25 Haziran 2013 Salı



Mimarlara Mektuplarım


ÖZEN SİNEMASI

Arif Atılgan
Aşağıdaki satırlar aynı başlıkla 2007 yılında basılmış olan YELDEĞİRMENİ kitabımın 46. Sayfasında yer almaktadır:

  Kadıköy’de ilk sinema ve tiyatro gösterileri, Halid Ağa Caddesi’nin yanındaki Mısırlıoğlu ve Zamboğlu Bahçelerinde yapılmıştı. Dik yokuş olan Yavuztürk Caddesi’nden Halit Ağa Caddesi’ne çıkarken sol taraf Mısırlıoğlu adında bir Ermeni’ye aitti. Bu kişinin ölümünden sonra mirasçıları gelir elde etmek için bahçeyi sinema ve gazino işletmecilerine kiraya vermişti. Halid Ağa Caddesi ve Söğütlüçeşme Caddesi arasında kalan bu geniş alandaki Mısırlıoğlu Malikânesi’nin geniş mutfağı ve ahırı bir süre sinema olarak kullanılmıştı.

 Mısırlıoğlu’nun arazisinin hemen yanında bulunan bu günkü Bayramyeri Sokak’tan Altıyol’a kadar olan alan ise Zamboğlu isimli bir Rum bankere aitti. Bu alan da Zamboğlu’nun mirasçıları tarafından sinema ve gazino işletmecilerine kiraya verilmişti. Yazlık sinema olarak kullanılan bu alanda, daha sonraki yıllarda ise Bayramyeri kurulmaya başlanmıştı.
Kadıköy’de ilk sinema binası ise yine 1900 lü yılların başında inşa edilen Apollon Tiyatrosu’dur.1930 yılında Hale Sineması ismini alan bu binada 1920 de ilk Türk Kadın Tiyatro Sanatçısı Afife Jale sahneye çıkarılmış ve oyun sonunda arka kapıdan kaçırılmak zorunda kalınmıştı. Zira o yıllarda halk bu konuda tepkiliymiş. İlk ismi Febüs olan Apollon Tiyatrosu’nun binası 1961 yılında yıkılmış, yerine Reks Sineması inşa edilmiştir.
Apollon Tiyatrosu ile birlikte Kadıköy’de 2 sinema binası daha hizmet vermekteydi. Birisi Kuşdili Çayırı’nda bir müddet Tramvay Deposu, daha sonra İtfaiye Binası olarak kullanılan hangardaki Kuşdili Sineması, diğeri ise Yeldeğirmeni’nde Duatepe Sokağı’nın tren yoluna bitişik kenarındaki Yeldeğirmeni Sinemasıydı.

 Yeldeğirmeni Sineması Duatepe Sokak boyunca, geceleri ışıklı ampullerini yakarak semte renk verirdi. Her ne kadar kitaplarda “ahır gibi, hangardan bozma” benzetmeleri ile tarif edilse de Yeldeğirmeni Sineması, içinde balkonu ve locaları olan bir sinema binası idi.

  Kitaplar Yeldeğirmeni, Kuşdili ve Apollon (Hale) Sinemalarını Sroçkin isminde bir Rus Yahudi’sinin işlettiğini yazmaktadır. Sroçkin, tasarruf amacıyla tek film makarasını üç parçaya bölerek, bu üç sinemada matine saatlerini de ayarlayarak film oynatmaktaymış. Aralarda film makaralarını bir çocuk koşarak diğer sinemaya yetiştiriyor, ancak bu çocuk bazen sokakta oyuna dalıp geciktiğinde ise aralar uzayabiliyormuş. Ayrıca o zamanlarda Anadolu Yakası’na henüz elektrik gelmediği için, bu sinema elektriğini kendilerine ait bir dinamo ile elde ediyormuş. Diğer sinemalar gibi burada da bir motor dairesi bulunmaktaymış. Özellikle Sroçkin sinemayı devrettikten sonra motor ve dinamo eskimiş, gereken onarım yapılmamıştı. Bu sebepten sık sık motor arıza yapar filme ara verilirmiş. Böyle zamanlarda motor dairesinde çalışan genç ise fırsatı kaçırmaz, genellikle alamadığı haftalığını alabilmek için kapris yaparmış. Seyircilerin yalvarmaları ile alacağının bir kısmını tahsil eden bu delikanlı arızayı giderir, önce sinema aydınlanır, biraz sonra film tekrar oynamaya başlarmış.

  Daha sonra Özen Sineması adını alan Yeldeğirmeni Sineması 1970 li yıllara kadar semte hem hizmet hem de canlılık vermiştir. Zamanın en iyi ve en tercih edilen filmleri, sessiz film devrinden başlayarak, bu sinemada sinemaseverlere gösterilmiştir.

  Bir yıldır Yeldeğirmeni için bazı kurtarma-yenileme projelerinden, çalışmalarından bahsedildiğini duymaktayız. Bu tip çalışmalarda genellikle mülkler el değiştirir, bir tiyatro dekoru gibi sokaklara renkli taşlar döşenir, binalar güzelleştirilir ama o yerleşime bambaşka bir sosyal yapı, kültür ve fonksiyon yerleştirilir. Bu arada gözden kaçmış tescilsiz binalar ise bir anda yok edilir. Bildiğim kadarı ile Özen Sineması’nın da henüz tescili yoktur. Endişem bir gün bu sinemanın ortadan kaldırılıp yerine yeni bir apartman yapılma olasılığıdır.

 Özen Sineması bugün bir afiş-tabela atölyesi olarak kullanılmaktadır. Kuşdili’ndeki orijinalliğini kaybetmiş Tramvay Müzesi Binasını saymaz isek Özen Sineması Binası, Kadıköy’ün günümüze kalmış en eski sinema binasıdır. Halen içindeki balkonu bile yerinde duran bu bina küçük bir elden geçirme ile tekrar eski esas işlevine döndürülebilir.

 Benim çocukluğumda, diğer bütün semt sinemaları gibi Özen Sineması da zaman zaman semt insanlarının bazı şakalaşmalarına sahne olabilirdi. Örneğin: Semtin iki ünlü alkol bağımlısından biri olan Gazcı lakaplı İhsan’ı arkadaşları ikna ederek sinemaya götürürlerdi. Ancak ışıklar sönüp ortalık kararınca Gazcı’nın karanlıktan korkması ve bağırarak Sinema’dan kaçması onları eğlendirirdi.

 Ayrıca 1960 lı yıllarda Fenerbahçe Spor Kulübü’nün bazı Genel Kurullarının Özen Sineması’nda yapılması da bu sinema ile ilgili anılarım arasındadır.

  Ben Yeldeğirmeni’nde büyümüş, bu sinemada Tarzan, Ben-Hur, Susuz Yaz, Senede Bir Gün, Vurun Kahpeye gibi birçok ünlü filmi seyretmiş bir kişi olarak bu binanın tekrar sinema olmasını o kadar çok isterim ki…


   Özen Sinemasının Eski Görünüşü.

Mimarlara Mektup dergisinin Ocak 2010 sayısında da küçük bir eklenti ile yayınlanmış olan bu yazı ile Özen Sinemasını tanıtmak ama daha çok bu binanın günümüze kalmış Kadıköy’ün en eski sinema binası olduğunu vurgulamak istemiştim. O tarihte henüz tescili olmayan binanın daha sonraki serüvenini yazmak istiyorum.

Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul 2. Bölge Müdürlüğünün mülkiyetinde olan binada 2010 yılının daha sonraki aylarında bazı inşaat faaliyetleri olduğunu görmüş ve o yıllarda başkanlığını yaptığım Mimarlar Odası Anadolu 1. Bölge Temsilciliği olarak 5 Nolu Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kuruluna başvuruda bulunmuştuk. Özel bir firmaya kiralandığını duyduğumuz binada tadilatlar yapılmaktaydı. Bu başvuruda hem inşaat faaliyetlerinin durdurulmasını hem de Özen Sinemasının korunması gereken kültür varlığı olarak tescil edilmesini talep etmiştik. Nitekim ilgili kurul taleplerimizi uygun görmüş hem inşaat faaliyetlerini durdurmuş hem de 26. 08. 2010/ 2753 Karar Tarih ve No su ile Özen Sinemasını tescil etmişti. Ancak bina kiracının yaptığı tadilatlı şekli ile kalmıştı.

 Özen Sinemasının 2010 Yılında Yapılan Tadilat Sonrası Görünüşü.

2013 yılında ise bu sefer tescil edilmiş olan binada tekrar inşaat işlemleri olduğu görülmüştür. Araştırıldığında bu sefer binanın başka bir şirkete kiralandığı öğrenilmiştir. Bina 5 Nolu Kurula rölöve- restitüsyon- restorasyon projelerini onaylatmaksızın yapılan tadilat çalışmaları ile yeni bir şekle bürünmüştür.

 Özen Sinemasının 2013 Yılında Yapılan Tadilat Sonrası Görünüşü

Diğer yandan TAK ( Tasarım Atölyesi Kadıköy) isimli bir atölyenin burada çalışmalara başladığını öğrenmekteyiz. Nitekim 04 Nisan 2013 tarihinde bu Atölyenin açılışı da yapılmıştır. İlgilenenler TAK’ın bileşenlerini ve Özen Sinemasındaki Vakıfların kiracısını araştırıp öğrenebilirler. Ben konuyla ilgileniyorum.  

Özen Sinemasının eski fotoğrafına ve Pervititch Haritalarındaki planlarına bakıldığında binanın demiryolu tarafındaki eklentisinin sonradan eklendiği belli olmaktadır. Ancak hem 2010 yılında bina tescilsiz iken hem de 2013 yılında bina tescilli iken bu eklenti yapının içersine alınmıştır. Ayrıca Kadıköy Belediyesinin WEB Sitesindeki planlarda bina ile demiryolu arasında sokak olduğu görülmektedir. Bu sokağın da henüz kamuya açılmadığı görülmektedir.

1937 Yılı Pervititch Haritası Ve 2013 Yılı İmar Paftasında Özen Sineması.

Özen Sineması Ok İşaretli Elektrik Direğinde Bitiyor, Sonraki Bölüm Yol Olarak Görünüyor.

Paris’in Montmartre mahallesinde 1800 lü yılların sonlarında yaşamış ünlü ressam Henri de Toulouse- Lautrec’in atölye olarak kullandığı evi de Özen Sineması gibi mimari değeri olmayan bir binadır. Hatta tarz olarak ikisi birbirine çok benzemektedir. Ancak Lautrec’in evini hiçbir özgüven eksikliğine kapılmadan aslı gibi korumuşlar ve müze yapmışlar.

 Montmartre’da Ressam Henri de Toulouse- Lautrec’in Evi.

Özen Sineması en üstte bulunan fotoğraftaki gibidir. Üstteki iki büyük ferforje, üzerlerine gelecek saçak ile altındaki film afişlerini korumak içindir. Giriş katının iki yanındaki küçük pencereler gişeler, üst katın ortasındaki yan yana iki küçük pencere ise makine dairesidir. Eski halini gösteren fotoğraf ile sokulan yeni hali arasında en ufak bir benzerlik yoktur. Ayrıca içersinde neler yapıldığını da bilememekteyiz. Bu sinema günümüzde küçük sinema salonlarının arandığı bir dönemde tekrar sinema haline getirilmelidir. Ayrıca tiyatrocuların salon aradığı bir zamanda tiyatro olarak ta kullanılabilinir.

Bugün Özen Sinemasına en yapılmaması gereken davranışta bulunulmaktadır. Bina boş bulunmuş bir mekân olarak değerlendirilmektedir. Aslında eskisi gibi sinema haline getirilip TAK olarak ta kullanılabilinir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü sahip olduğu eski eserlerin değerlerini bilerek onların kullanılmalarını sağlamalıdır. Bu yazıyı yazmaktaki amacım Özen Sinemasının eski haline getirilmesi için kentine sahip çıkan tüm kişi ve kuruluşların konudan haberdar olmalarını sağlayabilmektir.

İnanıyorum ki Özen Sineması eski kimliğine kavuşturulacaktır.

ARİF ATILGAN MİMDAP MAYIS 2013

22 Haziran 2013 Cumartesi

Kent Mektupları



TAKSİM GEZİSİ ETKİNLİĞİ

Arif Atılgan
Son yıllarda İstanbul için çeşitli plan, projelerin gündeme getirildiği görülmektedir. Bu plan, projeler toplumda yoğun olarak tartışılmaktadır. Yapılan tartışmaların ana aksı İstanbul’da genel bir soylulaştırma operasyonu yapıldığı şeklindedir. Taksim Planı da bu anlamda değerlendirilmekte, insanlar özellikle Gezi Parkı üzerine inşa edilmesi düşünülen eski kışla binasına, yeşil alanın yok edileceği endişesiyle, karşı çıkmaktadırlar.
Taksim Gezi Parkı projesinin gerçekleşmemesi için yoğun eylemler yapılmaktadır. Yıllardır kent mücadelesine ‘herkes’in katılabilmesini sağlamak gerektiğini iddia etmişimdir. ‘Herkes’ den kastım her görüş ve düşünceden insanların oluşturduğu halktır.


Etkinlikte Halk.

1 Haziran 2013 cumartesi günü etkinliklere katılmak için ben de eşimle birlikte ‘herkes’ten biri olarak yola çıktım. Daha trende ‘herkes’i gördüm. Haydarpaşa’dan motorla karşıya geçerken de ‘herkes’le birlikte idik. Tünel ile İstiklal Caddesine çıkarken de, İstiklal Caddesinde Taksime doğru yürürken de hep ‘herkes’in içersinde idik. Halk kentine sahip çıkıyordu. Kentinde doğru bulmadığı bir planın gerçekleşmesini istemiyordu. Bunun için tavrını koyuyordu.

Tarif ettiğim insan topluluğunun hiçbiri oradaki kamu mallarına zarar verecek yapıda kişiler değildi. Ama yinede provakotörler tarafından bu zararlar gerçekleştirilmişti. İşte kolluk kuvvetleri kamu malınıkorurken aslında oraya iyi niyetle gelen kişileri de diğerlerinden korumayıbaşarabilmeliydiler. Kolluk kuvvetleri sadece kamu malını değil kamuyu yani halkı da korumak durumundadırlar. Kolluk kuvvetlerinin bu anlamda da eğitim almalarında yarar var diye düşünüyorum.














Mitinglerin Yeni Seyyar Satıcıları: Biber Gazı İçin Maskeci Ve Limoncu.

Aslında 1940 yılında Taksim Kışlasının yıkılmasıyanlıştı. Ancak o yıllarda yıkılması ne kadar yanlışsa bugün yenisinin yapılması da o kadar yanlıştır. Ayrıca rekonstrüksiyon projesi için gereken verilerden sadece birkaç fotoğrafı bulunmaktadır. Somut belgeler olmaksızın fotoğraflardan yararlanılarak hazırlanacak rekonstrüksiyon projesinin de sağlıklı bir sonuç vereceğini düşünmüyorum doğrusu.

Taksim Meydanında insan boyu yüksekliğinden Gezi Parkı tarafına bakılırsa, oraya yapılacak bir binanın meydanı ne kadar basacağıve sıkışık göstereceği belli olacaktır.

Fransız mimar Henry Prost’un 1937 yılında yaptığı İstanbul’un ilk Nazım Planında Taksim Gezisinden Maçka’ya ve Maçka’dan da Dolmabahçe’ye kadar uzanan, yaklaşık 30 Hektar büyüklüğünde, yeşil bir kuşak düşünülmüştü. Bu yeşil kuşak içersinde bugün şu binalar bulunmaktadır: İnönü Stadı (1947),İstanbul Radyoevi (1949), Hilton Oteli (1955), Divan Oteli (1956), Muhsin Ertuğrul Sahnesi (1970), Harbiye Orduevi (1974), Vakıflar Oteli ( Sheraton-Ceylan İntercontinental) (1975), Atatürk Kitaplığı (1981), Cemal Reşit Rey Konser Salonu (1989), Hyatt Regency Oteli (1994), Lütfü Kırdar Uluslar Arası Kongre Merkezi (1996), Gökkafes (1998), Pastör Hastanesi yerine konut binaları (2006) ve Maçka Parkı içersindeki çeşitli yapılaşmalar. Aslında bu“küçük” detay da tartışılmalıdır sanırım. Benim ütopyam Prost’un planındaki yeşil kuşağın tekrar hayata geçirilmesidir.
                                                                      



















1937 Yılındaki Prost’un Planındaki Yeşil Kuşak Ve Bu Yeşil Kuşağın Bugünkü Durumu.

Bu kadar olaydan sonra umarım Taksim Gezisine inşaat yapılmaz. Öte yandan yaşanan olaylar, Gezi Parkının insanlar tarafından tekrar fark edilmesini sağlamıştır. Kent parçalarına kullanılarak sahip çıkılır. Parkın etkinliğe kadar ki kötü kullanımı son bulmalı, halkımızın orayı daha çok benimsemesi sağlanmalıdır.
Gezi Parkı bu etkinlikte fonksiyonunu belli etmiştir. Taksim Gezisi, İstanbul’un Hyde Parkı olabilir. Serbest sanat etkinliklerinin gerçekleştirildiği, ‘herkes’in istediği konuları başkalarına duyurma olanağına sahip olduğu bir yeşil alan olarak düzenlenebilir.

Demokrasi, devamlı geliştirilmek durumunda olunan bir kavramdır.1992 yılında Rio De Jeneraio da yapılan, Birleşmiş Milletlerin Çevre ve Kalkınma Konferansındaki “Yeryüzü Zirvesi” toplantısında, kentler için “21. Yüzyılın Yerel Gündemi”oluşturulmuştur.’ Yerel Gündem 21’ adı verilen bu kavram, kalkınma ve çevre arasında denge kurulmasını hedefleyen ‘sürdürülebilir gelişme’ anlayışının yaşama geçirilmesine yönelik küresel bir eylem planıdır. Bu eylem planı ‘sürdürülebilir gelişme’ için halkın karar süreçlerine katılımını öngörmektedir. Yani seçenler seçtikleri kişilerin karar süreçlerine katılmak durumundadırlar. STK ları ortaklar olarak tanımlayan Yerel Gündem 21 kavramı, yerel yönetimleri halka en yakın yönetim kademesi olarak önemsemektedir. Yetkililer, kentlilerin kentleri ile ilgili karar süreçlerine katılmalarını sağlamak zorundadırlar. Ancak alınan kararlar evrensel bilim kurallarına uygun olmalıdırlar. Yani bilime aykırı veya yasa dışı bir karar, referandum yapılarak veya insanların duyarlı olduklarıiddiasıyla geçerli sayılamaz.

Ülkemizde, bu amaçları sağlayabilmek için belediyelerde Kent Konseyleri kurulmasıöngörülmüştür. 3/ 7/ 2005 tarihinde yayınlanan Belediyeler Kanununun 76. maddesi Kent Konseylerinin zorunluluğunu ortaya koymuş, 8/ 10/ 2006 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Kent Konseyleri Yönetmeliği ise konuyu tarif etmiştir. Yani 2006 yılından itibaren Kent Konseyleri ile katılımcıdemokrasinin sağlanması düşünülmüştür. Ancak yönetmeliğin yetersizliğinden dolayı, birkaç tanesi hariç Kent Konseyleri pratikte bu amacısağlayamamışlardır. Halkın kent mücadelesi eylemlerine bu taraftan da bakmakta yarar vardır.
Taksim Gezi Parkı eylemcilerinin küçük bazıeksikliklerini de belirtmeliyim. Etkinlikler, ‘herkes’ ama esas olarak yirmi birinci yüzyılın gençleri tarafından yapılmıştır. Zaman zaman eylemlerle ilgili sözcülük yapan kişi veya ekiplerin bu özellikleri taşımaları gerekirdi sanırım.

Bu arada etkinliğin sosyolojik irdelemeleri yapılırken benim 1968 kuşağımla bugünün gençlerinin karşılaştırıldığınıokuyorum. Bu çeşit karşılaştırmaların kesinlikle sağlıklı olmadığınısöylemeliyim. Bizim zamanımızda teksir makinelerinde basılan bildiriler ile insanlarla iletişim sağlanıyordu. Şimdi ise facebook, twitter vs .deki mesajlar ile sağlanıyor.

Taksim Gezisi etkinlikleri uzun süre çeşitli yönleriyle ele alınarak tartışılacak ve incelenecek değerdedir.

ARİF ATILGAN  HAZİRAN 2013

14 Haziran 2013 Cuma



Yeldeğirmeni
AYRILIK ÇEŞMESİ SOKAĞI

Arif Atılgan 

Ayrılık Çeşmesi 1600 yılında yapılmış, 1638 yılında IV. Murad’ın Bağdat seferine çıkışından itibaren bilinen adıyla anılmaya başlanmıştır. Osmanlı padişahları bu çeşmenin başından Anadolu’ya sefere giderlermiş.

Hacı kafileleri Kâbe’ye gitmek için Ayrılık Çeşmesi önünde buluşurlar, buradan yola çıkarlarmış. Kâbe’ye hediyeler götüren askerî birlik olan Sürre Alayı da bu çeşmenin başında Hacı kafilesi ile birleşir onlarla birlikte yola devam edermiş.

Ayrılık Çeşmesi Mezarlığı ise 1700’lü yılların sonlarından itibaren defin yapılan Müslüman-Türk Mezarlığıdır. Saray ileri gelenlerinin gömülü olduğu bu mezarlık, günümüze kalan mezar taşları ile ayrı bir değer taşımaktadır. Aslında Kızıltoprak’a kadar devam eden Karacaahmet Mezarlığının günümüze kalan uç kısmıdır.

Bir tarafında Ayrılık Çeşmesi Mezarlığı, diğer tarafında evler olan Ayrılık Çeşmesi Sokağı adını bu mezarlıktan almıştır. Mezarlık ta köşesindeki Ayrılık Çeşmesinden.. Evlerin arkasında ise tren yolu bulunmaktadır.

                                        Pervititch Planında Ayrılık Çeşmesi Sokağı

1800’lü yılların başında Yeldeğirmeni sokakları oluşmuş. Deniz kıyısından Ayrılık Çeşmesi Mezarlığına kadar.. 

1872 yılında demiryolu döşenirken sokakların en üstünün kesildiği belli oluyor. Alttan itibaren sayarsak Mühendis Sarı Ali Sokak, Düz Sokak, İskele Sokak ve Duatepe Sokaklarının Ayrılık Çeşmesi Sokak tarafında, karşılarına gelen hizalarda boşluklar vardır. Bunlar aşağıdan gelen sokakların devamı oluyor. Evlerin arasındaki 4 adet boşluğun sebebi budur.

Uzunhafız Sokağı üstünde köprü bulunmaktadır. Uzunhafız'dan sonra, sadece köşede ev vardır. Sokağın üst tarafı boştur. Sonraki zamanlarda boşluğa da evler yapılmış. Anlaşılıyor ki Uzunhafız Sokağı hizasına kadar olan evler Osmanlı’dan kalmadır.

Kırmızı Çizgiler 4 Sokağın karşısındaki Boşluklar. Mavi Çizgi Uzunhafız Sokak üzerindeki Köprü.

1918 yılında 1.Dünya Savaşı sonrası galip devletlerden İngilizler öteden beri ilgi duydukları Haydarpaşa Çayırı’na askerlerini konuşlandırmışlardı. Daha sonra Galata’daki evlerden kadınlar getirip Ayrılık Çeşmesi Sokağı’na yerleştirmişlerdi.

Bugün İstanbul’da bütün olarak eski dokusunu aynen koruyan ender sokaklardan olan Ayrılık Çeşmesi Sokağı 1920 li yıllarda bir süre genelev olarak kullanılmıştır. İşgalciler Avrupa ve Anadolu yakasında birer genelev açmışlardı. 

İşgal Kuvvetleri işgali Osmanlının başkentinde sadece fiziksel olarak değil psikolojik olarak ta hissettirmek istiyorlardı.

Burada çalışan kadınlar hafta sonları Kadıköy’de bulunan Hükümet Tabibliği’ne muayeneye giderlermiş. Hafta sonu dendiğinde bugünün Cumartesi, Pazar günlerinin yerine Perşembe, Cuma günlerini düşünmek gerekir. Zira o yıllarda hafta sonu tatili, dini tatil olan Cuma günü yapılmakta idi.

Muayeneye giden kadınlardan ekonomik durumu iyi olanlar faytonla, orta halliler düzgün giyinip yürüyerek Kadıköy’e inerlermiş. Ekonomik durumu kötü olanlar ise ayaklarındaki takunyalarıyla, üst baş perişan bir şekilde, gürültülü kavgalar ederek muayeneye giderlermiş. Daha çok Yeldeğirmeni’nin Haydarpaşa Çayırı tarafını tercih ederler ve Taşlıbayır Sokağı’nın altındaki demir çeşmenin başında oyalanıp birbirleri ve etraftakilerle kavga ederlermiş. Bu sebepten hafta sonları Yeldeğirmeni’ndeki evlere çevreden misafirler gelip, perde aralıklarından bu kadınları izlerlermiş.

Yine bir kavga sırasında oradan geçmekte olan trene taş atarak camlarını kırdıkları için derhal bu sokak boşaltılmış ve faaliyetlerine de son verilmiş. Büyük bir ihtimalle 1923 yılında işgalin son bulmasından sonra en kısa sürede bu iş bitirilmiş.

Sanırım insanlar sokağı şifreli veya espirili bir şekilde belli etmek için buraya Paris Mahallesi demişler. Sokak normal hale girdikten sonra, önündeki mezarlığın Yıldız Bakkal tarafında bulunan gecekondulara Paris Mahallesi denmeye başlanmış.

                                                     Ayrılık Çeşmesi Sokağı.

1950’li yıllarda, Ayrılık Çeşmesi Sokağının, imar paftalarına ‘Ağaçlandırılacak Alan’ olarak işlendiğini öğreniyoruz. Dolayısıyla sokağın Uzunhafız hizasından sonraki bölümünün 1940’lı yıllarda yapıldığı belli olmaktadır. Zira 1930’lu yılların Pervititch Haritalarında burada ev görünmüyor.


2007 yılında Marmaray Projesi nedeniyle sokağın alt tarafından 14 ev yıkılmıştı. Görülüyor ki sokak tamamıyla gözden çıkarılmaktadır. Hâlbuki Ayrılık Çeşmesi Sokağı İstanbul’da 100 yıldır dokusunu korumuş belki de tek sokaktır.

                                         2007 Yılında Yıkılan 14 Evin Molozları.      

                                         Planlarda Ağaçlandırılacak Saha yapılmış    

Venedik’in hemen karşısındaki Bruno Adasındaki evler de Ayrılık Çeşmesi Sokağındaki evlere benzemektedir. Ancak orada sadece sokağın değil bütün mahallenin olduğu gibi korunduğunu görmekteyiz.

                                                            Bruno Adası

Ayrılık Çeşmesi Sokağındaki evler Bruno Adasındaki evlerden çok daha ilginç ve kendilerine özeldir. Bu sokak yok olduğu takdirde İstanbul’dan bir iz daha yok olacak, kentin hafızası biraz daha küçülecektir. Umarım bu sokak bütünüyle tescil edilir ve koruma altına alınır.
ARİF ATILGAN YELDEĞİRMENİ KİTABI