Prof. SEMAVİ EYİCE İLE KASIM 2016 TARİHİNDE YAPTIĞIM RÖPORTAJ -11-
Arif Atılgan
Sayın Semavi Eyice ile
2016 Yılının Kasım ayında evinde buluşarak bir sohbet gerçekleştirmiştim.
Kendisini 28 Mayıs 2018 tarihinde kaybettik. Kamuya mal olmuş bir insandı. Bu sebepten
sohbetin tamamını tüm ilgilenenlerle paylaşmayı doğru buldum. Ancak 50 sayfa
civarında olduğu için bölüm bölüm yayınlayacağım.
Açık siyah yazılar
Semavi Eyice’nin, koyu siyah yazılar benim (Arif Atılgan) konuşmalarımdır.
Yok geçmiş olsun hocam. İnşallah gitmezsiniz
hocam.
Çünkü
ne zaman hastaneye gidersem yakaladıkları gün seni yatıracağız diyorlar. Ee
ondan sonra şuranızı açacağız buranızı kapatacağız, yahu yapmayın artık yeter.
Ondan sonra beni açıyorlar, kesiyorlar da.
Onlarında işi o hocam (Gülüşmeler)
O
açıdan işte başlıca zevkleri onların o. Karnımı yardılar ya. (Gülüşmeler) Benim
dizimde bir arıza vardı oradan dizimdeki arıza ne diye karnıma tesir ediyor
anlamadım tabi. İşte ondan sonra böyle açtılar. Birde korkuyorlar tabii yaşı yüksek
ondan sonra bu adam şey anestezi filan kaldırır mı? Bereket
kaldırıyormuşum. (Gülüşmeler)
Maşallah nazar değmesin Hocam. Hocam
son olarak şeyi sorayım. Kadıköy’ün korunmasıyla ilgili. Yani yapılmış,
yapılmamış. Pek yapılmış gibi bir şey diyemeyiz ama ne yapılabilir diyebiliriz
hocam?
Vallaha
kardeşim geç kalındı.
Geç kalındı değil mi evet.
Evet
geç kalındı Kadıköy’ün kendisine mahsus işte bazı konakları vardı bazı
enteresan yapıları vardı. Zaten tek tük çok az tarihi eseri vardır yani toprak
üstünde cami, çeşme filan gibi. Biliyorsunuz camileri 5-6’yı geçmez. Hele
onların zaten çoğunun tarihi bir sanat değeri pek yoktur.
Anı değeri vardı.
Evet,
ondan sonra birkaç tane hazire vardır. Birtakım ünlü bazı kişilerin mezarları
vardır. Onları da bilinmeyen yerlere götürüp naklediyoruz diye diktiler. Mesela
şeyin Ömer Seyfettin’in ondan sonra şeydeki…
Diğer Katılımcı: Mahmut Babadaki
Evet,
Mahmut Babadaki mezarını açtılar ondan sonra kemiklerini aldılar nereye
götürdüler Allah bilir. Orada mezarı vardır onun, pekâlâ ayak altında güzel ve
iyi bir yerdeydi o. Ondan sonra aldılar götürdüler.
Ondan
sonra bir tarafta işte bir saha kaldı. Orada da beş altı tane böyle tarihi
enteresan taşlar vardı. Pekâlâ, onların etrafını toplardın düzeltirdin ondan
sonra onlarda orada Müslüman Türk Mezarlığı diye kalabilirdi. Bomboş keleş bir
arazi olarak kalacağına öyle bırakaydınız. Nitekim o yeni yapılan Söğütlü Çeşme
Camiinin sağ tarafında biliyorsunuz bom boş bir arazi.
Hâlbuki
orada ben bir ara otomobilin camında bir arıza olmuştu. ‘Orda bir usta var, o
bunu yapar’ dediler. Ondan sonra götürdüm araba yapılırken bir dolaştım baktım
yolun kenarına kıvrılmış atılmış iki tane böyle kavuk. Osmanlı kavuğu mezar
taşı kavuğu ama altları yok. Altları kim bilir nerede kalmış. Bir tanesi de
genç bir çocuğa aitmiş herhalde. Sarığının arasına bir tane çiçek koymuşlar.
Ondan
sonra dedim bunu burada bırakırlarsa taşçılardan biri gelir alır bunu kırar
kırar mozaik yapar. Ondan sonra ne yapayım ben bunu. Ondan sonra arabanın
bagajına attım eve getirdim ben bunu. Ondan sonra işte hiç değilse kırılmaktan
kurtuldu. Ondan sonra benim evde kırılmaktan kurtulur mu onu da bilmem. Benden
sonra ne olur.
Bir
tane daha öyle vardı. O da İstanbul’da bir mezar. Harikulade bir şey ve mihrap
şeklinde. Yani sütuncalar’ı bilmem nesi şusu busu. Arka tarafında kabartma
olarak yapılmış bir tane kandil aynı mihrap. Ön tarafında da Osmanlı sülüsüyle
fevkalade bir yazıyla yazılmış Arapça bir yazı. Onu da okuyabilen çıkmadı.
Anlayan. Arapça bir Kur’an gibi bir şey böyle bir ayet gibi bir şey galiba
bende anlamadım ama Arapça uzmanı geçinenlere gösterdim onlar da anlamadılar.
Ondan
sonra onu da gene yüklendik getirdik. Şimdi evin antresinde şöyle dikili dursun
orada demeye kalmadı. Eskici geçiyordu bizim sokaktan ‘Ağabey dedi o taş dedi
satılıksa dedi vermez misin?’ dedi. Düşünün sokakta adam geçiyor benim evin
balkonundaki taşı görüyor.
Diğer Katılımcı: Hocam Rıhtım İskele Sokağın başında Namazgâhın
hemen yanındaki ahşap ev. Harem selamlıklı. Benim hatırladığım Darülbedayi
müdürü Memduh bey’e aitti. Kızlarından biri size gelen Beria.
Evet
Beria Hanım.
Diğer Katılımcı: Evet bizim ahbaplığımız var tabi. Yakın aile
dostumuzdu. Darülbedayi Müdürüydü.
Memduh Bey. Onların eviydi efendim orası
Bir
numaralı ev mi?
Diğer Katılımcı: Evet Efendim.
Valla
onları ben bilmiyorum. O evde benim yakınlarımdan da kiracı olarak oturan oldu.
Fakat bilmiyorum kim vardı. Yani bizim sokak epey tanınmış adama şey oldu.
Mesela Suat Bey vardı. Bu Cumhuriyet Hükümeti kurulduktan sonra ilk defa kültür
hizmeti olarak Şarl Teksiye’nin Küçük Asya kitabı Osmanlıcaya çevrilip basıldı.
İki ciltlik kitap onundur onu çeviren Suat Bey bizim sokakta otururdu.
Diğer katılımcı: Başka kimler vardı efendim sizin hatırladığınız
tanınmış sizin zevattan?
Emin
bey vardı subay deniz albayı. Babamın sınıf arkadaşı. O bizim evden aramızda
bir ev vardı. Oda bir Rum’un evinin şeysiydi arsasıydı. Yanıktı ev. Ondan sonra
molozu temizletti ve oraya bir ev yaptı. Şimdi hala onlar mı oturuyor
bilmiyorum. Şimdi bir kızları vardı. İki oğlu vardı adamın.
Görüşürdük
biz filan ama ondan sonra tabi evini o Bostancı’ya naklettikten sonra
seyrekleşti. Onlar sağ deyillerdir herhalde Emin Beyler ve karısı. Kızları
vardı Nihal adında ondan sonra artık bilmiyorum ne oldular. Gene oturuyorlar mı
onlar gittiler mi bilmiyorum. Ondan sonra şeyde sol tarafta bir gene ev
eskilerden Rumeli göçmeni bir zat vardı. Onunda enteresan tarafı müthiş şeydi
dindar, ondan sonra Cumhuriyet filan aleyhinde.
Ondan sonra sakallı filan bir adamdı. Ondan sonra hat sanatından fena
değildi güzel yazılar filan yazardı. Her bize geldiği akşam muhakkak bir tane
yazı getirirdi. Halit Bey.
Ondan
sonra onun kızı oldukça tanınmış bir ressam oldu. Bedia Güleryüz..
Ansiklopedide filan vardır o. Ondan sonra albayın geri kalan bir erkek çocuk
oğulları vardı. Kızları da evlenmedi zaten. Ondan sonra erkek çocukları oldukça
iyi vazifelerdeydi. Ondan sonra görüşürdük filan ama yavaş yavaş kayboluyor
herkes.
Diğer katılımcı: O bölgede dolaşan böyle oklava hamur tahtası filan
satan eski bir deniz subayı vardı.
Evet
evet, Allah Versin Cevdet Bey. Manisiydi onun meşhurdu. Çoluk çocuk peşi sıra
takılırlar ‘Allah versin Cevdet Bey’ diye bağırırlardı. Oda sırtına işte çocuk
oyuncakları almış tahtadan yapılma. Ondan sonra işte tahta sehpa, ondan sonra
bilemem ne çocuk arabası filan.
Efendim
onun oldukça fiziği filan hoş bir hanımı varmış. Bir yerlerde daktiloymuş.
Babam şey yapardı. Bazen otururlardı filan onlar sohbet ederlerdi babamla.
Ondan sonra biz şaşardık filan. Bizim sınıftan derdi. Birde şey vardı
Kadıköy’de Kayışdağı tarafından su getiren bir sucusu vardı. Oda emekli bir
deniz subayıydı.
Efendim
bunları 15 lirayla 20 lirayla emekli maaşıyla emekli yaptılar. Babam da öyle.
Ama enerjisi vardı babamın ondan sonra rahmetli uğraştı uğraştı bilmem ne yaptı
filan ondan sonra bizi okuttu. Ondan sonra bizde ona cevap verecek bir durumda
olduk. Olgunlaşınca. Zaten hiçbir zaman da baba ekmeğini yiyoruz serserilik
filan yapalım demedik. Gene kahveye filan. Ağabeyim de biliyorsunuz yine
Almanya’da Makine Mühendisi oldu. Deniz yollarında uzun yıllar çalıştı bilmem
ne yaptı. İşte beni de biliyorsunuz görüyorsunuz. Onun için ben rahmetle
anarım.
Evet hocam, Allah rahmet eylesin.
Allah
işte olmayanda olmuyor işte Ağabeyimin oğlu vardı serseri. Hiçbir şeyde olmadı.
Hocamın evinin karşısında ilkokulun
iki ev altında İnkut veya Günkut diye öyle birini biliyor musunuz?
Diğer katılımcı: Daha sonraları olabilir.
Öylemi? Çünkü o evi bana verecekti.
Yıkıp yapmak içinde konuştuk epey sonra satmaya karar vermişti.
Yalnız
bizim sıramızda işte yalnız o zaman yirmi beşti. Şimdi numarası değişti. Ondan
sonra numarası 25 sonra 32 filandı numaralar yani seri bir evlerdi onlar
birbirinin benzeri. Onların başındaki evde Talat Bey diye birisi otururdu. Hep
kafamı kurcalayan bir ressam filan olan bir Üsküdarlı Talat Bey var acaba omu
bu. Bir türlü tespit edemedim. Ondan sonra bu adam evinde oturur gecelik
entarisiyle.
Ondan
sonra devamlı şey sütlü kahve içer birde çubuğumu ne vardı devamlı o çubuğu
çeker ondan sonra karşısındaki okuldan çıkan çocuklara kakao ikram eder bilmem
ne yapar ondan sonra böyle tek başına yaşayan bir adamdı. Resimler filan da
yapardı. Ondan sonra oturmuş Üsküdar tımarhanesinin hastalarının yani oradaki
delilerin resimlerini yapmış. Mesela İçlerinden bir tanesinde o Osmanlı Paşası
varmış delilerden biri olarak. Oda göğsünde nişanlarıyla filan o adamın
resimlerini filan yapmış hala hatırlarım onu.
Üsküdar tımarhanesini derken neredeki
Hocam?
Diğer Katılımcı: Toptaşı
Toptaşı değil mi Evet.
Evet,
Ondan sonra onu da epey işte resimler yapmıştı bilmem neler yapmıştı, bir
şeyler yapardı. Ne oldu bütün o tenekesi. Bir Üsküdarlı Talat.
Yakın
yani Osmanlı tarihinin sonlarına doğru bir zat var ama omu bilemiyorum. Onları
da bilebilecek pek kimse kalmadı artık.
Siz şeyi hatırlamasınız herhalde
Saraçlar Çeşmesi vardı.
Evet
Doktor Süheyl Ünver orada oturur ders
çalışırmış. Yani Ayrılıkçeşmesi’nden İbrahimağa’ya giderken ortalarda bir yerde
o. Namazgâhı filan olan bir çeşmeymiş hatta Türk kahvesi varmış.
Valla
ben onların hepsinin resimlerini şey yaptımdı. İstanbul Bağdat Yolu Güzergâhı
diye ondan sonra bir dizi yapmak niyetindeydim. Ondan sonra ilk yazı olarak ta
İstanbul’dan Bostancı Köprüsüne kadar yazdım.
O
arada kaybolmuş çeşmeler de vardır. Mesela Erenköy’üne doğru o villalardan
birinin bahçesinde hala suyu akardı onun yakın zamana kadar. Fakat çeşmesini
yok etmişti adam. Üzerine villasını yapmış çeşme yok. O şimdi o da yok zaten o
su da yok. Ondan sonra bizim Çatalçeşme en eskileridir onların. Yani
Bostancıdaki yol kenarında olan yani İstanbul çeşmelerinin en eskilerinden
biridir hatta. Kitabesindeki ebceti filan hesaplayınca zannediyorum kanuni
devrinin ilk yıllarıdır.
Müthiş.
Evet.
Ondan sonra çok girift bir yazıdır o. İlk zamanlar okuyamıyorlardı sonra
okudular filan ondan sonra bir lütuf yahut şey kelimesi var orada o karışık
yazı içinde. Lütfi yazısı var. İnsanın aklına şey geliyor Kanuninin ilk
zamanlarında yaşamış olan bir vezir yahut sadrazam var. Lütfi adında. Acaba omu
yaptı? O zaman belki köprüde onun hayratı.
Hangi köprü hocam
Bostancı
Köprüsü. Kitabede de yeri var onun. Kitabesinin ebcet’inin son mısrası bulundu.
O hakikaten cevameyi yazan yazarın kitabında var. Topkapı sarayında olan o
kitapta son mısra var. Ondan sonra çeşmede aynı zamanda yapılmış. Bostancıdaki
Tarihi o kitaptan çıkıyor ondana sonra çeşmede o zaman yapılmış…….
………
Evet,
Bostancıdaki çeşme yalnız o tarihte biliyorsunuz birde işte hem Kanunin damadı
hem onun kız kardeşinin kocası olan ve enteresan bir şeyisi vardır onun
tarihte. Sadrazam filan yapmışlar onu her şey güzel yolunda gidiyor. Konağı
filan var Eyüp’te yalısı bir tane köşkü yalısı kocaman binası Şehzade Başında
filan.
Ondan
sonra filan adam karısıyla evli olduğu sırada bir gün eve geliyor bir akşam konağına
geliyor. Ondan sonra diyor işte karısı bugün diyor işte bir Müslüman kadını
diyor zina yapıyormuş diyor. Ondan sonra diyor taşlayarak öldürdük diyor.
Kadını yarı çıplak gömüyorlar işte yarısına kadar işte herkes taş ata ata
kadını öldürüyor. Biliyorsunuz öyle bir gelenek var.
Ondan
sonra karısı birden bide celalleniyor. ‘Ne yaptınız?’ diyor. ‘Kadınım işte
böyle böyle.’ ‘Sen utanmadın mı?’ diyor kocasına. Ondan sonra ‘Ne diye
utanacakmışım ben’ diyor ‘sadrazamım’ filan deyince ‘ben de diyor hem padişah
kızıyım, hem padişah kardeşiyim’ diyor. Ondan sonra elini kaldırıyor Lütfi
Paşanın yanağına şırak diye…
İkisi
de birbirine yakın yerlerde onun için bir tahmin olarak yani aynı adamın hatta
o devirde palazlanmış olan bayağı tanınmış ve vezir olmuş olan Lütfi Paşanın
hayratı olması da muhtemel o zaman bu köprüyle bu çeşmenin vakfiyelerini aramak
lazım. O zaman bulunur.
11. Bölümün Sonu.
ATILGAN
BLOG ARİF ATILGAN EKİM
2018
Blogumdan yazı yayınlayanların üst satırdaki ATILGAN BLOG ARİF
ATILGAN imzasıyla yayınlamaları gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder