Mimarlara Mektuplarım
Fenerbahçe Plajı
Arif Atılgan
Fenerbahçe Plajı
Arif Atılgan
Osmanlı
zamanında, insanlar denize girerek değil deniz kenarlarında oluşturdukları kır
kahvelerinde oturarak, denizin görüntü ve esintisi ile serinlemeyi tercih
ediyorlarmış. Cumhuriyet sonrasında da devam eden bu gelenek özellikle 1920’li
yıllarda İstanbul’a gelmiş olan Beyaz Rusların kendilerine özel giysilerle
denize girme alışkanlıklarının izlenmesi ile değişmeye başlamıştır. Önceleri
erkek ve kadınlar için ayrı ayrı oluşturulan deniz hamamlarında deniz suyu ile
temas başlamıştır. Deniz hamamları denizin ortasında, ahşap kazıklar üzerine
inşa edilmiş ahşap iskeleler ile ulaşılabilen ve yine aynı teknikle meydana
getirilen dışa kapalı içe dönük tesislerdi. Burada insanlar dışarıdakilere
görünmeden deniz banyosu alabilmekteydiler. Deniz hamamlarına biletle girilir,
çarşı hamamı gibi bohçalarla gidilir, peştamal giyilirdi. Kamuya açık
olanlardan başka yalıların önünde de kendilerine özel deniz hamamları
bulunurdu. Daha sonra erkek deniz hamamları plaja dönüşmüş, ancak kadın deniz
hamamları uzun yıllar devam etmiştir. İnsanların deniz kıyafetleri ise
sırasıyla iç elbise, iç don, peştamal, mayo şeklinde oluşmuştur.
Fenerbahçe Plajının bulunduğu kıyı kesiminde
ilk erkek ve kadın deniz hamamlarından biri bulunmakta idi. 1938 yılında erkek
bölümü plaj haline getirilmiş, ancak kadın bölümü plajın faaliyetine son
verdiği 1970’li yıllara kadar açık kalmıştır. Kadınlar Hamamı plajın TCDDY
Kampı tarafında, önceleri erkekler hamamının bulunduğu kısım olan plaj tarafı
ise Fenerbahçe Burnu tarafında bulunmakta idi. Plajın girişinin sağ tarafında
restoran yer alırdı. Tüm kumsal boyunca ise soyunma-giyinme kabinleri
sıralanmış idi. Ancak Kadınlar Hamamı karşısındaki bölümde aile kabini denilen
biraz daha geniş soyunma-giyinme kabinleri bulunmakta idi.
Gerek kanalizasyon akıntılarından
gerekse1980’li yıllarda sahil yolu oluşturabilmek için kıyıların
doldurulmasından dolayı o yıllarda İstanbul’da deniz kullanılamaz duruma
sokulmuştu. Fenerbahçe Plajı da kullanılmaz hale gelmiş,1990’lı yıllarda
Fenerbahçe Plajı’nın bulunduğu alana Piramit Alışveriş Merkezi inşa edilmişti.
Bu yapıya yasal olmadığı için Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Anadolu
1. Bölge Temsilciliği itiraz etmiş, daha sonra dava açmıştı. Uzun süren hukuk
sürecinden sonra dava kazanılmış ve Piramit Alışveriş Merkezi 2004 yılında
yıkılmıştı.
Piramid Alışveriş Merkezi
2005 yılında yıkılan Piramit Alışveriş Merkezi’nin
yerine bir Beach Club açılmıştır. Bugün de faaliyetine devam eden bu tesisten
ekonomik durumu yüksek olan insanların yararlandığı bilinmektedir.
2000’li
Yılların Başında Fenerbahçe'de Beach Club
Fenerbahçe’de Belvü durağından Fenerbahçe
Yarımadasına kadar olan bölgede on yıldır önemli değişimler olduğunu kabul
etmek gerekir. Alan 1960’lı yıllara kadar kıyıdaki köşklerde yaşayanların
teknelerini bağladığı, denize de girilebilen bir durumda iken, 1970’li
yıllardan itibaren çay bahçelerinin yoğunluk kazandığı bir bölge olmuştu. Ancak
2000’li yıllardan sonra bölge hızla bar-kafe fonksiyonuna bürünmüştür. Bu
duruma kıyıda oluşan apartmanların alt katlarının uygun olmasının etkisi de
bulunmaktadır. Yani özel girişim, özel mülkiyeti istediği gibi kullanabilmek
durumundadır. Bu gelişmenin etkisi ile Fenerbahçe Plaj alanının değişimi belki
normal karşılanabilir. Ancak burasının kamu alanı olduğunu anımsarsak özel
girişimcinin kamu alanını kamunun da kullanabileceği şekilde değerlendirmesi
daha doğru olurdu sanırım.
O yıllardaki plajlarda, insanların denizden
çıkarken kumlu olan ayaklarına denizden kovayla su getirip dökerek temizleyen
görevliler bulunmakta idi. Bu kişilere yaptıkları iş için küçük bir bahşiş
verilirdi. Fenerbahçe Plajı’nda da bu işi yapan birkaç kişi bulunmaktaydı. Bu
görevlilerden birinin oğlu da zaman zaman babasına yardım etmekteydi. Çok iyi
bir kaleci olan bu genç bir süre sonra ünlü de olmuştu. Ancak tanınmaya
başladığı ilk zamanlarda bile gelip babasına yardım etmesi beni çok
etkilemiştir. Çok samimi olmasak da arkadaşlık yaptığım bu insana hep saygı
duymuşumdur.
Kentleri bir canlı gibi kabul etmek
gerektiğine inanırım. Zamana göre değişebilmelidirler. Ancak bu değişimin kamu
yararı olacak şekilde planlanması gerektiği unutulmamalıdır.
ARİF ATILGAN Mimarlara Mektup Temmuz 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder