dan vapura binerdik İstanbul’a gitmek için ve oradan da
çıkardık. Yalnız orada ufacık bir yerleşim yeri de vardı tam o caddenin
köşesinde. Birde daha çok orada bakkallar filanda vardı. Ayrıca takaların,
Karadeniz’den gelen takaların İstanbul da demirleme yerleri orasıydı.
Haydarpaşa deresinin ağzımı hocam? Et
Balık Kurumu var orada.
Evet,
orda vagon atölyesi vardı geride çayırlara doğru. Ondan sonra orada ufak bir
yer yerleşim yeri vardı.
Bomonti Bira Bahçesi de önce
oralardaymış galiba?
Onu
ben görmedim hiçbir zaman.
4. Bölümün Sonu. Devam edecek..
ATILGAN BLOG ARİF ATILGAN EYLÜL 2018
Blogumdan yazı yayınlayanların üst satırdaki ATILGAN BLOG ARİF ATILGAN imzasıyla yayınlamaları gerekir.
Oralarda takipçim olması sevindirici. Teşekkürler.
YanıtlaSilhttps://www.kernekotokiralama.com/
YanıtlaSil