16 Nisan 2015 Perşembe


Mimarlara Mektuplarım



Anadolu Yakası’nın İçme Suları

 Arif Atılgan

    İstanbul’un Avrupa yakasında olduğu gibi Anadolu yakasında da yakın geçmişimize kadar kullanılan içme suyu kaynakları bulunmaktaydı. Bu kaynaklardan çıkan sular genellikle kaynağın başındaki çeşmelerden akar ve halk tarafından tüketilirdi. Ama borularla daha uzak mesafelerdeki çeşmelere iletilen sular da bulunmaktaydı. Bu suretle o bölgedeki insanlar içme suyuna kolaylıkla ulaşabilmiş oluyorlardı.

1970’li yıllara kadar evlerden akan musluk suyu, içilebilir nitelikteydi. Ancak vatandaşlar musluk suyunun lezzetini beğenmez, evlerinde içme sularını tüketmeyi tercih ederlerdi. İnsanlar kısaca “iyi su” adını verdikleri bu suları “saka” adı verilen su satıcılarından veya “iyi su çeşmelerinden” yanlarında getirdikleri su kaplarına doldurarak temin ederlerdi. Sakalar suları 30-40 litrelik cam damacanalara doldurur, kırılmasın diye sepete koydukları damacana ile sepet arasına dikenli bitkiler koyarak cam kabın sıkışmasını sağlarlardı. O zaman saplarından tuttukları damacana sepetlerini rahatlıkla taşıyabiliyorlar, hatta savurarak yükledikleri at arabaları ile mahalle aralarındaki insanlara ulaştırabiliyorlardı. O yıllarda henüz plastik kaplar kullanılmaya başlanmamıştı. 1980’li yıllarda plastik kaplar kullanılmaya, insanlar araba sahibi olmaya ve evlerdeki musluk suyu içilmemeye başlanmıştı. Dolayısıyla artık uzaktaki çeşmelerden de evlere içme suyu temin edilebilir olmuştu. Böyle bir ihtiyacın oluşması ise su satılan bayilik teşkilatı sektörünü gerçekleştirmişti. Su bayileri önceleri dükkânlarındaki depolardan insanlara su satmıştı. Ancak bir müddet sonra sağlığa uygunluk prensibi dolayısıyla depolar yasaklanmış, içme suları çeşitli kaynaklardan temin edilen kapalı plastik bidonlarda satılmaya başlanmıştır.


     Cam Damacana

Bugün kaynak sularının kimisi kurumuş, kimisi ise mahalle, otopark aralarında sıkışıp kalmıştır.

Anadolu yakasının bir ucundan diğer ucuna, yani Beykoz’dan Yakacık’a kadar olan iyi su kaynakları şunlardır:

Karakulak Suyu: Beykoz Dereseki köyündedir. 1700’lü yıllarda Karakulak Ahmet Ağa isimli kişi, hastalığına iyi geldiği için burada bir çeşme yaptırmış ve su onun adıyla anılmıştır.
 
    Sırmakeş Suyu: Bu su da 1700’lü yıllardan itibaren Beykoz Dereseki köyünde bilinmektedir.
  
    Soğucak Suyu: 1900’lü yıllardan bugüne kadar Beykoz Akbaba köyünde bilinmektedir.

Çubuklu Suyu: 1700’lü yıllardan itibaren Çubuklu’da bilinmektedir.

Çengelköy Ayazma Suyu: 1500’lü yıllardan itibaren bilinen su kaynağının 19. yüzyılda şifalı olduğuna inanılmış, üzerine kilise inşa edilmiştir.

Taşdelen Suyu: 1500’lü yıllardan itibaren Alemdağ, Çekmeköy’de Taşdelen orman alanının içersindedir. Şifalı olduğuna inanılır.

Tomruk Suyu: Üsküdar ilçesinde Kısıklı’dan Beylerbeyi’ne inen yol üzerindedir. 1700’lerden beri bilinir.

Kısıklı Suyu: Üsküdar ilçesinin Kısıklı Meydanı’nda bulunur. Kayalar arasından sızan kaynak sularına “Kısıklı” denirmiş. Semt, adını bu sudan almış.

Küçükçamlıca Suyu: Küçükçamlıca’daki meydanda bulunan çeşmeden hâlâ akmaktadır. Çeşme bugün 1980’li yıllarda inşa edilen camiinin ve oradaki işletmelerin otoparkı içersinde kalmıştır.

Başıbüyük Suyu: Maltepe ilçesinde yüzyıllardır yerleşim yeri olduğu bilinen Başıbüyük köyündedir. Suyun da köy ile aynı tarihi olduğu söylenir.

Yakacık Ayazma Suyu: Yakacık Tepesi’ndedir.

Yakacık Şeker Suyu: Ayazmanın biraz daha aşağı mahallesindedir.

Kayışdağı Suyu: Bugün artık Ataşehir ilçesinin sınırları içerisindedir. Kayışdağı Tepesi’ndedir. 1700’li yıllardan beri Kayış Pınarı olarak bilinir. Bu su, kent içerisinde 16’sı mahalle çeşmesi olmak üzere 23 ayrı çeşmeden halka ulaştırılmıştır. Bu çeşmelerden bazıları Yeldeğirmeni, Altıyol, Hasanpaşa, Göztepe, Libadiye, Bulgurlu, Kozyatağı’nda üç adet, Bostancı, İçerenköy, Maltepe’dedir.

Altıyoldaki Kayışdağı Suyu Çeşmesi

Bugün artık kurumuş olan Yakacık Ayazma Suyu Çeşmesinin önündeki tarihî çay bahçesi 1980’li yıllardan sonra müşterilerine pide, lahmacun gibi yiyecekler de sunmaya başlamıştı. Geçtiğimiz günlerden birinde bu bahçede oturuyordum. Yan masada oturan bir beyefendi garsondan su istedi. Garson bilinen bir marka pet su şişesini masalarına getirdi. Ancak o beyefendi “Ben sizin suyunuzu istedim” diyerek garsonu uyardı. Garson ise bu duruma şaşırdı kaldı.

Aslında o beyefendi de garson da haklıydı. Zira 1980’li yıllara kadar, orada müşteri masaya oturduğunda derhal önüne ücretsiz olarak bir sürahi Ayazma Suyu ve bardak getirilirdi. Zaten buradaki çayın lezzeti de Ayazma Suyu ile yapıldığı içindi. Belli ki beyefendi o günleri yaşamış ve uzun süredir buraya gelmemiş, garson ise Ayazma Suyu’nun kurumasından sonra işe başlamış ve o günleri hiç yaşamamıştı.

Bu konuda bir yazı yazmaya o gün karar verdim. Zira bu yazıları yazmaktaki amacım, bugün benim bile unutmaya başladığım yakın geçmişe ait kent bilgilerini kayda geçirmektir.

ARİF ATILGAN MİMARLARA MEKTUP Aralık 2010













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder