ÖYKÜ
PAVYON
1965… Üniversitedeki ilk
yılım. Proje teslim zamanlarında mimarlık öğrencilerine gece çalışabilecekleri
sınıflar açılıyor. Biz bu çalışmaya ‘sabahlamak’ diyoruz.
Sabahlayacağımız bir akşam… Arkadaşlar ‘Beyoğlu’na gidelim mi?’ diyor... Biraz sonra Taksim’den İstiklal Caddesi’ne girerken buluyoruz kendimizi. Sağda Fitaş ve Dünya Sinemalarını, solda Lale Sinemasını geçiyoruz. Sol köşedeki Karaköy Muhallebicisinin önünde duruyoruz. ‘Pavyona gidelim’ deniyor. Bulunduğumuz nokta Küçük Parmakkapı durağı. Cadde trafiğe açık o zamanlar. Bir sonraki sokağa dalıyoruz. Büyük Parmakkapı Sokağı’na. Sonlarına doğru sağda bir pavyon tabelası… Yarı bodrum... Birkaç basamakla inilip giriliyor içeri. Hepimizde tecrübe sıfır.
Uzunlamasına bir mekân... Ortası
dans pisti. Solda orkestra. 3-4 kişilik bir grup. Dans pistinden sonraki
bölümün sonunda birkaç kadın oturuyor. 2
masada müşteri var. 3. masa biz olacağız.
Kapıdan içeri doğru
süzülüyoruz. Hani koyunlar üşümemek için ağılda devamlı dıştan içe içten dışa
yer değiştirirler ya. Biz ısınmak için değil ama çekingenlikten onlar gibiyiz.
Öndeki geriye gerideki öne geçip ilerliyoruz bir şekilde.
Bir masaya oturduk. ‘Ne
içersiniz?’ diye soruluyor. ‘Neler var?’ diyoruz. Sanki içeceğimiz belli
değilmiş gibi… Menüdeki içkileri sayıyor garson. Birimiz ‘Bira’ diyor. Diğeri
‘Bana da’ diyor. Diğer arkadaş ‘Ben de bira alayım’ diyor. Dördüncü de ‘Tamam.
Bana da aynısı’ diyor. Biralarımız geliyor. En ucuz olanı yani.
Biraz ilerimizde soba var.
Başında 2 kadın. Isınıyorlar. Bize bakıyorlar ve gülüyorlar. Sonra da yanımıza
geliyorlar. ‘Gençler hoş geldiniz’ diyor biri. ‘Buyurun’ diyoruz.
Pavyon nedir?...
Kelimenin sözlük anlamı ‘çeşitli
amaçlarla kullanılan tek katlı tek hacimli küçük yapılar’. Sanırım daha sonra tek
amacı eğlence olan mekânlara da pavyon denmiş.
1950’li yıllarda ortaya çıkmışlar.
Kadınlı erkekli gidilen gazinoların dışında sadece erkeklerin gittiği eğlence
yerleri olarak... Bildiğim kadarıyla önce Ankara’da sonra diğer şehirlerde…
Ankara’da Demirtepe, İzmir’de Basmane, İstanbul’da Beyoğlu en bilinen semtler… Bu
anlamda en bilinen kentler ise Gaziantep ile Adana...
Burada çalışan kadınlara
‘Konsomatris’ deniyor. Görevleri, gelen erkeklere para harcatmak... Konsomasyon
yani. Bunun için de mümkün mertebe masaya içecek, yiyecek getirtirler.
Kendileri ise ‘Vol’ içerler. Bu içki içine su katılmış kola, meyve suyu veya
biradır. Yani alkol oranı sıfırdır veya çok azdır. Çünkü onların ayık olmaları
gerekir.
Görevlerini yapabilmek için
masada güzel sohbet ederler, şakalaşırlar. Pavyon kadını ile dışarı çıkılamaz.
İçeride belli sınırlar içinde arkadaşlık yapılır. Yani hoşça vakit geçirilir.
Bu kadınlara âşık olup dışarı
çıkarabilmek için servet harcayanlar vardır. Ben bu anlamda bir veznedar
tanımıştım. Hayatını karartmıştı.
Değinmeden geçmeyeyim. En iyi
müzisyenler buralardan çıkar.
Beyoğlu’nda Mulen Ruj. Oriinali Paris’te.
Gecemize dönelim…
Bir bardak bira üst tarafı... Kafayı
buldurmuştu. Fazlasını içecek paramız da yoktu ya. Keyiflenmiş ve mekâna da
alışmıştık. Ortam bizdik artık. Şarkılara eşlik ediyor, garsonlarla
şakalaşıyorduk rahat rahat. Hatta bir aralık biz de soba başında ısınmaya
başladık. Yanımıza gelen hanımlar bizimle çok güzel eğleniyorlardı. İş tersine
dönmüştü. Onlar bizi eğlendireceğine biz onları eğlendirir olmuştuk. Bizden
büyüklerdi. Düşünsenize… Henüz 18-20 yaşlarında çocuklardık.
Hesap geldi. Her birimiz cepte
cüzdanda ne varsa çıkardık ortaya. Bahşiş bile verdik. ‘Yine gelin çocuklar’
diyorlardı arkamızdan.
Sabaha karşı okula geldik.
Eskiz kâğıdına bir şeyler çizip o günü kurtardık. Sonra da bir köşede uyuyakaldık.
1968… Üç yıl sonra… Bu
çocukların kuşağı olgunlaştı. Sadece okula değil ülkeye, dünyaya kafa yorar
oldular. O kadınları da eylemlerine kattılar. 68 kuşağı olarak tarihe geçtiler.
ARİF ATILGAN 2023 ARALIK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder