30 Nisan 2017 Pazar

Kent Öyküleri

1 MAYIS 1977
Arif Atılgan

1977 yılındaki 1 Mayıs İşçi ve Emek Bayramında Taksimde idim. Babam sabah çok endişeli idi. Israrla dikkatli olmamızı hatta gitmememizi söylüyordu. Kardeşim ve bir arkadaşımla Dolmabahçe-Gümüşsuyu yokuşunu çıkarak Taksime gelmiştik. 



Güneşli güzel bir hava vardı. Meydan çok kalabalıktı. Halaylar çekiliyor, kürsüden konuşmalar yapılıyordu. Tam anımsamıyorum ama sanırım saat 18 civarı olmuştu. Herhangi bir anormallik yoktu. Biz de Kadıköy’e döneceğimiz için Karaköy’e gitmek zorundaydık. İstiklal Caddesi tarafı çok kalabalık olduğu için Harbiye tarafına yürümüş, oradan Dolmabahçe’ye inip yine yürüyerek Karaköy’e gelmiş ve Kadıköy’e geçmiştik. Kadıköy’de de yemek yemiş ve yeme-içme muhabbeti uzadığı için de geç saatlerde eve gelmiştik.

O yıllarda iletişim bugünkü gibi değildi. Biz olanlardan habersiz bir şekilde eve geldiğimizde babamın endişe ile uyumadan bizi beklediğini görmüş ve şaşırmıştık. Babam ciddi bir şekilde Taksimde olanları anlatmaya başlayınca hayretler içersinde kalmıştık. Biz oradan ayrıldıktan hemen sonra olaylar olmuş birçok insan hayatını kaybetmişti. 

Taksimde biz varken anormal olan şeyleri anımsamaya çalıştık. Meydandaki durumları tekrar aklımızdan geçirdiğimizde sadece Tarlabaşı tarafında meydana girmemiş bir gurup görmüştük. Onların meydana sokulmadığını söylemişlerdi. Başka hiçbir anormallik yoktu ve biz olanlara gerçekten çok şaşırmıştık. 

Ertesi gün gazetelerde yerlerde yatan cansız insanların fotoğrafları dehşet vericiydi. Hele bir gün önce konvoyun önlerinde yürüyen, heyecanı ile dikkat çekmiş olan genç bir kızın da yerde yatan cansız bedeninin fotoğrafı bizi çok üzmüştü. 

Güzel Ülkemizde artık acı dolu günler yaşanmamasını diliyorum.
ARİF ATILGAN MAYIS 2017


29 Nisan 2017 Cumartesi

SULTAN 3. MUSTAFA CAMİSİ (İSKELE CAMİSİ)
Arif Atılgan

Kadıköy’de, inşa edildiği yıllarda deniz kıyısında olan camiyi 1761 yılında zamanın padişahı 3. Mustafa yaptırmıştır. Mimarı, sarayın hassa başmimarı Mehmet Tahir Ağadır. Çarşı içinde yapılan 4. Camidir. Ondan önce 16. ve 17. yüzyıllarda Kethüda, Caferağa ve Osmanağa camileri inşa edilmiştir.

18. Yüzyılda önceki 3 camiye ilaveten 4. caminin ve Surp Takavor Kilisesinin yapılması Kadıköy’de Çarşı çevresinde yerleşimin yoğunlaştığını göstermektedir.

                                                  Sultan 3. Mustafa Camisi

Cami kare planlı, tek kubbelidir. Kubbe 1.30mt kalınlığındaki duvarlara taşıtılmıştır. Harime yani namaz kılınan iç mekâna girerken, ortadakinin kemeri biraz yüksek olan 3 kapısı vardır. Yan duvarlarında da ortadaki biraz yüksek 3 er pencere, mihrabın yanında iki pencere bulunur.  Üstte, yan duvarlarda ortada, kıble tarafındaki duvarda mihrabın üzerinde olmak üzere birer tane pencere yer alır. Bu pencerelerde vazodaki çiçek motifli vitraylar vardır.

                                                                Pencereler

Duvar süslemelerinde Kütahya çinileri kullanılmıştır. Kıbleye doğru durulduğunda, mihrabın solunda 6 basamakla çıkılan vaaz kürsüsü, sağında ise ahşap minber bulunmaktadır. Minber pencere önündedir ve bence mimari hatadır. Pandiflerde, madalyon şeklindeki panolarda hattat olan Abdülmecid’in yazdığı 4 halifenin adları vardır. Ayrıca yine Abdülmecid tarafından yazılmış Lafz-ı Celal, İsm-i Nebi, Kelime-i Tevhid levhaları bulunur. 

                             Abdülmecid’in Hatlarının Olduğu Madalyonlardan Bazıları

Üst katta, iç mekâna bakan 3 kemerli bölüm vardır. Ortadaki biraz daha geniş kemerli ve ileri doğru çıkıntılıdır. Burası Hünkâr Mahfilidir. Sanırım minberin karşısına denk gelen sağdaki ise müezzin mahfili olmaktadır.

                                                        Hünkâr Mahfili

Kitaplarda camiye sonradan eklendiği yazılan sibyan mektebinin, deniz tarafındaki U şeklindeki binada bulunduğu bellidir. Zira 1905 tarihli planlarda burası okul olarak gösterilmektedir. Caminin yan sokakta da kapısı vardır ama esas girişi bu binanın içindendir.  Minare iki bina arasında bulunmakta olup tek şerefelidir. Okul Binası ve minare kesme taştan inşa edilmiştir.

Cami 1853 de yangın geçirmiş ve 1858 de padişah Abdülmecid tarafından yenilenmiştir. Yapının cümle kapısı üzerinde 1858 tarihli kitabe vardır. Şair Safvet tarafından düzenlenmiş kitabe ünlü hattat Kazasker Mustafa İzzet Efendi tarafından yazılmıştır.
Kitabede şunlar yazılıdır:

Oldu kadı kariyesi mahsut şehri Üsküdar
Serbeser ihya buyurdu hükmü han Abdülmecid
İşte ezcümle bina ettirdi muhkem kagir
Bu ibadethaneyi yakmıştı ihrakı şedit

Merhametle dinperver layıktır imamı Müslimine
Zatı olmuşsun cami’ül mecmuğ ahlakı Hamit
Şeksiz olmuştur bu vala şemsudin şaduman
Ceddi alası 3. Mustafa Hanı muid

Mevc urup abu Güher asadır gönle sefa
Verdi zinet sahili bahre bündat cedit
Nuru rahmetle deru dıvarı pürfer kabaveş
Haç sevabın lütfeder zevvarına Rabbi vait

Ey cemaat beş vakitte eyleyin böyle dua
Olsun ol mihrabı adlin ömrü ikbali müzdat
Hutbe-i nam be namı dem be dem nusret ile
Revnak olsun mimberi mülke ila yevm-ül va’d

Secde-i şükr eyleyip saffet dedi tarihini
Cami-i zibinde yaptı emri han Abdülmecid 
1275/1858

Bu panonun üzerindeki üçgen alınlığın üzerinde Sultan Abdülmecid’in tuğrası bulunmaktadır. Tuğranın iki yanında kıvrık dal ve çiçek motifleri süslemeleri yer almaktadır.

                                       Kitabe Ve Abdülmecid Tuğrası

Yapı için ‘fevkani usulde’ yazmaktadır. Yani yükseltilmiş denmek istenmektedir. Hâlbuki 1905 yılı haritalarında bile önünde kısa mesafeli de olsa dolgu alanı vardır ve bina günümüzdeki gibi sokakla aynı kottadır. Ancak denize göre bakıldığında 1.5-2mt yüksekte olduğu görülmektedir. Buradan binanın yapıldığı yıllarda deniz kıyısında olduğu, denizden yüksek yapıldığı sonucuna varabiliriz.  

Cami 1975 yılında elden geçirilerek restore edilmiştir. Yandaki sokak olan Yasa Caddesi tarafına açılan kapının önüne abdest alma muslukları ve tuvaletler yerleştirilmiş.

1906 yılına ait planlarda Yasa Caddesinin başında iskele görünmektedir. Caminin yakınında iskele olduğu için veya daha önceleri deniz tarafındaki kapısının önünde deniz olması sebebiyle İskele Camii dendiği düşünülmelidir.

1905 Haritasında Cami ve İskele

3. Mustafa 3. Selim’in babası 3. Ahmed’in oğludur. 26. Osmanlı padişahıdır. 1761 yılında bu camiyle birlikte Üsküdar’da validesi Mihrişah Valide Sultanın ruhu için Ayazma Camisini, 1764 yılında Laleli Camisini yaptırmıştır. 1766 yılında ise depremde harap olan Fatih Camisini yeniden inşa ettirmiştir. Bir de Paşabahçe’de yaptırdığı cami vardır ki bu cami yıkılmış yerine 1964-70 yıllarında yeni bir cami yapılmıştır.

Yaptırdığı camilerin hiçbirinde adı geçmez. ‘Fatih Camisini ecdada (Fatih Sultan Mehmed), Laleli Camisini meczuba (Laleli Baba), Üsküdar Ayazma Camisini Valideye (Mihrişah Valide Sultan) kaptırdık’ der. Kadıköy’deki cami de çoğunlukla İskele Camisi diye anılır.

Babam 1920 lerin sonları 1930 ların başlarında bu camide müezzinlik yaptığını söylerdi. O şekilde okuyup öğretmen olmuş. Arkadaşları ‘iki taraflı hoca’ diye takılırlardı. O, buraların denizden doldurulduğunu anlatırdı.

3. Mustafa veya diğer adıyla İskele Camisi Kadıköy’de hep önünden geçtiğimiz bir tarihi eserdir. Duvar çinileri, pencere vitrayları, Padişah Abdülmecid’in hat sanatları, girişteki kitabe, üst kattaki değişik hünkâr mahfili öne çıkan özellikleridir. Küçüktür ama görülmeye değerdir. 
ARİF ATILGAN NİSAN 2017






15 Nisan 2017 Cumartesi

Kent Öyküleri

BİR SANATÇI PORTRESİ
Arif Atılgan

Gülümser Atılgan’ın iyi resim yaptığı çok küçük yaşlarında belli oluyordu. Lise son sınıfta kesinlikle ressam olmaya karar vermişti. 1974 yılında Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu Dekoratif Resim bölümüne girdi.
  
Gülümser Atılgan

1977 yılında öğrenciyken Türk Kültür Vakfı Özel Jüri Ödülünü kazandı. 1979 yılında üniversiteyi bitirdi. Mezuniyet öncesi ve sonrasında çeşitli sergilere katılma hakkı kazandı.

                                1977 Yılında Türk Kültür Vakfından Ödül Alan Resim

Okul sonrası bir süre Bursa Mustafa Kemal Paşa’da kalmıştı. Resim yapma ortamı olmadığı gibi istediği boya, tual malzemelerini de bulamıyordu. Soba üzerinde yer yer yaktığı yazılı kâğıtlardan kolâjlar deniyordu. Bunlardan birini Devlet Güzel Sanatlar Akademisi 2. Sanat Bayramı Etkinliği Yeni Eğilimler yarışmasına göndermiş, ödül almıştı.

İstanbul’a yerleştikten sonraki çalışmaları modern tarzda idi. Yaptığı resimleri yarışmalara gönderdiğinde hepsi ödül veya sergilenme hakkı kazanıyordu.

1981 yılında Nişantaşı’ndaki galerilerden birine götürdüğü kolâj çalışması, Galerinin kadın yöneticisi tarafından satılamayacağı sebebiyle kabul edilmemişti. Aynı çalışmayı o sıralarda düzenlenen İstanbul Festivali Resim Heykel Müzesi Günümüz Sanatçıları yarışmasına göndermiş, ödül kazanmıştı.

Tesadüf, törende ödülünü veren kişi o resmi galerisine kabul etmeyen kadın galericidir. Kendisi Düzenleme Komitesindedir. Sergi bittikten bir süre sonra aynı kişi bu sefer o çalışmayı galerisinde sergilemek ister. Ret edilir.

1981 Yılında İstanbul Festivali Resim Heykel Müzesi Günümüz Sanatçıları Ödülü Kazanan Kolaj 

1984 yılındaki bir sergisinde komşu salonda sergi açan kişi kartpostal resimlerini tablo yapmıştı. Satılanın yerine hemen o gün aynısını yeniden yapıyordu. Gülümser Atılgan bu tip resimler için ‘fotoğraf makinesiyle yarışmak’ tanımı yapar.

Sanatçımız modern resim yapmak istiyordu. Ancak bu tarz resimlerin alıcısı olmuyordu. Hâlbuki resimlerinin satın alınması sanatçıya güven verirdi.

1987 yılında şekilleri deforme ederek yeni bir tarz oluşturdu. Yine modern resimlerdi aslında. İlk olarak Adalar Kültür Şenliğine gönderdiği resimle olumlu tepki aldı. Ankara’nın en önemli galeri sahibi kendisine sergi açması teklifinde bulundu.

                            1987 Yılında Adalar Kültür Şenliğinde Sergilenen Resim

Ankara’da açılan ilk sergisiydi ve ilk gece kokteylde bütün resimleri satılmış üzerlerine kırmızı nokta yapıştırılmıştı. Daha sonra da Ankara’da çeşitli sergiler açtı. Ancak Galeri sahibinin, Ankaralıların sevdiği tarzı ve ebatları önermesi kendisinin sanatçı kimliğini rahatsız etmişti.

30 lu yaşlardaydı. Ressamlarının yaşamadığı, antika olmuş tabloların satıldığı bir müzayedeye resmini gönderdi. 100.000TL nin altında olmayan tablolar kapışılıyor, Onun 3.000TL lik tablosuna alıcı çıkmıyordu.

Resim “piyasasının” içini sevmemişti. Küratörler, board yapmalar, paslaşmalar.. Çeşitli yayınlarda sanatçıyla ilgili yazı yazan bazı yazarların karşılığında resim istemesi..

Kendisinden resim alanlar arasında Başbakan Yardımcısı Sermet Refik Pasin (1982-1983), ABD Elçisi Abramowitz (1989-1991), Maliye ve Gümrük Bakanı Adnan Kahveci (1990-1991), İtalyan Kaslowski ailesi (Organik Kimya), Ankara’nın önemli restoranı Mangal gibi kişi ve kurumlar vardı. Sermet Refik Pasin’in 'Kuşlar' isimli ödüllü resmi için açık çek önermesi ilginç bir anısıdır.

1984 Yılında Resim Heykel Müzeleri Derneği Günümüz Sanatçılarında Ödüllü ‘Kuşlar’ İsimli Tablo

2000 yılında, Galatasaray’da Yapı Kredi Sanat Galerisini gezerken yeni yayınlanan kitaplara gözü ilişir. Birinin adı Türk Plastik Sanatçıları Ansiklopedisidir. Belki bir gün benim de adım olur içinde, diye düşünür. Ansiklopediyi incelemek için eline alır. Rast gele bir sayfa açar. Şaşırır. Sayfada kendi adı yazmaktadır. Ansiklopediye girmesi Onu çok mutlu eder.


                             Türk Plastik Sanatçıları Ansiklopedisinde Gülümser Atılgan

Bir gün telefonla arayıp resimlerinin değerini sorarlar.. Evinin bahçesine barbeküde yakılmak üzere koyduğu eskiz çalışmalarını çalan biri onları değerlendirmek istemektedir.

Parası olmadığını söyleyen arkadaşına resim hediye eder. Ona konuk olduğunda o resmin yerde durduğunu görür. Bir daha kimseye resim hediye etmez. Eserine değerini vermeyeceğini hissettiği kişilere resim de satmaz.

Okullarda hocalık yapar. Özel ders almak isteyenler olur. Özellikle Akademiye girmek isteyenleri önce sınar. Işık gördüklerine ders verir. Ders verdiklerinin hepsi istedikleri bölümü kazanmıştır.

Ders paketi bittiğinde öğrencilerine, ‘Şimdi resim yapmanın kurallarını öğrendin. Sadece ressam oldun. ‘Sanatçı Ressam’ olacaksan bu kuralları bir kenara koyup kendi tarzını bulmalısın.’ Der.

Sanatçının özgür olması gerektiğini, memur sanatçı olunamayacağını savunur. Sanatçının akademik unvanlarını kabul etmez. Çocuk yaştakilerin sanatçı, ressam olarak kabul edilmesinin yanlış olduğunu, zira sanatçının dünya görüşünün oluşması gerektiğini ifade eder.

Ödülleri, sergileri olmuştur. Umurunda değildir ama gelir de elde etmiştir. Artık retrospektif yani kariyeri boyunca yarattığı eserlerden derlenmiş sergi açma zamanının geldiğini düşünür.

2007 yılında Kadıköy Belediyesinin Caddebostan Sanat Galerisine özgeçmişiyle başvurur. Galeri yetkilileri, jürilerinin incelemesi için resim ister. Buna alınır. Der ki, ‘Özgeçmişimi okuyun. Orada yazılanları kanıtlamamı isteyin. Gerekirse ödüllerimi getireyim. Ama kendimi sınatmam.’ Yetkililer aldırmaz. Hâlbuki o tarihlerde, Galeride Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinin asistanları dâhil çeşitli kişiler sergi açabilmektedir. Canı sıkılır.

Maltepe Belediyesinin Sanat Galerisine başvurur. Dilekçesini verip eve geldiğinde Belediyenin yetkilisi telefonla arar. Yetkili, ‘Gülümser Hanım, galerimizde sergi açmanız bizim için onurdur. Kira ücreti istemiyoruz, istediğiniz tarihleri de Siz seçin.’ Der.

O tarihte, Kadıköy Belediyesi kendi anlayışına uyan, Maltepe Belediyesi uymayan siyasi parti tarafından idare edilmektedir.

Küser. Birkaç yıl resim yapmaz.

Şimdi yeni bir dönemindedir. Ezoterik öyküleri, çok sevdiği modern tarzla işlemektedir. Yalova’daki evinin alt katını sanat galerisi haline sokmuş, orada çalışmalarını sürdürmektedir. Resim satmak, sergi açmak gibi amaçları yoktur. Tamamen ‘Sanat İçin Sanat’ yapmaktadır.

Bir ‘Gerçek Sanatçı’ öyküsü.. Tarihe not düşülmesi için yazdım.
ARİF ATILGAN NİSAN 2017










4 Nisan 2017 Salı


Yeldeğirmeni


TRAMVAY YOLU
Arif Atılgan

İstanbul’un Anadolu Yakası’na1928 yılında elektrik getirilmiş. Elektriğin gelmesiyle birlikte 19/ 02/ 1928 de Üsküdar-Kısıklı-Alemdağ Tramvayları A.Ş. kurulmuş. Ardından 08/ 06/ 1928 tarihinde ise Üsküdar-Bağlarbaşı-Kısıklı hattında ilk tramvay çalışmaya başlamış. Daha sonra Üsküdar-Kadıköy ve Havalisi Halk Tramvayları Şirketi kurulmuş ve şebeke genişletilmeye başlanmış.

O yıllarda Kadıköy’ü Üsküdar tarafına bağlayan yol Yeldeğirmeni’nin ortasındaki Karakolhane Caddesiydi. 1934 yılında Üsküdar-Kadıköy Tramvay hattı da bu caddeden geçirilmişti.  Kadıköy’den başlayan tramvay hattı Altıyol’dan Söğütlüçeşme Caddesi’ne sapıyor, oradan Yavuztürk Sokağı’nın dik yokuşundan tırmanıyor, daha sonra Yavuztürk Sokağı’nın devamı olan Karakolhane Caddesi’nden tırmanarak Yeldeğirmeni’nin Merkezi’ne çıkıyor, sonra Haydarpaşa Çayırı Caddesi’ne iniyormuş. Buradan sağa saparak tren yolu köprüsünün altından İbrahimağa tarafına geçen hat oradan Bağlarbaşı-Üsküdar istikametine gidiyormuş.

Karakolhane Caddesi’nden Haydarpaşa Çayırı Caddesi’ne kadar çift hat gelen tramvay yolu burada tren yolu köprüsünün altından geçebilmek için tek hatta iniyormuş. Tren yolunun altından geçtikten sonra tekrar çift hat haline gelerek Üsküdar tarafına devam ediyormuş. Özellikle kış mevsimlerinde, dik yokuş olan Karakolhane Caddesinin Haydarpaşa Çayırı Caddesi’ne inen kısmı oldukça kaygan hale geliyormuş. Bu durumda zaman zaman kayarak devrilen vagonlar da oluyormuş.

                                               Karakolhane Caddesindeki Tramvay Hattı

1947 yılına kadar Yeldeğirmeni’nden tramvay hattı geçmişti. 1947 yılında plaj olan Yeldeğirmeni Rıhtımı doldurulup cadde yapılmıştı. Cadde ise Haydarpaşa Çayırındaki tren yollarının üzerine inşa edilen bugünkü köprü ile Tıbbiye Caddesi’ne bağlanmıştı. Bu şekilde Kadıköy’ün Üsküdar bağlantısı artık sahilden kurulmuş oluyordu. O zaman tramvay hattı bu cadde üzerine alınmış, dolayısıyla Yeldeğirmeni artık Kadıköy’ü Üsküdar’a bağlayan ana yol üzerindeki semt olmaktan çıkmıştı.

Ancak uzun yıllar işlek bir cadde olan semtin ortasındaki Karakolhane Caddesi çarşı olarak gelişmişti. Semt halkı kendi çarşısından alış veriş yapmaya alışmıştı. Caddedeki hareketliliğin kalkmasına rağmen insanlar bu alışkanlıklarını bırakmamışlar, yine alışverişlerini semt içersindeki esnaftan yapmaya devam etmişlerdi. Bu şekilde Yeldeğirmeni canlı ve hareketli bir semt olma özeliğini devam ettirmiş oluyordu.
ARİF ATILGAN YELDEĞİRMENİ KİTABI








3 Nisan 2017 Pazartesi

KADIKÖY’DEN HAYDARPAŞA’YA DENİZDEN DOLDURULAN ALAN
Arif Atılgan

Haydarpaşa’daki İngiliz Mezarlığının altından Yeldeğirmeni rıhtımındaki Deniz Otele, oradaki evlerin önünden Başçavuş Sokağının altına, buradan Kadıköy Çarşısının altındaki restoran olan tarihi binaya ve oradan 3. Mustafa Camii ile PTT nin hizasındaki binaların önünden Mühürdar sahiline kadar bir çizgi çizildiğinde, çizginin önünde deniz vardı.

                                                Çizginin Önü Denizdi

1881 de Haydarpaşa tarafı doldurulup liman yapıldı. 1908 de de Gar.

Kadıköy Meydanı ise 1900 lerde doldurulmaya başlanmış. Mühürdar sahilinden Haydarpaşa istikametinde yaklaşık 330MT dalgakıran yapılarak önce alan dalgadan kurtarılmış, sonra kıyılardan başlayarak deniz molozla doldurulmuş. Dalgakıranın ucundan Yeldeğirmeni rıhtımının sonu olan Başçavuş Sokağının hizasına kadar denize duvar yapılmış. Ancak o yıllarda yeterli hafriyat malzemesi olmadığı için doldurma işlemi tam olarak bitememiş.

                                                 1900 lerde Yapılan Dalgakıran

Önceden kumsal olduğu için Kumluk plajı olarak anılan bu bölgeye uzun yıllar Kumluk denilmiştir.

Dolgu alanının ilk tesisi bir bina değildir. Şimdiki tarihi İskelenin yanındaki Kayık İskelesidir. Diğer eşi karşı kıyıda Haydarpaşa’dadır. Kayık iskeleleri Haydarpaşa Garı inşa edildikten sonra yapılmış ve kullanılmaya başlanmıştır.

                                                            Kayık İskelesi

Kadıköy’ün tarihi meydanı diyebileceğimiz bu alana ilk yapılan bina Şehremaneti binası olmuş, ardından İskele ve Hal binaları inşa edilmiştir. 3 bina 1. Ulusal Mimarlık Dönemi örnekleri içindedir.

1930 larda dalgakıranın ucuna İnci Gazinosu yapılmıştır. Bu yıllarda bile alanın doldurulması devam etmişti. Lodoslu havalarda alanın ortalarından su fışkırdığı görülüyormuş. Dolgu alanın ortaları bataklık durumunda olduğundan, İnci Gazinosuna Mühürdardan itibaren dalgakıranın yanından gidilebiliniyormuş. İnci Gazinosunun bulunduğu noktaya da İnci Burnu denilmiş.

                                                       İnci Gazinosu

1932-1938 yılları arasında kaymakamlık yapmış olan İhsan Kazak halk tarafından çok sevilmişti. Yaptığı işlerden biri doldurulan alanı park haline getirmesiydi. Meydan bu şekilde bitirilmiş.

                                                 1938 Yılındaki Dolgu Alanı

1938 yılında Şehremaneti binasının hemen arkasına Maliye Binası inşa edilmiştir. Maliye Binasının, önündeki Şehremaneti binasını aşmayacak şekilde saygılı tarzı dikkat çekmektedir. 

1947 de Yeldeğirmeni kıyısı cadde ölçüsünde doldurulup tramvay yolu geçirildi.

1950 li yıllarda arabalı vapurlar için Hal Binasının önüne iskele yapıldı.

1960 larda İnci Gazinosu Nikâh Dairesi olarak kullanılmaya başlandı.

                           1947 de Yeldeğirmeni Sahili Bir Cadde Ölçüsünde Dolduruldu

1970 lerde Yeldeğirmeni sahili bugünkü durumuna getirilecek şekilde ikinciye dolduruldu.

1980 li yıllara kadar iki Kayık İskelesi de kullanılmıştır. Daha sonra hem buradaki deniz trafiğinin kalabalıklaşması hem de gemilerin her iki iskeleye uğraması kayıkların çalışmasını zorlaştırdığı gibi gerekliliğini de ortadan kaldırmıştır. Arabalı vapur iskelesinin yerine yeni Eminönü-Karaköy iskelesi yapılmıştır.

1980 lerde Nikâh Dairesi yıkılmıştır. Bu binanın tescil edilmemesi ve korunmaması Kadıköy için eksikliktir. Mimari değeri konusunda kim karar verir bilemem ama anı değerini kimse inkâr edemez. Ben dâhil burada nikâhı kıyılmayan Kadıköylü yoktur. Yıkılan binanın yerine İDO İskelesi ve yanındaki kafe-restoran tesisleri yapılmıştır.

1996 yılında Maliye Binasının Yeldeğirmeni tarafına yer altı tuvaleti yapılmıştır. Mimarı Gökhan Avcıoğlu olan tesis 1998 de Mimarlar Odasından Ulusal Mimarlık Ödülü almıştır.

2012 yılında yer altından Anadoluray Metro hattı geldi ve İstasyonu açıldı.

Maliye Binası bugün hala aynı fonksiyonda kullanılmaktadır. Binanın ‘tescilli eser’ olduğunu biliyorum.

                                                          Maliye Binası

Günümüzde Kadıköy tarafındaki Kayık İskelesi ortadan kaldırılmıştır. Hâlbuki bu kayık iskelelerinin taş olan rıhtım duvarlarıyla tescil edilerek korunması gerekirdi. En azından anı değeri olduğu dikkate alınmalıydı.

                                                   Kayık İskelesi Yok Oldu

Çocukken annem Evlendirme Dairesi yakınındaki çocuk parkına götürürdü bizi. Çok sevinirdim. Biraz daha büyüdüğümde evden habersiz eski arabalı vapur iskelesinde balık tutmaya giderdim. Bazen de yan taraftaki kayanın üzerinden denize girerdim. Delikanlı olduğumda tarihi iskele ile evlendirme dairesi arasında gece denize girenlere çok özenirdim. Biraz daha büyüyünce çocuk parkının arkasında Âşıklar Yolu olduğunu öğrenmiştim.

Kadıköy’ün tarihi meydanının geçmişi pek bilinmez. Hep bugünkü gibi sanılır. Bir de içersinde sadece Şehremaneti, İskele ve Hal Binaları var sanılır. Diğerleri pek fark edilmez.
ARİF ATILGAN NİSAN 2017