İBB
BAŞKANI OLSAYDIM
Arif Atılgan
Öncelikle merkezi
idareye baskı yapıp, 2006 yılında kurulan Bölge Kalkınma Ajanslarının iptalini,
buna karşın 2011 yılında iptal edilen Devlet Planlama Teşkilatının (DPT) tekrar
hayata geçirilmesini isterdim.
Zira 26 Bölge
Kalkınma Ajansının her biri kendisini ayrı bir eyalet gibi görerek hareket
eder. Bu durumda diğerlerine zarar da verebilir. Hâlbuki hepsi ülkemize aittir..
İstanbul tek başına bir Bölge Kalkınma Ajansıdır.
DPT ise Ülke Planı,
Bölge Planı, Çevre Düzeni Planı, Nazım Plan ve Uygulama İmar Planı
sıralamasındaki planlama hiyerarşisini hazırlar. Açıkça anlaşılacağı gibi
burada bütün alt planlar ülkenin çıkarını gözeten tepedeki Ülke Planına uygun
olarak oluşur.
Cumhuriyet sonrası
desteklenen sanayiciler İstanbul içindeki evlerinden kolay gidebilecekleri semtlerde
fabrika kurmuşlar.. İstanbul’a ‘Hizmet’ sektörünün getirilmesinden sonra ise fabrikalarını
yakın kentlere taşımışlar.. Yani yine yaşadıkları şehir olan İstanbul’dan kolay
gidebilecekleri mesafelere.. Dolayısıyla Marmara Bölgesi İstanbul’un çöplüğü
olmuştur. DPT olsa belki de fabrikalar uzak illere kurulacaktı.
İstanbul
Bu anlamda İstanbul’a
bakarsak:
Yönetimsel Konularda:
-İlçelerle iletişim:
Parti farkı gözetmeksizin bütün ilçe belediyeleriyle bütünlük içinde
çalışırdım.
-Kent Konseyleri: Kent
Konseylerinin özerk yapıya kavuşturulması için merkezi idareye baskı yapardım. Belediyelerine
iltifat eden, belediye başkanlarını mutlu eden etkinlikler düzenleyen Kent
Konseylerinin gerçekten katılımcı demokrasi görevini yapmalarını sağlardım.
-Yaşayanlardan
bilgilenme: İlçe Belediyelerinin, aynı zamanda Dayanışma haline getireceğim Gönüllülerinin
katılımıyla İstanbul Gönüllüleri ve Dayanışmasını kurardım. Buradan İBB’ye
eleştiri, öneri, iltifat getirilmesini sağlardım.
-Yaşayanlarla
iletişim kurmak: Apartman Yöneticilerinden muhtarların, muhtarlardan ilçe
belediye başkanlarının bilgilenmesini sağlardım. İlçe Belediye başkanlarının ve
STK’ların İstanbul başkanlarıyla periyodik toplantılar yaparak yaşayan
insanların konularını öğrenir, bu şekilde onlara dokunmuş olurdum.
Genel Prensip Olarak:
Her durumda
İstanbul’un tarihi kimliğini vurgular ve kültür fonksiyonunu işlerdim.
İstanbul’u geçmiş
tarihinden bugüne kadarki halinin görülebildiği bir müze gibi kabul ederdim.
Bütünüyle koruma altına alır, bugünkü haliyle dondururdum. Kentsel Dönüşüm
dâhil başlanmamış bütün projeleri iptal eder, sadece deprem için
yenileme-güçlendirme çalışmalarına izin verirdim. ‘Yeni İstanbul, İstanbul
dışında oluşturulsun’ derdim.
Uygulama olarak:
-İstanbul’un tamamını
Kent Müzesi ilan ederdim. İlçelerde Kent Müzesi Merkezleri oluşturur, buradan
bilgi, belge alan insanların kenti gezerek tanımalarını sağlardım.
-Semtlerin tarihi
özelliklerini tekrar ön plana çıkarırdım. Örneğin: Beyoğlu: Kültür-eğlence,
Bahariye Caddesi: Kültür, Sultanahmet: Tarihi, Eyüp: Dini, Emirgan:
Çay, Kavaklar: Balık vs gibi.
-İstanbul’un trafik
değil ulaşım sorunu olduğunu ortaya koyardım. Bunun için iskeleleri faal hele
getirip, metro, tramvay, gemi, otobüs gibi toplu ulaşım araçlarıyla kentin her
yanına rahat gidilebilmesini sağlardım. İnsanları kent içinde özel araçlarıyla değil
toplu ulaşım araçlarıyla seyahat ettirirdim.
-Mahallelerde,
mahalleli için dışarıdan gelenlerin kullanamayacağı ücretsiz katlı otoparklar
yapardım.
-Kent içine araçla
gelenler için ayrı otoparklar yapardım. Ancak bunların ücretini merkeze girdikçe
çok yüksek tutardım. Kent içinde cadde-sokaklarda kesinlikle araba park
ettirmezdim.
-Her ilçede yeterli
büyüklükte kültür merkezi, spor tesisi ve her mahallede geniş bir mahalle parkı
ile kütüphane yapardım.
-Anadolu ve Avrupa
yakasında içinde opera salonu olan en az ikişer adet kültür merkezi inşa
ederdim.
-Hala kurulduğu
semtte bulunan, semtlerinin hafızası konumundaki spor kulüplerinin yaşamlarını sürdürebilmeleri için onlara tesis vs
yardımı yapardım.
-Kentin bütün
kıyılarından denize girilebilmesi için düzenlemeler yapardım. Herkese, İstanbul’un
denize girilen ilk kent olduğunu, yıllarca başka illerdeki insanların yaz
tatiline İstanbul’daki yakınlarına geldiğini anımsatırdım.
İstanbul yıllarca
bitmiş bir şehir olamamıştır. Her dönem inşaat faaliyetleri olmuş, insanlar adeta
şantiyede yaşamıştır. İstanbul’u bitmiş bir şehir yapar, insanlarına bitmiş bir
şehirde yaşamanın mutluluğunu tattırırdım.
ATILGAN BLOG ARİF
ATILGAN OCAK 2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder