28 Ekim 2018 Pazar


YELDEĞİRMENİ NUH BEY SOKAĞININ ÇOCUKLARI
Arif Atılgan

İlk fotoğrafa bakalım..


1959 yılının mart ayı. Nuh Bey Sokağının çocukları.. Her çocuk gibi futbol topu ile.

Fotoğrafın çekildiği nokta Elmalı Çeşme Sokağının sağdaki Nuh Bey Sokak köşesi.. Sağ köşeden devam eden kâgir binalarda Semih Bayülken, Nedim ve Kazım Günar kardeşler, Taka lakaplı Naci Bostancı oturuyor. Yokuş yukarı bakılınca Halitağa Caddesi ve oradan yukarı Yeşilay Sokağına çıkan Celal Muhtar Sokak görünüyor. Yollar orijinal Arnavut kaldırımı. Büyük taşlarla orta çizgisi belirlenmiş. Yukarıdaki köşeye sonradan yapılan binanın alt katında Halitağa ile Celal Muhtar sokaklarına çıkan L şeklinde pasaj yapılmıştı. Fotoğrafta görünmeyen, o binanın sağındaki arsada top oynardık.

Fotoğrafı çeken Nusret Vuran. Rasimpaşa Spor Kulübünün kurucusu ve Başkanı. 1965-1969 yıllarında Fenerbahçe Voleybol şubesi kaptanı oldu. Fenerbahçe’yi o yıllar uçuran kişi. Ayakta duran İsmail, Yaman ve İbrahim’in babası.. Oturan çocuk Cengiz.. Onun babası Tacettin Orturay. O da Rasimpaşa Spor Kulübünün kurucularından.

Alttaki fotoğraflara bakarsak..



1959 yılının bir bayram günü. Şeker Bayramıysa Nisan, Kurban Bayramıysa Haziran ayı.. Aynı çocuklar. Yeni sokağa çıkmışlar. Kıyafetlerinin temizliğinden belli.. Bu sefer sağ köşedeki kâgir binanın önündeler.

Yaman çok küçük. Diğer 3 çocuğun kıyafetlerinde ortak bir figür var. Kravatları. Üçünün kravatı aynı.. Tam ortasında RP harfleri görünüyor. Rasimpaşa Kulübünün arması. Cengiz'in annesi yapmış bu kravatları.

Gelelim çocuklara. Hepsi babalarının kurduğu Rasimpaşa Spor Kulübünün ruhuna uygun davranmışlar.

İsmail ve İbrahim Vuran kardeşler babaları Nusret Vuran’ın Şube Kaptanlığı zamanındaki müthiş Fenerbahçe voleybol takımının as oyuncuları olurlar. Cengiz Orturay da önce Rasimpaşa Gençte sonra Fenerbahçe’de voleybolcu olur. En küçük Yaman Vuran ise Galatasaray’ın basketbolcusu olur.

                                         İsmail Vuran, Nusret Vuran ve İbrahim Vuran

Gariptir. Onlar, Rasimpaşa Mahallesinin altlarında oturduklarından kendilerini Yeldeğirmenli sanmamışlar. Yine Gariptir. Yeldeğirmenliler de Onları Yeldeğirmenli sanmamışlar. Hâlbuki öz be öz Yeldeğirmenliler.

60 yıl sonra semtimizin tarihini didiklemek bana düşüyor. Keyifle yapıyorum. Bir şeyleri yerli yerine oturtabiliyorsam ne mutlu bana.
ATILGAN BLOG ARİF ATILGAN EKİM 2018

23 Ekim 2018 Salı


RASİMPAŞA SPOR KULÜBÜ
Arif Atılgan

1950’li yıllarda Yeldeğirmeni’nin Nuh Bey Sokağında spor camiasından kişiler yaşamaktadır. Sokağın üst sırasındaki binalarda Fenerbahçeli yönetici Semih Bayülken, futbolculardan Nedim Günar, Kazım Günar, Taka lakaplı Naci Bostancı bulunmaktadır. Sokağın alt sırasında ise tanınmayan isimler vardır. Ferit Kıvrak, Turhan Acar, Elmalı Çeşme Sokak köşesindeki 3 katlı ahşap evde Tacettin Orturay, Metin Bıkmaz, Kemal Dalhan, Elmalı Çeşme Sokakta Nusret Vuran bunlardan bazılarıdır.

Metin Bıkmaz voleybol oynamaktadır. Mahallelerinde bir spor kulübü kurmak için komşularından yardım ister. Nusret Vuran ise otelcilik yapan, sporu seven girişimci bir insandır. Bu fikri benimser. Sonuçta diğerleri de destek olur ve gerekli çalışmalara başlarlar.

1955 yılında Rasimpaşa Spor Kulübünü kurarlar. Renkleri lacivert-gridir. Arma olarak forma üzerindeki RP harfleri kullanılır. Kurucular Nusret Vuran, Tacettin Orturay, Kemal Dalhan, Metin Bıkmaz, Ferit Kıvrak, Turhan Acar’dır. İçlerinde sadece Metin Bıkmaz voleybol oynayan faal sporcudur.

Kulüp adresi Metin Bıkmaz’ın oturduğu evdir. Toplantılar için evin geniş bahçesi .kullanılmıştır

1956 yılında erkek voleybol takımı kurulur. Kulübün kurucuları arasındaki Metin Bıkmaz takımın hem yöneticisi, hem kaptanıdır. Sporcuların çoğu mahallenin çocuklarıdır.

Semtin diğer ucu sayılabilecek Uzunhafız ve Nemlizade sokaklarının arka bahçelerinin arasında alt sınırı rıhtıma dayanan, o yıllarda Hazine Arsası olarak bilinen boş bir alan bulunmaktadır. İki sokağın gençleri burada yaptıkları voleybol sahasında heyecanlı maçlar oynamaktadırlar. Aralarından çok sayıda voleybolcu yetişmiş, çoğu da Rasimpaşa’da oynamıştır.

Ayaktakiler soldan sağa: Metin Bıkmaz (K), Erol ..., Ergin Çınar, Tamer Dündar, Ömer ..., Saygı.... Oturanlar: Hüseyin Can Süner., … ... , Aral Sürek.

1957 yılında bayan voleybol takımı kurulur.

 Soldan sağa: Gülören Agun (K), Betül ..., Özden Yıldıral Şahsuvaroğlu, Çiğdem ..., Türkan ..., Leyla ..., Ayşe ....

1958 yılından itibaren bayan-erkek, her iki takım da İstanbul Voleybol Liginde yer almıştır. Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş gibi önemli takımlarla mücadele etmişler, dereceler kazanmışlardır.

Rasimpaşa Erkek Takımının dereceleri:
1963 Galatasaray-Fenerbahçe-Rasimpaşa
1964 Galatasaray-Fenerbahçe-Rasimpaşa
1965 Galatasaray-Fenerbahçe-Rasimpaşa
1967 Fenerbahçe-Galatasaray-Rasimpaşa

Rasimpaşa Bayan Takımının dereceleri:
1962 Galatasaray-Rasimpaşa-Fenerbahçe
1964 Galatasaray-Rasimpaşa-TED Koleliler
1965 Beşiktaş-Rasimpaşa-Galatasaray
1966 Galatasaray-Rasimpaşa-TED Kolejliler
1967 Rasimpaşa-Galatasaray-TED Kolejliler

Rasimpaşa Sporcuları bir kupa töreninde. Uzun boylu kişi Voleybol Federasyonu Başkanı Vahit Çolakoğlu, 5 Nolu takım kaptanı Ergin Çınar, arkasında Aral Sürek ve Hüseyin Can Süner.

1963 Yılından sonra Saint Joseph Lisesiyle birlikte hareket eden Rasimpaşa gençlerde de önemli dereceler almıştır.

Rasimpaşa Genç Takımı’nın aldığı dereceler:
1964 İstanbul Birincisi/Türkiye Birincisi
1965 İstanbul Birincisi/Türkiye İkincisi
1966 İstanbul Birincisi/Türkiye Birincisi
1967 İstanbul Birincisi/Türkiye Birincisi

Bu arada basketbol takımı da kurulmuş, amatör kümede yer almış ancak uzun soluklu olamamıştır.

Rasimpaşa’da oynayan mahallenin gençlerinden bazıları oturdukları sokaklara göre şunlardır:
Metin Bıkmaz (Nuh Bey), Taza lakaplı Cengiz Kurtul (Nemlizade), Oktay Eyüpoğlu ( Nemlizade), Taylan Şakar (Nemlizade), Reis lakaplı Yalçın Durguner (Nemlizade), Atilla Tertemiz (Uzunhafız), Hüseyin Can Süner (Karakolhane), Göktan ... (Uzunhafız), Ataman ... (Kuşdili), Hilmi Tükel (Kuşdili), Güneş … (Nemlizade), Gün Erte (Altıyol).

Metin Bıkmaz ilk yıllardan sonra faal sporculuğu bırakmış, mili takımlar dâhil çeşitli kulüplerde antrenörlük yapmıştır. Takımın sporcularından Hilmi Tükel de Fenerbahçe dâhil çeşitli kulüplerde antrenörlük yapmıştır. 

Birçok Rasimpaşa’lı voleybolcu bayan-erkek A-Genç Milli Takımlarda ve İstanbul Karmalarında oynamıştır. Tespit edebildiklerim şunlardır:

Erkeklerde:
Coşkun Duyal, Mete Zohrap Erzurumluoğlu, Taylan Şakar, Ergin Çınar, Oktay Kökden, Saygı Kutluel, Tamer Dündar, Aral Sürek, Levent Olgay, Erdinç Giray, Tuna Kavur, Şemsettin Üstündağ, Necdet Bakırcıoğlu, Abdullah Sezer, Muhsin Gökmen, Ömer Zafir, Ahmet Besler, Ahmet Kaygulu, Yalçın Özüekren.

Bayanlarda:
Özden Yıldıral Şahsuvaroğlu, Leyla Şakar, Aylin Özpars Üstündağ, Tülay Agun Duyal, Canel Konvur Telatar, Gülören Agun, Ayçin Diler.

Rasimpaşa Spor Kulübü, Aslanlı Yoldan Anıtkabir’e Atamızı ziyarete gidiyor.  Nusret Vuran, Gülören Agun, Kemal Dalhan, Beyhan Vuran, Yüksel …, Servet Agun, Handan Orturay, Ferit Kıvrak, Tacettin Orturay, Galip Agun önden seçilebilenler.

Takım, yaz mevsimlerinde Yugoslavya, Avusturya, Almanya, Macaristan gibi ülkelerde karşılaşmalar yaparak sezona hazırlanır. Nusret Vuran, o yılların ünlü Romen Antrenörü Nikola Sotir'i İstanbul’a getirir. Nusret Beyin otelinde kalan Nikola Sotir, Rasimpaşa ve diğer kulüplere taktik antrenörü olarak hizmet vermiştir.

1960’lı yılların ikinci yarısında Rasimpaşa Kulübünün başkanı İskender Çınar’dır. Bu dönemde Saint Joseph Lisesi ile ortak çalışmayla özellikle Gençlerde önemli dereceler alınır.


1964 İstanbul Birincisi/Türkiye İkincisi
1965 İstanbul İkincisi
1966 İstanbul Birincisi/Türkiye Birincisi

1967 İstanbul Birincisi/Türkiye Birincisi

                                                    İskender Çınar

1970-1971 sezonunda Türkiye Deplasmanlı Voleybol Ligi kurulur. Artık spor kulüplerinin yaşayabilmesi için büyük bütçeler gerekmektedir. Amatör kulüplerin işi oldukça güçleşmiştir. Buna karşılık müessese takımları için olay tersine işlemektedir. Onların harcadığı para reklam olarak fazlasıyla kendilerine geri dönmektedir. Sonuçta ticari müessese kulüpleri çoğalır, amatör kulüpler yok olur.

Rasimpaşa Kulübü bu yıllarda yok olur. Önce erkek takımı.. Sonra bayan takımı.. Henüz renkli bir fotoğrafları çekilmemiş, özel tasarlanmış bir armaları olmamıştır.

Kazandıklar kupalar, ödüller birilerinin evinde korunmaya alınmış. Umarım kaybolmamışlardır.

O yıllarda Rasimpaşa takımını duyuyor, biliyordum. Doğrusu Rasimpaşa Mahallemizle sadece isim benzerliği var sanıyordum.

Rasimpaşa Kulübündekiler Yeldeğirmenli olduklarını bilmemişler.. Yeldeğirmenliler de onlara Yeldeğirmenli dememişler.. Hâlbuki öz be öz Yeldeğirmeni’nin takımı olarak voleybol tarihine geçen işler başarmışlar.

Bizler.. Eski Yeldeğirmenliler.. Onları saygıyla anıyor ve onlarla onur duyarak kendilerini semtimizin tarihine kaydediyoruz.
ARİF ATILGAN EKİM 2018-10-22

NOT:
-Uzunhafız ve Nemlizade Sokaklarının arka bahçelerinin arasında bugün Ortaç Sokak vardır.
-Rasimpaşa Kulübünün ilk yıllarında hentbol takımı da vardır. O yıllarda hentbol futbol sahalarında oynanmakta olup henüz salon sporu olmamıştır.

                                                Hentbol Takımı futbol ayakkabılarıyla.

-1956’da Uzunhafız Sokaktan Oktar Tertemiz Fenerbahçe A takımına gitmiştir.
-1965 yılında yönetici Tacettin Orturay’ın oğlu Mehmet Cengiz Orturay Rasimpaşa gençten Fenerbahçe genç takımına transfer olur.

                                          Rasimpaşa Voleybol Genç Takımı. 1965.

-1965 yılında Nusret Vuran Fenerbahçe erkek voleybol şube kaptanlığına gelir. Fenerbahçe altın yıllarını yaşar. İki oğlu İsmail ve İbrahim de bu şampiyon kadrodadır.
-1966’da Nemlizade Sokaktan Ali Rıza Kurtul İ.E.T.T. ye transfer olur. 
-1969 da Nusret Vuran Fenerbahçe’den istifa eder. Sonraki yıllarda küçük oğlu Yaman Galatasaray’da basketbol oynar.
-Araştırmamda, bilgi ve fotoğraflarla bana yardımcı olan Oktar Tertemiz (F.B.), Ali Rıza Kurtul (G.S.) ve kulüp kurulurken 5 yaşında olan Cengiz Orturay’a (F.B.) teşekkür ederim.



11 Ekim 2018 Perşembe


Prof. SEMAVİ EYİCE röportajının 12 bölümünün LİNK leri: 

Prof. SEMAVİ EYİCE İLE KASIM 2016 TARİHİNDE YAPTIĞIM RÖPORTAJ -1-

Prof. SEMAVİ EYİCE İLE KASIM 2016 TARİHİNDE YAPTIĞIM RÖPORTAJ -2-

Prof. SEMAVİ EYİCE İLE KASIM 2016 TARİHİNDE YAPTIĞIM RÖPORTAJ -3-

Prof. SEMAVİ EYİCE İLE KASIM 2016 TARİHİNDE YAPTIĞIM RÖPORTAJ -4-

Prof. SEMAVİ EYİCE İLE KASIM 2016 TARİHİNDE YAPTIĞIM RÖPORTAJ -5-

Prof. SEMAVİ EYİCE İLE KASIM 2016 TARİHİNDE YAPTIĞIM RÖPORTAJ -6-

Prof. SEMAVİ EYİCE İLE KASIM 2016 TARİHİNDE YAPTIĞIM RÖPORTAJ -7-

Prof. SEMAVİ EYİCE İLE KASIM 2016 TARİHİNDE YAPTIĞIM RÖPORTAJ -8-

Prof. SEMAVİ EYİCE İLE KASIM 2016 TARİHİNDE YAPTIĞIM RÖPORTAJ -9-

Prof. SEMAVİ EYİCE İLE KASIM 2016 TARİHİNDE YAPTIĞIM RÖPORTAJ -10-


Prof. SEMAVİ EYİCE İLE KASIM 2016 TARİHİNDE YAPTIĞIM RÖPORTAJ -11-

Prof. SEMAVİ EYİCE İLE KASIM 2016 TARİHİNDE YAPTIĞIM RÖPORTAJ -12-http://atilganblog.blogspot.com/2018/10/prof_11.html

9 Ekim 2018 Salı


Prof. SEMAVİ EYİCE İLE KASIM 2016 TARİHİNDE YAPTIĞIM RÖPORTAJ -12-
Arif Atılgan
Sayın Semavi Eyice ile 2016 Yılının Kasım ayında evinde buluşarak bir sohbet gerçekleştirmiştim. Kendisini 28 Mayıs 2018 tarihinde kaybettik. Kamuya mal olmuş bir insandı. Bu sebepten sohbetin tamamını tüm ilgilenenlerle paylaşmayı doğru buldum. Ancak 50 sayfa civarında olduğu için bölüm bölüm yayınlayacağım.
Açık siyah yazılar Semavi Eyice’nin, koyu siyah yazılar benim (Arif Atılgan) konuşmalarımdır.
  

Evet hocam Doğru.
Diğer Katılımcı: Evet Bostancı Köprüsü
Evet, oda mesele tabi.
Doğru. Bostancı’daki Çeşme başka ama Bostancı’da bir de meydanda vardır ya çeşme.
Şeyde Eski Karakolun önünde.
Evet Karakolun önünde hocam.
Efendim o Mahmut zamanında. Çok yeni o. Evet onu zaten yeni baştan restore ettiler akıllarınca. Bir şeyler yaptılar.
Evet hocam, kenarda kaldı sonra ne oldu bilmiyorum.
Evet, O çok yeni bir çeşme ondan sonra onu orda işte Bostancıbaşı Karakolu derbendi var çünkü İstanbul’un kontrolü Bostancıbaşıların idaresindeydi. Bostancıbaşı enteresan bir görev. Yani Saray bostanlarına baktıklarından başka Padişahın bir nevi muhafız kuvveti. Ve şehre girişlerini de kontrol eden zabıta kuvveti.
Onun için şehrin giriş noktalarından biri Bostancı köprüsü. Biride Beykoz taraflarında bir giriş. Anadolu’dan gelenler orda durduruluyor. Ondan sonra kefil göstermek zorunda İstanbul’da. Trakya’dan gelenlerde Çekmece’de durduruluyor. Ondan sonra öyle her yorganını sırtına vuran bu gün olduğu gibi İstanbul’a gelemiyor.
Ondan sonra eğer kefil gösterebilirse o zaman izin veriliyor kendisine giriyor sonra yerleşiyor. İstanbul’da. Böyle birtakım şeyleri var, nizamları var İstanbul’da. Bostancıbaşı son derece önemli bir şey. Ve iki tane onların merkezleri var Sarayda. Bir tanesi işte Saray bostanlarına falan bakmak. Ondan sonra aynı zamanda da Padişahın özel muhafızlığını yürütmek. Ondan sonra ve idamları da biliyorsun Bostancıbaşı yapıyor.
Şimdi evet hocam bende onu düşünüyordum.
Padişah Bostancıbaşı dedimi, hemen adam geliyor.  Emret sultanım diyor. Tamam, gitti adam hiç şakası yok işin (Gülüşmeler)
Doğru hocam. O Bostancıbaşılık çok önemli bir görev.
Efendim onların iki tane merkezleri vardı. Biri Sur-u Sultaniyenin içinde bir tanesi de dışarıdaydı. Onların hatta bir tane de camileri vardı orada. Bilmem hatırlar mısınız? Kadıköy vapurundan bakınca tam deniz kıyısında minareli filan bir cami vardı. Sonra minaresini yıktılar onun yalnız camisi kaldı. Ondan sonra onu da yıktılar. Şimdi yok. O Bostancı Camiydi. Bostancıbaşıların ikinci camileri de ikinci merkezleriydi. E yani şimdi biz tarihe filan böyle lüzum görmüyoruz.
Neredeydi tam olarak hocam?
Efendim tam Fener ile Sarayburnu’ndaki gazinonun arasındaki boş sahada böyle surların dışında küçük bir camiydi. Ve minaresi de vardı. Eski fotoğraflarda görülür. Bembeyaz minare böyle badana olmuş filan. Görülür. Sonra önce harap oldu onun minaresi, minareyi yıktılar. Ondan sonra cami kaldıydı. Camiyi de yıktılar. Şimdi pirüpak, tertemiz orası.
Evet doğru.
Sarayın duvarı yıkıldı biliyorsunuz. Bundan 7-8 ay önce ne olacak.
Doğru hocam.
Velhasıl bizim tarih anlayışımız bu. Bu kadar.
Geçmişine sahip çıkarsan geleceğini de garantiye alırsın. Geçmişine sahip çıkmak lazım gerçekten.
Valla şimdi şu sıralarda biraz geç kalındı ama ne tespit edilse kardır diyeceğim.
Değil mi hocam? Hakikaten şu anda ne tespit edilirse onları korumak lazım.
Yalnız şu var ki geç te kalındı. Mesela bir şey vardı. Öğretmen subay vardı, yüzbaşı. İsmini hatırlayamıyorum Ferruh muydu öyle bir ismi vardı galiba. Ondan sonra bu zat önce Ankara’daydı.  Sonra burada Kuleliye tayin edildi. Belki şimdi emekli olmuştur. Eğer sağ ise.
Ondan sonra bu zat yıllardan beri mezar taşlarının mizanpajını koleksiyonunu yapıyordu. Yüzlerce mezar taşını toplamış. E ama ne yayınlıyor bunları... Söyledim bunları. Ben bir camiden bahsediyordum bir yazı yazmıştım. Yav dedim senin imzanla bunun haziresindeki taşları benim zeyil olarak benim yazımın arkasına koyalım imzanla. Ben kendim alacak değilim bunu. Yapmadı istemedi ne yapayım.
Yani ne faydası var işte insanlara faydası olsun. Yayın yapsın.
Hazirenin enteresan tarafı neydi? Çok değişik serpuşlar vardı. Yani en eski Osmanlı kavuğundan tutun o karpuz gibi sarıklardan ondan sonra en son Tanzimat Devrinde o az önce Sultan Mahmut zamanında filan püsküllü püsküllü fesler var. Onlar filan hepsi, değişik değişik şeyler var. Taşlarının üzerinde böyle serpuşları var işte.
Ondan sonra razı olmadı. Topladıysan ver işte, bunlar çıksın. Filan yerdeki caminin haziresindeki değişik Osmanlı taşları de. Altına da imzanı at. Ondan sonra benim yazımın sonunda o çıksın. Hayır, çıkmasın. Aman kimse görmesin, kimse almasın, kimse bulmasın.
Yani o Osmanlı’nın mezar taşları apayrı bir ihtisas alanı aslında. Hepsinin apayrı bir anlamı varmış ki çok derin bir konu.
Söyledim işte. Osmanlı devrinde bir paşanın. Şeydeki işte Kuşdilindeki mezarda.. Allah ona diyor sadece diyor 90 yılcık bir ömür verdi diyor. Daha ne istiyor be yahu adam? 90 sene yaşamış. Sonra buna diyor Ağa Hasanpaşa derlerdi diyor. Bütün şeylerin baş şeysiydi diyor en yaşlı vezirdi diyor. Taş.(Gülüşmeler) 
Papazın Bağı Fenerbahçe stadının olduğu alan mı yoksa karşıda -şimdi binalar yapıldı- bostan kuyusu vardı orada mıydı?
Efendim şey var ya Fener Stadının arkasındaki yol var ya o yolun yani bu taraftan doğru geldiğiniz takdirde Tren hattıyla o yolar asında kalan arazide.
Ben de öyle biliyorum da. Fenerbahçe Stadının orası diye de. Papazın Bağı derlerdi.
Orasıydı Papazın Bağı. Ahmet Rasim’in rakı içmek için gittiği yer orası. Ondan sonra mevsim meyvesiyle mezesi de oymuş. Ondan sonra o Papazın Bağının da gerek Rumeli’de gerek Anadolu’nun batı taraflarında bağ evi diye böyle kale gibi evler vardır. Böyle dört köşeli kule, kulenin alt katında ne vardı bilmiyorum orada pencere filan yoktur. İçinde bir merdivenle üst katta bir tane köşk yapılmıştır.
Yani Osmanlı mimarisinin köşklerin aynen eşidir o. Tek kapı üzerinde geniş saçaklı bilmem neli bir köşk yapılmıştır. İşte orada da o köşk vardı. Trenden de görülürdü. Bundan yakın zamana kadar da işte bundan 20 sene öncesine kadar sapasağlam duruyordu. Sonra onu da yıktılar. O Papazın Bağındaki köşkü.
Yenilenip yapıldı galiba o dediğiniz bina.
Yok zannetmiyorum. Yalnız şey Muzaffer. Kütüphane müdürü Muzaffer ondan sonra Ahmet Rasim hakkında bir kitap yazıyordu, ondan o sonra resmi istedi benden verdim. Ondan sonra yazmış altına Semavi Eyice tarafından çizilmiştir diye. Ben kroki olarak elimde fotoğraf makinesi yoktu. Yıkılmadan şunun bir şunun resmini bir çizeyim demiştim. Hâlbuki oradan yüzlerce defa geçtik. Çocukken bisikletle geçerdik. Sonra işte büyüdük ondan sonra yayan da geçtim otomobille de geçtim.  Ondan sonra fakat işte kısmet olmadı
Benim çocukluğumda orada bostan kuyusu vardı. Ve o meşhur anlatılan şekilde atın gözlerini bağlayıp, bostan kuyusunun etrafında dolaşır, tenekelerle kuyudan su çeker bostan öyle sulanırdı orada. onu hatırlıyorum.
Diğer Katılımcı: Dolap beygiri.
Dolap Beygiri Evet. Ben onu hatırlıyorum o kuyuyu. Sonra oraya İmtaş Sitesi yapıldı oraya, hepsi gitti onların.
Diğer Katılımcı: Orada birkaç tane yeni yapılmış üzeri ahşap kaplı binalar var.
Hocam çok zahmet ettirdik. Çok yorduk sizi çok teşekkür ederiz. Çok sağ olun. Tekrar geçmiş olsun. Şöyle bir ay sonra filan bir telefonlaşırız. Eğer müsait olursanız yine sohbet ederiz. Yeldeğirmeni’nde o daha önce geldiğiniz yer. O kilise restore edilmişti. Kemal Atatürk Ortaokulunun yanındaki kilise. Sanat Merkezi haline getirildi orası. Ve orada inşallah sadece sizin böyle anılarınızı kendi bilgilerinizi aktardığınız bir sohbet yaparız. Başka kimseyle de konuşmadan İnşallah Hocam.
Bakalım İnşallah bakalım kısmetse. Çünkü bizim yaşımızda geleceğe vaatte bulunamıyoruz.
O hiç belli değil hocam. (Gülüşmeler) Sağlıklar dilerim. Geçmiş olsun diyelim tekrar hocam.
12. Bölümün Sonu. BİTTİ.
ATILGAN BLOG ARİF ATILGAN EKİM 2018
Blogumdan yazı yayınlayanların üst satırdaki ATILGAN BLOG ARİF ATILGAN imzasıyla yayınlamaları gerekir.











Prof. SEMAVİ EYİCE İLE KASIM 2016 TARİHİNDE YAPTIĞIM RÖPORTAJ -11-
Arif Atılgan
Sayın Semavi Eyice ile 2016 Yılının Kasım ayında evinde buluşarak bir sohbet gerçekleştirmiştim. Kendisini 28 Mayıs 2018 tarihinde kaybettik. Kamuya mal olmuş bir insandı. Bu sebepten sohbetin tamamını tüm ilgilenenlerle paylaşmayı doğru buldum. Ancak 50 sayfa civarında olduğu için bölüm bölüm yayınlayacağım.
Açık siyah yazılar Semavi Eyice’nin, koyu siyah yazılar benim (Arif Atılgan) konuşmalarımdır.
  

Yok geçmiş olsun hocam. İnşallah gitmezsiniz hocam.
Çünkü ne zaman hastaneye gidersem yakaladıkları gün seni yatıracağız diyorlar. Ee ondan sonra şuranızı açacağız buranızı kapatacağız, yahu yapmayın artık yeter. Ondan sonra beni açıyorlar, kesiyorlar da.
Onlarında işi o hocam (Gülüşmeler)
O açıdan işte başlıca zevkleri onların o. Karnımı yardılar ya. (Gülüşmeler) Benim dizimde bir arıza vardı oradan dizimdeki arıza ne diye karnıma tesir ediyor anlamadım tabi. İşte ondan sonra böyle açtılar. Birde korkuyorlar tabii yaşı yüksek ondan sonra bu adam şey anestezi filan kaldırır mı? Bereket kaldırıyormuşum.  (Gülüşmeler)
Maşallah nazar değmesin Hocam. Hocam son olarak şeyi sorayım. Kadıköy’ün korunmasıyla ilgili. Yani yapılmış, yapılmamış. Pek yapılmış gibi bir şey diyemeyiz ama ne yapılabilir diyebiliriz hocam?
Vallaha kardeşim geç kalındı.
Geç kalındı değil mi evet.
Evet geç kalındı Kadıköy’ün kendisine mahsus işte bazı konakları vardı bazı enteresan yapıları vardı. Zaten tek tük çok az tarihi eseri vardır yani toprak üstünde cami, çeşme filan gibi. Biliyorsunuz camileri 5-6’yı geçmez. Hele onların zaten çoğunun tarihi bir sanat değeri pek yoktur.
Anı değeri vardı.
Evet, ondan sonra birkaç tane hazire vardır. Birtakım ünlü bazı kişilerin mezarları vardır. Onları da bilinmeyen yerlere götürüp naklediyoruz diye diktiler. Mesela şeyin Ömer Seyfettin’in ondan sonra şeydeki…
Diğer Katılımcı: Mahmut Babadaki
Evet, Mahmut Babadaki mezarını açtılar ondan sonra kemiklerini aldılar nereye götürdüler Allah bilir. Orada mezarı vardır onun, pekâlâ ayak altında güzel ve iyi bir yerdeydi o. Ondan sonra aldılar götürdüler.
Ondan sonra bir tarafta işte bir saha kaldı. Orada da beş altı tane böyle tarihi enteresan taşlar vardı. Pekâlâ, onların etrafını toplardın düzeltirdin ondan sonra onlarda orada Müslüman Türk Mezarlığı diye kalabilirdi. Bomboş keleş bir arazi olarak kalacağına öyle bırakaydınız. Nitekim o yeni yapılan Söğütlü Çeşme Camiinin sağ tarafında biliyorsunuz bom boş bir arazi.
Hâlbuki orada ben bir ara otomobilin camında bir arıza olmuştu. ‘Orda bir usta var, o bunu yapar’ dediler. Ondan sonra götürdüm araba yapılırken bir dolaştım baktım yolun kenarına kıvrılmış atılmış iki tane böyle kavuk. Osmanlı kavuğu mezar taşı kavuğu ama altları yok. Altları kim bilir nerede kalmış. Bir tanesi de genç bir çocuğa aitmiş herhalde. Sarığının arasına bir tane çiçek koymuşlar.
Ondan sonra dedim bunu burada bırakırlarsa taşçılardan biri gelir alır bunu kırar kırar mozaik yapar. Ondan sonra ne yapayım ben bunu. Ondan sonra arabanın bagajına attım eve getirdim ben bunu. Ondan sonra işte hiç değilse kırılmaktan kurtuldu. Ondan sonra benim evde kırılmaktan kurtulur mu onu da bilmem. Benden sonra ne olur.
Bir tane daha öyle vardı. O da İstanbul’da bir mezar. Harikulade bir şey ve mihrap şeklinde. Yani sütuncalar’ı bilmem nesi şusu busu. Arka tarafında kabartma olarak yapılmış bir tane kandil aynı mihrap. Ön tarafında da Osmanlı sülüsüyle fevkalade bir yazıyla yazılmış Arapça bir yazı. Onu da okuyabilen çıkmadı. Anlayan. Arapça bir Kur’an gibi bir şey böyle bir ayet gibi bir şey galiba bende anlamadım ama Arapça uzmanı geçinenlere gösterdim onlar da anlamadılar.
Ondan sonra onu da gene yüklendik getirdik. Şimdi evin antresinde şöyle dikili dursun orada demeye kalmadı. Eskici geçiyordu bizim sokaktan ‘Ağabey dedi o taş dedi satılıksa dedi vermez misin?’ dedi. Düşünün sokakta adam geçiyor benim evin balkonundaki taşı görüyor.
Diğer Katılımcı: Hocam Rıhtım İskele Sokağın başında Namazgâhın hemen yanındaki ahşap ev. Harem selamlıklı. Benim hatırladığım Darülbedayi müdürü Memduh bey’e aitti. Kızlarından biri size gelen Beria.
Evet Beria Hanım.
Diğer Katılımcı: Evet bizim ahbaplığımız var tabi. Yakın aile dostumuzdu. Darülbedayi Müdürüydü.  Memduh Bey. Onların eviydi efendim orası
Bir numaralı ev mi?
Diğer Katılımcı: Evet Efendim.
Valla onları ben bilmiyorum. O evde benim yakınlarımdan da kiracı olarak oturan oldu. Fakat bilmiyorum kim vardı. Yani bizim sokak epey tanınmış adama şey oldu. Mesela Suat Bey vardı. Bu Cumhuriyet Hükümeti kurulduktan sonra ilk defa kültür hizmeti olarak Şarl Teksiye’nin Küçük Asya kitabı Osmanlıcaya çevrilip basıldı. İki ciltlik kitap onundur onu çeviren Suat Bey bizim sokakta otururdu.
Diğer katılımcı: Başka kimler vardı efendim sizin hatırladığınız tanınmış sizin zevattan?
Emin bey vardı subay deniz albayı. Babamın sınıf arkadaşı. O bizim evden aramızda bir ev vardı. Oda bir Rum’un evinin şeysiydi arsasıydı. Yanıktı ev. Ondan sonra molozu temizletti ve oraya bir ev yaptı. Şimdi hala onlar mı oturuyor bilmiyorum. Şimdi bir kızları vardı. İki oğlu vardı adamın.
Görüşürdük biz filan ama ondan sonra tabi evini o Bostancı’ya naklettikten sonra seyrekleşti. Onlar sağ deyillerdir herhalde Emin Beyler ve karısı. Kızları vardı Nihal adında ondan sonra artık bilmiyorum ne oldular. Gene oturuyorlar mı onlar gittiler mi bilmiyorum. Ondan sonra şeyde sol tarafta bir gene ev eskilerden Rumeli göçmeni bir zat vardı. Onunda enteresan tarafı müthiş şeydi dindar, ondan sonra Cumhuriyet filan aleyhinde.  Ondan sonra sakallı filan bir adamdı. Ondan sonra hat sanatından fena değildi güzel yazılar filan yazardı. Her bize geldiği akşam muhakkak bir tane yazı getirirdi. Halit Bey.
Ondan sonra onun kızı oldukça tanınmış bir ressam oldu. Bedia Güleryüz.. Ansiklopedide filan vardır o. Ondan sonra albayın geri kalan bir erkek çocuk oğulları vardı. Kızları da evlenmedi zaten. Ondan sonra erkek çocukları oldukça iyi vazifelerdeydi. Ondan sonra görüşürdük filan ama yavaş yavaş kayboluyor herkes.
Diğer katılımcı: O bölgede dolaşan böyle oklava hamur tahtası filan satan eski bir deniz subayı vardı. 
Evet evet, Allah Versin Cevdet Bey. Manisiydi onun meşhurdu. Çoluk çocuk peşi sıra takılırlar ‘Allah versin Cevdet Bey’ diye bağırırlardı. Oda sırtına işte çocuk oyuncakları almış tahtadan yapılma. Ondan sonra işte tahta sehpa, ondan sonra bilemem ne çocuk arabası filan.
Efendim onun oldukça fiziği filan hoş bir hanımı varmış. Bir yerlerde daktiloymuş. Babam şey yapardı. Bazen otururlardı filan onlar sohbet ederlerdi babamla. Ondan sonra biz şaşardık filan. Bizim sınıftan derdi. Birde şey vardı Kadıköy’de Kayışdağı tarafından su getiren bir sucusu vardı. Oda emekli bir deniz subayıydı.
Efendim bunları 15 lirayla 20 lirayla emekli maaşıyla emekli yaptılar. Babam da öyle. Ama enerjisi vardı babamın ondan sonra rahmetli uğraştı uğraştı bilmem ne yaptı filan ondan sonra bizi okuttu. Ondan sonra bizde ona cevap verecek bir durumda olduk. Olgunlaşınca. Zaten hiçbir zaman da baba ekmeğini yiyoruz serserilik filan yapalım demedik. Gene kahveye filan. Ağabeyim de biliyorsunuz yine Almanya’da Makine Mühendisi oldu. Deniz yollarında uzun yıllar çalıştı bilmem ne yaptı. İşte beni de biliyorsunuz görüyorsunuz. Onun için ben rahmetle anarım.
Evet hocam, Allah rahmet eylesin.
Allah işte olmayanda olmuyor işte Ağabeyimin oğlu vardı serseri. Hiçbir şeyde olmadı.
Hocamın evinin karşısında ilkokulun iki ev altında İnkut veya Günkut diye öyle birini biliyor musunuz?
Diğer katılımcı: Daha sonraları olabilir.
Öylemi? Çünkü o evi bana verecekti. Yıkıp yapmak içinde konuştuk epey sonra satmaya karar vermişti.
Yalnız bizim sıramızda işte yalnız o zaman yirmi beşti. Şimdi numarası değişti. Ondan sonra numarası 25 sonra 32 filandı numaralar yani seri bir evlerdi onlar birbirinin benzeri. Onların başındaki evde Talat Bey diye birisi otururdu. Hep kafamı kurcalayan bir ressam filan olan bir Üsküdarlı Talat Bey var acaba omu bu. Bir türlü tespit edemedim. Ondan sonra bu adam evinde oturur gecelik entarisiyle.
Ondan sonra devamlı şey sütlü kahve içer birde çubuğumu ne vardı devamlı o çubuğu çeker ondan sonra karşısındaki okuldan çıkan çocuklara kakao ikram eder bilmem ne yapar ondan sonra böyle tek başına yaşayan bir adamdı. Resimler filan da yapardı. Ondan sonra oturmuş Üsküdar tımarhanesinin hastalarının yani oradaki delilerin resimlerini yapmış. Mesela İçlerinden bir tanesinde o Osmanlı Paşası varmış delilerden biri olarak. Oda göğsünde nişanlarıyla filan o adamın resimlerini filan yapmış hala hatırlarım onu.
Üsküdar tımarhanesini derken neredeki Hocam?
Diğer Katılımcı: Toptaşı
Toptaşı değil mi Evet.
Evet, Ondan sonra onu da epey işte resimler yapmıştı bilmem neler yapmıştı, bir şeyler yapardı. Ne oldu bütün o tenekesi. Bir Üsküdarlı Talat.
Yakın yani Osmanlı tarihinin sonlarına doğru bir zat var ama omu bilemiyorum. Onları da bilebilecek pek kimse kalmadı artık.
Siz şeyi hatırlamasınız herhalde Saraçlar Çeşmesi vardı.
Evet
Doktor Süheyl Ünver orada oturur ders çalışırmış. Yani Ayrılıkçeşmesi’nden İbrahimağa’ya giderken ortalarda bir yerde o. Namazgâhı filan olan bir çeşmeymiş hatta Türk kahvesi varmış.
Valla ben onların hepsinin resimlerini şey yaptımdı. İstanbul Bağdat Yolu Güzergâhı diye ondan sonra bir dizi yapmak niyetindeydim. Ondan sonra ilk yazı olarak ta İstanbul’dan Bostancı Köprüsüne kadar yazdım.
O arada kaybolmuş çeşmeler de vardır. Mesela Erenköy’üne doğru o villalardan birinin bahçesinde hala suyu akardı onun yakın zamana kadar. Fakat çeşmesini yok etmişti adam. Üzerine villasını yapmış çeşme yok. O şimdi o da yok zaten o su da yok. Ondan sonra bizim Çatalçeşme en eskileridir onların. Yani Bostancıdaki yol kenarında olan yani İstanbul çeşmelerinin en eskilerinden biridir hatta. Kitabesindeki ebceti filan hesaplayınca zannediyorum kanuni devrinin ilk yıllarıdır.
Müthiş.
Evet. Ondan sonra çok girift bir yazıdır o. İlk zamanlar okuyamıyorlardı sonra okudular filan ondan sonra bir lütuf yahut şey kelimesi var orada o karışık yazı içinde. Lütfi yazısı var. İnsanın aklına şey geliyor Kanuninin ilk zamanlarında yaşamış olan bir vezir yahut sadrazam var. Lütfi adında. Acaba omu yaptı? O zaman belki köprüde onun hayratı.
Hangi köprü hocam
Bostancı Köprüsü. Kitabede de yeri var onun. Kitabesinin ebcet’inin son mısrası bulundu. O hakikaten cevameyi yazan yazarın kitabında var. Topkapı sarayında olan o kitapta son mısra var. Ondan sonra çeşmede aynı zamanda yapılmış. Bostancıdaki Tarihi o kitaptan çıkıyor ondana sonra çeşmede o zaman yapılmış…….
………
Evet, Bostancıdaki çeşme yalnız o tarihte biliyorsunuz birde işte hem Kanunin damadı hem onun kız kardeşinin kocası olan ve enteresan bir şeyisi vardır onun tarihte. Sadrazam filan yapmışlar onu her şey güzel yolunda gidiyor. Konağı filan var Eyüp’te yalısı bir tane köşkü yalısı kocaman binası Şehzade Başında filan.
Ondan sonra filan adam karısıyla evli olduğu sırada bir gün eve geliyor bir akşam konağına geliyor. Ondan sonra diyor işte karısı bugün diyor işte bir Müslüman kadını diyor zina yapıyormuş diyor. Ondan sonra diyor taşlayarak öldürdük diyor. Kadını yarı çıplak gömüyorlar işte yarısına kadar işte herkes taş ata ata kadını öldürüyor. Biliyorsunuz öyle bir gelenek var.
Ondan sonra karısı birden bide celalleniyor. ‘Ne yaptınız?’ diyor. ‘Kadınım işte böyle böyle.’ ‘Sen utanmadın mı?’ diyor kocasına. Ondan sonra ‘Ne diye utanacakmışım ben’ diyor ‘sadrazamım’ filan deyince ‘ben de diyor hem padişah kızıyım, hem padişah kardeşiyim’ diyor. Ondan sonra elini kaldırıyor Lütfi Paşanın yanağına şırak diye…
İkisi de birbirine yakın yerlerde onun için bir tahmin olarak yani aynı adamın hatta o devirde palazlanmış olan bayağı tanınmış ve vezir olmuş olan Lütfi Paşanın hayratı olması da muhtemel o zaman bu köprüyle bu çeşmenin vakfiyelerini aramak lazım. O zaman bulunur.
11. Bölümün Sonu.
ATILGAN BLOG ARİF ATILGAN EKİM 2018
Blogumdan yazı yayınlayanların üst satırdaki ATILGAN BLOG ARİF ATILGAN imzasıyla yayınlamaları gerekir.




7 Ekim 2018 Pazar


FETHİYE’DE LETOONİA TATİL KÖYÜ VE NAİL ÇAKIRHAN
Arif Atılgan

Nail Çakırhan. Mimar olmayan mimar..

1971 yılında Akyaka’da kendine bir ev yapıyor. Geleneksel anlayışla yaptığı bu ev çok beğeniliyor ve çevrede çoğalıyor. Giderek Akyaka Evleri olarak ünlü oluyorlar.

1983 Yılı. Nail Çakırhan bu ev ile Ağa Han Mimarlık Ödülünü alıyor.

1985 yılı. Fethiye Koyunun sol tarafındaki 165 Dönümlük buruna Fethiye Tatil Köyü adıyla bir tatil köyü yapılmak istenir. 3 tarafı deniz olan ormanlık araziye yapılacak tesisin doğaya zarar vermeden inşası arzu edilmektedir. İşveren Razik Gazel ve ekibine Nail Çakırhan’ın ismi önerilir. Adresini sorduklarında kendisini Akyaka’da kime sorsalar bulabilecekleri söylenir. Nitekim kolaylıkla bulurlar. Anlaşırlar.

Nail Çakırhan günlerce alana gider. Ağaçlar arasında dolaşır, düşünür, notlar alır. Binaları ağaç kesmeden araziye yerleştirmeyi tasarlamaktadır.

                                                    Binalar Ağaçların Arasındadır.

İşverenler ise merakla kendisinden gelecek projeleri beklemektedir. Ancak bir türlü proje gelmez. Neredeyse inşaatlar başlayacaktır. Sonunda Nail Çakırhan’a sorarlar. ‘Hocam projeleri ne zaman teslim edersiniz?’. Nail Bey ‘Proje benim kafamda’ cevabını verir. Şaşırırlar.

Nail Çakırhan, bir süre sonra peşinde 2 kişinin dolaştığını fark eder. Tedirgin olur. Kendilerine ‘Niye hep peşimdesiniz?’ diye sorar. ‘Efendim, işverenleriniz bize bu görevi verdi. Sizi koruyoruz.’ Derler. Bunun üzerine işverenlere gider. Kendisinin korunmaya ihtiyacı olmadığını, bu durumun sebebini sorar. Aldığı cevap ilginçtir. ‘Nail Bey, sizden rulo rulo veya pafta pafta proje bekledik. Siz ‘projeler aklımda’ dediniz. Bu durumda sizi korumaya aldık. Bu işe milyarlar yatırdık. Anlayış gösterin.’  Derler.

İtiraz eden Nail Çakırhan’a söyledikleri son cümle ise müthiş derecede ilginçtir. ‘Biz sizi değil projemizi koruyoruz.’

                                                    Tesisin Havadan Görüntüsü

Günümüzde tekne turlarının rehberleri Fethiye Koyundan çıkarken sağdaki Çalış Plajının carettalarını, ortadaki Şövalye Adasının tarihteki şövalyelerini anlatırlar. Sonra da, ‘Sol tarafta gördüğünüz Letoonia Tatil Köyüdür’ deyip geçerler. Hâlbuki buranın oldukça hoş bir öyküsü vardır.

Umarım bu yazıyı okuyan rehberler olur.
ATILGAN BLOG ARİF ATILGAN EKİM 2018-10-06

Not:
-Öykü, ayrı zamanlarda sohbet ettiğim iki mimar meslektaşımdan edindiğim bilgilerden derlenmiştir. Biri o yıllarda Muğla Belediyesinde çalışan Oktay Ekinci, diğeri Letoonia Tatil Köyünün şantiyesinde çalışan Cemal Yaraş’tır.
-Hataylı Süryani vatandaşlarımızdan Razik Gazel, pamuk tüccarı ve tekstilcidir. 1980’li yıllarda turizme verilen destek döneminde bu araziyi 49 yıllığına tahsisle alarak otelciliğe adım atmıştır.
-Tatil Köyünün projelendirilmesi İzmirli mimar meslektaşım Salih Seymen’e aittir.
-Arazide ağaçların korunması sebebiyle U şeklindeki bloklar düzgün U olamamışlardır.
-Restoran, revir, çarşı gibi yapılar da Nail Çakırhan’ın Akyaka’daki evi gibi geleneksel tarzda ahşap olarak inşa edilmişlerdir.
-Tesis, 1989 yılında Letoonia Tatil Köyü adıyla hizmete açılır. Letoon M.Ö. 7. Yüzyılda var olan, Işıklar Ülkesi anlamındaki Likya’nın bugünkü Fethiye Kumluova Köyünde bulunan kentinin adıdır.
-Uydu fotoğrafı Letoonia Tatil Köyü sayfasından alınmıştır.