20 Mayıs 2016 Cuma

MALTEPE’DE GELİŞMELER
Arif Atılgan

Anadolu yakasında, kadim bir yerleşim olan Üsküdar ile işçi semti Kartalın dışındaki alanlar yıllar boyu İstanbul’un sayfiye yerleri olarak kullanılmışlardır. Bu ilçelerden Kadıköy’de yapılaşma 1960 larda iskeleye yakın yerlerden başlamış, 1970 lerde ve 1980 lerde gelişerek Bostancıya doğru devam etmiştir. Maltepe’de ise 1970 lerde Bostancı sınırı olan Altıntepe’de başlamış, 1980 lerde ve 1990 larda Kartal sınırına doğru devam etmiştir. Görülüyor ki Anadolu yakasında yapılaşma Avrupa yakasına yakın yerlerden başlayarak uzak yerlere doğru devam etmiştir.

Maltepe 1970 lerde kendine bağlı Küçükyalı Belediyesi ile müstakil belediye idi. O yıllarda bölgedeki yapılaşma Küçükyalı Belediyesi sınırlarında, mesleğe yeni başlayan inşaatçılar tarafından gerçekleştirilmişti.

                                                         Küçükyalı Kıyıları

1981 de İBB ye bağlı Şube Müdürlüğü, 1985 te Kartal Belediyesine bağlı müdürlük haline getirilen Maltepe’de, o yıllardaki bölgenin inşaatçıları rantı öğrenmişler, daha “profesyonel” işler yapmaya başlamışlardı. Bölge hala sayfiye yeri özelliğini kaybetmemişti. Yeni yapılan apartmanlara taşınanların komşuları eski yazlıkçılar olmaktaydı.     

Maltepe 1992 de müstakil ilçe ve belediye olmuştur. Belediye olduktan sonra 2004 yılına kadar ANAP lı idare tarafından yönetilmiştir. Bu yıllarda E5 üzerindeki tarihi Başıbüyük Köyü ile Gülsuyu Mahalleleri gecekondu ve kooperatif yapılarıyla dolmuş, ilçenin genelinde inşaatçılık çığırından çıkmıştı. Maltepe’nin yardımına 1999 depremi yetişmişti. Bugün hala o yıllardan kalan yanlışlar göze çarpmaktadır.

                                                         Eski ve Yeni Bina

İdealtepe’de, çevresindekilerden fazla yapılaşması fark edilen, önce hastane olacağı söylenen sonra otel yapılan binanın görüntüsü ilgi çekicidir.

                                                                 Otel.

2004-2009 arası AKP li belediyenin idare ettiği dönem, deprem sonrasında inşaat yapma sürecinin intizama sokulduğu yıllardı. Yeni Yapı Yönetmeliği getirilmiş, kaçak inşaata son verilmişti. Bu sefer de ilçede planlı yapılan yanlışlar dikkat çekmiştir. Örneğin: Yukarıda bahsedilen otelin yakınındaki 20 ve 26 katlı iki kule E5 altındaki alanda herkesin dikkatini çeken en belirgin uygulama olmuştur. Bu binaların da görüntüsü ilgi çekicidir. Benzeri binalar gibi buradaki kulelerin de mimarlık ödüllü olduğu söylenir.

                                                                 Kuleler.

2009-2014 yıllarında CHP li yönetim gelmiştir. Bu dönemde göze batan aşırı imar faaliyetleri görünmemiştir. Sadece cadde sokaklarda ilçeye yakışmayacak duvar süslemeleri dikkat çekmiştir.

                                                           Duvar Süsü.

2014 sonrası yine CHP li ama yeni bir yönetim tarafından idare edilmektedir Maltepe. Önce E5 üzerinde Mexpo adlı Fuar konusu gündeme getirilmiştir. Fuar alanının Maltepe’yi ticarileştireceği bilinmelidir. Ticarileşmenin diğer göstergesi tarihi Beşçeşmeler meydanında görülmektedir. Tabanının ‘yontubezek’ isimli sanat ile modern döşenmesi, bina cephelerinin giydirilmesi gibi çalışmalar yapılmaktadır. Yapılan işin sanat değerine söz edilemez. Ancak tarihi bir yer aslına uygun olarak düzenlenmelidir. Buralarda yapılan çalışmaların Kadıköy’de Yeldeğirmeni ve Tarihi Çarşıda yapılan Canlandırma Projelerine benzer olması düşündürücüdür.  Kadıköy’de de sosyo-kültürel yapının değişmesinden, esnafın gelirinin artmasından, cazibe merkezi olunmasından bahsediliyordu. Bugün Kadıköy Tarihi Çarşıda ve Yeldeğirmeninde eski esnaf ta, yaşayanlar da yok olmuştur. Olumsuzluk Moda, Bahariye gibi başka semtleri de etkilemiştir.

                                                            Beşçeşmeler.

Diğer yandan Maltepe’nin E5 altındaki bölümünde yüksek binaların yapılmaya başlanması ise endişe vericidir. Gözbebeği gibi bakılması gereken E5 altı bölgede 25 katlı bina inşaatları görülmeye başlandı. Duyumlarımız doğruysa 40 katlılar da geliyormuş arkadan.

                                                        Yeni Bir İnşaat Afişi.

Anadolu yakasında E5 in iki kenarı Kadıköy’den Tuzlaya kadar ticarileştirilmektedir. Maltepe’de bu aks içersindedir. İlçenin E5 üzerindeki bölümü ise planlı veya plansız olumsuz yapılaştırılmıştır. Bu olumsuzluğu giderme çalışmaları yapılmalıdır.

E5 altındaki alanın değerinin bilinmesi ve burada E5 üzerindeki alanda yapılan yanlışlıkların yapılmaması gerekir.  E5 ile deniz arasındaki bölge 4-5 katlı apartmanların olduğu mahalle ve sayfiye yeri yaşantısının hissedildiği yerleşimdir. Bugün hala yeşili, parkı, esnafı, komşuluk ilişkileri bulunmaktadır burada. Çarşısında çoğunlukla Maltepelilerin alış-veriş yapmasının kıymeti bilinmelidir. 

                                                         Sakin Mahalle Sokağı.

Suadiye’de apartmanlarının müteahhite verilmesi sebebiyle inşaat süresinde Maltepe’ye taşınmış tanıdığım bir kadın ‘Geriye dönmeyi düşünmüyorum. Burada yaşarım artık.’ Demişti bana. Maltepe’nin kendi değerinin farkına varması, komşu ilçelere özenmemesi gerekir. O ilçeler Maltepe’ye benzemeye çalışmalıdırlar aslında. Maltepe E5 altını koruyup, E5 üzerini nasıl düzeltirimin planlarını yapmalıdır. 
ARİF ATILGAN MAYIS 2016

18 Mayıs 2016 Çarşamba

Kent Öyküleri

ÜNSAL AĞBİ

Kadıköy’de Yeldeğirmeni isimli semtte geçti çocukluğum ve delikanlılığım.

Bugün birbirini tanımayan insanların oturduğu apartmanları yaşadıkça, o günlerin semt anlayışını nasıl da arıyor insan.. Bütün sokak, hatta semt bir aile gibiydi adeta.. Herkes birbirini tanır, selamlaşırdı.. Hal hatır sormadan geçip gidilmezdi karşılaşıldığında.

Biz çocukların birçok ağabeyi, ablası, amcası, teyzesi vardı sanki. İnsanlar o derece sıcak ve samimiydi ki.. Doğal parkımız olan Arnavut kaldırımı sokaklarımızda bazen azarlanır, bazen de sevilirdik büyüklerimizce..

İşte o zamanların Yeldeğirmeni’ni, Kadıköy’ünü hatta İstanbul’unu anlatabilmek için yine o zamanlardaki küçük anılarımı bahane etmek istiyorum aslında.

Bir Ünsal Ağbi vardı semtimizde. Biz çocukken O yakışıklı bir delikanlı, Fenerbahçe’de oynayan iyi bir futbolcu idi. O, benim çocukluğumda o kadar önemliydi ki… En yakışıklı, en delikanlı, en sporcu..
  


Fenerbahçe A takımında ilk maçını oynayacaktı eski tahta tribünlü Fenerbahçe Stadında.

Stada giriş parası 1 TL idi ve cebimizdeki para kuruşlardan liralara ancak bayramlarda girebilirdi.

Sanki ben oynayacakmışım gibi heyecanlıydım stadı çevreleyen taş duvarın üzerinden atlarken. Gömleğimi tellere takmıştım ama onu ancak eve dönerken düşünebilirdim.

Bir gün Ünsal Ağbi Elektrikçi Fikret’le kavga etmişti köşe başında. Elektrikçi Fikret’in attığı kafa sanki benim burnumda patlamıştı. Konduramamıştım kafa yemeyi Ünsal Ağbiye.

Yıllar sonra mimar olup inşaatçılıkla uğraşmaya başlamıştım.

Beğendiğim bir arsanın sahibiyle görüşecektim. Aradaki komisyoncu, eski Kadıköy parkının içinde oluşan kuşçu, çiçekçi dükkânlarından birine götürdü beni. Küçük bir dükkândı gittiğimiz yer. Karşımda, bana beyefendi diyen kibar biri vardı.

Ben bu insanı bir yerden tanıyordum sanki..

Evet.. O, Ünsal Ağbiydi.
………………………………..

Ünsal Ağbiyi İbrahimağa Çayırında tanımıştım. İlkokula gidiyordum. Delikanlı olacağım günleri hayal ettiğim yaşlardaydım. Sahada Yeldeğirmeni takımı oyuncuları çift kale maç yapıyorlardı. Biz de sahanın dışında aramızda oynuyor, oynarken sahadaki maçı seyrediyorduk.

Bir oyuncu Koşuyolu tarafındaki kalenin önünden topu almış, dizlerinde ve kafasında sektirerek hiç yere düşürmeden ve kimseye kaptırmadan metruk yapıların tarafındaki kaleye kadar gidip gol atmıştı. Sahadakiler ‘Bravo Ünsal’ diyerek takdir etmişlerdi. Sonraki yıllarda Fenerbahçe’de oynamış A takımına geçmişti.

Kavgacı bir kişilikteydi. Hele Fenerbahçe’den takım arkadaşı Selçuk’la Kuşdili sahasındaki kavgasını unutamam. Yeldeğirmeni-Kuşdili oynuyordu. İkisi de kavgacı olan Ünsal’la Selçuk ayrı takımlardaydı. Birden kavgaya tutuşmuşlardı. Ardından bütün saha, herkes.. Neyse ki Kuşdilinde kahvehanesi olan Kadıköy’ün kabadayısı Cimbom İhsan ortaya çıkmış, bir iki kişiye attığı tokatla raconu kesmiş, olayı sonlandırmıştı.

Ünsal Ağbi semtin güzel giyinen yakışıklı delikanlılarındandı. Futbol hayatını, takılmaya başladığı Uzun Hafız Sokaktaki meyhane bitirmişti. Garip bir tesadüf, bugün o meyhanenin olduğu yerdeki kahvehaneye takılıyormuş.

İnanır mısınız Ünsal Ağbi beni tanımaz. ‘Muhit’ böyle bir şey işte..
ARİF ATILGAN MAYIS 2016

Not: Ünsal Ağbiyi 26 Şubat 2020 tarihinde kaybettik.

15 Mayıs 2016 Pazar

FUTBOLA EKONOMİK BAKIŞ

Borsada 3 Temmuz 2011 den bugüne kadar en çok kayıp %80 ile Galatasaray hisselerinde, en az kayıp %35 ile Fenerbahçe’de olmuş. Beşiktaş şampiyon olduğunda 168 milyon kazancı olacakmış, hisseleri ise yılbaşından bugüne % 135 kazanmış.

Anladığımdan değil. Bu bilgilerden hareketle şeytanın avukatlığını yapıp konuya matematikle bakmak istiyorum. Ekonomide büyük farklara tedbirli yaklaşılır. İstikrarlı rakamlar güvenlidir. Bu durumda Galatasaray’a tedbirli bakmak gerektiği, Fenerbahçe’nin ise daha güvenli olduğu görülüyor.

Beşiktaş’ın bugünkü yönetimi göreve geldiğinde kulübün iflas durumunda olduğu söyleniyordu. Bu kulüp hem stat yaptı hem de şampiyon oluyor. Gömü bulunduysa bir şey denemez.


Matematikle bakıldığında, yılbaşından bugüne %135 artan hisselerin önümüzdeki birkaç haftada biraz daha artacağı beklenmektedir. Yıllık faizin tek rakamlarda olduğu ortamda altı ayda %135 gelir insanı düşündürmelidir bence. Ekonomide, çıkan haberlerin önceden satın alındığı bilinir. Elinde hisse olanlar kulübün büyük yardım aldığı kişi veya kurumlardır herhalde. Dolayısıyla şu sıralarda satış yapanlar da bunlardır. Alanlar kimlerdir? Onlar da hem kulübe yardım yaptıklarını hem de kendilerinin kazanç sağladığını düşünen, borsa gibi konuları da pek bilmeyen iyi niyetli tribündekilerdir. Bir süre sonra hisseler gerçek değerlerine düştüklerinde bugün satın alanlar panikle satacaklar, satanlar geriye satın alacaklardır. Dolayısıyla tribündekiler yani şu sıralarda satın alanlar kaybedecekler. Diğerleri kazanacak, kulübe yardım parası toplanmış olacaktır.

Kimin kazanıp kaybedeceği bizi ilgilendirmez. Ortada yasalara aykırı bir durum yok. Ancak sonuca baktığımızda kulübün maddi sıkıntısı tribündekilerin katkılarıyla giderilmiş olacaktır. Büyük takımlardan birinin yok olmasının önlenmesi siyasete, toplum psikolojisine, her şeye yararlıdır. Belki de yöntem doğrudur.

Galatasaray da aynı sıkıntıları çekiyordu şampiyon olmadan önce.

Eğer bu yöntem doğruysa ve de Trabzon 4. Büyük olarak kabul ediliyor, o şekilde korunması düşünülüyorsa, önümüzdeki yıl büyük ihtimalle şampiyon olacaktır. Diğer yandan Galatasaray‘ın bu yıl Avrupa’ya gidebilmesi için Türkiye Kupasını alması şart olursa, finalde Fenerbahçe’yi yenecek ve kupayı kazanacaktır.

Fenerbahçe’nin taraftarının da içinde olduğu camiası kulübe ekonomik sıkıntı çektirmiyor. Vergisini ödüyor, stadını yapıyor, en zor durumda flaş transferler gerçekleştiriyor ve hala başka yatırımlar yapabiliyor. Bu kulübün yok olmayacağı kesindir. İkinciliklerle devamlı gündemde olabilecek, lige renk ve fiat kazandıracaktır. Durumun siyasete, toplum psikolojisine ve başka şeylere zararı yoktur. Yani sorun yoktur. Sadece 4. Yıldızı takmazsa bazı sorunlar olabilir. Bunun için bir sonraki yıl şampiyon olması gerekecektir.

Şampiyonu Kutlarım.
ARİF ATILGAN MAYIS 2016


13 Mayıs 2016 Cuma

FUTBOLA TOPLUMSAL BAKIŞ

Beşiktaşlı arkadaşlarımız kızmasınlar. Hatta Galatasaraylılar da kızmasınlar. Sakin bir Fenerbahçeli olarak konuya tepeden tarafsız bakmaya çalışacağım.

Türk’le Alman’ın arasındaki farkı şöyle anlatırlar. Türk duygusaldır, daima güçsüzden yanadır, güçsüze yapılan torpili bile hoş görür. Alman ise duygusuzdur, güçlüden yanadır, güçlünün maddi-manevi-fiziki birçok fedakârlıkta bulunduğunu, güçsüzü yenmesinin normal hatta hakkı olduğunu söyler.

Beşiktaş az bütçeyle yüksek bütçeli Fenerbahçe’nin önüne geçmiş deniyor. Almanın somut bakışıyla bu ancak arkadan itmekle olur. O zaman, bir süredir geride kalan Beşiktaşı yeni stadıyla birlikte öne çıkarıp Fenerin popülaritesinin bir kısmı ona aktarılacaktır. Olabilir.

Beşiktaşın hocası sezon başında hiç görevi değilken şike sürecinden bahsetmeye başladı. Sonra önü açıldı ve O da konuyu kapattı. Belki de bunları yapmasına bile gerek yoktu. Terslik olsa yine bu konulara mı girecekti? FB ye karşı oynayanların hırsı rakibine karşı oynarken de aynı mı?


Hiç FB ye kabahat bulmuyorum. Yorumcuların deyişiyle ince kıyımlarla birine kaybettirilir diğerine kazandırılır puanlar.  Sadece sahada değil saha dışında da. Trabzon’da topyekûn takım imha edilecekti. Tık yok. Daha sonra iki futbolcusuna ateş edildi. Tık yok. Bu yıl Trabzon’da sahaya giren biri hakem dövdü. Tık yok. Hala tribünlerde şike süreci afişi asılıyor. Tık yok. En küçük konuda başkana göndermeler yapılır. Tık yok.

Türkiye’de her şey doğru olursa değişmez tek şampiyon Fener olur.

GS li bir futbolcu ‘Beşiktaş maçında Fener maçının hazırlığını yaptık. O maç bizim için önemli değildi. Fenerbahçe maçı önemli.’ demiş. Ben daha ileri gidiyorum. Eğer GS nin Avrupa’ya çıkması için kupayı alması şart olursa, kupayı alacaktır.

Önce FB li futbolculara, sonra hocaya ama sonunda Başkana laf edilmeye başlanacaktır. Amaç başkanın kellesidir. FB yi başkalarıyla karıştıranlar FB ye dışarıdan hükmedilemeyeceğini bilmiyorlar.
Şampiyonu Kutlarım.
ARİF ATILGAN MAYIS 2016


9 Mayıs 2016 Pazartesi

Kent Öyküleri

DONDURMACI YAŞAR USTA

1980 li yılların ikinci yarısıydı. Küçükyalı Altıntepe’de benim aileme yakın bir evde oturuyorduk. Sokakta babamla rastlaştığımızda, bize Kasaplar Çarşısındaki Hafız Ustada dondurma ısmarlardı. Tanıdık olan Hafız Beyin ürünleri insanı susatmazdı.

1990 lı yıllarda Bostancı Kasaplar Çarşısından Nokta durağına çıkarken sağ tarafta bir dondurmacı ortaya çıkmıştı. Arkadaki evin alt katında üretim yapıyor, bahçenin ön tarafında da satış yapıyordu. Yaşar isimli bu kişinin Hafız Ustanın yanında yetişmiş olduğunu öğrenmiştik. Bir süre sonra ortadan kaybolan Yaşar’ı insanlar arar olmuştu.

2000 li yıllarda Bostancı trafik ışıklarının yakınında Yaşar Usta isimli bir dondurmacı dikkat çekmeye başlamıştı. O, Hafız Ustanın yanında yetişmiş olan Yaşar’dan başkası değildi.

Eski usulle dondurma yaparak ünlenmiş, şubeler açmaya başlamıştı.

Geçtiğimiz günlerde İdealtepe’de dükkân açmış Yaşar Usta. Tesadüf o gün oğlum, gelinim, torunumla birlikte dondurma yedik burada.


Bebekli genç bir anne sitem ediyordu dükkândaki görevlilere ‘Çok ayıp ettiniz, biz buradan taşınıyoruz siz burada dükkân açtınız’.

Yıllar önce Babam Hafız Ustadan oğluna (bana), gelinine, torununa dondurma ikram ediyordu. Bugün Onun oğlu (ben) Hafız Ustanın yetiştirdiği Yaşar Ustadan oğluna, gelinine, torununa dondurma ikram ediyor. Babam da Hafız Usta da aramızda yoklar artık. Kent hafızası böyle öykülerle oluşuyor işte. Masal gibi.
ARİF ATILGAN MAYIS 2016


5 Mayıs 2016 Perşembe

Kent Öyküleri

YELDEĞİRMENİ’NDE DONDURMACI ABDULLAH

Dondurmacı Abdullah 1970 li yıllara kadar semtimizde seyyar arabasıyla dondurma satan bir esnafımızdı. Önce Ayrılık Çeşmesi Sokağından Uzunhafız Sokağına girer, oradan semtin diğer sokaklarına geçerek satışlarını yapardı. Her gün öğleden sonra aynı saatte gelirdi. Mahalleli onu bekler, arabasının başına toplanıp unutulmaz lezzetteki vişne, çikolata, kaymak üçlüsünü satın alırdı. O, mavi renkli üç tekerlekli arabası ile dolaşırken ‘Dondurma kaymak, vişne-çikolata-kaymak’ diye bağırarak insanlara geldiğini belli ederdi. Bazen çeşitlerinde denemeler yapar, sonucu beğenmediğinde ürettiği dondurmayı çocuklara bedava dağıtırdı.




Bir gün kendisine, ‘Dondurma nasıl yapılır?’ diye sormuştum. O da anlatmıştı. Meyve püresi su ile karışık olarak dondurma kovasının içine konuluyor, bu kova daha büyük kovanın içine yerleştirilip araya buz parçaları yerleştiriliyormuş. Sonra içteki kovayı elle sağa sola çevirip içindeki karışımın donarak dondurma olması sağlanıyormuş. Kaymaklı dondurma sütle, çikolatalı dondurma süt içine konulan kakaoyla yapılıyormuş.

Daha sonra içli dışlı kovalar aradaki buzlar yenilenerek ve de o zamanın olanaklarıyla havlu vs ile sıcak havadan izole edilerek arabaya yerleştiriliyor. Dondurmanın erimeden bir an önce satılıp tükenmesini sağlamak içinse dolaşırken acele ediliyor. Dondurmacılık oldukça zahmetli bir iş diye düşünmüştüm.

Kabaca bildiğim dondurma üretimi o yıllardan aklımda kalan bu tariftir. Sonraki yıllarda karıştırma işi elektrikli karıştırıcıyla yapılmaya başlanmış. Anlayanlardan duyduğum kadarıyla karışımın çabuk kıvamlı hale gelmesi ve daha uzun süre erimemesi için krema kullanılmaya başlanmış.

Abdullah Ağbinin sattığına su dondurması denirdi. Su dondurması susatmaz, susuzluk giderir.

Kınalıada, Esenköy, Ezine ve Yalova’da iş veya yazlık dolayısıyla bulundum. Buralarda birer dondurmacım var. İstanbul’da bu anlamda bir dondurmacım var.

Yanlış anlaşılmasın. Abdullah Ağbiyi anlatırken diğer dondurmacıların kötü olduğu gibi bir anlam çıkmasın. Sadece kendi damak tadıma göre küçük bir değerlendirme yaptım. Dondurmacı Abdullah'ı anımsayalım, yutkunalım ve tebessüm edelim. 
ARİF ATILGAN MAYIS 2016

4 Mayıs 2016 Çarşamba

KENT ÖYKÜLERİ

1961 YILINDAN 2016 YILINA İDEALTEPE

1960 lı yılların başlarıydı. Yeldeğirmeni, Uzunhafız Sokak 188 no da oturuyorduk. Bizden Karakolhane Caddesine doğru 4. Ev bir apartmandı. Beyaz renkli apartmanın en üst katında babaları albay olan Tomris, Hülya, Mete, Aydın kardeşler oturuyordu. O yıl babaları İdealtepedeki bu evi yazlık olarak yaptırmıştı. Ulaşım o kadar az ve zordu ki yaz mevsimlerinde onlar yazlığa gittiklerinde dönünceye kadar görüşemiyorduk. Yani nasıl ki bugün Bodrum, Marmarise yazlığa gidenlerle görüşemiyorsak onun gibi. 


Bazen Yalova’ya gitmek için otobüsle minibüs yolundan Kartal’a gidiyordum. Sokakta başka hiçbir ev bulunmadığı için caddeden sadece bu ev görülürdü. Sonraki yıllarda temelli bu eve taşınmışlardı.

Kardeşlerden Aydın bir trafik kazasında kaybedildi. Mete Sarpkaya bizim arkadaşımız, halen zaman zaman görüşürüz.

Tesadüf yıllar sonra bu sokakta inşaat yaptım. O zaman sokağı çok beğenip burada oturmaya karar vermiştim. Bugün evin üst tarafı benim her sabah yürüyüş yaptığım 50. Yıl Parkıdır.



Sokakta sonradan yapılan bütün evler yıkılıp inşaat yapıldı.  En eski ev olmasına rağmen bu ev aynen durmaktadır. Arkadaşım Mete ve büyük ablası burada yaşamaktadırlar.


Ne diyebiliriz ki. Yapılaşmanın yoğunluğunun ayarının kaçık olması olumsuz, yeşil rengin etkin olması olumlu gelişim ve değişim. Kent böyle bir şey işte.
ARİF ATILGAN MAYIS 2016