16 Nisan 2015 Perşembe


Mimarlara Mektuplarım



Yalova
Arif Atılgan
     Geçtiğimiz günlerde nüfus kütüğümün kayıtlı olduğu Yalova’ya sıkça gitmek durumunda kaldım. Bu sıralarda dışarıdan bir gözle Yalova’yı inceleme fırsatı buldum.

Çocukluğumda bazı yıllar yaz tatillerinde Hacı Mehmet köyündeki akrabalarımızda kalırdık. O yıllarla bugünü karşılaştırmak ve bir değerlendirme yapmak istiyorum.

1980’li yıllara kadar denizden Yalova’ya bakıldığında, tarlaların çeşitli renklerdeki yamalar gibi görünmesi çok hoş bir manzara teşkil etmekte idi. Denize dik uzanan iskeleye hem arabalı vapurlar hem de yolcu vapurları yanaşırdı. İskelenin önündeki meydanda etrafı açık, üzeri kapalı, daire şeklindeki bir yapıda Paşa Suyu çeşmeleri bulunurdu. Bugünkü İskele Meydanının neredeyse tamamının o yıllarda denizde kaldığını da ilave edelim. Paşa Suyunun kara tarafında ise iki katlı küçük bir yapı olan Belediye Binası bulunurdu. Belediye Başkanı Rahmi Bey’i 1970’li yıllarda zaman zaman Belediye Binasının önünde otururken görebilirdiniz.

Pazaryeri o yıllarda da bugünkü yerinde yine cumartesi günleri kurulurdu. O gün etraf, köylerden gelen öküz, at arabaları ile at, eşek, koyun, tavuk vs. gibi hayvanlarla dolardı.

Vapurdan indiğinizde sağ tarafta, bugün trafiğe kapalı olan, iki tarafında çınar ağaçları bulunan yoldan Çınarcık ve Termal’e gidilirdi.

Bugün ana aks olan Fatih Caddesi civarı Amerikalıların mahallesi idi. Karamürsel’deki Tesislerde çalışan Amerikalılar bugün aralarda tek tük örnekleri kalmış olan 1-2 katlı evlerde ikamet ederlerdi.

Şimdiki stadyumun yerinde mera olarak kullanılan büyük bir çayır bulunurdu. Bu çayırın ortasında etrafı ahşap çitle çevrilmiş top sahası bulunmaktaydı. Top sahası aynı zamanda at yarışları için de kullanıldığı için bu alana Koşu Yeri denilirdi. Fatih Caddesi’nin kara tarafında yerleşim yoktu. Koşu Yerine çıktığınız noktadan yukarı doğru Kamber Baba’ya baktığınızda sadece küçük amcamın evini ve mandırasını bir de metruk su değirmenini görebilirdiniz.

Kamber Baba’nın üstündeki Emir Bayırında ise zaman zaman benim de koyun ve inek güttüğüm büyük bir otlak ve öğlen sıcağında hayvanları gölgesinde dinlendirdiğimiz iki meşe ağacı bulunmaktaydı.

Bugün depremle Bütün Dünyanın tanımış olduğu Hacı Mehmet Ovası bereketli bir tarım alanı idi. Büyük ve Küçük Sazlık Mevkileri olarak bilinen bu alanda fasulye, patlıcan, mısır vs. yetiştirilirdi. 1970’li yıllardan sonra ovada ünlü Yalova elmasının yetiştiği elma bahçeleri oluşmuştu. Ancak 1990’lı yıllarda imar getirilmiş, ova yapılaşmaya açılmıştı.

1970’li yıllara kadar köylerinde elektrik, su olmayan, sahilinde tek tük denize girenlerin görünebildiği, İstanbul’un ilçesi, küçük bir yerleşimdi Yalova. Köylerde dere suyu içilir, derelerde çamaşır yıkanır ve gaz lambasıyla aydınlanılırdı. Tarlalarda karasabanla daha çok buğday ve tütün ekilirdi. Buğday orakla biçilir, harman yerinde taneleri ayrılırdı. Tütün kırılır, evlerde askılara dizilirdi. O yıllarda su değirmenlerinin aktif olduğu Yalova’nın nüfusunu ise daha çok Yunanistan mübadilleri oluştururdu.

Çınarcık yolu tarafındaki Gazi Köşkü’nün bulunduğu Çiftlik, önemle konuştuğumuz bir yerdi.

Yalova 1867 yılında Bursa Merkez Sancağı’na, 1901 yılında Bağımsız İzmit Sancağı’na bağlı kaza iken, 1929 yılında Atatürk’ün isteği ile İstanbul’un ilçesi olmuş, 6 Haziran 1995 tarihinde ise il olmuştur.

     Günümüzde Yalova 6 ilçesi, 9 beldesi, 43 köyü ve 847 km2 yüzölçümü olan 2010 sayımlarına göre 203.741 nüfuslu bir ilimizdir.

Yalova gerek denizden ve gerek karadan gelirken insanları yeşil bir görüntüyle karşılaması açısından çekici bir kentimizdir. Son yıllarda zayıflayan elmacılığın yerine çiçekçiliğin geliştiği bir ilimiz olmuştur. Depremde yıpranmış ancak yaralarını sarmış, insanı dinlendiren bir sayfiye yeri görünümündedir. Bu anlamda inşaat sektörüne dikkat edilmesinde yarar vardır.

Kentin sağlığı için kesinlikle düşük DOP’lu plan ve küçük m2’li parsel düşünülmemesi gereken Yalova’nın göze çarpan bazı sorunlarına değinmekte yarar vardır:

    Hacı Mehmet Ovasına yeniden çok katlı yapılaşma getirilmemesi gerektiği zaten medyada yeterince işlendi.

İskele Meydanında yeniden inşa edilen Hükümet Binasının yeri tam orası mıdır? Yanlış anımsıyor olabilirim ama yinede yetkililerin dikkatini çekmek isterim.

İskelenin yanında bulunan İnkılap Vapuru 2008 yılında Yalova’ya nikâh salonu yapılmak için getirilmişti. Bugün üzerine iki kaçak kat ilave edilmiş, dibine beton dökülmüş olan geminin hurdacılara gideceği söylenmektedir. İnkılap’ı kurtarmanın bir yolu yok mudur? 



2 Kaçak Katı İle İnkılâp Vapuru

Raif Dinçkök Kültür Merkezi paslı saç malzeme ile kaplanmış ilginç bir yapı olarak dikkat çekmektedir. Ancak genellikle kapıları kapalı olan bu yapı kullanılır hale getirilemez mi?

Raif Dinçkök Kültür Merkezi

Ayrıca Dinçkök Gurubuna ait olan AKSA Fabrikasının bulunduğu alanda bir termik santral inşa edilmektedir. İthal kömür yakılacağı söylenen ve 45 metre yüksekliğinde bacası bulunan tesis Yalovalıları çok üzmektedir. Zira neredeyse fay hattının üzerine denk gelen böyle bir tesisin yerinin burası olmadığı kesindir.

Yine AKSA Fabrikasının bulunduğu bölgede Hollanda kökenli Royal Vopak isimli şirketin inşa ettiği kimyasal atık depolama tesisi kurulmaktadır. Bu tesisin, 26 ha. arazide 710.000 m3 kapasiteli 150’den fazla depolama tankı ile dünyanın en büyüğü olma özelliğini taşıyacağı ifade edilmektedir. Ayrıca denize doğru yaklaşık 1 km. uzunluğunda inşa edilecek olan iskelesinin de buradaki fay hattının üzerine geleceği bilinmektedir. 1999 depremi sırasında AKSA Tesisleri içersindeki 6500 tonluk bir deponun hasar görmesi sebebiyle bile Yalova’nın boşaltılması düşünülmüştü. Bu tip depolar Avrupa’da hiç bulunmamaktadır, Asya’da ise Hindistan, Çin, Pakistan ve Japonya’da yerleşimlerden çok uzakta ıssız insansız alanlarda veya adalarda tesis edilmektedir. Her ne kadar kimyasal atık değil sıvı kimyasal, bitkisel yağ, petrol ürünleri stoklanacağı açıklansa da bu tesis o haliyle de sadece Yalova için değil, bütün Marmara için risk teşkil edecektir.

Termik Santral ve Kimyasal Depo insandan daha mı önemlidir, vazgeçilemez mi?

     Küçük bir çocukken rahmetli büyük amcamın kullandığı öküz arabası ile yukarıda bahsettiğim Çınarcık Yolunda ilerliyorduk. Nereden aklıma geldiyse ona 'Bir gün arabalar çoğalırsa yolun iki yanındaki bu çınarları kesebilirler' demiştim. Hiçbir tahsili olmayan bu insan birden ürpermiş ve 'Bu ağaçlar olmazsa yol ne işe yarar be Arif' deyivermişti.

Amcama bir gün Yalova’da kimya tesisleri, depoları ve termik santral yapılacağını söylesem ne derdi acaba?

ARİF ATILGAN Mimarlara Mektup Eylül 2011











1 yorum:

  1. Ankara'da yaşarken 1970'lerde yazın Yüksel sitesine giderdik, Annemlerin de Çınarcık'ta birküçük daireleri vardı,onlar İstanbul'dan gelirlerdi, güzel, halk tipi yerlerdi... Deprem çok şeyler kaybettirdi Yalova'ya ancak görünen o ki termik santral, atık depolama falan derken "insan" hele de bizim insanlarımız depremden daha tehlikeli, daha yok edici, Yazık!

    YanıtlaSil