BİZİM KADIKÖY
Arif Atılgan
1970 li yıllardaydık. Okulları bitirmiş, işe güce
başlamıştık. Şaşkınbakkalda denize dik inen sokaklardan birinde kıyıya ikinci
evin üst katını birkaç arkadaş kiralamıştık. Zaman zaman orada buluşalım,
kendimiz olalım diye.. İki katlı evin ikinci katına dışarıdan ayrı bir
merdivenle çıkılıyordu. Ben ilk arabamı almıştım. Bir arkadaşımızda da
babasının arabası vardı. Bir de Bostancı'da iskelenin yanındaki tekne barınağına
koyduğumuz 4.75 MT boyunda bir sandalımız. Ona bazısı kayık bazısı tekne
diyordu. Bence o “tekne” idi. Kürekle denize açılıp yüzüyor veya balık
tutuyorduk. Teknemiz motorlu değildi, zira o yıllarda motorlu tekne oldukça
lüks bir şeydi. Arkadaşlarımın çoğu kimya mühendisi olduğundan “teknenin” adı ‘Simya’
konmuştu. Henüz sahil doldurulmamış, kıyıdaki evler yalılıktan çıkıp bahçeli ev
olmamışlardı. İstikbal denen merdivenin ilk basamağına basmaya çalışıyor, ilk
defa kendimizi kendimizce şımartıyorduk.
O evde sabaha kadar yer içer ülkeyi ve dünyayı
konuşurduk. Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Kış Uykusu’ filmindeki çiftlik evinde sohbet
eden üç erkek bana o geceleri anımsatmıştı.
Balığa çıkmak için erkenden kalkmak gerektiğinden
o zamanlarda hiç yatmamayı dolayısıyla o geceyi ortak evimizde sofrada muhabbet
ederek geçirmeyi tercih ederdik. O yıllarda çapari denilen yemsiz olta kullanılmamakta
balık yemle tutulmakta idi. Balıkların bayıldığı yem ise Kurbağalıderenin
ağzındaki pis bataklıktan çıkardığımız kurtlar olurdu. Paçalar sıvanır, kötü bir ayakkabı giyilir, suda biraz ilerlenir, kürekle dipten çıkarılan balçığın içinden kurtlar bir kovaya konurdu.
Yine bir gün aynı programla Dereağzından çıkardığımız kurtlarla Bostancı iskelesinin tam ağzına arabamızı park edip “teknemizle” balığa çıkmıştık. Balık sabah ve akşam serinliğinde çıktığından o saatlerin arasındaki zamanda denize girmiş, eğlenmiş ama oldukça fazla balık tutmuştuk. Akşam iskelenin en kalabalık saatinde karaya çıkışımızda görmüştük ki arabamızın park yeri kimseyi rahatsız etmemişti.
Yine bir gün aynı programla Dereağzından çıkardığımız kurtlarla Bostancı iskelesinin tam ağzına arabamızı park edip “teknemizle” balığa çıkmıştık. Balık sabah ve akşam serinliğinde çıktığından o saatlerin arasındaki zamanda denize girmiş, eğlenmiş ama oldukça fazla balık tutmuştuk. Akşam iskelenin en kalabalık saatinde karaya çıkışımızda görmüştük ki arabamızın park yeri kimseyi rahatsız etmemişti.
Diğer arkadaşlara balığın bereketini haber verememiştik.
Zira iletişim bugünkü gibi değildi. Sadece iskeledeki çay bahçesinde
rastladığımız bir arkadaşımızla birlikte dört kişi olmuştuk. Genelde Şaşkınbakkaldaki
evimize gidip balıkları kendimiz pişirirdik. Bazen de Ortaköy’de deniz
tarafındaki ahşap evlerden birinde oturan diğer bir arkadaşımızın evinin
cihannümasında soframızı kurardık. O gün fazla balıkları değerlendirmek için
Çengelköy Meydanında deniz kıyısında olmadığı için meyhane konumunda kalmış olan
mekâna gittik. Yanlış anımsamıyorsam Necati'nin Yeri.. O gece balıklarımızı lokantaya vermiş karşılığında ücret
ödemeden yemiş, içmiştik.
Bu küçük anımı paylaşmamın sebebi Kurbağalıdere-Bostancı arasındaki değişimi ve değişecekleri hayalimizde resmedebilmek içindir.
O yıllarda Kuşdili çayırı henüz ağaçlık ve çayırlık halini korumaktaydı. Bugün,
otopark halini bile aratacak manzarada. Kurbağalıdere'nin iki yanında
balıkçıların ağları ile ıstakoz sepetlerinin kurutulduğunu görebilirdiniz. Yoğurtçu Parkı
küçük bir koruluk, karşı kıyısı ise sazlık bir alandı. Dere pisti.
Bugün Yoğurtçu Parkı şantiye yapılmak isteniyor, karşı kıyı ise bir büyük spor kulübünün tesisi olmuş. Sadece dere yine pis. Kalamış sahili kumsal idi. Bugün sahil doldurulmuş. Hâlbuki kumların çakılların milyonlarca yılda oluştuğu, onların yeryüzündeki mücevherler olduğu bilinmeliydi. Sadece Kalamış Sahili değil Bostancıya kadar olan kıyı tamamen doldurulmuş, yalılar bahçeli ev olmuşlar. Şaşkınbakkaldaki evimize hiç bakmadım, herhalde yerinde bir apartman bulunmaktadır. Bostancı'da “teknemizi” bıraktığımız barınak ve iskele civarı ise eski halini bizim bile anımsayamayacağımız şekilde değişmiş. Sadece denizimiz inatla en lezzetli balık olan istavriti bolca barındırmaya devam ediyor. Ortaköy ve Çengelköy’deki değişimi ise anlatmaya gerek yok.
Bugün Yoğurtçu Parkı şantiye yapılmak isteniyor, karşı kıyı ise bir büyük spor kulübünün tesisi olmuş. Sadece dere yine pis. Kalamış sahili kumsal idi. Bugün sahil doldurulmuş. Hâlbuki kumların çakılların milyonlarca yılda oluştuğu, onların yeryüzündeki mücevherler olduğu bilinmeliydi. Sadece Kalamış Sahili değil Bostancıya kadar olan kıyı tamamen doldurulmuş, yalılar bahçeli ev olmuşlar. Şaşkınbakkaldaki evimize hiç bakmadım, herhalde yerinde bir apartman bulunmaktadır. Bostancı'da “teknemizi” bıraktığımız barınak ve iskele civarı ise eski halini bizim bile anımsayamayacağımız şekilde değişmiş. Sadece denizimiz inatla en lezzetli balık olan istavriti bolca barındırmaya devam ediyor. Ortaköy ve Çengelköy’deki değişimi ise anlatmaya gerek yok.
1980 Öncesi Kuşdili
Çayırında Ağaçlar
2014 Yılında Kuşdili
Çayırı
Daha büyük resme bakarsak. O yıllarda İstanbul’un
nüfusu 2.500.000 iken bugün 15.000.000 olmuştur. Kadıköy’ün nüfusu ise 360.000
iken bugün içerisinden Ataşehir çıkarıldığı halde 500.000 olmuş. Tüm
Türkiye’de 900.000 araç varken bugün sadece İstanbul’da 3.000.000 araç
bulunmakta.. İstanbul’da halkın
kullandığı küçük tekneler için barınaklar bulunuyor, henüz gemi büyüklüğündeki tekneler
için marinalar oluşturulmamış.. O yıllardaki gençler ülkeyi ve dünyayı sohbet etmeyi
seviyor, gerçekleştirdikleri hayalleri ise tekne alıp İstanbul’un deniziyle
haşır neşir olmak. Bostancı İskelesinin önüne araç park edilebiliniyor, Ortaköy
Sahili dönüşmemiş, Çengelköy Meydanında meyhane var, Şaşkınbakkal’da iki katlı
evler bulunmakta, sahil doldurulmamış, yalılar gizemini korumakta.
1980 Öncesi Kalamış
Kumsalı Ve İskelesi
2014 Yılında, 1980
Öncesi Kalamış Kumsalının Aynı Yerden Görüntüsü
Bundan sonrası için ise Kuşdili Çayırına AVM,
Kurbağalıderenin içlerine kadar teknelerin gireceği turistik çevre, Yoğurtçu
Parkına şantiye, Kalamış’a Yat Limanı planı gibi çeşitli somut çalışmalar yapıldığı
dikkat çekmektedir. Diğer yandan Fenerbahçe’deki DDY ve bitişiğinde bulunan
Dalyandaki askeri tesislerin özelleştirilmesi konuları da sıkça gündeme
gelmektedir. Bu haberler gösteriyor ki yakın gelecekte sahil Bostancı’ya kadar
aklımıza gelmeyecek birtakım planlarla değişime uğratılacaktır.
1980 Öncesi Bostancı
İskelesi Tekne Barınağı
2014 Yılında, 1980
Öncesi Bostancı İskelesinin Aynı Yerden Görüntüsü
1950 li yıllardan sonra sık sık yurt dışına gidip
gelen arkadaşlarım olmuştur. Kendilerinden dinlediğim en önemli tespit, tarihi geçmişi
olan kentlerin hep aynı kaldığı, esnaf dükkânlarının bile değişmediği
şeklindedir. Tespitlerinde abartı olabilir ama gerçek payının çok fazla olduğu
da herkes tarafından bilinir.
İstanbul’dan on yıl ayrı kalan bir kişi geriye
döndüğünde bırakın kenti tanıyamamayı kentte kaybolmaktadır. Hâlbuki İstanbul sekiz
bin yıla varan tarihi geçmişi ile Dünyadaki birçok kentten çok daha değerlidir.
Böyle bir kenti gözümüz gibi korumamız gerekmez mi?
Yukarıda yazdığım, Kadıköy’ün küçük bir
köşesindeki anımda yaşananlar bugün yaşanabilir mi? Yakında anlattıklarımıza
inanan bile olmayacak.
İnatla eski yıllardaki yaşam alanlarımızı
anlatmaya devam edeceğim. Ta ki ben de unutuncaya kadar.
ARİF ATILGAN MİMDAP TEMMUZ 2014
Merhaba Arif Bey. Kitabınıza hiçbir yerde erişemiyorum ve edinmeyi çok istiyorum. Nasıl ulaşabilirim? Teşekkürler. Didem
YanıtlaSilKitaplarıma Kitapyurdu.com dan erişebilirsiniz. Olmuyorsa Kadıköy Life'a telefon edin. Onlar nerelere bıraktıklarını söylerler.
Sil