16 Ocak 2019 Çarşamba


İBB BAŞKANI OLSAYDIM
Arif Atılgan

Öncelikle merkezi idareye baskı yapıp, 2006 yılında kurulan Bölge Kalkınma Ajanslarının iptalini, buna karşın 2011 yılında iptal edilen Devlet Planlama Teşkilatının (DPT) tekrar hayata geçirilmesini isterdim.

Zira 26 Bölge Kalkınma Ajansının her biri kendisini ayrı bir eyalet gibi görerek hareket eder. Bu durumda diğerlerine zarar da verebilir. Hâlbuki hepsi ülkemize aittir.. İstanbul tek başına bir Bölge Kalkınma Ajansıdır.

DPT ise Ülke Planı, Bölge Planı, Çevre Düzeni Planı, Nazım Plan ve Uygulama İmar Planı sıralamasındaki planlama hiyerarşisini hazırlar. Açıkça anlaşılacağı gibi burada bütün alt planlar ülkenin çıkarını gözeten tepedeki Ülke Planına uygun olarak oluşur.

Cumhuriyet sonrası desteklenen sanayiciler İstanbul içindeki evlerinden kolay gidebilecekleri semtlerde fabrika kurmuşlar.. İstanbul’a ‘Hizmet’ sektörünün getirilmesinden sonra ise fabrikalarını yakın kentlere taşımışlar.. Yani yine yaşadıkları şehir olan İstanbul’dan kolay gidebilecekleri mesafelere.. Dolayısıyla Marmara Bölgesi İstanbul’un çöplüğü olmuştur. DPT olsa belki de fabrikalar uzak illere kurulacaktı.

                                                                     İstanbul

Bu anlamda İstanbul’a bakarsak:
Yönetimsel Konularda:
-İlçelerle iletişim: Parti farkı gözetmeksizin bütün ilçe belediyeleriyle bütünlük içinde çalışırdım.
-Kent Konseyleri: Kent Konseylerinin özerk yapıya kavuşturulması için merkezi idareye baskı yapardım. Belediyelerine iltifat eden, belediye başkanlarını mutlu eden etkinlikler düzenleyen Kent Konseylerinin gerçekten katılımcı demokrasi görevini yapmalarını sağlardım.
-Yaşayanlardan bilgilenme: İlçe Belediyelerinin, aynı zamanda Dayanışma haline getireceğim Gönüllülerinin katılımıyla İstanbul Gönüllüleri ve Dayanışmasını kurardım. Buradan İBB’ye eleştiri, öneri, iltifat getirilmesini sağlardım.
-Yaşayanlarla iletişim kurmak: Apartman Yöneticilerinden muhtarların, muhtarlardan ilçe belediye başkanlarının bilgilenmesini sağlardım. İlçe Belediye başkanlarının ve STK’ların İstanbul başkanlarıyla periyodik toplantılar yaparak yaşayan insanların konularını öğrenir, bu şekilde onlara dokunmuş olurdum.  

Genel Prensip Olarak:
Her durumda İstanbul’un tarihi kimliğini vurgular ve kültür fonksiyonunu işlerdim.   

İstanbul’u geçmiş tarihinden bugüne kadarki halinin görülebildiği bir müze gibi kabul ederdim. Bütünüyle koruma altına alır, bugünkü haliyle dondururdum. Kentsel Dönüşüm dâhil başlanmamış bütün projeleri iptal eder, sadece deprem için yenileme-güçlendirme çalışmalarına izin verirdim. ‘Yeni İstanbul, İstanbul dışında oluşturulsun’ derdim.

Uygulama olarak:
-İstanbul’un tamamını Kent Müzesi ilan ederdim. İlçelerde Kent Müzesi Merkezleri oluşturur, buradan bilgi, belge alan insanların kenti gezerek tanımalarını sağlardım.
-Semtlerin tarihi özelliklerini tekrar ön plana çıkarırdım. Örneğin: Beyoğlu: Kültür-eğlence, Bahariye Caddesi: Kültür, Sultanahmet: Tarihi, Eyüp: Dini, Emirgan: Çay, Kavaklar: Balık vs gibi.
-İstanbul’un trafik değil ulaşım sorunu olduğunu ortaya koyardım. Bunun için iskeleleri faal hele getirip, metro, tramvay, gemi, otobüs gibi toplu ulaşım araçlarıyla kentin her yanına rahat gidilebilmesini sağlardım. İnsanları kent içinde özel araçlarıyla değil toplu ulaşım araçlarıyla seyahat ettirirdim.
-Mahallelerde, mahalleli için dışarıdan gelenlerin kullanamayacağı ücretsiz katlı otoparklar yapardım.
-Kent içine araçla gelenler için ayrı otoparklar yapardım. Ancak bunların ücretini merkeze girdikçe çok yüksek tutardım. Kent içinde cadde-sokaklarda kesinlikle araba park ettirmezdim.
-Her ilçede yeterli büyüklükte kültür merkezi, spor tesisi ve her mahallede geniş bir mahalle parkı ile kütüphane yapardım.
-Anadolu ve Avrupa yakasında içinde opera salonu olan en az ikişer adet kültür merkezi inşa ederdim.
-Hala kurulduğu semtte bulunan, semtlerinin hafızası konumundaki spor kulüplerinin yaşamlarını sürdürebilmeleri için onlara tesis vs yardımı yapardım. 
-Kentin bütün kıyılarından denize girilebilmesi için düzenlemeler yapardım. Herkese, İstanbul’un denize girilen ilk kent olduğunu, yıllarca başka illerdeki insanların yaz tatiline İstanbul’daki yakınlarına geldiğini anımsatırdım.

İstanbul yıllarca bitmiş bir şehir olamamıştır. Her dönem inşaat faaliyetleri olmuş, insanlar adeta şantiyede yaşamıştır. İstanbul’u bitmiş bir şehir yapar, insanlarına bitmiş bir şehirde yaşamanın mutluluğunu tattırırdım.
ATILGAN BLOG ARİF ATILGAN OCAK 2019

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder