16 Nisan 2015 Perşembe


Mimarlara Mektuplarım



VALİDE-İ ATİK KÜLLİYESİ
Arif Atılgan
Üsküdar’da M.Ö. 1000 yıllarına kadar yerleşim olduğu tespit edilebilmektedir. Burada sırasıyla Fenikeliler, Doğu Roma İmparatorluğu görülmüş, XI. Yüzyıldan sonra da Haçlı Ordularının Karargâh kurmaları dolayısıyla Latin egemenliği yaşanmıştır.
Üsküdar’da Türkler ilk olarak 1078 yılından itibaren sivil yerleşimlerde görülmektedirler. Burada Orhangazi zamanında Osmanlı Türklerinin egemenliği başlamış ve 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden itibaren Osmanlının etkisi etkin bir şekilde görülmüştür.
Bu sebeplerden çok eski yaşanmışlıkları olan Üsküdar tarihi eserler bakımından oldukça zengin bir ilçemizdir. İtiraf etmeliyim ki bu zenginlik sebebi ile Üsküdar konusuna girmek beni hep ürkütmüştür.
Bu duygular içersinde Valide-i Atik Külliyesini işlemek istiyorum.
     GirişKapısı.
                                                                 
Külliye 1570-1583 yılları arasında inşa edilmiştir. Sultan 2. Selimin baş kadını (eşi) ve Sultan 3. Murad’ın annesi olan Nurbanu Valide Sultan bu külliyeyi inşa ettirmiştir. Mimarı Mimar Sinan’dır. Ancak Caminin bazı bölümlerinde, Mimar Sinan’ın o yıllarda çok yaşlı olması sebebi ile yardımcısı Davud Ağa veya çıraklarından Kurban ( Kurbağa ) lakaplı Mimar Nasuh’un etkilerinin olduğu da düşünülebilinir.
Tarihi kayıtlardan Caminin 1589 yılında açıldığı belli olmaktadır. Bilindiği gibi Mimar Sinan 1588 yılında vefat etmiştir.
                                                                 Külliyenin Şeması.
Nurbanu Valide-i Atik Külliyesi veya Atik Valide Külliyesi adıyla anılan yapı topluluğu önceleri sadece Valide Sultan Külliyesi olarak bilinmekte idi. Ancak 1708-1710 yıllarında Sultan 3.Ahmed’in annesi Emetullah Gülnur Sultanın Üsküdar Meydanında yaptırdığı Külliyeye de Valide Sultan Külliyesi denilmiştir. Bu sebepten iki yapıyı ayırt edebilmek için buraya eski anlamında atik kelimesi ilave edilerek Atik Valide Külliyesi veya Valide-i Atik Külliyesi denilmeye başlanmıştır.
Bugünkü Çekmeköy İlçesi sınırları içersindeki Alemdağ Ormanları Atik Valide Vakfına bağışlanmıştı. Buralardan çıkarılan odun ve odun kömürü ile Vakıf gerek Valide-i Atik Külliyesinin ve gerekse İstanbul’un diğer yerlerindeki bu anlamdaki kuruluşlarının yaşamasını sağlıyordu. Alemdağdaki ilk yerleşimlerin oluşması Vakfın buralara getirdiği oduncularla başlamıştır.
Toptaşı semtine bu ismi Fatih Sultan Mehmed vermiştir. Toptaşı, Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethederken toplarında kullandığı taştan yapılan güllelerin adıdır.
Toptaşındaki bu Külliyede Kervansaray, Hamam, İmaret, Darüşşifa, Tabhane, Darulkurra, Cami, Medrese, Tekke (Hankah), Darülhadis, Mektep bölümleri bulunmaktadır.
Külliyede XVIII. Yüzyılın sonlarına kadar bir değişiklik yapılmadığı tespit edilmektedir. 1800 lü yılların başından itibaren bazı bölümlerinin kışla olarak kullanıldığı görülmektedir. Dolayısıyla kışla yapılan mekânlardan İmaret bölümü olduğu haliyle, Darüşşifa, Darülhadis ve Kervansaray bölümleri ise üzerlerine kat ilavesi yapılarak kullanılmışlardır. İmaret ve Darüşşifa 1865 yılına kadar askeri kışla, 1865 yılından 1927 yılına kadar akıl hastanesi, daha sonra tütün deposu olarak kullanılmışlardır.1935 yılında Gümrük Ve Tekel Bakanlığı’na devredilen Külliye Binaları, 1976 yılına kadar Yaprak Tütün Bakım Atölyesi olarak kullanılmışlardır.1931 yılına ait Pervititch Haritaları bu durumu doğrulamaktadır.
                                                        Pervititch Haritasında Külliye.
1950-1976 yılları arasında Darülhadis ve Mektep bölümleri Toptaşı Cezaevi olarak kullanılmış, 1976-1985 yılları arasında Cezaevine İmaret kısmı da ilave edilmiştir. Darüşşifa ve Kervansaray bölümleri 1977 yılından itibaren Üsküdar İmam Hatip Lisesi tarafından kullanılmış, 1985 yılında cezaevi boşaltılınca burası da okul haline getirilmiştir.1998 yılında Kervansaray Bölümünde yangın çıkmış bunun üzerine 1999 yılında binaların tamamı boşaltılmıştır.
Görüldüğü gibi Külliye çeşitli amaçlarla insanlara hizmet etmiştir. Ancak 1950 yılından sonra burada hapishane fonksiyonunun olması ilk inşa edildiği günün amaçlarına tamamen ters düşmektedir. Hele hapishane olarak kullanılırken aynı zamanda okul olarak ta kullanılması büyük bir çelişkiyi ortaya koymaktadır. Bu durumu Nurbanu Sultan o yıllarda bilebilseydi ne düşünürdü acaba?
                                                                 Külliye Ve Çevresi.
İstanbul’da bu tip tarihi yapılardan bahsedildiğinde mutlaka onlarla ilgili bazı efsaneler de akla gelmektedir. Valide-i Atik Külliyesi ile ilgili en önemli efsane Hızır’ın İstanbul’da Ayasofya Kilisesi ve Aziz Mahmud Hüdai Camiinden sonra üçüncü olarak ta burada, Caminin sağdaki minaresinin dibindeki mahalde görüldüğü şeklindedir. Bu sebepten insanlar burayı ziyaret ederler ve dilekte bulunurlar, bazıları ise dileklerini eski yazı ile pencere sövelerine yazarlarmış.
Efsaneler ve masallar benim çocukluğumda insanları çok etkilerdi. Bugün teknoloji çağında artık insanların böyle şeylerden çok ta etkilenmedikleri görülmektedir. Ancak bilinir ki İstanbul Efsaneler ve Masallar Kentidir.
Valide-i Atik Külliyesinde Tekkenin, Caminin veya Külliyenin avlusunda oturulduğunda, dışarının karmaşasından uzak adeta bir masal dünyası hissedilebilmektedir.
Üsküdar’da bulunan Toptaşı ve Paşakapısı Cezaevleri yoğun yerleşim olan mahallelerin arasında bulunmakta idi. Çocukluk yıllarımda, buralarda ikamet eden arkadaşlarım bazen hapishaneden kaçanların olduğunu anlatırlardı. Kaçaklar oradaki evlerin bahçelerinde gezinirler, kolluk kuvvetleri de o evlere kaçakları yakalamak için arama yapmaya gelirlermiş. O yaşlarda bu olayları bile birbirimize anlatırken bir efsane veya masal haline getirebilirdik.
Mimar Sinan’ın son eserlerinden biri olarak günümüze kalmış olan Valide-i Atik Külliyesi hırpalanmamalı, mümkünse müze-kültür merkezi haline getirilerek korunmalıdır.
ARİF ATILGAN MİMARLARA MEKTUP Ekim 2011
Açıklama:
Kervansaray: Kervanların ticaret yolları üzerindeki konaklama yerleri.
İmaret: Yoksullara yemek verilen yer.
Tabhane: Yoksulların barındığı ve hastaneden çıkanların nekahet dönemini geçirdiği bir nevi misafirhane.
Darüşşifa: Hastaların gerektiğinde yatarak tedavi edildiği sağlık kurumu.
Darulkurra: Kuran okuma dersi yapılan mekân.
Hazire: Külliye, cami, tekke gibi yerlerin avlularında bulunan mezarlar.
Medrese: Müslüman ülkelerde orta ve yüksek öğrenim görülen eğitim kurumu.
Tekke: Tarikatların ibadet, tören yaptıkları mekân.
Darülhadis: Hadis ilminin öğretildiği eğitim kurumu.

1 yorum:

  1. "Demir tava gelir kömür biter,akıl başa gelir ömür biter" buyurmuş atalarımız.
    Akıl başta olsaydı Üsküdar'ın tepelerinde Sarayburnu manzaralı yer edinirdi bu fakir.

    YanıtlaSil