Mimarlara Mektuplarım
Anadolu Yakası’nın İçme Suları
Anadolu Yakası’nın İçme Suları
İstanbul’un Avrupa yakasında olduğu gibi
Anadolu yakasında da yakın geçmişimize kadar kullanılan içme suyu kaynakları bulunmaktaydı.
Bu kaynaklardan çıkan sular genellikle kaynağın başındaki çeşmelerden akar ve
halk tarafından tüketilirdi. Ama borularla daha uzak mesafelerdeki çeşmelere
iletilen sular da bulunmaktaydı. Bu suretle o bölgedeki insanlar içme suyuna
kolaylıkla ulaşabilmiş oluyorlardı.
1970’li yıllara kadar evlerden akan musluk
suyu, içilebilir nitelikteydi. Ancak vatandaşlar musluk suyunun lezzetini
beğenmez, evlerinde içme sularını tüketmeyi tercih ederlerdi. İnsanlar kısaca “iyi
su” adını verdikleri bu suları “saka” adı verilen su satıcılarından veya “iyi su
çeşmelerinden” yanlarında getirdikleri su kaplarına doldurarak temin ederlerdi.
Sakalar suları 30-40 litrelik cam damacanalara doldurur, kırılmasın diye sepete
koydukları damacana ile sepet arasına dikenli bitkiler koyarak cam kabın
sıkışmasını sağlarlardı. O zaman saplarından tuttukları damacana sepetlerini
rahatlıkla taşıyabiliyorlar, hatta savurarak yükledikleri at arabaları ile
mahalle aralarındaki insanlara ulaştırabiliyorlardı. O yıllarda henüz plastik
kaplar kullanılmaya başlanmamıştı. 1980’li yıllarda plastik kaplar
kullanılmaya, insanlar araba sahibi olmaya ve evlerdeki musluk suyu içilmemeye
başlanmıştı. Dolayısıyla artık uzaktaki çeşmelerden de evlere içme suyu temin
edilebilir olmuştu. Böyle bir ihtiyacın oluşması ise su satılan bayilik
teşkilatı sektörünü gerçekleştirmişti. Su bayileri önceleri dükkânlarındaki depolardan
insanlara su satmıştı. Ancak bir müddet sonra sağlığa uygunluk prensibi
dolayısıyla depolar yasaklanmış, içme suları çeşitli kaynaklardan temin edilen
kapalı plastik bidonlarda satılmaya başlanmıştır.
Cam
Damacana
Bugün kaynak sularının kimisi kurumuş, kimisi
ise mahalle, otopark aralarında sıkışıp kalmıştır.
Anadolu yakasının bir ucundan diğer ucuna,
yani Beykoz’dan Yakacık’a kadar olan iyi su kaynakları şunlardır:
Karakulak
Suyu:
Beykoz Dereseki köyündedir. 1700’lü yıllarda Karakulak Ahmet Ağa isimli kişi,
hastalığına iyi geldiği için burada bir çeşme yaptırmış ve su onun adıyla
anılmıştır.
Sırmakeş Suyu: Bu su da 1700’lü yıllardan itibaren Beykoz Dereseki köyünde bilinmektedir.
Soğucak Suyu: 1900’lü yıllardan bugüne kadar Beykoz Akbaba köyünde bilinmektedir.
Çubuklu
Suyu:
1700’lü yıllardan itibaren Çubuklu’da bilinmektedir.
Çengelköy
Ayazma Suyu:
1500’lü yıllardan itibaren bilinen su kaynağının 19. yüzyılda şifalı olduğuna
inanılmış, üzerine kilise inşa edilmiştir.
Taşdelen
Suyu:
1500’lü yıllardan itibaren Alemdağ, Çekmeköy’de Taşdelen orman alanının
içersindedir. Şifalı olduğuna inanılır.
Tomruk
Suyu:
Üsküdar ilçesinde Kısıklı’dan Beylerbeyi’ne inen yol üzerindedir. 1700’lerden
beri bilinir.
Kısıklı
Suyu:
Üsküdar ilçesinin Kısıklı Meydanı’nda bulunur. Kayalar arasından sızan kaynak
sularına “Kısıklı” denirmiş. Semt, adını bu sudan almış.
Küçükçamlıca
Suyu:
Küçükçamlıca’daki meydanda bulunan çeşmeden hâlâ akmaktadır. Çeşme bugün 1980’li
yıllarda inşa edilen camiinin ve oradaki işletmelerin otoparkı içersinde
kalmıştır.
Başıbüyük
Suyu:
Maltepe ilçesinde yüzyıllardır yerleşim yeri olduğu bilinen Başıbüyük köyündedir.
Suyun da köy ile aynı tarihi olduğu söylenir.
Yakacık
Ayazma Suyu:
Yakacık Tepesi’ndedir.
Yakacık
Şeker Suyu:
Ayazmanın biraz daha aşağı mahallesindedir.
Kayışdağı
Suyu:
Bugün artık Ataşehir ilçesinin sınırları içerisindedir. Kayışdağı Tepesi’ndedir.
1700’li yıllardan beri Kayış Pınarı olarak bilinir. Bu su, kent içerisinde 16’sı
mahalle çeşmesi olmak üzere 23 ayrı çeşmeden halka ulaştırılmıştır. Bu
çeşmelerden bazıları Yeldeğirmeni, Altıyol, Hasanpaşa, Göztepe, Libadiye,
Bulgurlu, Kozyatağı’nda üç adet, Bostancı, İçerenköy, Maltepe’dedir.
Altıyoldaki
Kayışdağı Suyu Çeşmesi
Bugün artık kurumuş olan Yakacık Ayazma Suyu
Çeşmesinin önündeki tarihî çay bahçesi 1980’li yıllardan sonra müşterilerine
pide, lahmacun gibi yiyecekler de sunmaya başlamıştı. Geçtiğimiz günlerden
birinde bu bahçede oturuyordum. Yan masada oturan bir beyefendi garsondan su istedi.
Garson bilinen bir marka pet su şişesini masalarına getirdi. Ancak o beyefendi
“Ben sizin suyunuzu istedim” diyerek garsonu uyardı. Garson ise bu duruma
şaşırdı kaldı.
Aslında o beyefendi de garson da haklıydı.
Zira 1980’li yıllara kadar, orada müşteri masaya oturduğunda derhal önüne
ücretsiz olarak bir sürahi Ayazma Suyu ve bardak getirilirdi. Zaten buradaki
çayın lezzeti de Ayazma Suyu ile yapıldığı içindi. Belli ki beyefendi o günleri
yaşamış ve uzun süredir buraya gelmemiş, garson ise Ayazma Suyu’nun
kurumasından sonra işe başlamış ve o günleri hiç yaşamamıştı.
Bu konuda bir yazı yazmaya o gün karar
verdim. Zira bu yazıları yazmaktaki amacım, bugün benim bile unutmaya
başladığım yakın geçmişe ait kent bilgilerini kayda geçirmektir.
ARİF
ATILGAN MİMARLARA MEKTUP Aralık 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder