30 Temmuz 2023 Pazar

 DİYARBAKIR SICAKLARI

Bugünlerin gündemi, havaların sıcaklığı. 27/07/2023 günü İstanbul’da rekor sıcaklık oldu. +40 derece. Hani bir laf vardır. ‘İstanbul’da olursa haber olur…’ Başka şehirlerde alası olur ama haber olmaz. Yıllar önce yaşadığım günleri anlatayım.

1971 sonbaharı ile 1972 sonbaharı arasında Diyarbakır’da yedek subaylık yapmıştım. 2. Taktik Hava Kuvvet Komutanlığı’nda. Önce kışı yaşadım. -30 civarı. Uçaklar da otobüsler de kalkamazdı. Şehrin bazı bölgelerindeki dar sokakları 2m’ye kadar kar kaplamıştı. Bu sokaklar güneş alamadığı için mayıs ayında kardan kurtulmuştu.

Gelelim konumuza… Yaz mevsimine… Hazirandan itibaren sıcaklar başlar. Eylüle kadar devam eder. Bu dönemde benim görev yaptığım askeriyede mesai saatleri sabah 8 ile öğlen 13 arasında olurdu. Bildiğim kadarıyla diğer kamu kurumlarında da aynıydı. Dolayısıyla esnaf vs de buna uyardı. Zaten öğleden sonra sokağa çıkmak mümkün değildi. Biz de yazlık kıyafetlerimize geçiş yapardık.

1972 Yılında Yazlık Kıyafetimle Nöbetçi Subayı Nöbetimde.

Ben öğleden sonra lojmanların olduğu bölgedeki yüzme havuzuna giderdim. Zaman orada daha rahat geçiyordu.  Akşam subay gazinosundaki açık alanda otururduk. Uzun bir süs havuzu çevresinde pergoleli bir alandı. Projesini ve kontrolünü ben yapmıştım. Çimenlerle birlikte masaların bulunduğu alan da sulanır, akşam serinlik sağlanmış olurdu. Yemek. Muhabbet. Sonunda misafirhanedeki yatak odalarımıza giderdik. Onu ayrı anlatayım.

İki adet subay misafirhanesi vardı. Biri bekârlar için. Diğeri evliler için. Doğal olarak ben bekârlar misafirhanesindeydim. 2 katlı uzun binada arkalı önlü odalar sıralanmıştı.  Her odada iki yatak olup, iki odanın ortasında ortak kullanılan banyo-wc vardı. Pencere yerine Fransız balkonu konmuş. Yani çıkıntısı olmayan, sadece kapısı açılıp havalandırmaya yarayan balkon. Serinlik olsun diye balkon kapısını açardık. Mecburen. Sivrisinekler de içeri girerdi. Pantolonun üzerinden bacağınızı sokabilecek irilikteydiler. Yatak çarşafını banyoda sırılsıklam ıslatır, öylece yatağın üzerine sererdik. Tabii kendimiz de duş alır ve kurulanmazdık. Dökme mozaikle kaplanmış zemini de iyice ıslatırdık. Şortla yatardık. Sivrisinek için yanlış anımsamıyorsam HOV isimli bir sıvı vardı. Su gibiydi. Kokusuzdu. Eczanede küçük şişelerde satılırdı. Onu bütün vücudumuza sürer ve öyle yatardık. O sıvıdan sivrisinekler hoşlanmıyordu. Üstümüzde uçarlar ama asla konmazlardı. En fazla yarım saat içinde uyumak zorundaydık. Aksi takdirde aynı operasyonun, bütün detaylarıyla yeniden yapılması gerekecektir. Zira ıslak olan her şey kupkuru olurdu.

Uykumuz, uykudan çok baygınlık gibiydi. Kalkar kalkmaz duş alır, giyinir, mesaiye giderdik. Büro daha rahattı. Klima yoktu ama vantilatör vardı.

Hava sıcaklığını yazmayı sona bıraktım. +50… Asfalt yumuşacık olurdu. Üzerine kırılan yumurta anında pişerdi.  Sıcak hava o kadar durgun olurdu ki jetler gündüz kalkış zorluğu çeker, pilotlar sabah veya akşamüstü serinliğinde talim uçuşu yapmayı tercih ederdi.

Bu durum neredeyse 3 ay sürerdi. İstanbul’da 1 gün sıcak olunca herkes feryat eder. Medyada haber olur. Orada tüm yaz mevsimi öyle geçer. Haber olmayı bırakın farkına bile varılmaz.

Sıcağıyla, soğuğuyla, doğasıyla, insanıyla bir yıl geçirdiğim Diyarbakır’da anılarım da vardır, eserlerim de. Ayrılırken üzülmüştüm.

ARİF ATILGAN TEMMUZ 2023

NOT: 1972 yılında 30 Ağustos Zafer Bayramının 50. Yılı dolayısıyla yaptığımız anıtın önünde bugün milli bayramlarımız kutlanıyor. İç tarafında sadece ‘1972 yılında yapılmıştır’ yazıyor… Adım yazılmamış.  

http://atilganblog.blogspot.com/2013/09/diyarbakirda-anit-parktaki-anit-arif.html

 

 http://atilganblog.blogspot.com/2023/07/diyarbakir-sicaklari-bugunlerin-gundemi.html

 https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/di%CC%87yarbakir-sicaklari

 

 

26 Temmuz 2023 Çarşamba

 SİYASET (CHP)

Siyaset yazmak istemiyorum. Ama CHP’de öyle şeyler oluyor ki yazmadan geçemiyorum. Ben yıllar önce bugünlerin yaşanacağını yazmaya çalıştım. Ama gelen tepkiler kalemime fren oluyordu.

Bugüne kadar olanları bu LİNKten okuyabilirsiniz.

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/2023-se%C3%A7i-mleri-i-%C3%A7i-n-yorumlarim

2010 yılında Deniz Baykal’a yapılan operasyon sonucu Kemal Kılıdaroğlu partinin başına geçti. O günden itibaren hep yanlış yapıldı. Bir genel başkan yurt dışında gazetecileri ekip 8 saat kiminle ne görüşür? Ayrıca genel başkan Almanya’ya gidiyor, İstanbul’da ise İBB başkanı Ondan habersiz miting düzenliyor, Genel Başkan uçaktan indiği havaalanından ayrılmadan geri dönüp acele o mitinge katılıyor. Hâlbuki oradaki programını bozmadan devam etmeli ve gelir gelmez o İBB başkanını cezalandırmalıydı. Yapmadı.


Şimdi ne oldu? Aynı İBB başkanı yine genel başkanından habersiz partinin birçok yetkilisiyle ki bunların içinde K.Kılıçdaroğlu’nun yanında olanlar da var, zoom toplantısı yapıyor. Hala o kişiye dokunamıyor. Niye?

Diğer yandan Halk TV ile ilişkiyi kestiğini söylüyor. Partinin TV’ye ve bazı gazetecilere parasal yardım yaptığı ortaya çıkıyor.

Bu arada son anda ortaklığa katılan Zafer Partisi başkanı CHP başkanı ile yaptığı protokolü açıklıyor. Kimseye sormadan Sayın Genel Başkan onlara da bazı vaatlerde bulunmuş. Pekiyi de diğerlerine neler vaat edildi? Özellikle dışarıdan ortak olan HDP’ye… O partilerin birbirlerinden haberleri var mı? Eğer seçim kazanılsaydı bu vaatler tutulabilecek miydi? Aynı vaat birden fazla partiye verilmiş olabilir miydi? 

En önemlisi kaset skandalı olayının içyüzünü anlatacak bir kahraman çıkmayacak mı? Deniz Baykal’ın delegeleri yine Deniz Baykal’ı nasıl alaşağı eder?

2013 yılındaki Gezi olaylarından sonra nereden geldiğini anlayamadığım bir taktik uygulandı. İnsanların sadece AKP’yi öcü olarak görmesi sağlandı. Adeta herkese at gözlüğü takıldı. CHP’ye kimsenin bakmaması sağlandı. Sorun da burada. CHP’de birçok değişim yapıldı bu arada.

Ben Sayın Kılıçdaroğlu’nu tutmam. Genel Başkan oluş şekli bana ters çünkü. Ancak eğer parti partiyse Genel Başkanına sahip çıkmalı. Burası yeniçeri ocağı değil. Yerine göz diktiği gözüken Sayın E. İmamoğlu’na gelince… Genel başkan olmak için değil, partide tutulmak için ne yapmıştır? İstanbul’un başkanı İstanbul dışında her işle ilgilenmiştir. Ankara’nın başkanı da Ondan farklı değildir.

Diğer partilerle ilişkilere gelirsek. CHP’nin yoktan var ettiği partiler bugün onun başına dert olmaktadır. İYİ Parti, HDP ve altılı masadaki partiler. Özellikle İYİ Partinin İstanbul ve Ankara belediye başkanlarına olan özel ilgisine dikkat edilmelidir. CHP’nin iç işlerine karışmak durumu doğmaktadır.

Önümüzde yerel seçimler var. Sanki CHP yine bazı partilerle ortak olup onlara kendisine ait garanti belediyeleri ikram edecek. Bütün amaç onların desteğiyle İstanbul, Ankara gibi büyükşehir belediyelerini almak. Ya bu belediyeler kazanılamazsa. Verdikleri gidecek ama…

Bana göre CHP yerel seçime yalnız girmeli. Başkalarını değil kendini düşünmeli. Kazançlı çıkacaktır. En azından diğer partilere vereceği belediyeler kendinde kalacaktır. Kazanacağı büyükşehir belediyelerinde sadece CHP olacaktır. Destek vererek parti haline getirdiği diğerleri ise belki de yok olacaktır.

Ama daha da önemlisi parti bir an önce 6 Okuna dönmelidir. 6 Oka ters gelenler parti içinden temizlenmelidir. Bugüne kadar dışarı çıkarılan Atatürkçüler derhal partiye yeniden kazandırılmalıdır. Partideki mezhepçilik te yok edilmelidir. Dini, mezhebi ne olursa olsun dünyaya bakış aynılığına önem verilmelidir.

CHP’ye hizmet etmiş tüm başkanlar saygındır. Saygıyla anılmalıdır. Bunun tersini düşünmek ayıptır.

Kısacası CHP fabrika ayarlarına geri dönmelidir. Daha sonra da şu anda adı geçenlerin dışında yepyeni bir ismi başkan seçerek yoluna devam etmelidir. Aksi takdirde kolladığı partiler tarafından bitirilecektir. Bu görünmektedir.

ARİF ATILGAN 2023 TEMMUZ

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/si%CC%87yaset-chp

 

http://atilganblog.blogspot.com/2023/07/siyaset-chp-siyaset-yazmak-istemiyorum.html 

 

23 Temmuz 2023 Pazar

VOLEYBOLCU HALDUN NAFİ BAZLAR

Haldun Nafi Bazlar... Galatasaray Lisesinde okurken iyi bir voleybolcu olduğunu herkese kabul ettirmişti.

Üniversitede ben mimarlıktayken O kimya bölümündeydi. Daha önce yazmıştım. Kimyacıların çoğu Kadıköy’de oturduğu için arkadaşlarım onlar olmuştu doğal olarak. Dolayısıyla Haldun da… 

Enine boyuna yapılı, yakışıklı ve de dünya iyisi bir arkadaştı. Ne bulursa içerdi denir ya. İçerdi işte. Galatasaray’ın ve Milli takımın değişmez oyuncusuydu. Bir anımı anlatayım.

1965-66 Galatasaray. Üst sıra (soldan sağa): Mustafa Izkır, Haldun Bazlar, Mustafa Salar. Alt sıra: Yalçın Gördürür, Yavuz Işılay, Nizamettin Hepşenol.

Ben okulun futbol takımında ve de voleybol takımında lisanslıydım. Açık söyleyeyim voleybol sevdiğim bir dal değildir. Sebebi de oyunda devamlılık olmaması. Yani sık sık kesilmesi. Neyse. Haldun’a gelelim.

O gün İTÜ’nün üniversiteler arası ligde maçı varmış. İlgili arkadaşlar takım kurabilmek için oyuncu arıyorlar. Beni buldular ve ‘Aman ortadan kaybolma’ dediler. ‘Tamam, kantindeyim’ dedim. Tam kantine girerken Haldun’u gördüm. ‘Gel oturalım. Maç varmış’ dedim. Aslında hiç niyeti yoktu. İstemeye istemeye oturdu benimle. Her şeye rağmen Ona lisans çıkarılmıştı ama hiçbir maça gitmemişti. Bu yüzden yöneticilerin aklına bile gelmiyordu. Sadece yöneticilerin değil rakip takımların da aklına gelmiyordu. O günkü rakibimiz şampiyonluğa oynuyordu. Tam net anımsamadığım için üniversitenin adını yazmayayım. Bizim arkadaşlar kantinden beni almaya geldiklerinde yanımda Haldun’u görünce hem çok şaşırdılar hem de çok sevindiler. Hatta inanamadılar. Maçın yapılacağı salona doğru yola koyulduk.

Maç için formalar giyilip oyuncular ortaya çıkınca rakip takımdakiler çökmüştü. İyi oyuncuları olan bir takımdı ve sıralamada birinciydiler. Bizim takım ise sonuncuydu. Hatta averaj takımı olarak kabul ediliyordu. Ama o gün bizde Haldun vardı. Haldun, beline kadar ağın üzerine zıplayan ve ağın yarım metre dibine inebilen ender oyunculardandı. Hatta tekti diyebilirim... Yurt dışında da iyi tanınan bir isimdi. O küt indiği zaman parkeleri oynatır salonda topun yere çarpma sesi yankı yapardı. Hele iyi bir pasör iyi top kaldırır O da gününde ve keyfinde olursa… Değmeyin gitsin. Karşısında takım dayanmaz.

Maç başladı. Bizim takımdakiler topu pasöre havale ediyorlar, O da Haldun’a kaldırıyor, Haldun da her durumda iniyor... Hatta bir süre sonra keyfi de yerine gelmişti. Gümbür gümbür iniyordu. Karşı takım için gerçekten üzülüyordum. Şanssızdılar. Eminim, ‘Nereden çıktı bu adam’ diye dertleniyorlardı. Maç 3-0 bitti. Rakip oyuncular çok üzgündü ama bir efsaneye karşı oynama şansı buldukları için de içlerinden seviniyorlardı bence.

Takımı tamamlamaya çalışırken Haldun’u bulmuştuk. Tek başına bir takımı…

                         
     
                                                    Haldun Nafi Bazlar

Rakip takım o maçtaki mağlubiyet dolayısıyla birinci olamadı. Biz de yani İTÜ de sonuncu olduk. İşin komiği Haldun da başka hiçbir maça gelmedi. Oynamadı. O gün bir rastlantı olmuş ve beni kırmamıştı.

1970 yılında okulu bitirdim.O biraz daha geç bitirdi sanırım. Askerden geldiğimde Altıntepe’ye taşınmıştık. Biz Tevfik Sağlam Caddesi’nde idik. Haldunlar da bir sonraki Bahar Sokağı’nın caddeye bakan köşesinde... Eski Altıntepeliler bilir. Annesi eski Türk Sanat Müziği şarkıcılarından Mualla hanımdı. Bir süre sonra evlerini müteahhitte verdiler. Apartman yapıldı.

Bostancı’da Onun sınıf arkadaşlarıyla yani kimya mühendisi arkadaşlarla ortak kullandığımız bir sandalımız vardı. İskeleye bağlıyorduk. Dolayısıyla Haldun’a sık sık rastlardık. Kıyılar doldurulduğunda Bostancı Plajının olduğu yerde bir meyhane açılmıştı. Orada rastlardık. Bir de Bostancı İskelesine inerken sağdaki binanın altındaki Salih Baba’nın Yerinde… Sonradan adı Güp Güp olmuştu.     

Çok içerdik. Ben evlenince bıraktım. Diğer arkadaşlar nasıl bıraktı bilmiyorum. Haldun hep devam etti. Üstelik çoğaltarak…

Galatasaray ile İstanbul ve Türkiye Şampiyonlukları, 1970-71 sezonunda ise Deplasmanlı Türkiye Ligi Şampiyonluğu yaşadı. Milli takımdaki başarıları hariç…

17 Şubat 2011 tarihinde Onu kaybettik.  

Kadın Milli Voleybol takımımızın kazandığı Dünya Şampiyonluğu bana yaşıtım bir efsane voleybolcuyu anımsattı. Haldun Nafi Bazlar’ı.

Kadın takımımızı kutlarken Haldun ve Onun kuşağını saygıyla anmayı unutmayalım..  

ARİF ATILGAN 2023 TEMMUZ

 https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/voleybolcu-haldun-nafi%CC%87-bazlar

 

http://atilganblog.blogspot.com/2023/07/voleybolcu-haldun-nafi-bazlar-haldun.html

 

 

 

 

 

19 Temmuz 2023 Çarşamba

 KENT İÇİNDE BANA ÖZEL NOKTALAR

İlkokul yıllarımda bazı özellikler edinmeye başlamıştım. Kendi içimde. Başkalarının haberi bile olmazdı. Örneğin her yıl sınıfımı geçtiğimde Mahmut Baba’nın mezarına mum dikerdim. Adak… Moda Burnu’nda oturmayı da çok sevmeye başlamıştım. Kalamış Koyu’nu seyrediyordum.

Bir süre sonra fark ettim ki önemli kararlarımı orada almaya başlamışım. Çocukça tabii. Sınav çoktu o zamanlar. İlkokul, ortaokul ve lise bitirme sınavlarına girerdik. Sonra Üniversite giriş ve sonra da oradaki dönem içi sınavları... Onları düşünürdüm. Bu özellik devamlılık gösterdi. Büyümüştüm. Yine gidiyordum ve oturuyordum orada. Çevremdekilerle ilişkilerim… Askere gitmek, işe girmek, iş kurmak… Evlenmek. Kararlarımı hep orada alıyordum. Büyüdüm. Araba sahibi oldum. Önemli kararlarımı kendi kendimle tartışıp yine burada almaya devam ettim. Bazen arabamın içinde, bazen bankta oturarak... Gündüzleri ortalık sakin olurdu. Arada bir herkesin tanıdığı seyyar satıcılar geçer, yandaki apartmandan bir hanım çağırır bir şeyler satın alırdı.  Kadıköylülerin iyi tanıdığı, kelimeleri tam söyleyemeyen Limoncu Apo’yu çok görürdüm mesela… Ancak 2000’li yıllarda aşağıda yüzme havuzu yapıldı. Yukarıdan görülmemesi için çevresine ağaçlar dikildi. Artık Moda Burnu’ndan Kalamış Koyu gözükmüyordu. Kalabalık ta olmuştu zaten.

Ağaçlar büyürken başka bir yer aramaya başlamıştım.

                                     Moda Burnu’nun Eski ve Yeni Görüntüsü

Araba sahibi olduktan sonra zaman zaman gidip kendimle baş başa kaldığım bir başka nokta olduğunun farkına vardım. Salacak kıyısı... Burada da bazen arabada bazen banklarda oturuyordum. Karşımda İstanbul vardı. Önde Topkapı Sarayı, bana göre sol gerisinde Sultan Ahmet Camii, sağ ilerisinde Süleymaniye Camii ve aradakiler. Haliç girişinde Galata Köprüsü ve sağa doğru Galata Kulesi, Beyoğlu Tepesi, Dolmabahçe ve İstanbul Boğazı… Unuttum sanmayın. Hemen önümde Kız Kulesi. Seyretmek. Düşünmek. Karar vermek. Çok keyif veriyordu bana. Her zaman söylerim. İstanbul’da doğduğum ve büyüdüğüm için şükretmişimdir. Gördüğüm manzara eski İstanbul’dur. Orada hala Orhan Veli Kanık’ın nefis şiirindeki ‘sucuların çıngıraklarının sesi’ vardır sanki. Her geçen yıl kıyı biraz daha kalabalıklaşsa da beni pek etkilemiyordu. Arabada oturuyordum.  Ama orada da bir şeyler değişmeye başladı. Bu yıl Kız Kulesi onarıldı. Harem tarafına doğru oraya gideceklerin kuyruğu uzuyor. Ama Üsküdar tarafında da sahilin onarım faaliyeti var. Yani hiçbir tarafta oturamıyorsunuz, oturabildiğiniz yerden denizi göremiyorsunuz, gördüğünüz yerde tat olmuyor...

Yeni yer bulmalıydım.

İdealtepe’de evimin önünde 70-80 dönümlük bir park var. Öncesinde koruymuş Orada sabahları yürüyüş yaparım. Sonra kapısının karşısındaki kahvehaneden çay alırım. Bir de gazete bulursam bakkaldan… Değmeyin keyfime. Ağaçlar dolayısıyla çevredeki evlerin görünmediği 1-2 noktam var. Oralarda oturuyorum. Gazete, çay ve düşünmek.

Yalova’da da var benzer yerim. Burada da dere kenarında yaptığım yürüyüşten sonra piknik için yapılan masalardan birinde oturuyorum. İdealtepe’ye göre tek fark, evden çıkarken eşim çayımı bardak termosa koyuyor.

Defom kabul edin. Yalnız düşünmeyi seviyorum. Önemli kararlarımı almayı da…  Buralarda otururken Blog yazılarımın konusunu da tasarlıyorum.

Kıssadan hisse… Kent içinde sakin noktalar tükeniyor. Şu anda en sakin yerler mezarlıklar. Eminim yakında oralarda da kalabalıklar oluşacaktır. ‘Yuh’ demeyin. ‘O kadar da değil’ dediğim her şey gerçekleşti bu kentte.

ARİF ATILGAN 2023 TEMMUZ

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/kent-i%CC%87%C3%A7i%CC%87nde-bana-%C3%B6zel-noktalar

http://atilganblog.blogspot.com/2023/07/kent-icinde-bana-ozel-noktalar-ilkokul.html

 

 

 

 

 

  

       

13 Temmuz 2023 Perşembe

 KİŞİSEL BİR YAZI

İş hayatına başlamış, 30’lu yaşlara gelmiştim. İyi kazanıyordum. Hiçbir sıkıntım yoktu. Ama kendimi sıkıntılı hissediyordum. Bir gün Moda Burnu’na arabamı çektim, camı açtım ve Kalamış Koyunu seyretmeye başladım. Düşündüm.

Beynim ticari programlanmıştı. İş ile ilgili-ilgisiz her kişiyle her sohbette alış-veriş düşünüyordum. Hesap-kitap-kazanç… Yorucuydu. Duygusuzdu. Bir insanın ticari düşünmeden davrandığı zamanlar veya kişiler olmalıydı. Sonunda bir karara vardım.

Ailem, bazı akrabalarım ve bazı arkadaşlarımdan oluşan 10-15 kişi belirledim. Onlara karşı her durumda saf olmayı kararlaştırdım. Hesap-kitap yapmayacaktım. Nitekim karşılıksız yardım yaptım. Borç verdiğimde ‘O verebileceği zaman versin’ dedim.

Bu kararı almamdan bir süre sonra babaannemi kaybetmiştim. Babam ve amcamlar miras paylaşıyorlardı. Tatsızdır o işler. Babam ‘Benim çocuklarım okudu. Kendilerini kurtardılar.’ Diyerek her birine kendinden fedakârlık yaptı. Hakkına düşenden az aldı. Ancak diğerleri hiçbir zaman ‘Allah razı olsun Ağbimizden’ demedi. Aksine her biri, babamın diğer kardeşlere kendisine verdiğinden daha çok verdiğini düşündü. Laf geldiğinde de söyledi.

Biraz huylandım. ‘Ben de kimseyi mutlu edemezsem’ dedim içimden. Sonra boş verdim.

40 yıl civarı serbest çalıştım. Üstelik en uyanıkların olduğu piyasalarda. Mimarlık, inşaat, inşaat malzemesi ticareti. Hiç çarpılmadım. Buna karşın yakınlarıma bilerek hep verdim. Para, akıl, hizmet, mal…

Yanlış yapmışım. Kimsenin bana müteşekkir olmasını beklemiyordum. Bekleyerek yapılmaz böyle şeyler. Ama belli ki bir süre sonra enayi olmuşum. Özellikle aile çevremde. Vermek benim görevim olarak kabul edilmiş. Hak olmuş. Normal sayılmış. Vermezsem anormal bir durum olmuş hep. Kimse benim için kendi içinden ‘İyi ki var’ dememiş.

Bu bir dert yanma yazısı. Yanlış anlaşılmasın. Yakın arkadaşlarım bilir. 3 lira 5 lira değildir bahsettiğim. Hesaba vurulursa servettir…

Herkese tavsiye eder miyim? Bilmiyorum. 

Pişman mıyım? Asla. Dedim ya… Derdimi paylaşıyorum.  

Bundan sonra hesaplı olacağım ama. Yine vereceğim. Veriyorum da. Eskisi gibi olmayacak sadece.

ARİF ATILGAN 2023 TEMMUZ

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/ki%CC%87%C5%9Fi%CC%87sel-bi%CC%87r-yazi

 

http://atilganblog.blogspot.com/2023/07/kisisel-bir-yazi-is-hayatna-baslams.html

 

 


2 Temmuz 2023 Pazar

 YALOVA’NIN YENİ HASTANE BİNASINDA HEYELAN SÖYLENTİSİ

Hani bir öykü vardır... Selimiye Camii’ni inşa eden Mimar Sinan çevrede oynayan çocuklardan birinin arkadaşlarına ‘Bu caminin minaresi eğik’ dediğini duyar. Çocuğu yanına çağırır ve ‘Hangi minare?’ diye sorar. Çocuğun gösterdiği minareye bakar ve ‘Haklısın. Düzeltmeliyiz bu minareyi’ diyerek uzun bir halat getirtir. Halatın ucunu minareye dolar ve işçilere diğer ucunu yalancıktan çektirir. Bir süre sonra çocuğa sorar ‘Düzeldi mi acaba?’. Çocuk bakar. ‘Tamam. Düzeldi.’ Der. Mimar Sinan çocuğa teşekkür ettikten sonra olayı şaşkınlıkla izleyen insanlara döner ve ‘Önlem alınmazsa, dedikodular iz bırakırlar.. Caminin adı eğri minareli cami olarak yayılırdı.” Der.

Gelelim Yalova’ya… Yeni bir hastane yapıldı. 2021 yılında inşaat sırasında çıkan hafriyat toprakları döküm yerine götürüleceğine hastanenin arka tarafına yığıldı. Toprak yığınının alt tarafına da Safran Yolunu Bursa Yoluna bağlayan yeni bir yol açıldı. Yaz mevsiminde kuru iken sürtünme kuvvetiyle birbirini tutan toprak molekülleri sonbahardaki ilk yağmurda gevşedi ve yola aktı. Belli ki fizik kuralları bilinmeden iş yapılmıştı. Sonuçta toprağı azaltma çalışmaları yapılmaktadır. Yapılmak zorundadır. Zira başka türlü alttaki yol açılamaz.

  Hastane Arkasındaki Toprak ve Kayan Toprağın Yeni Açılan Yolu Kapaması

Eğer arada yol olmasa o toprak yığını bizim arazinin de bulunduğu geniş bir alana zarar verecekti. Ben fizik bildiğim için yağmur mevsimini bekledim. Yetkililere dert anlatmaya çalışmadım. Sonuçta toprak alınıyor.                                                                                          

O tarihte yazdığım yazı. https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/yalova-da-hastane-i-n%C5%9Faati

                           Hastane Arkasındaki Toprak Alınıyor

Ancak bu yazıyı yetkili makamlara yardımcı olmak için yazıyorum. Zira Yalova’da herkes hastane binası çevresinde heyelan olduğunu ve hastanenin tehlikede olduğunu konuşuyor. Değil… Buradaki sorun hafriyat toprağını döküm yerine götürmek yerine orada bırakmaktan ibarettir. Doğa ve fizik kanunları buna izin vermemiş, toprak taşınmaktadır.

Buradaki Mimar Sinan görevini de ben üstlenmiş oluyorum.   

ARİF ATILGAN TEMMUZ 2013