26 Aralık 2016 Pazartesi

YILBAŞI
Arif Atılgan

Paganizm zamanında dişiliğin göstergesi olan tanrıça Kibele, Attis’e âşıktır. Onunla dans ederler.  Kibele’nin muhteşem dansına uymaya çalışan Attis kendinden geçer ve farkında olmadan elindeki altın orakla erkeklik uzvunu keser. Kibele, yere saçılan kanın içersinde acı içinde çığlıklar atan Attis’i çam ağacına dönüştürür. Acıları son bulan Attis ağaç olarak sonsuzluğa kavuşur.

Yaz kış aynı kalan, iğne yapraklarını dökmeyen çam ağacı sonsuzluğu ifade eder. Kutsal ağaç kabul edilir. Bu olay yılın en kısa gününe denk gelen 21 Aralıkta olmuştur. Her yıl bu günlerde çam ağaçları süslenir, altına hediyeler konur.

Bizans Kralı Konstantin, Hıristiyanlığın kabul edilmesinden sonra Pagan geleneklerini devam ettirmiş.


Şamanizm zamanında Türklerde de benzer gelenekler varmış. Hayat Ağacı kabul ettikleri Ak Çam ağacının dünyanın göbeğinde olduğunu ve gökteki Tanrı Ülgen’e kadar uzandığına inanırlarmış. Onlar, 21 Aralıkta gece ile gündüzün savaştığını kabul etmişler. Galip gelen, 22 Aralıktan itibaren uzamaya başlayan gündüzdür.

Ülgen, gündüzü galip getirdiği için Ona dua edip Ak Çam ağacının altına hediyeler koyarlar, duaları ulaşsın diye de dallarına süsler takarlar.

Türkler Müslümanlığı kabul ettikten sonra bazı guruplarının dışındakiler bu geleneklerini devam ettirmemişler.

Yukarıdaki ritüellerden dolayı insanlar, sünnette kesilen parçayı çam dibine gömdüklerinde, çam ağacının altında birlikte bir şeyler yediklerinde ömürlerinin uzadığına inanırlarmış.

Bu gelenek Anadolu’dan Avrupa’ya yayılır.. 4. Yüzyılda Antalya’nın Demre kasabasındaki Aziz Nikola, Noel Baba olarak kabul edilir.

Bizim topraklarımızdan çıkan efsane yine bizim topraklarımızda sonuçlanmıştır. Yurdumuzun kıymetini bilelim.

İnançlı, inançsız herkese güzel bir yeni yıl dilerim.
ARİF ATILGAN ARALIK 2016


19 Aralık 2016 Pazartesi

ARENA MI STADYUM MU?
Arif Atılgan

Son yıllarda ülkemizdeki Stadyum ve Spor Salonlarının, Arena kelimesiyle anılmaya başlandığı görülmektedir.

Arena, eski Yunan ve Roma geleneklerinde sahada gladyatörlerin dövüştürüldüğü, sonunda mağlup olanın öldürüldüğü veya aslanlara yem edildiği tesislerin adıdır. Tribündeki seyirciler bu manzarayı “keyifle” izlerler.

Roma’daki Collesium arena denince tüm dünyanın aklına gelen tarihi tesistir. İzleyenlerde bile sınıf farkı gözetilirmiş. En iyi izlenen yerlerdeki asillerin oturacağı bölüm önceden köleler oturtularak ısıtılırmış.

                                                          Collesium

Bizim geleneklerimizde çayır vardır. Er Meydanı denilen güreş alanı çayırdır, Koşu Yeri denilen at yarışı alanı çayırdır. Ok Atışı, Cirit Müsabakası yapılan alanlar hep çayırdır. Bizde mağlup olan öldürülmez, teselli edilir.

Futbol da bünyemize ilk girdiği yıllarda çayırlarda oynanmıştır. Papazın Bahçesi, Kuşdili, Fulya, Beykoz, Göksu hep futbol oynanan çayırlık alanlardır.

                                                          Beykoz Çayırı

Batı utanılacak bir ortaçağ yaşamıştır. İnsan yerine koymadıkları kadınların içinden çıkan bilgeleri Cadı diyerek avlamışlardır.

Bugün hala Boğa Güreşleriyle öldürme eylemi seyretmeye devam etmektedirler. Yine Arena denilen tesislerde dolu tribünler önünde vücuduna şişler saplanarak azgınlaştırılan boğa, sonunda Matador tarafından öldürülür.

Kendi sınırlarının içini Arenanın tribünleri kabul ederler. Özellikle Ortadoğu olmak üzere Asya, Afrika, Latin Amerika toprakları ise Arenanın sahasıdır. Buralarda yaşayan insanları birbirlerine düşman ederler, birbirleriyle savaştırırlar. Evlerinde TV den “heyecanla” izlerler. Patlayan bombalarla ölen binlerce insan, kan, gözyaşı, kaybolan çocuklar, birbirini kaybeden aile fertleri..

Diğer yandan evlerinde besledikleri kedi-köpekleriyle ne derece şefkatli, duygulu olduklarını gösterirler ama sokaklarında sokak kedisi, sokak köpeği yoktur. Nasıl olabilir?

Ve bizler.

Önce rakip takım taraftarına deplasman yasağı koyuyoruz, sonra da tesislerin adını Arena olarak değiştiriyoruz. Yani futbol sahasındaki 11 kişi veya spor salonundaki 5-6 kişi, binlerce seyircinin bulunduğu Arenada aslanların önündeki yem gibidir adeta. Bu mudur spor?

Spor diğer insanları da kendilerince spor yapmaya özendiren keyifle izlenen yarışmalardır aslında. İki tarafın sahada ve tribünde birlikte olduğu, heyecanlandığı, şakalaştığı sonunda birlikte kardeşçe sahayı terk ettikleri etkinliklerdir.

Bizler, bizi kendi sahamızda mağlup eden rakiplerimizi tebrik ederek onları yolcu etmeliyiz yine.

Farkında olmayabiliriz. Batı, Arena kelimesini kullandırıyor bence. Kendi kötü geçmişlerini bize benimsetmek için.

Tarihi Collesium’un bulunduğu kentteki Roma kulübünün stadının adı Arena değildir. Stadio Della Roma’dır.

Ülkemizde spor tesislerine Arena adı verilmemelidir.
ARİF ATILGAN ARALIK 2016



16 Aralık 2016 Cuma

Kent Öyküleri

YELDEĞİRMENİ’NDE BİR KÖŞK VE ANILARI
Arif Atılgan

Nedense Yeldeğirmenliler bile semtlerinden bahsederken ‘fakir’ tanımını kullanırlar. Hâlbuki Karakolhane Caddesi, üzerindeki tramvay hattıyla Kadıköy’ü Üsküdar’a bağlayan tek ana aks olmuştur yıllarca. Bu sebepten çevresinde zengin bir kesimin yaşadığı yadsınmamalı. Mütevazı kelimesi daha yakışır Yeldeğirmenlilere.

1940'lı yılların sonlarında 2. Dünya savaşının ağır ekonomik etkisi vardır. Ancak Dr. Bitran’ın evinin cami tarafındaki bitişiğinde oturan kemancı Zeki Bey, evinde keman çalıp şarkı söylediğinde bütün sokak halkının dışarıda Onu dinlediğini de anlatır o yılları yaşayanlar. Önceki yazılarımdan birinde piyanolu evler olduğunu yazmıştım. Şık giyimli insanlarıyla Yeldeğirmeni, renkli ve hareketli bir semttir.

1900'lü yılların başından itibaren Kır Kahvesi Sokakta iki büyük köşk göze çarpar. Hasan Paşa Köşkü ile Ali Paşa Köşkü. Hasan Paşa Köşkünün arka bahçesi tren yoluna bitişik olup bahçenin bir yanında Özen Sineması diğer yanında Kaynak ailesinin bahçesi vardır.

Ali Paşa Köşkü, Hasan Paşa Köşkünün karşı sırasında Rasim Paşa Caminin bahçesine bitişiktir. Köşkün girişinin üstünde iki kat, yanında ise selamlık bulunur. Köşk yaşayanlarının içinde ev işlerine yardımcı olan ‘Kızlar’ vardır. Kızlar, ev içinde yardımcıdırlar ama evlat gibi görülürler. Bazıları küçük yaşta eve gelmişlerdir. Aliye, Naile, Dilber, Hayriye, Rabia, Binnaz anımsanan isimlerdendir. Onlara evin kızı gözüyle bakılır, okula gönderilir, yetiştirilir ve sonunda gelin edilirlerdi.

                                                      Ali Paşa Köşkü

Örneğin: Kızlardan Aliye, Girit’lidir. 3 yaşındayken ana-babası şehit düşmüş, yalnız kaldığını gören Ali Paşa Onu sahiplenerek İstanbul’a getirmiş, evlat gibi diğer kızlarla birlikte yetiştirmişti.

Ali Paşa 1918 yılında öldükten sonra savaşın da etkisiyle ailenin ekonomik durumu bozulmuştu. Yine de evdeki Kızlar bırakılmamıştı.

                                       Bugün Köşkün Yerinde Bu Apartman Var

Kızların hepsi iyi evlilik yapmış, bazıları han-hamam sahibi olmuştur. Yazıya konu olan ikisinden Aliye, DDY de çalışan Zeki Bey ile evlenmiştir. Naile ise arabacı Ali ile evlenmiş, ancak bir süre sonra verem olup ölmüştür.

1950'li yılların başları.. Diğerleri gibi Aliye de gerektiği zamanlarda köşkün ihtiyaçları için çarşıya çıkmaktadır. Bazen Kadıköy, bazen Yeldeğirmeni çarşısında alış veriş işini yapar Aliye Hanım. Yeldeğirmeni çarşısına çıktığında namaz vakti Bakkal Sabahattin’in dükkânına uğrar, orada bir köşede namazını kılar, kendisiyle sohbet eder, bakkaliye alış verişini yapar ve öyle eve döner. Bakkal Sabahattin, yakışıklı, kültürlü güzel konuşmasını bilen bir insandır.

                                                Bakkal Sabahattin Bey O yıllarda

Bir gün yine Onun dükkânında namazını kıldıktan sonra ikisi sohbete dalarlar. Laf, köşkün kızlarından Naile’ye gelir. Naile’nin hastalanıp ölmesi semtteki herkes gibi Sabahattin Beyi de üzmüştür. Aliye Hanım birden Ona, ‘Naile sana âşıktı, seni sayıklayarak öldü’ deyiverir. Böyle bir habere hazırlıksız olan Sabahattin Bey şaşırır. Söyleyecek bir şey bulamaz.

                                     Sabahattin Bakkal, Soldaki Birinci Tenteli Dükkân

O yılların semtinde kendi içinde yaşanan duygulardan biridir bu. Yalnızca yaşayanın yaşadığını bildiği, belki bir iki yakınla paylaşılan sır. Romancıların ilhamı..

Günümüzde sevgiliyle çekilen selfiyi Face’de paylaşıp akşam başkasıyla yemeğe çıkmalar olduğu düşünülürse..

Aile 1950 li yılların ikinci yarısında köşkten taşınmış, bir süre köşkte kiracılar oturmuştur.

Köşk 1960 lı yılların  ikinci yarısında satılmış, yerine bugünkü apartman inşa edilmiş.

Ali Paşanın torunu Adnan Giz, 1980 li yıllarda ‘Bir Zamanlar Kadıköy’ kitabını yazmıştır. 

Adnan Giz’in oğlu Ali Giz 1960-1990 yılları arasında Kızları görmüştür. Onlar, bayramlarda aileleriyle birlikte büyüdükleri evi görmeye gelirler, sonra da Paşanın ailesinden geri kalanları ziyaret ederlermiş. Ali Giz, Aliye’yi Aliye Nine olarak bilir.

Köşkün bugüne kalmış bir fotoğrafı yoktur.

ARİF ATILGAN ARALIK 2016



10 Aralık 2016 Cumartesi

ESKİ GAZETELER
Arif Atılgan

1970 li yıllara kadar gazeteler 3 yaprak 6 sayfa çıkarlardı. Ön sayfada önemli başlıklar olur, birkaç satır haberden sonra altına ‘Devamı Sayfa 5, Sütun …’ yazılırdı. Sayfanın alt sağında başyazarın köşe yazısı, sol altında ise günün karikatürü bulunurdu. Yazıların esası iç sayfalarda okunurdu. 2. Sayfada köşe yazıları, reklamlar ve çoğunluğu pehlivan konulu tefrika yazıları yer alırdı. Ortadaki yaprakta magazinsel haberler, burçların günlük falı, reklamlar, sinemalarda matineleriyle oynayan filmler, İstanbul ve Ankara radyolarının saat saat programları olurdu. 6. Sayfa olan arka sayfada spor haberleri, arka sayfanın iç tarafı olan 5. Sayfada ön ve arka sayfadaki haberlerin devamları okunabilirdi.

                                                 Eski Bir Gazete Ön Sayfası

Babam gazete okurken Ondan ‘İçini’ isterdik. Gazetenin ortadaki yaprağına ‘İçi’, ön ve arka sayfaların olduğu iki yaprağına ise ‘Dışı’ derdik. Yani haber olan yapraklar ‘Dışı’ idi. Bugün hala haber olan kısımlarının olduğu esas kısmına ‘Dışı’ derim, eklerine ise ‘İlave’.

Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Cumhuriyet, Akşam, Dünya, Son Havadis bilinen gazetelerdi.  Bir de Şeker ve Kurban Bayramlarında çıkarılan tatsız tuzsuz Bayram Gazetesi vardı. Gazeteleri gazeteci aileler çıkarırlardı. Semavi, Karacan, Ilıcak, Nadi, Yolaç, Demirkent, Özkan aileleri gibi. Oktay Ekşi, Abdi İpekçi, Peyami Safa, Burhan Felek, İlhan Selçuk, Çetin Altan o yılların önemli yazarlarından bazılarıdır. Soyadıyla Ulunay olarak bilinen ünlü köşe yazarı Refi Cevad Ulunay’ın Pendik İstasyonunda trenden inip yakındaki çiftliğine eşekle gittiği sık yazılan bir konuydu.

                                                  Bayram Gazetesi

Sadrazam Sarayının eski adı olan Bab-ı Ali adıyla bilinen Cağaloğlu yokuşu, gazete binalarının topluca görüldüğü bölge idi. Dolayısıyla tüm gazete, dergi, kitap matbaaları da burada bulunurdu. Yazarlar işlerine dolmuş, tramvay, otobüsle giderler, yemeklerini civardaki lokanta, meyhane, pastanelerde yerlerdi. Halkla iç içe olduklarından onların nabzını iyi bilirlerdi. Haber ise muhabirlerle toplanırdı.

Cağaloğlu’nda, yokuşu çıkarken sağdaki binaların birinin üst katında bulunan bir gazetede arkadaşım çalışıyordu. Daha çok ilan, ticaret yayınları olan gazeteye arada bir ziyarete giderdim. Kendisi dizgici idi. Her sayfa, ayrı kutularda bulunan kurşun metalinden harfler dizilerek hazırlanır, sonra mürekkeplenerek kâğıda basılırdı. Çalışanlara kurşun zehirlenmesine karşı her gün yoğurt yedirmeleri ilgimi çekerdi. Bugün bilgisayarda hazırlanıp, tuşa tıklanarak baskı yapıldığı düşünülürse..

1960 ların ilk yarısı lise yıllarımdı. Yurt dışında bulunmuş bir arkadaşımız ‘Orada gazeteler 40-50 sayfadır’ diye anlatmıştı bir gün. Çok şaşırmıştım. Bugün bizde de öyle..

1980 lerden itibaren renkli TV lerin etkili olmaları gazeteciliği değiştirdi.  Sektörün adı Medya oldu. Patronlar TV, gazete, banka ve holding sahibi olmaya başladılar. TV ile gazeteyi banka ve holding için kullanmaya başladılar. Dolayısıyla medya sahipleri hızla değişti. Medya da.

Her gazeteyi okur, her kanalı izlemeye çalışırım. Medyanın siyasette taraf olmasını normal karşılarım ama ticarette taraf olmalarını doğru bulmam. Bugün bazı gazeteler TV programlarına rakiplerinin kanalını bile yazmıyorlar.

Gazeteler Medya haline gelince Cağaloğlu’ndaki binalar yeterli olmadı. Kentin çeperlerinde inşa ettikleri Medya Towers isimli binalara taşındılar. Yazarlar ‘Star’ oldular, halktan uzaklaştılar. Haber ise internetten toplanmaya başladı. 

Eskiye göre müthiş teknik olanaklar oluştu. Medya sahipleri sadece habercilikle uğraşsalar, tüm haber yayınlarının da müthiş keyifli olacağına inanıyorum.
ARİF ATILGAN ARALIK 2016


6 Aralık 2016 Salı

YELDEĞİRMENİ’NE ÖNERİLER
Arif Atılgan

1 Aralık 2016 tarihinde ESKİ YELDEĞİRMENLİLER gurubunun düzenlediği etkinlikte Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu ile bir toplantı yapıldı. Toplantıda Yeldeğirmeni semti için neler yapılabileceği konuşuldu. 



Öneriler şu ana başlıklarda toplanabilir:
1- Karakolhane Caddesinden Tramvay geçirilmeli: Bu cadde yıllarca Kadıköy’ü Üsküdar’a bağlayan ana aks olmuştur. 1950 lerde sahil doldurulup tren yolu üzerine köprü yapılınca bağlantı oradan sağlanmış. Yeniden tesis edilirse, nostaljik olmasından başka tarihi anımsatır ve çok yararlı olur. Sırasıyla Rıhtım, Şahap Gürler, Karakolhane, Yavuztürk, Söğütlüçeşme Caddelerini takip ederek ring yapan bir hat olabilir.

2- Ayrılık Çeşmesi Sokağının tescili: Sokak bir an önce bütün olarak tescil edilerek korunmalı. Geç kalınırsa vatandaşlar kendiliğinden evlerini tadil ederken yanlışlıklar yapılabilir. Sokak, dokusunu kaybedebilir.

3- Özen Sinemasının restorasyonu: Sinemamız Kadıköy’ün günümüze kalmış tek eski sinema binasıdır. Tescillidir. Restore edilerek tekrar eskisi gibi sinema haline sokulmalıdır. Sinema, tiyatro, çeşitli etkinlikler için kullanılabilir.

4- Sokaktan Çocuk Oyun Alanı yaratılmalı: Osmangazi İlkokulu ve Kemal Atatürk Ortaokulunun olduğu İskele Sokak Osmangazi Okulundan tren yoluna kadar trafiğe kapatılarak Çocuk Oyun Alanı yapılmalı. Zor olursa en kötü ihtimal hiç değilse Yeldeğirmeni Sokakla Taşlıbayır Sokak arası trafiğe kapatılmalıdır. Kapatılan bölüm orijinal Arnavut kaldırımı döşenmelidir. Çocuklar eski tarihlerdeki gibi sokakta oynamanın tadına varmalıdırlar.
Yeldeğirmeni’nde başka sokaklar da bu anlamda yayalaştırılmalıdır. Zira mahallede park yoktur.

5- Yeme-İçmecilerin olacağı cadde sokaklar plana işlenmeli: Başta Karakolhane Caddesi ve Duatepe Sokağının deniz tarafı yeme-içmecilerle kaplanmıştır. Buralardaki sokak ağızlarında da belli mesafeler Yeme-İçmeci olarak plana işlenmelidir. Dolayısıyla sokak içlerinin ikametgâh alanı olarak kalmaları sağlanmalıdır. Yeme-İçmeci olarak düşünülen başka cadde-sokak varsa onlar da şimdiden tespit edilmeli, plana işlenmeli. Ticaret ve ikamet alanları belli olmalıdır.

Bunların dışında gerek Belediyenin gerek Kaymakamlığın görevleri içine girecek çeşitli konular bulunmaktadır. Ancak ne yapılırsa yapılsın ana fikir, Yeldeğirmeni semtinde mahalle yaşantısının devam etmesi olmalıdır.
ARİF ATILGAN Aralık 2016




Kent Öyküleri

SİYASET ANISI
Arif Atılgan

2009 yılındaki yerel seçimlerden birkaç ay önce DSP liler benimle toplantı yapmak istemişlerdi. Mühürdardaki Modaspor Kulübünde yapılan toplantıda 30-40 kişilik bir gurup, bana partilerinin Kadıköy Belediye Başkan adaylığını teklif ettiler. Kendilerine, Mimarlar Odası Başkanı olduğumu, yasal engel olmamasına rağmen etik açıdan bu görevimden istifa etmem gerektiğini, seçim kampanyası için cebimden harcama yapmayacağımı, sponsor kabul etmeyeceğimi, partinin bu kampanyayı gerektiği gibi yapıp yapmayacağını açıkça sormuştum. Gereken her şeyi yapacaklarını söylediklerinde, ‘O zaman düşüneyim’ demiştim. Onlar ‘Kabul ettim’ dediğimi anlayarak girişimlerde bulunmuşlar. Sonuçta bir anda kendimi siyasetin içinde bulmuştum.

                                     Yırtık Bir Broşür Kalmış Anı Olarak.

Seçim kampanyasına başladığımızda gereken harcamaların yapılmadığını gördüm. Sorun etmedim. Bir yemek yaparak kazandığımız 10.000TL ile seçim kampanyası yaptık. Rakiplerimin çok büyük bütçeleri vardı. Onların karşısında benim bütçem komik ötesi idi.

Partili arkadaşlardan öğrendiğime göre, o sıralarda DSP nin ekonomik durumu oldukça iyiymiş. Kasalarındaki nakit, Ecevit ailesi tarafından titizlikle biriktirilmiş. Ancak bu parayı 2 yıl sonra yapılacak genel seçimlere saklıyorlarmış. Kararlarına saygı duyduğumu ancak yerel seçimlerin parti için daha önemli olduğunu ifade ederek kendilerine, ‘Yerel seçimlerde iyi bir sonuç alınmazsa DSP gündemden düşer, genel seçimlerde ne kadar büyük bütçe olursa olsun sonuç alınamaz’ demiştim. Sanırım yine Ecevit ailesinin büyük emeklerle oluşturduğu ülke çapındaki teşkilatlarına güveniyorlardı.

Kadıköy STK ları ve halkı beni olumlu anlamda tanırlardı. Gereken yapılmış olsaydı iyi bir sonuç alabilirdik. Kaybettik.

                          Öneriler Çok Güzel. Sokak Sanatçılarını İlk Ben Önermiştim.

Sonuçta geçirmiş olduğum o dönemden pişman değilim. Güzel bir deneyim, hoş bir anı olarak yaşamımda yer aldı. Hala görüştüğüm dostlar kazandım. Ancak dediklerim çıktı.

Bugün hala DSP ye oy verebilecek önemli bir seçmen kitlesi olduğuna inanıyorum. Ancak onları toparlamak için etkin kampanyalar gerekmektedir. Bunun için de bütçeye ihtiyaç vardır. Umarım DSP nin atak yapamamasının sebebi ekonomik değildir.

2009 yılında benim yaşadığım duyguları yaşamalarını istemem.
ARİF ATILGAN ARALIK 2016