23 Mayıs 2017 Salı

RANTSAL DÖNÜŞÜM
Arif Atılgan

Fikirtepe Projesine karşı çıktığımda herkes te bana karşı çıkmıştı. ‘Böyle emsal olmamalı, olursa bunu Fikirtepelilere yedirmezler’ demiştim. Kaç Fikirtepeli doğru düzgün yararlandı bilmiyorum. Ama yararlananlar da orada oturamayacakları için aslında Onlar da yararlanamamış olacaklar. Açıkçası Fikirtepe ile çok ta ilgilenmiyorum artık.
  


O zamanlar, Kadıköy’de çay-kahve içtiğim mekânlarda yan masalardan müteahhitlere telefon ederek ‘Elimde şu kadar kişi var’ diyen çantalı tiplere rastlıyordum. Onlardan dolayı ilk Ben ‘çantacılar’ benzetmesini yapmıştım.

Bu tipler her tarafa yayıldı. Başka yerlerde parsel ölçeğindeki inşaatlarda da görülmeye başladılar. Yine ilk Ben önüne gelenin müteahhit olacağını, çok canların yanacağını yazmıştım. Bugün bu tip olayların çoğaldığını duyuyorum.

Tanıdığım bir yaşlı hanımın oturduğu apartman yıkıldı, inşaat başlamadı, müteahhit kiralarını vermeyi de kesti. Çocukları, Ona durumu belli etmeden kirasını ödüyorlar. O müteahhit ödüyor sanıyor. Gerçeği öğrense sağlığı bozulacak.

Bir başka tanıdığımın inşaatı devam etmiyor, kira alamıyor. Onların müteahhitinin “vurdumduymazlığı” ise apartmanın kendi aralarından seçip görevlendirdiği art niyetli temsilcileri sebebiyle oluyormuş.

Bunlar yakın çevremden duyduklarım.  Bu tip olayların çok fazla yaşandığı belli olmaktadır.

Varoşlarda yapılması gereken Kentsel Dönüşüm, düzgün binaların bulunduğu bölgelerde yapılmaktadır. Yani rant olan yerlerde. Hâlbuki önce hiçbir mimarlık-mühendislik hizmeti almadan yapılan binaların yenilenmesi gerekirdi.

İnşaatçılık işine 1950-60 lı yıllarda Yap-Sat denirdi. Öyleydi de. 1970 lerden sonra Sat-Yap oldu. Bugün de böyle devam etmekte.

Öteden beri inşaatçı ile müteahhiti ayırmak gerekir diye söylemiş, yazmışımdır. İnşaatçı iş sahibi, müteahhit uygulayıcıdır. İnşaatçı işe başlarken o işi bitirecek teminatı taahhüt etmelidir. Yani satacağı dairelerden gelecek paraya güvenip inşaata başlamamalıdır. İnşaatçılık işi tekrar gerçek şekilde Yap-Sat sistemine dönmelidir.

Yıllardır cahil cesareti olanlar bu işi sermayesiz yapmışlar, şansları iyi gidenler “başarılı girişimci” olarak gösterilmişlerdir. Ancak inşaat işi, hem sağlam ve güvenli binalar yapılması açısından hem de vatandaşların dolandırılmamaları açısından şansa bırakılmamalıdır.

Eğer bu konuda gerekli yasal düzenlemeler yapılmazsa yakında çok canların yanacağını söylemek falcılık olmayacaktır.
ARİF ATILGAN MAYIS 2017

17 Mayıs 2017 Çarşamba

Haydarpaşa



MUHACİR MİSAFİRHANESİ (DİKİMEVİ)
Arif Atılgan

Muhacir Misafirhanesi bu alandaki Liman Tesislerinden değildir. 1903- 1908 yılları arasında Muhacir Misafirhanesi olarak tasarlanan bina Birinci Ulusal Mimarlık Akımı mimarlarımızdan Mimar Kemaleddin’in eseridir. 1909 yılında Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane ile Tıbbiye-i Şahane-i Mülkiye birleştirilerek bu binayı kullanmaları istenmiştir. Ancak bu amaç gerçekleştirilememiş, Bina Veterinerlik Öğrencilerine kullandırılmıştır.

                                               Muhacir Misafirhanesi

                            Muhacir Misafirhanesi (Ön Taraftaki İlave İle Dikimevi Olmuş)

1956 yılında ön tarafına beton ilaveler yapılmış ve DDY nin Dikimevi olarak kullanılmıştır. Semtte yaşamış olan eski insanların söylemlerine göre 1. Dünya Savaşı sonrası işgal yıllarında Haydarpaşa’ya konuşlanan İngiliz Birlikleri de bu binayı kullanmışlardı.
ARİF ATILGAN HAYDARPAŞA KİTABI







16 Mayıs 2017 Salı

HAYDARPAŞA’DA GÜNÜMÜZE KALMAYAN LİMAN TESİSLERİ
Arif Atılgan

1903 yılındaki Haydarpaşa’nın Vaziyet Planında Liman Tesisleri olarak Silo, Depo, Gümrük Binası, Liman Polisi, Elektrik Santralı, Liman (Rıhtım) İdaresi, Pasaport Dairesi (Askeri Karakol), Bekleme Salonu binaları görünmektedir. Bunlardan özellikle Gümrük Binası, Liman Polisi, Liman İdaresi, Pasaport Dairesi binaları oryantalist tarzda yapılmışlardır.

                                                  1903  Vaziyet Planı

Bu yapıların çoğunun mimarı 1902 yılında Anadolu Demiryolları Şirket-i Osmaniyesi’nde göreve başlayan Emile Faracci, müteahhidi Piyer Ojiye, inşaatın sorumlusu ise alman Ph. Holzmann şirketinin başmühendisi Woldrop’tur.

Liman Tesislerinden günümüze kalmayanları  Gümrük Binası, Depo, Liman Polisi, Liman İdaresi, Bekleme Salonu binalarıdır.
ARİF ATILGAN MAYIS 2017

                                              Gümrük Binası

                                        Önde Solda Depo Binası

                                             Liman Polisi Binası

                                                   Liman İdaresi Binası

                                                     Bekleme Salonu Binası



10 Mayıs 2017 Çarşamba

REFERANDUM SÜRECİNDE CHP
Arif Atılgan

Siyaset yazmayı sevmiyorum. Hatta siyasi konulara girmeyi de sevmiyorum. Sadece arada CHP yazıyorum. O da CHP yi önemsediğim için.


Referandum sürecini irdelemek istiyorum. CHP, yıllardır şikâyet edilen 12 Eylül Anayasası ve koalisyon hükümetlerinin verimsizliği için alternatif sunmalıydı. Yapılmadı.

-Anayasa Komisyonunda kavga çıkarıldı,
-Oylamada kavga çıkarıldı,
-Anayasa Mahkemesine gidileceği söylendi sonra vazgeçildi,
-Referandum olursa kan çıkar dendi,
-Referandum olursa bölüneceğiz dendi,
-Referanduma gidildi.

Referandum kampanyasında ilk defa CHP halkın istediği gibi davrandı. Yumuşak, dostane, kavgasız bir kampanya sürdürüldü. Kavgacı bilinen milletvekilleri ortaya pek çıkmadı. Kavgacı olmasa da sert tanınan Muharrem İnce’yi Yalova’da dinledim. ‘Evet veren de Hayır veren de bizim komşumuz, kardeşimizdir’ anlamında olumlu cümleler kuruyordu. Ancak kampanya boyunca aşağıdaki hatalar yapıldı. Bu da hazırlıksız olunduğunu gösteriyordu.

-Referandum kampanyası CHP olarak yapılacağına CHP ye oy verenlerin sempatik bakmayacağı kesimlerle birlikte HAYIRCILAR olarak yapıldı,
-El Bab operasyonu eleştirildi, sonra ‘El Bab tamam Rakka’ya neden gidiyorsunuz?’ dendi,
-Eleştirilerinin merkezi olan Cumhurbaşkanı için, ‘Ondan sonra yanlış biri gelirse’ dendi,
-Radyo programında ‘Yeni sistemde Cumhurbaşkanıyla Başbakan ayrı partiden olursa ne olacak?’ Dendi. Hâlbuki yeni sistemde başbakan yok,
-Bakanları kabul etmeyen Almanya eleştirildi, sonra HAYIRCILARLA Almanya’da propaganda yapıldı,
-Hollanda’da Bakana yapılanlar konuşulurken, Hollanda’ya gitmeyen Dışişleri Bakanının oraya gittiği söylendi,
-Yeni sistemdeki Cumhurbaşkanı için ‘Bu kadar yetkiyle Peygamber baştan çıkar’ dendi, hâlbuki CHP seçmenleri içinde camiye gidenler çok fazladır,
-18 yaşında milletvekilliğine itiraz edilirken ‘askerlikten kaçmak’ konu edildi. Hâlbuki 18-25 yaş arası 9 milyon gencin yarısı kızdır.

Buna rağmen halk CHP nin kavgacı kimliğinden uzak halini beğenmişti. Kampanya iyi gidiyordu. Ancak son anda hiç hesapta olmayan bir milletvekili, Evet verenleri denize dökmekten bahsetti. Ardından Genel başkan kendini askerlere karşılattı. Bu iki yanlışla belki de küçük bir farkla kazanılacakken küçük bir farkla kaybedildi.

Bu sefer Anayasa Mahkemesine ve AİHM ye gidileceği söylendi. CHP yeniden toplumu germe politikasına döndü. Eskisi gibi ekrana çıkan her CHP li, kadın sözcü de dâhil, öfkeli bir çehreyle görünüyordu. Sanırım referandum sonucunun parti içinde eleştiri konusu yapılamaması için başka hedef gösteriliyordu.

Bir süre sonra parti içi eleştiriler başladı. Deniz Baykal, Fikri Sağlar ve Muharrem İnce’nin eleştirileriyle Genel Başkana başkaldırı başladı. Genel Başkan TV de Tek Adamlığı eleştirirken kendisini eleştirenlere ‘Kapının önüne koyarım’ dedi. Nitekim tabanı en zayıf olan Fikri Sağlar’a ceza geleceği belli oluyor.

Esas darbe arkadan geldi. Son başkaldıran Selin Sayek Böke.. 2015 te ülkemize gelip, ilk milletvekili olduğu yıllarda kendisi için neler yazıldığı anımsanırsa O daha iyi anlaşılır. Partinin isteği dışında ‘Sine-i Millete dönüyoruz’ açıklaması iyi incelenmeli.

CHP içinde Mehmet Bekaroğlu, İlhan Kesici, Sezgin Tanrıkulu’nun ortak tarafı nedir?. Tuncay Özkan Selahattin Demirtaş’ı ziyaret ederken, Deniz Baykal Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı adayı gösteriyor.. CHP bu mudur? Sanki içerden ve dışarıdan CHP ye müdahaleler olmakta. CHP kendisi olmalıdır.

Türkiye ilginç bir ülke. Küçük hatta adı sanı duyulmayan partiler büyük partiler içinde etkin yaşam sürdürebiliyorlar.

Genel Başkan adaylarından en olması gerekenin Muharrem İnce, en olmaması gerekenin Selin Sayek Böke olduğunu düşünüyorum. Maalesef Muharrem İnce’nin şansı yok, Selin Sayek Böke en şanslı. Bu açıdan bütün eleştirilerime rağmen Kemal Kılıçdaroğlu’na sahip çıkılması gerektiğini ifade etmek isterim.

CHP de Genel Başkan sorunu yok. İçi karışık. Ayrıca Genel Başkan değişince sihirli değnek değmeyecek. CHP ideolojisini saptamalı, program yapmalı, sabırla halka bunu anlatmalı. Sonuç için sabırsız olunmamalı.

ARİF ATILGAN MAYIS 2017

7 Mayıs 2017 Pazar

HAYDARPAŞA GARI’NDAKİ EJDERHA HEYKELLERİ
Arif Atılgan

Gar binasının iki kulesinin en üst pencerelerinin olduğu katta dörder adet ejderha heykeli bulunmaktaymış. Gül desenli taşların üzerinde duran ejderha heykelleri eski fotoğraflarda fark edilmektedir.

                                         Eski Fotoğrafta Ejderha Heykelleri

1976 yılında binada genel bir restorasyon çalışması yapılmıştı. Bu çalışmada cephedeki tahrip olmuş taşlar çürütme tekniği ile yerlerinden çıkarılmışlar, atölyede yenileri yapılıp boş kalan yuvalarına monte edilmişlerdi.

                                           Gül ve EJderha Heykelleri

Çürütme tekniğinde önce taşın kalıbı alınıyor. Sonra kenarlarından itibaren oyularak yerinden çıkarılıyor. Daha sonra atölyede aynısı yapılıp yerine monte ediliyor.

Ejderha heykellerinin kaideleri olan gül desenli taşlar da aynı teknikle çıkarılmışlardı. Gül desenli taşların bir tanesinin çürütülerek çıkarılıp yenisinin dışarıda bir usta tarafından yapılıp yerine monte edilmesinin 45 gün sürdüğünü öğrenmiştim.

Doğal olarak heykeller de yerlerinden sökülmüşler. Ancak ejderha heykelleri tekrar yerlerine konmamışlar. Günümüzdeki fotoğraflarda sadece kaidelerinin bulunduğu belli olmaktadır.

                                           Yeni Fotoğrafta Ejderha Heykelleri Yok

2007 yılında Haydarpaşa kitabımı yazmak için Gar’da yaptığım araştırmalarda bazı yetkililerden bu bilgiyi öğrenmiştim.. Belki de sırrı..

Gül ve Ejderha.. Belli ki bir anlam ifade ettikleri için orada düşünülmüşlerdi.

Haydarpaşa Gar’ının kulelerinde artık ejderha heykelleri yok. Gariptir, bunu benden başka söyleyen de yok.
ARİF ATILGAN MAYIS 2017


2 Mayıs 2017 Salı

1960 LI YILLARDA HAYDARPAŞA GARI
Arif Atılgan

Zaman zaman bana kent hafızasıyla ilgili bilgi-belge gönderenler olur. Geçtiğimiz günlerde 1950 li yıllardan 1970 li yıllara kadar 20 yıldan fazla Haydarpaşa Gar binasındaki lojmanda büyümüş olan Ülfet Taylı bir dosya gönderdi. Kendisi, o yıllardaki Cer Servis Müdürü Makine Mühendisi Mustafa Taylı’nın kızı oluyor. Ülfet Hanım, küçük yaşlarından meslek sahibi olduğu yaşlarına kadar burada yaşamış. Dosyada daha çok 1960 lı yıllara ait bilgiler bulunmakta. Ben de bu bilgileri o yıllara ait yaşanmışlıklar olarak toparlamak istiyorum.

                                            1960 lı Yıllarda Haydarpaşa Garı

Cer Arapça bir kelimedir. İngilizcesi çekme-sürükleme anlamında Traction. TCDD de motorlu araçların olduğu bölüme deniyor. 

Gar binasının Kadıköy tarafındaki kolunun ucu lojmanların bulunduğu kısım oluyor. Restoranın üzerine gelen katlarda aşağıdan yukarıya doğru İşletme Müdürünün, Hareket Servis Müdürünün, Yol Servis Müdürünün ve en üst katta Cer Servis Müdürünün lojmanları bulunmaktadır. Lojmanlar binanın kolunun ucuna kadar devam ediyorlar. Uç kısımda daha çok servis için kullanılan merdiven var. Esas merdivenleri ön kuledeki asansörlü bölümdekidir. Kadıköy tarafına bakan cephede binanın konsol çıkması vardır. Bu tarafta konutların salonları bulunmaktadır.

                                                           Lojmanlar

O yıllarda peronların üzeri henüz kapatılmamış. Yeni yeni kapatılma çalışmaları yapılıyor. Yeldeğirmeni sahilini Tıbbiye Caddesine bağlayan demiryolu üzerindeki köprünün ortasından Gara gelen köprü yerinde duruyor. Et-Balık Kurumu binası ve şimdiki cami henüz yok.

                             1950 lerin Sonlarında Gar’dan Peron Tarafına Bakış

1962 yılında kömürle çalışan buharlı trenler Gar’da görünmektedir. Buharlı trende ocağa kömür atılıyor, yanan kömür ocağın üzerindeki su dolu kazandaki suyu buharlaştırıyor, o buhar basıncı ile tekerlekleri döndüren silindirler hareketlendiriliyor. Bu arada yüksek miktarda kurum çıkmaktadır.

                                                         Kara Tren

Adapazarı-Konya seferi yaptığı için Konya Treni olarak anılan motorlu tren 1961-62 yıllarında teknik elemanlar tarafından İtalya’nın Torino kentinde denenerek Fiat fabrikasından satın alınmıştı. Tekerlekler, mazotla çalışan motor tarafından döndürülüyordu. İçinde bar olan restoranlı vagonu ilgi çekmişti.

                                            Motorlu Tren Torino’da Denemede

1964 yılında DİZEL lokomotifler satın alınacaktır. Bunun için Türk mühendis, teknisyen ve makinistler ABD nin Michigan eyaletinde 4 aylık tanıma-test-eğitim süreci geçirirler. Üretici General Electric firmasıdır. Elektro-Dizel denilebilen sistemde çalışma değişiktir. Mazotla motor çalıştırılır. Alternatörü döndüren motorla alternatif akım üretilir. Alternatif akım doğru akıma çevrilerek tekerleklere bağlı motora verilir. Yani sıvı yakıt ile doğru akım elektrik üretilerek tekerlekler döndürülür. Tanklardaki hava ile fren sistemi çalışır. Duyulan ‘vın’ sesi hava tanklarının dolma sesidir.

                   ABD li Ve Türk Yetkililerin Test-Eğitim Anısı (İşaretli Kişi Mustafa Taylı)

1967 yılında Garda çalışan teknik elemanların trenleri yıkamak için çözüm aradıkları yıllardı. Ekonomik sıkıntı vardı. Makine Mühendisi Mustafa Taylı bu iş için kendi çözümünü bulmuş ve uygulamaya koymuştu. Yıkama ünitesinde önce iki taraftan fışkırtılan sularla trenin kirleri yumuşatılıyor, sonra iki yanda rulo olan bölümde temizlenme işlemi tamamlanıyor.


Tren Yıkama Ünitesi

1968 den sonra Anadolu yakasında Haydarpaşa-Pendik hattında ilk elektrikli tren kullanıldı. Avrupa yakasında Sirkeci-Halkalı hattında 1955-56 yıllarında kullanılmaya başlanmıştı. Elektrikli trenlerde kataner sistem denilen havai hattan alınan elektrikten yararlanılıyor.

                                                Elektrikli Tren

Ülfet Taylı iç mimarlık okumuş. Okulda hoca, ‘evinizin planını çizin’ diyerek ev ödevi vermiş. O da Haydarpaşa Garındaki Lojmanını çizmiş. Hocası Onun ödevine baktığında ‘Bu kadar kalın duvar olur mu?’ diyerek azarlamış ve projeyi bir kenara atmış. Diğer öğrencilerin tashihi bittikten sonra Ülfet Taylı Haydarpaşa Garında yaşadığını söyleyince hocası şaşırmış, gülmüş, özür dilemiş. 

Görüldüğü gibi 1960 lı yıllar bizim kuşağın yaşadığı, her şeye şahit olduğu yıllardır aslında. Ama yine de bugün anımsadığımızda ‘Ne günlermiş?’ dedirtmiyor mu?

ARİF ATILGAN MAYIS 2017